24 Nisan'ın düşündürdükleri

24 Nisan'ın düşündürdükleri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1915 olaylarında ölen Ermeniler için “taziye” mesajı yayınlaması çok önemli bir gelişme niteliğini taşıyor.

Önemli çünkü Türkiye böyle bir açıklamayı ilk kez yapıyor. Ancak, “Bu önemli açıklamanın pratikte herhangi bir sonucu olur mu” sorusunun yanıtı olumsuz. Yani, büyük olasılıkla olmayacak, en azından yakın gelecekte.

Bunun nedeni, 1915 olayları konusunun uzun zamandır insani boyutu dışında katı bir siyasi içerik kazanmış olması. Bugün gelinen noktada Ermeniler Türkiye’nin “soykırım”ı kabul etmesi dışında bir formüle artık kesinlikle yanaşmıyor.

Elbette konunun bu boyuta taşınmasında şimdiye kadar 1915’i “yok sayma” ve “inkâr” politikası izleyen Türkiye’nin hataları da var. Türkiye bir taziye mesajı için tam 99 yıl bekledi.

Bugün 24 Nisan...

Her 24 Nisan’da olduğu gibi, 1915 olaylarına kimileri “soykırım” diyecek, kimileri kesinlikle karşı çıkacak. Herkesin gözü ABD Başkanı Barack Obama’nın yapacağı açıklamada olacak.

Ancak her yıl atlanan ya da pek üzerinde durulmayan sorular var: Örneğin, Ermeniler gerçekte ne istiyor, neden istiyor ve nasıl bir ruh hali içinde bulunuyor?

Erivan'a birçok kez gitmiş bir gazeteci olarak izlenimim, “soykırım”ın Ermeni halkını bir arada tutmak için 100 yıla yakın süredir bir çeşit tutkal gibi kullanıldığı yönünde. Dünyada 7 milyon civarında Ermeni yaşıyor, bunların yarısı vatanlarında, yani Ermenistan’da, kalanlar da diğer ülkelerde. 1915 olayları sayıca küçük denebilecek Ermeni halkını yaşatmak, ayakta tutmak, birbirine sarılmasını sağlamak amacıyla kullanılıyor.

O olaylara tanık olanlar, yakınlarını kaybedenler Türk topraklarından kaçtıktan sonra Ermenilerin yaşananları unutmaması için yeni kuşaklara bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını anlatmışlar. Böylece, yeni kuşaklar “Biz küçük bir halkız, başımıza bir daha böyle olaylar gelmemesi için, yok olmamak için birbirimize sıkı sıkıya sarılmalı, destek olmalı, olanları unutmamalı ve kesinlikle bağışlamamalıyız”ı duyarak büyümüş. Kim ne derse desin, 100 yıla yakın süre boyunca Ermeniler hep öfke, nefret, kin ve intikam duygularını içinde yaşatmış, hatta belki de bu duygular Ermeni halkını ayakta tutmuş, özellikle de vatanlarından uzakta olanları.

1991 yılı sonunda Sovyetler Birliği dağılıp Ermenistan bağımsızlığına kavuşunca doğal olarak ulusal kimlik arayışı yaşandı ve “soykırım” gibi duygu sömürüsüne açık bir konu çok kullanıldı. Aslında, o dönemin lideri olan Levon Ter-Petrosyan, “Geçmişte ne yaşandıysa yaşandı, artık önümüze bakalım” diye düşünüyordu ama aşırı milliyetçiler, biraz da Türkiye ile iyi ilişkiler isteyen tutumu yüzünden onu devirdi.

Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin çoğu, yani sıradan vatandaş kışkırtma olmadığı zaman “soykırım” tartışmasına nispeten gerçekçi bakıyor. “Soykırım”ı dinleyerek büyüyen bu insanları 1915’in “soykırım” olmadığına ikna etmek olanaksız olsa da, bu konu onlar için “derin bir yara” olsa da Türkiye ile düşmanlık istemiyorlar. Tabii bu tespit, “Türkiye özür dilesin, topraklarımızı iade etsin, bize tazminat ödesin” diyen politikacılarla aşırı milliyetçiler insanları kışkırtmadığı, kafalarını karıştırmadığı zamanlar için geçerli.

“Diaspora” olarak tanımlanan Emenistan dışında yaşayan Ermenilerin durumu ise biraz daha farklı. Oradakiler, “soykırım”ı Ermeni toplumunu bir arada tutan bir tutkal olarak kullanmakla kalmıyor, içlerinden bazıları bu konuyu siyasi ve maddi olarak kullanmaya çalışıyor. Örneğin, Fransa’daki Ermenilerin “soykırım” konusunu hep ellerinde koz olarak tutmasının nedenleri de biri iktidarları kendilerini ciddiye alınması gereken bir lobi gücü olarak kabul etmeye zorlamak istemeleri.

ABD’de yaşayan Ermenilerin bir bölümü de Türkiye’nin “soykırım” için özür dilemesi ya da “adalet”ten çok başka hesaplar içinde. Örneğin, sigorta şirketlerinin tazminat için para ödeyeceği sürenin 1915 olaylarının 100’ncü yılında, yani tam olarak 2015’de dolacağı söyleniyor.

Konunun bir başka boyutu daha var: Soykırım iddialarını kabul eden ülkeler. Ermenilerin 1915’de soykırıma uğradığı iddiasına ilk resmi desteği Uruguay’ın verdiği herhalde fazla bilinen bir gerçek değil. Uruguay 1965 yılında soykırımı kabul ederken büyük olasılıkla “tarihi bir haksızlığı gidermek” ya da Türkiye’ye karşı bir koz ele geçirmekten çok kendi ülkesinde yaşayan Ermenilerin duygusal bir talebini yerine getirmeye çalışıyordu. Yoksa hele o zamanlar, dünyanın öteki ucundaki Uruguay’ın 1915’in soykırım sınıfına girip girmediği konusunda nasıl bir fikri olabilir ki? Benzer bir durum Arjantin, Venezuela ve Şili için de söylenebilir. Ama Fransa’nın, İsviçre’nin, Belçika’nın, Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve bir dizi kıta ülkesiyle Avrupa Parlamentosu’nun soykırım iddialarına destek vermesinin gerçek nedeni ne acaba?

Soruyu daha açık sormak gerekirse, hiçbir şekilde kendilerinden görmedikleri, hatta belki küçümsedikleri bir Kafkas halkının 1915’de soykırıma uğrayıp uğramadığı bu ülkelerin gerçekten umurunda mı?

Yeniden Başbakan’ın açıklamasına dönecek olursak…

Açıklama önemli olmasına önemli ama 99 yılda gelinen noktada Türkiye’nin hataları dışında, olağanüstü bir trajedi büyük devletlerin de çabasıyla siyasi nitelik kazanmış durumda. O nedenle, Erdoğan açıklamayı yaparken ne bekliyordu bilinmez ama 99. yılda gelen taziye ne 1915’ten zarar görmüş insanların acısını bastırabilir ne de trajedinin insani boyutuyla aslında ilgilenmeyen ve başka hesapları olan ülkeleri ve çevreleri ikna edebilir.