YÖK’E olağanüstü yetkiler getiren yasa teklifini değerlendiren Prof. Baskın Oran, “Erdoğan’ın bunu yapmasının iki sebebi var. Bir, devlet üniversiteleri zaten vesayet altında; iki kendisinin derdi Fethullahçıları tepelemek. Bunun yanı sıra, kendisine biat etmeyen Koç gibi holdinglere bir de bu açıdan had bildirmek. Ama üniversite daha da vesayete girip perişan olacakmış, onun hiç derdi değil. Önemli olan, kendisine şu veya bu biçimde karşı çıkanları, hatta desteklemeyenleri yıkıp geçmek. Çok tehlikeli bir adam Erdoğan, çok” dedi.
“Üniversite devletten ne kadar ıraksa o kadar tarafsız bilim üretir” diyen Prof. Oran, “Bakın bir Sabancı’ya, bir Koç’a, bir Bilgi’ye, hatta Şehir’e. Öğretim üyelerine bakın. Özerkliklerine bakın. Şimdi bunların mütevellilerini devlet yani AKP seçecek. Maliyelerini denetleyecek. Hoşuna gitmeyeni kapatacak. Tabii, şu da var ki, AKP kendini ilelebet iktidar olacak sanıyor. 12 Eylülcü generaller de öyle sanmıştı. 28 Şubatçı generaller “Bin yıl sürecek” demişlerdi. Bugünkü sivil general de öyle sanıyor” görüşünü dile getirdi.
12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) geniş yetkiler tanıyan yasa tasarısı hükümet tarafından meclise sunuldu. Tasarının yasalaşması durumunda YÖK, olağanüstü yetkilere sahip olacak. YÖK’e olağanüstü yetkiler getiren bu yasa tasarısını Prof. Dr. Baskın Oran Radikal’e değerlendirdi.
Radikal’in Baskın Oran ile yaptığı söyleşi şöyle:
YÖK tasarısıyla ilgili görüşleriniz nelerdir?
Prof. İhsan Doğramacı’nın (meşrebinize göre) Türkiye’ye hediyesi veya en devasa kazığı olan YÖK, 12 Eylül askerî darbesinin özel bir başyapıtıydı. Çünkü hem o günü, hem geleceği askerileştiriyordu. Bugünkü tasarı, 2010 Anayasa Referandumu’yla 12 Eylülcüleri yargılamayı mümkün kılmış olan AKP iktidarının gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Çünkü bu 12 Eylül başyapıtını sahipleniyor ve doruğa çıkarıyor. Başbakan Erdoğan 2011’den itibaren Türkiye politikasının her noktasına hakim tek adam olmaya girişti. Bununla da üniversitelere hâkim olacak. Tasarının özü ve esprisi bu…
Tasarı bütünüyle, üniversiteleri devlet/AKP vesayetine sokuyor. Nasıl Başbakan Erdoğan, 2010 Referandumuyla bizzat koyduğu kuralları 17 ve 25 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk rezaletlerinden sonra değiştirip HSYK’yı vesayete soktuysa. Nasıl, özerk Merkez Bankası’nı sokmaya çabalıyorsa. Nasıl, açtığı davalarda tutuklama vermeyen birinci derece mahkemelerini sokmak istiyorsa. Nasıl, Twitter ve Youtube gibi iletişim alanlarını vesayete alma çabalarına karşı çıkan Anayasa Mahkemesi’ni “saygım yok” diye karşıladıysa. Çok tutarlı bir kanun tasarısı, bu açıdan. Oysa, üniversite çok özel bir kurumdur. Hiçbir yere bağımlı olamaz. Olursa, bilim üretemez. İktidara dalkavukluk eder, o kadar.
Tabii, Türkiye gibi tam gelişmemiş bir ülkede bundan yararlanarak tembel tembel yatan veya kafasına eseni yapan öğretim üyeleri çoktur. Ama bunlar var diye üniversite devlet vesayetine alınamaz. Olsa olsa, bunların üniversite tarafından denetlenmesi temin edilir, ama uygulamak üniversitenin kendisine bırakılır.
