25 Ekim 2016 İngiltere basın özeti

25 Ekim 2016 İngiltere basın özeti

İngiltere'de gazetelerin bugünkü sayılarında Türkiye ile Irak arasında yaşanan gerilimle yorum ve analizler dünya haberleri arasında öne çıkarken, iç politikada ise İskoçya ile Avrupa Birliği'nden (AB) çıkma sürecinde yaşanan uzlaşmazlık geniş yer buluyor.

The Guardian gazetesinde Simon Tisdall imzasıyla yayımlanan analizde, Türkiye'nin Musul operasyonuna katılımının, Irak Şam İslam Devleti'nden (IŞİD) geri alındıktan sonra bu kentin Sünni ile Şiiler arasındaki çatışmanın yeni cephesi olması riskini artırdığını öne sürüyor.

Yazıda, Şii ağırlıklı Irak hükümetinin, nüfusunun çoğunluğu Sünni olan Türkiye'nin niyetlerinden kaygı duyduğuna dikkat çekilirken, Ankara'nın ise Şii milislerden duyduğu çekincelerden dolayı operasyonda yer almak istediği vurgulanıyor.

The Times gazetesi de yayımladığı analizde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini bölgede Sünnilerin çıkarlarının savunucusu olarak konumlandırmak istediğini ifade ediyor.

Analizde, "(Musul) operasyonunda Türkiye'nin büyük bir rol üstlenmesi, Erdoğan'ın ülke içindeki konumunu pekiştirecek, otoritesini artıracak ve başarısız darbe girişiminin ardından popülerliğini yeniden kazanmasını sağlayacak" yorumu yapılıyor.

Konuyu sayfalarında işleyen bir diğer gazete de Financial Times (FT). FT, Erdoğan'ın Musul operasyonuna katılma talebinin iç siyaset malzemesine dönüştüğünü ve kendisini Musul'daki Sünnilerin koruyucusu olarak konumlandırdığını vurguluyor. Gazeteye göre, Irak Başbakanı Haydar el İbadi için ise Türkiye'nin askeri varlığı siyaseten utanç verici bir durum oluşturuyor.

Türkiye ile Irak arasında bir süredir Başika yakınlarındaki askeri üs nedeniyle yaşanan kriz halen devam ediyor. Türkiye, Peşmerge'nin talebi üzerine Başika kasabasını geri almak için harekete geçen güçlere tank, top ve fırtına obüsleri ile destek vermişti. Irak ise Türkiye'nin Musul operasyonuna katılmasının söz konusu olmadığını açıklamıştı.

Bağdat yönetimi Türkiye'nin Başika kampını terk etmesini istiyor ve bölgedeki Türk askeri varlığının uluslararası hukuka aykırı olduğunu savunuyor. Türkiye ise bu üssün kendi güvenliğinin sigortası olduğu gerekçesiyle çekilme talebini reddediyor.

İngiltere gazeteleri, Fransa'daki Calais kampının kapatılmasıyla ilgili yayınlarına bugün de devam ediyor. The Times gazetesi, İngiltere'nin yaklaşık 200 kimsesiz çocuğu daha kabul edeceğini yazıyor. Gazeteye göre, bu sayı, Calais kampında yer alan kimsesiz çocukların yarısına denk geliyor. Gazete, son iki hafta içerisinde aralarında 60'dan fazla cinsel tacize uğrama riski yüksek genç kızın da bulunduğu 200 çocuk mültecinin İngiltere'ye geldiğini duyuruyor.

The Daily Telegraph da Fransız yetkililerin İngiltere'nin daha fazla çocuk kabul etmesini önlediğini yazıyor. Gazetenin haberinde Fransa hükümetinin bu kararı daha fazla çocuğun Calais'ye ulaşmak ve buradan da İngiltere'ye geçmek için hayatını riske atmasını engellemek amacıyla aldığı yönündeki açıklamalara yer veriyor.

