Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu'nda, muhalefetin son iki günde 27 saatlik çalışmasıyla 44 maddelik kanun teklifinden ilk beş maddesinin kabul edildiği, Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, oylama yöntemi, eleştirileri ve tartışma içerikleriyle gündeme oturdu.
Ruhsat başvurusu yapılmayan veya ruhsatı alınmayan ilaçların teminine devam edilmesinde karar verme yetkisinin Cumhurbaşkanına bağlanmasını düzenleyen teklifin birinci maddesi Cumhurbaşkanlığı 1 No’lu kararnamesine aykırı olduğu gerekçesiyle çok tartışıldı. Medeni hakları açısından bu haliyle ‘sivil ölüm’ olarak nitelendirilen KHK ile ihraç edilenlere yönelik 5. maddenin komisyondaki tartışması 11 saat sürdü.
5. maddede, "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu için kamu görevinden çıkarılan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzman olanlar, sadece sosyal güvenlik kuruluşu ile sözleşmesi bulunmayan sağlık kuruluşlarında veya muayenehanede çalışabilecek. Düzenledikleri raporlar yargı kararlarına ve idari işlemlere esas alınamayacak” deniyor.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrukulu’nun Anayasa’ya aykırı hükümlerine dikkat çektiği 44 maddelik teklifle ilgili Anayasa Profesörü Özden Kabaoğlu, “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, 1 no.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi bu hâliyle bile birçok bakımdan Anayasa'ya aykırı iken Cumhurbaşkanlığı kararnamesine bile aykırı bir düzenleme yapmak aykırılıklar zincirine yeni bir halka ekler. O bakımdan görev, yetki, sorumluluk ilkesini dikkate alarak bunu 'Sağlık Bakanlığı' şeklinde değiştirmekte yarar var diye öneriyorum” dedi.
5'inci maddeye başta Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Diş Hekimleri Odası, Sağlık Emekçileri Sendikası üyelerine yapılan bir operasyon gözüyle baktığını belirten Kani Beko da, ihraç edilen hekim sayısının 3.383'ü, sağlık çalışanlarının sayısının 7.874, 7 bine yakın sağlık emekçisi ve hekimle 20 bine yakın insanın mesleğinden ihraç edildiği rakamlarını verdi. OHAL kararnamesinin ilk yayınlandığı süreçte 103 intihara dikkati çekti.
CHP'li, HDP'li ve İyi Parti'li milletvekilleri dünkü görüşmelerde oylamada ellerin kaldırılmadığı; önergelerin anlaşılamadığı ve dağıtılmadığı; protestolar sırasında müzakere edecek ortam bulunmadığına ilişkin bir tutanak imzaladı.
Teklifin geneliyle birlikte üç günlük 34 saatlik maratonda tartışmalar eşliğinde kabul edilen ilk 5 madde görüşmeleri şöyle:
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) Sağlık Bakanlığını düzenleyen 1'inci madde, tam da Anayasa'nın 17'nci maddesi -yaşam hakkı temelinde- Sağlık Bakanlığının görevlerini belirliyor ve bu konu Sağlık Bakanlığının görev alanına giriyor. Zaten yetki, görev ve sorumluluk alanı ilkesi itibarıyla da Sağlık Bakanlığına girmesi gerekir, artı Bakanlık belirtilebilir. Cumhurbaşkanlığı 1 no.lu Kararnamesi'ne de aykırıdır. Bu bakımdan, kendi tarihimize de haksızlık etmeyelim derim çünkü ileriye doğru giderken tarihin olumlu malzemelerini kullanmamız lazım.