Tasarı, YÖK'e vakıf üniversiteleri üzerinde geniş yetkiler tanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın bunu yapmasının iki sebebi var: 1) Devlet üniversiteleri zaten vesayet altında; 2) Kendisinin derdi Fethullahçıları tepelemek. Bunun yanı sıra, kendisine biat etmeyen Koç gibi holdinglere bir de bu açıdan had bildirmek. Ama üniversite daha da vesayete girip perişan olacakmış, onun hiç derdi değil. Önemli olan, kendisine şu veya bu biçimde karşı çıkanları, hatta desteklemeyenleri yıkıp geçmek. Çok tehlikeli bir adam Erdoğan, çok.
Ben, açık söyleyeyim, Kemalizm’in çelik çekirdeğinden gelen biriyim. Bu, şu demek: Her şeye devlet karar vermelidir. Her şey devlete tabi olmalıdır. Sivil toplum anarşi demektir. Zamanla aklım başıma gelince gördüm –ki bu da epey zaman aldı ve 40 yaşımdan sonra oldu, devlet bizim babamız değildir, anamızın kocasıdır. Devlete kim hakim olursa, kocalık fonksiyonlarını o kullanır. Şimdi de AKP ve Erdoğan kullanıyor. Erdoğan tam bir İslamcı Kemalist... Kemalistler hop oturup hop kalkacak bu söze ama hatırım kalır. Bir zamanlar sanırdım ki devlet mülkiyeti çok iyidir. Hepimizindir. Mesela piyango bileti alacağım zaman gider, Ankara Kızılay’da, M. Kemal Paşa Bulvarı’nın köşesindeki Milli Piyango Genel Müdürlüğü’nün alt katından alırdım. Gider, sadece devletin Petrol Ofisi’nden benzin alırdım. Tabii, özel üniversitelere de ölümüne karşıydım. ODTÜ mütevelli sistemine tabiydi, sinir olurduk. Zamanla aklım başıma gelince gördüm ki, üniversite devletten ne kadar ıraksa o kadar tarafsız bilim üretir. Arada istisna olmaz mı? Bal gibi olur. Ama istisna olur. Zaten toplum da onu bilir. Öğrenci onu seçmez. İtibarı olmaz. En azından olay zamanla böyle gelişir. Her şey kendi kısa ömrümüz içinde olup bitsin istiyoruz; olmaz. Bakın bir Sabancı’ya, bir Koç’a, bir Bilgi’ye, hatta Şehir’e. Öğretim üyelerine bakın. Özerkliklerine bakın. Şimdi bunların mütevellilerini devlet yani AKP seçecek. Maliyelerini denetleyecek. Hoşuna gitmeyeni kapatacak. Tabii, şu da var ki, AKP kendini ilelebet iktidar olacak sanıyor. 12 Eylülcü generaller de öyle sanmıştı. 28 Şubatçı generaller “Bin yıl sürecek” demişlerdi. Bugünkü sivil general de öyle sanıyor.
Diğer yandan, burada “torba kanun” gibi had safhada rezalet bir yöntem tekrarlanmış. TÜSEB kanunu çıkarıyor gibi yaparak YÖK’ün dev yetkileri artırılmış. YÖK zaten bir Leviathan idi, şimdi beter olmuş. Doktora ve doçentlikleri artık Üniversitelerarası Kurul değil, devletin fotoğrafı olan YÖK verecek. Yurt dışına giderken YÖK bile karar vermeyecek, bir de Bakanlık devreye girecek. Milli Eğitim olsa yüreğim yanmaz; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Anlayamadım niye Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da yok devrede. Tabii, öğretim üyelerinin hangi alanlarda araştırma yapmaları/yapmamaları gerektiğini de YÖK saptayacak. Ben aslında bu tasarıya çok memnun oldum, çünkü üzerine ölü toprağı atılmış üniversiteleri bile isyan ettirecek.
TÜSEB'in kurulması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yani, bütün tıp fakültelerini Sağlık Bakanlığı’na bağlayan TÜSEB. Sağlık Bakanı istediği öğretim üyesini istediği tıp fakültesine gönderecek. Kadrosuyla. Yani, AKP iktidarı tıp hocalarıyla oynayıp dersini aldığı, geri basmak zorunda kaldığı yetmedi, bir de böyle deniyor. Bu konuda tek bir şey söyleyebilirim, vaktiyle rahmetli İsmet Paşa’nın söylediğini: “Hadi canım sen de!”