Fikret Bila
(Milliyet, 26 Nisan 2012)
Kılıçdaroğlu, “Başbakan bir taraftan ‘28 Şubat seni görevden aldı’ diyor, bir taraftan da ‘28 Şubat seni göreve iade etti’ diyor. Batı Çalışma Grubu’nun benimle ilgili fişlemesini 2004 yılında neden resmi hüviyete kavuşturdular? O zamana kadar Batı Çalışma Grubu’nun bu tür evrakları resmi işleme sokulmamış Ancak 2004’te AKP hükümeti tarafından Başbakanlık’ta resmiyet kazandırılmış. Arşive kaydetmişler. Fişlemeyi AKP yapıyor aslında. Danıştay’daki davamı etkileyebilirler. Karar aleyhime çıkarsa Başbakanlığı AİHM’ye götüreceğim” dedi.
Saraybosna
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Süleyman Demirel’i soruyorduk ki birden sarsıldık. Koltuklara tutunarak Kılıçdaroğlu’nun yanıtını almaya çalıştık, ancak hostes araya girdi: - Sayın yolcular orta şiddetli bir türbülansa girdik. Lütfen kemerlerinizi bağlayın ve sonra devam edin...
Saraybosna’ya uçarken Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Demirel’i kastederek yönelttiği, “kılavuzunu değiştir” sözlerine yanıtını, ancak türbülanstan sonra alabildik:
“Başbakan’ın sözleri hayal ürünüdür. Sayın Demirel’e saygı duyarım. Demirel’le bir kez görüştüm. O da rahmetli Ecevit’in anma gününde konuşma yapmasını rica etmek üzere. Rahmetli Ecevit’in en büyük siyasi rakibi olarak Demirel’in konuşmasının önemli olacağını düşünmüştük. O da kabul etti. Bir Başbakan’ın bunları kamuoyunda dile getirmesi akıl almaz. Ne diz çökmesi, ne bir şey, bizim böyle bir kültürümüz yok. Sen kimin önünde diz çöküyorsun arkadaş, daha düzeyli bir tartışma isteriz.”
Meslektaşlarımızın, “Mehmet Haberal’ın milletvekili adaylığını Demirel’in sizden rica ettiği söylenmişti. Bu konudaki kanaat hâlâ güçlü” anımsatmaları üzerine, şöyle devam etti:
“Sayın Demirel, kimseyi önermedi. Haberal’ı da önermedi. Ama önerisi olsaydı da kabul ederdim. Ama olmadı.”
Kılıçdaroğlu, “Üsluptaki bu sertleşme seçim hazırlığı olabilir mi?” sorusuna ise, “Yorumlanabilir evet. Ama bu sertleşme ona cumhurbaşkanlığı yolunu açmaz” yanıtını verdi. CHP lideri, Başbakan’ın dine bu kadar girmesinin cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olmadığını belirterek, “Oradan bizi sıkıştıracağını sanıyor ama sıkıştıramaz” dedi.
AİHM’ye gideceğim
Kılıçdaroğlu, konu 28 Şubat ve Batı Çalışma Grubu fişlemelerine geldiğinde kendisiyle ilgili durumu şöyle özetledi:
“Başbakan benim fişlenmemle ilgili çelişki içinde. Bir taraftan ‘28 Şubat seni görevden aldı’ diyor, bir taraftan da ‘28 Şubat seni göreve iade etti’ diyor. Mantıksızlığa bakın. Başbakanlık olarak Danıştay’a savunma göndermişler. Diyorlar ki 2004‘e kadar isimsiz rapor vs. hepsi gelmiş. Hiçbir resmi kayda geçirilmeden hepsi bekletilmiş. Benim tazminat talebime karşı görüş bildirmişler. Ben konuyu yargıda takip ediyorum. Başbakan şunun cevabını versin; Batı Çalışma Grubu’nun benimle ilgili fişlemesini 2004 yılında neden resmi hüviyete kavuşturdular? Çünkü o zamana kadar Batı Çalışma Grubu’nun bu tür evrakları resmi işleme sokulmamış. Ancak 2004’te AKP hükümeti tarafından Başbakanlık’ta resmiyet kazandırılmış.