Sadece maddeler bazında Anayasa'nın "Çalışma ve sözleşme hürriyeti" başlıklı 48'inci maddesi, suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen madde 38 ve sayın konuşmacıların farklı biçimlerde değindikleri husus ve bu özellikle para cezası arasındaki büyük açık -madde 13'e -ölçülülük ilkesi- ve genel olarak madde 2'ye -hukuk devletinin öğelerine- açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu madde Sayın Bakanın söylediği "Türkçe eski dil kalsın." önerisi kalacaksa yaptırım da pekâlâ müeyyide biçiminde eskiye dönüştürülebilir. Tabii keşke cumhuriyetin o ilk büyük düzenlemeleri de muhafaza edilseydi.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Evet. Yani en azından anayasal miras ilga edilmeseydi keşke. Bu açıdan tabii burada şu düşünülebilir Murat Bey'in söylediği gibi. Ben de onu düşündüm: Enflasyon beklentisi var, 2 bin ile 20 bin arasındaki büyük açı ama onun dışında teknik olarak Anayasa'nın 13'üncü maddesine, ölçülülük ilkesine aykırı, yani açıkça aykırılık söz konusu. Sonra çalışma ve sözleşme özgürlüğüne. Madde 48 oldukça güvenceli yazılmış bir madde. Madde 38, suç ve cezalara ilişkin esaslar ve nihayet madde 2, demokratik hukuk devletini düzenleyen madde. Tabii ki 13'üncü maddede ölçülülük ilkesi yanında hakkın özüne dokunma kuralı da var.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında. Sayın Vekil, Sayın Bakan; güvenlik soruşturması o kadar Anayasa'ya, şu andaki Anayasa'mıza tamamen aykırı olduğu gibi, başta 70'inci madde gelmek üzere... Çünkü hukuk fakültesi diplomasını biz veriyoruz. Yani hukuk fakültesi diplomasını verdiğiniz kişi avukatlık yapacak, hâkimlik yapacak, savcılık yapacak. Hayır "güvenlik soruşturması" ne demek bu? Ve ben özellikle bunun subjektif özelliğini kanıtlamak için Emniyet mensuplarına yüksek lisans, doktora tezi yazdırdım yani yaptırdım, konu olarak verdim.
Yani hukuk sistemimizde bunun yeri yok. Bir yasaya siz "güvenlik soruşturması, arşiv taraması" gibi kavramlar koyarsanız o zaman bu bumerang gibi döner dolaşır, bugün, belki muhalifleri biçer ama yarın herkesi biçebilir. Bu bakımdan, bu tür sakıncaların yanında "eşitlik ilkesi" gibi kavramlara, bunlara arkadaşlar değindiler. Son yönlü sakıncaları var ama burada aslolan bilimdir, uzmanlıktır, liyakattir, Anayasa'nın 70'inci maddesidir. Bu bakımdan, bu maddenin tümden çıkarılması, sadece Anayasa'ya uygunluk bakımından değil, toplumsal barış açısından da önemli olacaktır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)- 5'inci madde. Yani yasa yapma tekniği, kanun tekniği bakımından da bu 44 maddenin tümü o kadar çok özensiz hazırlanmış ki, pazarlaması iyi ama. Topluma çıksanız şimdi, işte "Sağlıkta şiddete hayır yasası..." Ama içinde doğrudan doğruya hekimlere, doktorlara ve bütün topluma uygulanan o kadar çok şiddet var ki, bu yasanın kendisinde yani. Şiddeti önlemek amacıyla çıktı ama doğrudan doğruya kendisi şiddet içeren, Parlamentonun iradesiyle insanları çalışamaz hâle getiren, sivil ölülere dönüştüren bir mekanizma aynı zamanda bunun içinde var.
Sayın Cumhurbaşkanını savunmak da bize kaldı, onu da söyleyeyim. Sayın Cumhurbaşkanına bu kadar çok eziyet etmeyin. Bu kadar çok yetkiyi niye onda topluyorsunuz?
Evet yani her şeye "Cumhurbaşkanı" yazarak onun gözüne girmeye çalışıyor olabilirsiniz -bakın, biz ne kadar çok sayıyoruz- fakat gerçekten ona eziyet ediyorsunuz. İlaç temini konusundaki ruhsat yetkisini bile, normalde bir genel müdürün yapması gereken bir işlemi bile ya da bilemediniz, bir bakanlığın yapması gereken bir işlemi bile Cumhurbaşkanına veriyorsunuz. Hem dünya lideri yapacaksınız, dünya lideri olacak hem de gelecek, ruhsat işiyle uğraşacak. İkisi birbiriyle uyumlu değil. Bırakın, Türkiye'nin genel sorunlarıyla, dünyanın genel sorunlarıyla ilgilensin. Bu ruhsat işleriyle falan da bakanlar ilgilensin, onu da yapsınlar yani, başka bir şey yapmıyorlarsa eğer.