The Guardian gazetesi, belediyelerin Calais kampından gelen çocukları almayı reddettiklerini manşetine taşıyor. Gazete haberinde, "Önümüzdeki üç hafta içerisinde Calais'den İngiltere'ye yüzlerce çocuk mültecinin gelmesi bekleniyor, ancak (Başbakan) Teresa May'in kendi belediyesi de dahil olmak üzere her dört belediyeden biri bu çocukların sorumluluğunu alamayacağını söylüyor" bilgisini veriyor.

Calais kampında yaklaşık 1.300 kimsesiz çocuk bulunuyor. İşçi Partili politikacı Alf Dubs'ın ismiyle anılan anlaşma kapsamında reşit olmayan ve İngiltere'de akrabası veya yakını bulunmayan çocukların bir kısmı, yapılan mülakatlar sonucunda ülkeye mülteci olarak kabul ediliyor.

İngiltere'deki gazetelerin gündeminde yer alan bir diğer konu da Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılma konusunda İskoçya ile yaşanan uzlaşmazlık oluşturuyor. The Daily Telegraph gazetesi, dün İngiltere Başbakanı Teresa May'in İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda liderleriyle Londra'da yaptığı toplantının mevcut gerilimleri su yüzüne çıkardığını yazıyor.

Gazetenin haberine göre, daha önce Avrupa tek pazarının bir parçası olarak kalmamaları halinde ikinci kez bağımsızlık için referandum düzenleyebileceklerini açıklayan İskoçya lideri Nicola Sturgeon, toplantıda "görüşlerin açık açık ortaya konulduğunu" belirterek, May'i İskoçya'yı "sert Brexit (İngiltere'nin AB'den ayrılma kararı) uçurumunun kıyısına taşımakla" suçluyor.

The Guardian gazetesi de "Başarının temelinde meydan okuma değil, uzlaşma yatar" başlıklı baş yazısında, AB'den çıkış sürecinin anayasal bir krizi tetikleyebileceği uyarısını yapıyor.

Gazete, "May dün Avam Kamarası'nda müzakere stratejisi ve bunun belirlenmesinde parlamentonun rolüyle ilgili ısrarlı sorular karşısında bu konuda kamuoyu önünde açıklama yapmayacağını söyledi. Bu, anayasal bir krize yol açabilecek bir meydan okumayı tarif ediyor. Bunu aşmanın yolu da şeffaflık politikası uygulamak ve uzlaşma arayışına girmekten geçiyor" diyor.

İngiltere'de eşcinsel pasta tartışmasıyla ilgili mahkeme kararı, gazetelerin baş yazılarında kendine yer buluyor.

Kuzey İrlanda'nın Belfast kentinde bulunan bir pastanenin iki yıl önce, üzerinde "Eşcinsel Evliliğe Destek Verin" sloganının bulunduğu pastayı yapmayı reddetmesi üzerine başlayan yargı sürecinde dün temyiz mahkemesinden karar çıktı.

Belfast Temyiz Mahkemesi, dini inancına aykırı olduğu için pastayı yapmayı reddeden pastanenin haksız olduğuna ve pastanelerin sadece kendileriyle aynı siyasi görüşü paylaşan kişilere servis yapmasının yasalar çerçevesinde yasak olduğuna hükmetti. Karar, 2006 yılında ayrımcılığın önlenmesi amacıyla çıkarılan eşitlik yasası çerçevesinde alındı.

Gazeteler, bugünkü yorumlarında mahkemenin kararının yanlış olduğu yönünde görüş birliğine varıyor. The Daily Telegraph, bu kararın ifade özgürlüğü açısından 'çok vahim bir mesele' olduğunu vurguluyor ve "Burada pastanenin bu siparişi almayı reddetmesinin nedeni müşterinin eşcinsel olması değil, pastanın üzerine yazılan slogana katılmaması" diyor.

The Guardian gazetesi de pastanenin siparişi almama kararının hatalı olduğunu ancak yine de bu durumun, pastanenin hatalı karar alma özgürlüğünü elinden almayacağını vurguluyor.