Arşive kaydetmişler. Fişlemeyi AKP yapıyor aslında. Şimdi ben Danıştay’da davamı takip ediyorum. Danıştay’ı etkileyebilirler. Aleyhime karar çıkarabilirler. Danıştay’da karar aleyhime çıkarsa ben de AİHM’ye gideceğim. Başbakanlığı AİHM’ye götüreceğim. 2004’e kadar bu fişlemeler Batı Çalışma Grubu olarak Başbakanlığın elindeydi. Kendi aleyhine olanları imha ettiler, diğerlerini ise arşive soktular. Ve bu fişlemeler, benim aleyhime hem bürokraside hem siyasette kişi ve kurumlar tarafından kullanıldı.”
Bana Aczmendi bile dediler
Kılıçdaroğlu, bürokrat olduğu dönemde her iktidar döneminde kendisine karşı kampanyalar yürütüldüğünü, akla hayale gelmeyecek ihbarlar yapıldığını belirterek, şöyle dedi:
“Ben her bakanla çalıştım. Bakana göre hakkımızda değişik ihbarlar yapılırdı. Bir bakan döneminde komünist diye ihbar ederler, CHP’li bir bakan varsa faşist diye ihbar ederler, hatta Aczmendi diye bile hakkımda ihbarlar yapıldığını biliyorum.”
Fişleme nasıl çalışıyordu?
Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde Batı Çalışma Grubu ve sonrasında Başbakanlık Takip Kurulu’nun fişleme çalışmalarını şöyle anlattı:
“Önce bilindiği gibi Milli Güvenlik Kurulu’nda bir karar alındı. O karar, Başbakanlık tarafından bakanlıklara genelge ile duyuruldu. Bakanlıklar da bağlı genel müdürlüklerine ve ilgili kurumlarına genelgeyle duyurdular. Başbakanlık’ta, üst düzey bürokratları takip etmek üzere, bir Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı’nın başkanlığında bir heyet var.
Bilgiler bu heyet tarafından değerlendiriliyordu. Örneğin bize de, benim genel müdürlüğüm sırasında, bu fişlemelere dayanılarak, ‘şu doktoru şuradan alın şuraya atayın’ diye talimatlar geliyordu. Biz de o doktoru oradan alıp buraya atıyorduk ama gidip dava açıyorlar, geri geliyorlardı. Bu talimatların altında da genellikle imza olmuyordu. Hatta biz SSK Yönetim Kurulu olarak, ‘bu taleplerin altında imza yoktur’ diye geri gönderme kararı da almıştık.”
28 Şubat’a müdahil olmayacağım
CHP lideri, fişlendiği gerekçesiyle 28 Şubat soruşturması veya davasına müdahil olup olmayacağı sorusuna ise, “Hayır, müdahil olmayacağım. Ben zaten konuyu yargıya taşıdım ve takip ediyorum” yanıtını verdi.
Kılıçdaroğlu, 28 Şubat soruşturmasının nereye kadar uzanacağı yönündeki soruyu yanıtlarken de, “Nereye kadar gideceğini savcılar bilir. Başbakan savcıya, ‘sen git arkadaş nereye kadar gidiyorsun’ diye talimat verdi. O da eline kılıcı alıp girecek. Nereye giderse gidecek” dedi.
Sanatçı ile uğraşmak tehlikelidir
Kılıçdaroğlu, İstanbul Şehir Tiyatroları’ndaki atama tartışmalarıyla ilgili soruyu da şöyle yanıtladı: “Bir siyasetçi için en tehlikeli şey sanatçıyla uğraşmaktır. Siyasetçinin söylediği söz uçar, sanatçının yazdığı kalır. Sanatçının söyledikleri ayıbınızı gelecek kuşaklara taşır.”
Eşli resepsiyon
CHP lideri, 23 Nisan’da Meclis’te verilen eşli resepsiyonun normalleşme olarak değerlendirilmesine ilişkin soruya, şu karşılığı verdi:
“Bir resepsiyondur. Ben çok önemsemiyorum. İsteyen gelir isteyen gelmez. Gelenlere ‘niye geliyorsun,’ gelmeyenlere ‘niye gelmiyorsun’ diye sormak abestir. Geliyorlar zaten. (Niye geliyorsunuz’ diye sorulması anlamsız. Sorunlar olmuş, aşıldı. Aşıldığı için memnunuz.”
Kılıçdaroğlu, “Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan, 10 yıllık aradan sonra ilk kez resepsiyona katıldı” anımsatması üzerine de, “Demek ki bir neden varmış, gelmiyormuş. Olabilir. Bu benim sorunum değil. Onu onlara sormak lazım” dedi.