Yahu, Allah'tan korkun gerçekten ya! Ne kadar çok mağdur oldunuz bundan siz geçmişte. Ne dediniz? Başörtüsü nedeniyle bir astsubay evde oruç mu tutuyor, fişlenmiş; annesi namaz mı kılıyor şeyde, fişlenmiş; orduevinin kapısına başörtülü gitmiş, babası, dedesi fişlenmiş. Kim fişlemiş bunları? İşte orduda törene gidememiş, oğlunun törenine gidememiş, fişlenmiş. Bunları sizler söylediniz. Yani bunlar üzerinden bir mağduriyet inşası yaptınız ve bunun üzerinden Adalet ve Kalkınma Partisi doğdu, bütün bu mağduriyet üzerinden. Şimdi bunu, öğrendiniz bu mağduriyetleri, o kadar çok profesyonelce ve daha ağırını bu kez yasalarla yapıyorsunuz. Yani eskiden kimsenin aklına gelmeyen yöntemleri yani fiilen yapılan, yönetmelikle yapılan yöntemleri, şimdi buradaki çoğunluğunuza güvenerek, Parlamentodaki çoğunluğunuza güvenerek çoğunlukçu yöntemlerle yasalar yapıyorsunuz, farkınız bu. Ve daha kötüsünü yapıyorsunuz, onu söylemeye çalışıyorum. Nasıl o zamandan bu zamana bu hâle geldiniz.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (KOCAELİ) Bbu mesele ileride iktidar partisini de çok etkiler. Şimdi, "Ya, biz düşman bulduklarımızı, KHK'lileri sosyal bir soykırıma uğratalım, imha edelim şunları da akılları başlarına gelsin." diye düşünüyorlar. Yargısız, sorgusuz, sualsiz her şeyi yapıyorlar. Bizim gibi insan hakları savunucularını darbeci, terörist falan ilan ediyorlar ki ben hayatım boyunca insan hakları, demokrasi, barış demiş bir insanım, tüm çatışmalara karşı çıkmışım. Bize böyle terörist yaftası vurmaya çalışıyorlar, hatta bununla da kalmıyorlar, Anayasa'yı da çiğneyerek, Anayasa'nın OHAL'le ilgili maddelerini de çiğneyerek, hatta Anayasa'nın OHAL'le ilgili maddeleriyle ilgili ders veren hocamızı da çiğneyerek, 120'nci, 121'inci maddenin derslerini veren İbrahim Kaboğlu Hocayı da çiğneyerek, Anayasa'yı ihlal ederek hocamızı da KHK'yla ihraç ediyorlar. Yani bu nasıl bir cürettir? Ya, yıllarca işin dersini veren adamı Anayasa'yı ihlal ederek, Anayasa suçu işleyerek ihraç ediyorsun. O da zaten sağ olsun "KHK ek listesinde yer alıyorum." diyor.
"Zaten böyle bir şeyi yapmanız Anayasa'yla mümkün değildir." diyerek bir bilim adamı hassasiyeti gösteriyor, sağ olsun. Şimdi, bunu yapmanız 7 bin doktorun devre dışı kalması demektir. 7 bin doktorun devre dışı kalması, şu anda sağlık sisteminde büyük bir depreme yol açar. Özel hastanelerden "tak" diye çektiniz mi doktorları, büyük bir sarsıntı olur, devletten özele gidiş olur, durduramazsınız; sağlık sistemi büyük bir sıkıntı yaşar. Bunu da düşünmemişler, anında bu kararı alıp yapacaklar. Ya, bunlar basit işler değil ki, oyuncak değil ki, milyonlarca hastayı ilgilendiren işler. Zaten piyasalarda da zor doktor bulunuyor. Yani birçok özel hastane şu ana kadar çoğunlukla KHK'li doktor almıyordu, son zamanlarda almaya başladılar, zaten biraz durduruldu KHK'ler, o yüzden piyasada böyle istismarla çalıştırılacak doktor sayısı da azaldı, o yüzden biraz piyasalarda da sıkıntı var.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, ne dedik biz? Yani mevcut olan, bir sefer, Anayasa'mızın 129'uncu maddesi "Kamu görevlileri işten atıldığı zaman herhangi bir disiplin soruşturması geçirecekse savunması alınmadan atılamaz." Kanun hükmündeki kararname kanunlaşsa da ne yaparsa yapsın, bal gibi, Anayasa'nın 129'uncu maddesine aykırı.
