28 gündür açlık grevi yapan öğretmenin annesi: Kızım bizi unutmasın diye dua ediyorum

28 gündür açlık grevi yapan öğretmenin annesi: Kızım bizi unutmasın diye dua ediyorum

Atanamayan öğretmen Meral Dönmez, Tarsus Cezaevi'nden ailesinin yaşadığı İstanbul'daki bir cezaevine sevk edilmek için başlattığı açlık grevi 28 gününü geride bıraktı. Dönmez'in ailesi, 36 kiloya düşen Meral Dönmez'in durumunun kritik olduğunu açıkladı. Anne Sose Dönmez, “27 gündür dünya durdu bizde. Sayıların bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum , her gün kızım bizi unutmasın diye dua ediyorum" dedi ve kamuouyunu bu konuya duyarlı olmaya çağırdı.

2013'ün 1 Mayıs'ında başına isabet eden biber gazından dolayı 1 hafta yoğun bakımda tedavi gören, Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu olan ve atanması yapılmayan öğretmen Meral Dönmez, farklı dosyalardan verilen 11.5 yıl hapis cezasından dolayı, 2014 yılından beridir cezaevinde.

Gazete Fersude'den Hayri Tunç'un haberi göre, 4 yıl içerisinde 4 farklı hapishane değiştiren Meral  Dönmez, en son bulunduğu Tarsus Cezaevinde iken, ailesinin yakın bir cezaevine sevk edilmek 3 Eylül günü açlık grevine başladı. Meral Dönmez, açlık grevinde 28. günü geride bırakırken aile, kızlarının açlık grevine başlama sebeplerini şu şekilde anlatıyor;

“Kızım hem ailesine yakın olmak hem ailesinin de cezalandırılmasını hazmedemediği için hem de hasta olması sebebiyle hapishanede kendisine en iyi dava arkadaşlarının baktığı tecrübesine dayanarak onların bulunduğu bir hapishaneyi istediği için açlık grevinde.”

Dönmez'in ailesi, kızlarının açlık grevinde olduğunun bilinmesine rağmen, cezaevi yönetiminin ilk beş gün, kızlarına limon, tuz ve şeker vermediğini belirterek akşam ise bu ihtiyaçlarının karşılanmadığını söylüyor.

36 kiloya düşen Meral Dönmez'in annesi Sose Dönmez “28 gündür dünya durdu bizde. Sayıların bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum, her gün kızım bizi unutmasın diye dua ediyorum" dedi ve kamuoyunun çığlıklarını duymasını istedi.

Dönmez ailesi, kızları Meral Dönmez 40 kilo iken, kamuoyuna yazdıkları mektup şöyle:

“Kızım Meral DÖNMEZ 4 yıldır hükümlü.2 farklı dosyadan toplamda 11,5 yıl hükmü var. Maalesef suçu füze kalkanlarına değil eğitime bütçe istemek, basın açıklamalarına katılmak, daha aydınlık bir Türkiye’yi arzulamaktı. Dosyalarında bundan başka bir şey yoktu. Zoraki dayanaklar yaratıldı. Yalan tanıklık yapıldı. Kocaeli Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği mezunu kızıma ağır cezalar verildi.

Oysa “Ne bir haram yedi ne cana kıydı…” Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden kitap yasağı uygulamasına karşı geldiği için Silivri Cezaevi’ne sürüldü. Kızımdan 1 hafta haber alamadık orada, müvekkilleriyle görüşmekte direnen avukatları ise boş bir arsaya atıldı.1 hafta boyunca yataksız bir odada kanlı kıyafetleriyle kalmıştı.  1 Hafta sonra kızımı bir ayağındaki ayakkabısı olmadan , kanlı pantolonu , baştan aşağı biber gazıyla yıkandırılmış bedeni ile açık görüşte gördüğümde ona kavuşmanın mutluluğu ve bu halinin sancısı ile kalakalmıştım.(Kendisine temiz kıyafetleri verilmemişti.)