Kılıçdaroğlu, resepsiyona katılmamasını ise, “Arkadaşlarımız katıldı. Ben başka bir programda çocuklarla birlikte olmayı tercih ettim. Bir protesto anlamı yok. Protesto etseydik arkadaşlarımı da göndermezdim” diye açıkladı.
Kamusal alan nedir?
Kılıçdaroğlu, daha önce kamusal alan olduğu gerekçesiyle türbanlı eşlere davet yapılmadığının, bu nedenle Emine Erdoğan’ın ilk kez resepsiyona katılabildiğinin hatırlatılması üzerine, şöyle konuştu:
“Yalnız kamusal alanın nasıl tanımlandığı önemlidir. Resmi bir binada bulunmak kamusal alan kavramına girmez. Önemli olan kamu yetkilisi ile muhatap olduğunuz yer ve zamandır.”
Erdoğan ve Özel açıklamalı
CHP lideri, Başbakan Erdoğan’la Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in Anıtkabir törenine katılmamalarına ilişkin bir soruyu yanıtlarken de, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Başbakan da Genelkurmay Başkanı da niye katılmadıklarını açıklamalıdırlar. Ben törene gittiğimde şaşırdım. Başbakan yok, Genelkurmay Başkanı yok, sadece Meclis Başkanı var. Neden katılmadıklarını açıklamaları gerekir.”
Meslektaşlarımız, Başbakan’ın, tören yönetmeliğinin değiştiği bilgisini verdiğini, ayrıca geçmiş 9 yılda katıldığını, Orgeneral Özel’in de, “Biz 23 Nisan’larda zaten Anıtkabir’de bulunmuyoruz” sözlerini anımsattılar. Kılıçdaroğlu, bunun üzerine, “O zaman Başbakan’a sormak lazım. Bu tören yönetmeliğini niye değiştirmişler? Yarın biri de gelir yönetmeliği yeniden değiştirir ve bu törenleri kaldırırsa ne olur?” yorumunu yaptı. Genelkurmay başkanlarının daha önce de 23 Nisan’larda Anıtkabir’e gitmediklerine ise dikkat etmediğini söyledi.
Erdoğan’ın apoleti yok
CHP lideri, partisinin Darbeleri Araştırma Komisyonu’na destek vermesini anımsatarak, CHP’nin TSK İç Hizmet Kanunu’nun darbelere gerekçe gösterilen 35. maddesinin kaldırılmasından yana olup olmadığı yönündeki soruya, şu yanıtı verdi:
“Biz bu maddenin kaldırılması için geçen yasama döneminde kanun teklifi verdik. Ama iktidar da basın da ilgilenmedi.”
Kılıçdaroğlu, CHP’nin sürekli olarak darbecilerle yan yana, askerle yan yana gösterilmeye çalışıldığını, oysa darbe hukukunun temizlenmesini kendilerinin istediğini belirterek, Başbakan Erdoğan’ı şöyle eleştirdi:
“Biz, ‘darbe hukuku temizlensin’ diyoruz ama iktidar yanaşmıyor. Aslında Erdoğan’ın yönetimi bir çeşit Kenan Evren modelidir. Aralarında bazı farklar vardır. Kenan Evren’in apoleti vardı, Erdoğan’ın yok. Kenan Evren döneminde idam cezası vardı, bunların döneminde yok. Ama Kenan Evren modeli devam ediyor. Yazarlara, çizerlere baskı var, haksız tutuklamalar var. Puşi taktı diye bir öğrenci hapse atılabiliyor, parasız eğitim istedi diye öğrenciler hapse atılıyor, yumurta başına 44 ay ceza isteniyor. Bugün yaşadığımız dönem 12 Eylül’ün postmodern halidir.”
Bosnalı şehitler için mevlit okuttu
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Saraybosna’daki askeri orduevinde Bosnalı şehitler için mevlit okutturdu. Saraybosna’daki orduevindeki mevlit öncesi kısa bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, Bosna savaşında büyük acıların yaşandığını, ülkenin geleceği ve çocukları için onbinlerce şehidin verildiğini belirterek, bu şehitler için mevlit okutturduklarını söyledi.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamasının ardından tarihi Gazi Hüsrevbey Camii’nin başimamının da aralarında bulunduğu mevlithanlar tarafından, Türkçe ve Boşnakça mevlit okundu.