İki: Uluslararası sözleşme anlamında söyledik "Anayasa'nın 90'ıncı maddesi" dedik. İç hukuk yolları vesaire, ne kanun yaparsak yapalım, ne yaparsanız yapın, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi, bizim elimizde mevcut olan iç hukuk düzenlemesi ile uluslararası sözleşmeler çatıştığı zaman uluslararası sözleşmelerin geçerli olacağını hüküm altına almış durumda. Peki uluslararası sözleşmelerde... Avrupa Sosyal Şartı Sözleşmesi'nin 26'ıncı maddesi "Herkesin onurlu çalışma hakkı var."
İki: Aynı şekilde, yine ayrımcılık yasağı var. Yani burada felsefi, sosyal, herhangi bir nedenden dolayı eğer ayrım yapılıyorsa ayrımcılık yasağı var.
Geliyoruz, yine aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesinde ayrımcılık yasağı, 17'nci maddesinde hakları kötüye kullanma yasağı var. Hakları kötüye kullanma yasağı, 17 madde sadece vatandaşlar açısından değil "hiçbir devlet" başlığıyla başlar. Bura da açıkça 17'ye de aykırı değerli arkadaşlar.
Geliyoruz yine aynı şekilde Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin 8'inci maddesine, 10'uncu maddesine de yine aykırılık teşkil etmekte ve burada mevcut olan bu düzenleme, hem iç hukuktaki Anayasa'mıza -değerli arkadaşlar hep bahsettiler- aykırı olduğu gibi hem uluslararası sözleşmelere de bu 5'inci madde aykırı.
Aslında burada asıl neden, gizlenen amaç, bütün yapılan bu özel hastanelere bu şekilde güvencesiz hekimleri yönlendirmektir ve aynı zamanda şehir hastanelerine de bu şekilde bu yönlendirilmiş olacak. Güvenlik soruşturmasına takılan genç hekimler tıpta uzmanlık sınavına girip bir ihtisası kazandıktan sonra ihtisas yapamamış olacak güvenlik soruşturması nedeniyle, akademisyen arkadaşlarımız yaşam boyunca, Anayasa'mızın bilim özgürlüğü açısından yaşam boyu eğitimini yapamamış olacak ve bu yarım kalacak.
Biraz önce arkadaşlarımız TUS'la ilgili sorular sormuşlardı. TUS'la ilgili iyi derece yapan bir öğrenci TUS'u kazandıktan sonra güvenlik soruşturması nedeniyle bu arkadaşlarımız atanamamış olacak.
TUBA VURAL ÇOKAL (Antalya) - SGK'yle anlaşması olmayan çok az sağlık kuruluşu vardır. Bunlar da ancak isim yapmış hekimleri çalıştırmaktadır. İlgili teklifte yer alan hükme göre tıp doktorluğu diplomasını kullanamayacak hekimler iş yeri hekimliği dâhil, hiçbir alanda hiçbir mesleklerini icra edemeyecekler ve mesleki anlamda men yemiş olacaklar ki bu durum söz konusu hekimler için mesleki ve sosyal bir ölüm niteliği taşımaktadır. "Sadece SGK'yle sözleşmeli olmayan sağlık kurumunda çalışabilecek ve özel muayenehane açabilecek" ifadesi ise yeni mezun olmuş ve hiçbir ihtisası olmayan pratisyen hekimlerin yine elini kolunu tamamen bağlamaktadır. "Özel hastanede yani SGK kapsamındaki bir hastanede çalışamazlar." Radyolojisi var, onkolojisi var, patolojisi var, nükleer tıpı var, yan dal branşları var, anestezi uzmanı var; bu arkadaşlar, hekim olan bu insanlar nerede çalışacaklar, nerede muayenehane veya özel kurum açabilecekler? SGK kapsamında olmayan bir kurumda çalışmaları mümkün değildir. Bir onkolojinin, onkoloji tedavisi yapan çok iyi hocaların bir muayenehanede bu tedaviyi yürütmeleri mümkün değildir.