Kanlı pantolonunu hala saklıyorum. Silivri’de bir hükümlü olarak var olan haklarını ve kitaplarını istediği için A takımı adlı grup tarafından saldırıya uğradığını kızım beyan etmişti, elleri bacakları tutulu halde yere yatırılmış erkek gardiyanlarca defalarca tekmelenmişti. (Haklarını isteyen üflesen uçacak bir kıza yapılabilecek en büyük işkenceyi – onların tanımınca müdahaleyi- eleştirdiğimizde o da bizim elimizi çizdi savunmalarını duymak bizi kahrediyordu. Orantısız şiddete bu hapishanede defalarca maruz kaldı)

Silivri’den de İzmir /Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’ne sürgün sevk edildi; zulmü, baskıyı, kitap yasağını protesto ettiği, hükümlü olarak var olan haklarını istediği için. Oysa istediği kitaplar legal kitaplar, romanlar, incelemeler, Cumhuriyet Birgün gibi gazetelerdi. Maalesef Silivri’de gasp edilen hakları Şakran’da da gasp edilmeye devam etti. İnfaz Hakiminin kitap verilmesi hakkındaki kararı bu hapishanede OHAL bahane edilerek verilmedi. Aynı OHAL tüm hapishanelerde vardı ve kitaplar verilmeye başlanmıştı oysa. (Silivri’de bile).

Öyle ki kızım Şakran’da tecrit koşullarının yarattığı stresten dolayı bir süre boyunca yemek yiyemiyor, yediğini istemeden çıkarıyordu.Bu halde doktora gittiğinde doktor 5 metre mesafeden bakıp dokunmadan test yapmadan gittikçe aşırı zayıflayan kizimi geri göndermişti Kızım 1 Mayıs 2013’te başına gelen biber gazı kapsülü nedeniyle beyin kanaması geçirdi, Dilan ALP ile aynı hastanede aynı kaderi yaşadı.1 hafta boyunca yoğun bakımda kaldı.Sol kulağında %70 duyma kaybı yaşandı.Her an beyin kanaması ile epilepsi krizi geçirme riski hapishanelere bildirilmesine rağmen çoğu hapishanede özellikle kafası hedef alınarak işkence yapıldı; kafası duvarlara vuruldu, tekmelendi.

HEM İŞKENCE YAPILDI HEM DE BU İŞKENCEYE KARŞI DİRENİRKEN GARDİYANIN ÇİZİLEN PARMAĞINA 2 BİN KÜSÜR LİRA ÖDEMEK HUSUSUNDA DAVA AÇILDI OYSA KENDİSİNE YAPILANLARLA İLGİLİ ÇOĞU KEZ DARP RAPORU ALAMADI BENİM AÇIK VE KAPALI GÖRÜŞERDE KIZIMDA GÖRDÜĞÜM İŞKENCE İZLERİNİ DOKTORLAR GÖREMEMİŞTİ BELKİ DOKTORA BİLE GÖTÜRÜLMEMİŞTİ: SUÇ DUYURULARIMIZA İSE İŞLEM YAPILMADI.

Düşünsenize elimizde cep telefonu, tv, gazete … her şey varken bile doyumsuzuz, mutsuzuz. Dört duvar arasında yaşayan bir insanın her şeyi engelli.Gazete engelli, tv engelli, hapishanedeki en büyük yaşam gücünüz olan kitaplar _dini kitaplar hariç- komple yasaklı.Odanıza kamera konulmak isteniyor (ki bunun psikolojik olumsuz sonuçları ortadadır ve insani değildir), havalandırmanıza ise tel örgü çekilmeye çalışılıyor.1 gün değil 11yıl nasıl yaşarsınız?Asgari haklarınızı istiyorsunuz.

Maalesef bu haklarını elde etmek için yaptığı oturma eylemleri bahane edilerek Mersin /Tarsus’a sevk edildi. Tarsus’a sevk edilirken Şakran’daki doktor,Meral’in beyin kanaması riski olduğundan o kadar yolu kaldıramayacağını bildirmiş ve ona bir şey olmaz denilerek doktorun raporu değiştirilmiştir. Kızımızı hastalığından dolayı sürekli takip etmemiz gerekiyor.

İstanbul’dan İzmir’e bile ben beyin kanaması geçirmiş biri olarak zor giderken 30 saatlik Tarsus yoluna aile olarak da mahkum edildik. Eşim de vertigo ve yüksek tansiyon hastası.Uzun yolculuk sonrası kızını görebilmek için görüşü zor tamamlayan eşim o halde İstanbul’a geri dönmek zorunda kalıyor.Emekliyim, tek maaşım var.Yani bu yolculuk hem sağlık açısından hem ekonomik açıdan bizi sarsıyor. Kızım açlık grevinde olmasa inanın bu yolculuğa yine onun için katlanırdık.