Ölülerle değil dirilerle uğraşsın
Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın CHP’nin 1935’te çıkardığı bir kanunla camileri sattığı, ahır olarak kullandığı yönündeki iddialara ve gösterdiği belgelere ise şu yanıtı verdi:
“Dini bu kadar istismar eden bir lider görmedim. Bunlar doğru değil. ‘Belge göstereceğim’ deyince ben de ‘şu camileri ahır yapın’ diye bir Başbakanlık belgesi göstereceğini sandım. Ama öyle bir şey yok. Onlar savaş şartlarında askerlerin camileri kullanma ihtiyacına ilişkindir. Çünkü oralarda kışla yoktu, kalacak yer yoktu. Askerler nerede yatacak? Camide kalıyorlar. O zaman at kullanılıyor. Atları da camilerin önüne bağlıyorlar. Olay budur. Başbakan sürekli bu dönemleri eleştiriyor. Ölmüş insanların arkasından konuşuyor. Türk siyasal tarihinde ölmüş liderlerle hesaplaşma hiç olmamıştır. İlk kez yakın tarihten intikam alma çabası var. Başbakan, ölülerle değil, dirilerle uğraşsın. CHP’ye bir şey diyemiyor. Bizim sözlerimize yanıt veremiyor. Ölmüş insanların arkasından konuşuyor. Ama bizim sorduğumuz Suriye sorusuna, 4+4+4 yasasıyla akıllı tahta ve tablet alımını ihale kanunu dışına çıkarması sorularımıza cevap veremiyor.
Bunlara yanıt versin. CHP’ye bir şey söyleyemiyor, eskiye dönüyor. Daha önce bize ‘Sivas’tan öteye gidemezsiniz’ diyordu, şimdi kendi gidemiyor. CHP’nin projesi yok diyordu. Bizim projemiz onlarınkini üçe, dörde katlıyor. Şimdi elinde bir tarih kaldı. Bu tarihi de bilmiyor, bilse gam yemem. ‘Camiler yıkıldı, satıldı’ diyor ama kendi dönemlerinde cami yıkılmadı mı? Pursaklar’da yıkıldı. Malatya’da cami satıldı, yeri yabancılara verildi. Bunlar ortada dururken, camilerin bir dönem asker için kullanılmasını istismar ediyor. Bu kadar iftiracı bu kadar yalancı siyasiye ilk kez şahit oluyorum.”
Tolon-Haberal telefon görüşmesi
CHP lideri, gazetecilerin Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın, Silivri’den milletvekili adayı gösterilmesinin davayı sulandırdığı yorumunun anımsatılması üzerine şöyle konuştu: “Davayı sulandıran savcıların iddianameleridir. Şimdi eski bir savcı olan milletvekilimiz Ömer Suha Aldan Meclis Genel Kurulu’nda Haberal’ın iddianamesini okuyacak. Örneğin deniliyor ki; ‘Tolon’la Haberal telefonla görüşmüşler’. Haberal örgütün bir numarasıdır. Oysa o görüşme şöyle: Hurşit Tolon, bir parti kurmak istiyor ve Haberal’ı da partiye davet ediyor. Haberal ise kabul etmiyor. Bir şey olursa ben partide yer almak istemiyorum, diye bant kaydı var. Tolon, Haberal’a ‘eğer kabul eder, partimize katılırsanız sizin emrinizde olacağız’ diyor. Ama Haberal kabul etmiyor. İşte bu görüşmeye dayanarak Haberal’a diyorlar ki, ‘sen örgütün bir numarasısın, darbe teşebbüsünde bulundun’. Davayı sulandıran savcıların iddianameleri.”
Kılıçdaroğlu, “Kutlu Doğum Haftası’nda konuştuktan sonra 4+4+4’ü Anayasa Mahkemesi’ne götürdünüz. İktidar da bunu tezat olarak nitelendirdi” sorusu üzerine, “Burada hiçbir çelişki yok. O konuşma siyasi bir konuşma değildir. Günün anlamına uygun bir konuşmaydı. Başbakan ise kendi grubuna konuşuyormuş gibiydi. O gün toplantıya geç başlandı. Neden? Çünkü Başbakan o saatte bir düğündeydi. Şu ana kadar söylemedim ama bizi açıklamak zorunda bırakıyorlar” dedi.
Kılıçdaroğlu, imam hatiplerin kapatılmasını hiçbir zaman istemediklerini belirterek, “İmam hatiplere karşı olsak onları kurar mıyız?” diye konuştu.