Bir de bu kişilerin tanzim ettikleri raporların idari sonuç doğuramayacağı söyleniyor. Bahsettiğiniz kişiler doktor; teşhis, tedavi ve yeri gelince ameliyat yapıyorlar ancak bu kişiler hekimlik yapacaklar, verdikleri rapor idari bir sonuç doğurmayacak; reçeteleri kabul olacak ama bu kişilerin raporları geçersiz olacak. Nerede kaldı kanun önündeki eşitlik?
Bu getirilen düzenleme maalesef caydırıcı bir unsur içermiyor. "Mezun oldun, altı yüz gün seni aç bırakabilirim. Uzman oldun, ben seni çalıştırmayabilirim. Herhangi bir hüküm giymemene rağmen, herhangi bir ceza almamana rağmen ben seni KHK'yle işten attıktan sonra sen hiçbir yerde çalışamazsın." Buna ne hakkınız var? Bu yasa teklifinde siyasi olmaktan ziyade, vicdan ve insaf duygularımızı ön plana çıkarmalıyız diye düşünüyorum.
Bakın, bu insanların sadece mesleklerini icra etme kapasitelerini ellerinden almıyorsunuz; onurlarına, itibarlarına ve onlardan hizmet alacak insanlarla beraber düşündüğünüz zaman birçok insanın ve ailelerinin de yıkımına neden oluyorsunuz; onların takip ettiği binlerce hastayı da ortada bırakıyorsunuz. Bizler eğer demokrasiye inanıyorsak o zaman demokrasinin gelişmesine hizmet edecek bir çaba içerisinde olmalıyız diye düşünüyorum. Lütfen, kendi iradenizi, halka verdiğiniz, seçmeninize verdiğiniz sözleri yerine getirmek üzere düşünmenizi ve empati yapmanızı rica ediyorum. Sizi vicdanınıza davet ediyorum. Burada bir tartışma yapmak istemiyorum, sadece vicdanlarımız ayağa kalksın. Yarın öbür gün gece yastığa başımızı koyduğumuzda duyduğumuz intihar vakalarının, aile dramlarının sizi rahatsız etmemesi için elinizi vicdanınıza koyup da düşünün. Siyasi parti liderlerimiz olabilir ama bir de bu dünyanın öteki yanı var, kul hakkı var. Şu anda binlerce öğretmen merdiven altı, kapalı kapılar arkasında dershane hizmeti sunuyor. Aynısı sağlıkta olmayacak mı? Eğer çıkış yasağı yok ise bu arkadaşlardan bir kısmının yurt dışına çıkma ihtimali çok yüksek. Yüzbinlerce lira harcayarak yetiştirdiğimiz bu hekimlerimizi yurt dışına sürüklemek zorunda kalıp başka ülkelere "Biz yetiştirdik, buyurun kaymağını siz yiyin." demek olmayacak mı? Şu anda yurt dışından çalışma izni vererek Suriye muhalifi olan hekimleri çalıştırıyoruz. Kendi vatandaşımızı öldürerek Suriyelilere kapı mı açıyoruz?
Anayasa'nın üçüncü bölümü "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" kısmında "Madde 48- Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Madde 49- Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir." denmektedir. Ben hukukçu değilim ama toplayabildiğim maddeler budur. Birçok hukukçu arkadaşımız konuştu. Lütfen, anayasal olarak en temel hakkımız olan "Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir." maddesini "sağlıkta şiddet ve torba yasası" adı altında 5'inci maddeye kurban etmeyelim diyorum. İnsan hayatı kurtarmak için eğitim almış doktoru mafya düzenine mi itmek istiyoruz? Organ nakli uzmanını organ mafyasının içine itmekten başka bir şey yapmayacağımızı düşünüyorum.