Adalet Bakanlığı’na sevk talepli dilekçemizi yazdık.Adalet Bakanlığı bize direkt yazamazsınız infaz kurumuna yazmalısınız diye cevap verdi.Oysa biz cezaevine sorduğumuzda hapishane yönetimi bana değil Adalet Bakanlığına yazacaksınız demişti.Yani dilekçeyi “Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne verilmek üzere Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne” şeklinde bir başlıkla yazmadığımız ve Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi Müdürlüğü aracılığıyla göndermediğimiz için bize yanıt veremezlermiş oysa bu burokraside eriyen genç bir kızın hayatı.Yeniden dilekçemizi yazdık.

Kızımın açlık grevine başlamadan önce başladıktan sonra yazdığı sevk talepli dilekçeleri disiplin cezaları olduğu için ADALET BAKANLIĞINA , HAPİSHANE YÖNETİMİ TARAFINDAN gönderilmedi.Açlık grevi dilekçesi de aynı şekilde engellenmiş.Meclise yazdığı kapalı zarfta üstünde isim olduğu için gönderilmedi.Dışarıyla iletişim kuramıyor, mektup cezaları var ve çok yakında açlık grevi devam ederken hücre cezaları da başlayacak ki bu bizi oldukça tedirgin ediyor.Çünkü o zaman kendisinden haber almamız daha da zor olacak.Ailesine yakın bir yere sevk edilmek için 3 Eylül 2018 tarihinden beri AÇLIK GREVİNDE.Sonuç alana kadar da devam edeceğini bildirdi.Fakat biz endişeliyiz.Çünkü 39- 38 kilo (boyu 1.72) ve oldukça zayıf bir birey.

Açlık grevinin uzamasıyla beyin kanaması ve epilepsi krizi geçirme riskinin tetiklenebileceği gibi kasları olumsuz olarak en hızlı şekilde etkilenen uzuvları olacak.Kendisine 5 gün boyunca savcının emriyle tuz , şeker, limon verilmediğini telefonda bildirdi.Tansiyonunu kamerayla ölçmeye gelenlere “Mış gibi yapmayın.Eğer gerçekten sağlığımı önemseseydiniz limon,şeker, tuzumu verirdiniz .” dedikten sonra bu istekleri verilmiş , Keyfiliğin devam edip limon şeker tuzun yeniden kesilmesinden korkuyoruz..

Ve şimdi de akşamları tuz, şeker , limon verilmiyor .Enson getirilen tuz çamur içindeymiş. (Son gelişme:Tarsus Kadın Hapishane müdürü ile görüşmeye gitmiştik.Hücre cezaları hakkında konuştuk.Hapishane müdürü Meral’in açlık grevi devam ederken onu hücreye koyamayacağını orada düşüp başına gelebilecek risklerin sorumluluğuna girmeyeceğini beyan etse de kızımın açlığının 25.gününde hücreye götürülmek istendiğini ve gün boyunca hücreye gitmemek için o haliyle onu uğraştırdıklarını kızım telefonda bildirdi.

En son müdür gelip ancak revirden rapor alabilirsen seni hücreye yollamam demiş.kızım eğer beni hücreye koyarlarsa sevk talebim gelse bile beni çıkarmazlar ve bu da açlık grevimin 45 50 li günleri bulması demek.Kızımı görseniz o kiloda birinin 50.günde nasıl bir sakatlık yaşayacağını gerçekten anlarsınız.Ayrıca bize biz hapishanedeki kimseye zarar vermeyiz ve bu halde hücreye atmayız diyen hapishane yönetimi 24 eylül görüş sonrası kızıma işkence etmiş ve bunu yine kızım telefonda bildirdi.kızım bu olay sonrası nefessiz kalmış ,günlerce kolunu bacağını oynatamamış, sağ bacağında el büyülüğünde çürük varmış.

Hala bacağı ve kolu çok acıyormuş.) Kızım hem ailesine yakın olmak hem ailesinin de cezalandırılmasını hazmedemediği için hem de hasta olması sebebiyle hapishanede kendisine en iyi dava arkadaşlarının baktığı tecrübesine dayanarak onların bulunduğu bir hapishaneye sevkini istediği için açlık grevinde Hükümlünün ailesinin yanında yakınında hükmünü tamamlaması bir haktır.

Bize bu hakkımızı elde etmek için , sesimizin ilgili yerlere ulaşabilmesi için lütfen destek olun. Lütfen kızımın durumunu ilgili haberlerinizde tweeter adreslerinizde paylaşarak bize destek , genç bir insana hasta bir tutsağa hayat olun…Kızım bizi unutmasın“