HABİP EKSİK (Iğdır) - Şimdi, bu, 1'inci maddeyle ilgili, demin Sayın Bakanın da bazı şeyleri ifade ederken zorlandığını fark ettik yani. Bu ülke hukuk devletiyse, bu ülkenin bakanlıkları varsa bu tür işleri yürütecek olan bakanlıklardır, kurumlardır; şahıslar değildir. Demin, CHP'li hatip şunu söyledi, dedi ki: "Sayın Cumhurbaşkanı yaptıklarından sorumsuzdur." Şimdi ben size bir örnek vereyim, ben Iğdır Milletvekiliyim, Iğdır'da bir hastalık çıktı, o bölgeyle ilgili ve Sayın Cumhurbaşkanı oradan hiç oy almadı seçilirken. Sonra, onunla ilgili, o ilaçla ilgili kârı az olduğu için ilacı firmalar getirmedi yani kuruluşlar getirmedi. Sonrasında ben size söyleyeyim, Sayın Cumhurbaşkanı -siz hep kazanacak değilsiniz ya, Cumhurbaşkanlığını, başka şeyleri sürekli siz kazanacaksınız değil, burada, biz aynı zamanda AKP'ye oy vermiş kişilerin de hakkını savunuyoruz, onu söyleyeyim- kalktı, dedi ki: "Ya, ben biraz ağırdan alayım, bu hastalık daha da ilersin." Diyebilir yani sorumsuzluğu var zaten. Nasıl soracağız bunun hesabını? Hiç. Ben size söyleyeyim, ondan aylar sonra, bu ilaçla ilgili Sayın Cumhurbaşkanı bir mahkeme başkanı gibi gidip çözecek. Böyle bir şey olur mu? Biz hukuk devletiyiz. Eğer orada bir tıkanma varsa, birileri bunu bilinçli olarak tıkamışsa -ki dediğiniz komisyonlar- o zaman bunun mahkeme yolu olması lazım, hukuk yolu olması lazım Sayın Bakan. Böyle problem oldu, AKP'nin içindeki o sorunları Sayın Cumhurbaşkanı o şekilde olabilir ama ülkenin bütün sorunlarını o şekilde çözemez.
Kaldı ki şunu size tekrar söylüyorum: Siz sürekli bu Cumhurbaşkanlığını kazanacak değilsiniz. Emin olun, en yakın zamanda kaybedeceksiniz, emin olun ve o zaman en çok sıkıntıyı siz yaşayacaksınız, en çok, size oy veren insanlar yaşayacak. Biz şu an onların hakkını savunuyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi, burada 1'inci maddeden son maddeye kadar aslında tabip odalarına, tabiplere, hastalara bir bütün olarak Türkiye toplumuna, AKP'li olmayan topluluğa, neredeyse yüzde 50'ye intikam yasalarından bir tanesidir bu.
Doktorları öldürün, bu öldürmektir! 6 bin doktorun ilkokuldan üniversiteye, akademi dünyasına, uzmanlığa, bir de profesörlüğe kadar yükselebilmiş doktorların bir maddeyle araya sıkıştırılmış, efendim "Bunların kamuda SGK'yle anlaşması varsa görev yapamaz." Kimsiniz ya siz? İktidar partisi olmak insanları öldürme yetkisi vermez size. Üniversite mezunlarını, siz mi okuttunuz onları? Bu doktorlar iktidar partisi olanaklarıyla mı okudu? Doktorların iktidar partisiyle aynı görüşte olacağına dair bir yasa hükmü mü var? Ya da kamu görevlilerinin iktidar partisiyle aynı yönde düşünmek zorunda olduklarına dair bir kanun mu var? Bunu 5'inci maddede ayrıntılarıyla açıklayacağız zaten.
Şimdi 1'inci maddeye ilişkin sonuçta bizim Komisyon üyelerimiz görüşlerini ifade ettiler. Aksine bir görüşümüz yok. Bizim parti olarak bu konudaki yaklaşımımız nettir. Biz asıl, bu zehrin şekere bulanmasını tartışıyoruz. Ne yapılmaya çalışılıyor, halkın bunu bilmeye hakkı vardır. Burada ne yasa yapma tekniğiyle ne hukuk devleti ilkesiyle ne mevzuatla ne de tabiplerin bağlı oldukları uluslararası mevzuatla alakalı hiçbir düzenleme yoktur ve üstüne üstlük burada doktorların suçlu olarak ilan edilmesi söz konusu. "İltisak" nedir ya, biri açıklasın bunu?
KANİ BEKO (İzmir) - 5'inci maddeyi de okuduktan sonra başta Türk Eczacıları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Diş Hekimleri Odası, Sağlık Emekçileri Sendikası üyelerine yapılan bir operasyon gözüyle bakıyorum bu konulara. Dün bazı arkadaşlarımız ilettiler, kısa kısa bende de bu notlar var, ihraç edilen hekim arkadaşlarımızın sayısı 3.383'ü bulmuş, sağlık çalışanlarının sayıları da 7.874'ü bulmuş. Yani bunu toparladığımız zaman 11 bin ama gündemdeki 7 bine yakın sağlık emekçisi ve hekim arkadaşımızı da katacak olursak 20 bine yakın, maalesef, arkadaşımızın mesleğinden ihraç edildiğini düşünecek olursanız.
5'inci maddenin tümüyle teklif metninden çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Teklifin 5'inci maddesi bugüne kadar OHAL uygulamalarıyla kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre atanması uygun bulunmadığı söylenen hekimlerin ve diş doktorlarının doğrudan, aslında tüm hekimleri dolaylı olarak ilgilendiren bir maddedir. Maddede, tarif edilen kapsamdaki hekimlerden, devlet hizmeti yükümlülüğü bulunanların altı yüz gün süreyle hiçbir biçimde ve hiçbir yerde hekimlik yapmalarına izin verilmeyeceği, bu durumda olup da devlet hizmeti yükümlüğünü daha önce yerine getirmiş olan hekimlerin ise ancak ve ancak Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumlarıyla sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşlarında ya da muayenehane açarak çalışabilecekleri, düzenledikleri raporların yargı organları ve idare açısından geçerli olmayacağı hüküm altına alınmak istenmektedir. Kamudan ihraç edilen hekimlerin sadece Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşmesi olmayan yerlerde çalışabileceği hükmü bir aldatmacadır. Bu madde kabul edilirse söz konusu hekimler yalnızca muayenehane açacak veya sınırlı sayıda olan Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşme yapmayan hastanelerde çalışabilecek. Ama aslında pratikte karşılığı olmayacaktır. Bu madde yasalaştığı takdirde yandaş olmayan bütün hekimler için kullanılabilecek ve hekimler işsizliğe ve açlığa mahkûm edilebileceklerdir. Bu, OHAL'i aşan bir düzenlemedir. FETÖ'yle mücadelenin çok ötesinde, muhalif olduğu düşünülen herkesi cezalandırmak için teklif edilmiş görünmektedir. Siz de okuduğunuzda zaten bunu bu şekilde değerlendireceksiniz.
Maddeye, güvenlik soruşturmalarının olumsuz gelmesi nedeniyle zorunlu hizmetini yapamayan ve dolayısıyla işe başlayamayan doktorların zorunlu hizmet süreleri boyunca hiçbir yerde çalışamamaları da eklenmiştir. Bu süre bittiğinde yine Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşması olmayan kurumlarla muayenehanelerde çalışmaları gerekecektir. Fakat mesleğe yeni başlayacak bir hekimin muayenehane açmasının da, bir hastanede çalışmasının da ne kadar zor olacağını hepimiz bilmekteyiz. Haklarında meslek icrasının yasaklanmasını gerektiren bir suçtan dolayı mahkemeler tarafından verilmiş bir ceza olmayan hekimlerin mesleklerini icra etme haklarının belirli süreyle tümüyle ortadan kaldırılması devamında çok güçlendirilmesi, hekimlik faaliyetlerinin ayrılmaz parçası olan tıbbi rapor düzenlemesi yetkisinin tümüyle ortadan kaldırılması ağır bir biçimde hukuka aykırı, keyfî ve gayrivicdanidir. Merdiven altı çalışmaya güvencesiz biçimde iş yapmaya zorlayan bir düzenlemedir.