15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi firari Adil Öksüz'le ilgili hazırlanan iddianamede 28 şüpheliden biri olan Ali İhsan Koca 16 Temmuz sabahı yaşadıklarını Sözcü gazetesi Ankara temsilcisi Saygı Öztürk'e anlattı. Öksüz'ü ilk olarak Kazan karakolunda gördüğünü ifade eden Koca, "“Benim karakola girdiğim andan, çıktığım ana kadar yaşanan her şey kamera kayıtlarında var. Benim gidişim Adil Öksüz'ü bir ziyaret, onunla görüşme değil, o anki psikoloji ve öfkeyle ‘vatan haini' olarak gördüğüm kişiye bütün karakoldaki polis ve jandarmanın da duyacağı şekilde bağırdım, çağırdım, hakaretler ettim." dedi.
Saygı Öztürk'ün Sözcü gazetesindeki yazısı şöyle:
1997 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevine başladı. 2003 yılında AKP İletişim Koordinatörlüğü'ne getirildi. 2005 yılında Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in özel kalem müdürlüğünü yaptı. Aynı yıl Başbakanlık Halkla İlişkiler Başkanı oldu. Başbakanlık İletişim Merkezi'nin (BİMER) kurucuları arasında yer aldı ve bu merkezi 7 yıl yönetti. O dönemde bir yıl da Anadolu Ajansı (A.A) Başkanvekilliği görevini de yürüttü. 2012 yılından bu yana da Başbakanlık Müşaviri.
Önemli görevlerde bulunan 44 yaşındaki Ali İhsan Sarıkoca'nın adı, 15 Temmuz darbe girişiminin ana üssü olarak kullanılan Akıncı Hava Üssü yakınında yakalanan, darbe girişimini yönettiği öne sürülen Adil Öksüz'le görüşmesiyle gündemde. Bu kişi, Öksüz'ün serbest bırakılmasıyla ilgili iddianamenin 28. şüphelisi. İki aydır açıkta olan, gündemden düşmeyen o isim, uzun süredir ilaçlarla ayakta durmaya çalışıyor. Başbakanlık Müşaviri Ali İnsan Sarıkoca, yaşadıklarını Sözcü'ye anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Temmuz 2016'da, dünyaca ünlü futbolcularla birlikte yapılacak maçta oynayacaktı. Bu organizasyonun davetlisi olarak Sarıkoca da, 15 Temmuz günü Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, kardeşi Hüseyin Ertürk ile birlikte Antalya'ya gitti. Otelde çok sayıda gazeteci vardı. Saat 21.00'e doğru sigara içmeye çıktığında gazetecilerin “darbe yapılıyormuş” konuşmalarını duydu. Hemen her gün birkaç kez görüştüğü Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi'nde görevli polis memuru Serter Koçak'ı telefonla aradı. Serter'e “darbe oluyormuş” dediğinde, “Saçma bir şey. Ben, böyle bir şey duymadım” karşılığını aldı. 15-20 dakika sonra Serter aradı, “Gerçekten darbe oluyormuş. Çatışmaya gidiyorum. Hakkını helal et” dedi.
Ali İhsan Sarıkoca, dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz ve belediye başkanlarının bulunduğu yemek masasına gidip “Darbe oluyormuş. Tedbir alalım” dedi. Önce inanmadılar, “darbe dönemleri geride kaldı” diyen de oldu. Biraz sonra olay netleşmeye başladı.
Cumhurbaşkanının “sokağa çıkın” çağrısından sonra, Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk, kardeşi Hüseyin Ertürk ile birlikte aynı otomobille Ankara'ya gelmek üzere yola çıktı. Kazan sınırlarında bulunan Akıncı Hava Üssü'nün olayın merkezi olduğunu öğrenince, Belediye Başkanı Lokman Ertürk, telefonla Akıncı Üssü'nün kuşatılması, etrafındaki tarlaların yakılmasını, iş makineleriyle Akıncı Üssü'nün önüne gidilmesi için talimatlar veriyordu.
Telefon konuşmalarında, çok sayıda vatandaşın şehit edildiği bilgisini de almışlardı. Polis Serter Koçak da en çok konuşup bilgi aldıkları isimlerden birisiydi. Sabaha doğru Kazan Devlet Hastanesi Acil Servisi'ne geldiler. Manzara ürkütücüydü. Şehit ve yaralıların yakınlarını teselli ediyorlardı.
Akıncı üssü'nde pist başları vurulduktan sonra, darbecilerin sivil kıyafetle tarlalara kaçtığı ihbarı gelmişti. Kazan'daki kuvvetler müdahale ediyor, Ankara'dan da destek istenmişti. İkindi namazından sonra, Kazan Jandarma Karakolu'nda olduğunu öğrendiği polis Serter Koçak'ın yanına gitti. Polis Serter, yakalananların “cemaat imamı” olup olmadığını anlamak için onlara “Fethullahçı değilsen, Fethullah'a küfret” diyordu. Aynı şeyi Adil Öksüz'e de yaptı. Öksüz, “Ben öyle bir şey diyemem” deyince, imam olduğunu anladı.
Ali İhsan Sarıkoca, karakolda askerlerle birlikte gözaltında bulunanlardan birisinin de cemaat imamlarından Adil Öksüz olduğunu öğrendi. Sarıkoca, Adil Öksüz'ü ilk kez orada gördüğünü de belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“Benim karakola girdiğim andan, çıktığım ana kadar yaşanan her şey kamera kayıtlarında var. Benim gidişim Adil Öksüz'ü bir ziyaret, onunla görüşme değil, o anki psikoloji ve öfkeyle ‘vatan haini' olarak gördüğüm kişiye bütün karakoldaki polis ve jandarmanın da duyacağı şekilde bağırdım, çağırdım, hakaretler ettim. Kazan'da gördüğüm şehitleri ve köprüde 16 yaşında oğluyla birlikte şehit edilen Erol Olçak'ı anlattım. Daha da öfkelendim. Sinirime hakim olamadım ve daha da ileriye gittim.”
“Ben, yapılanları, şehitleri anlatınca, ‘biz böyle olmasını tasvip etmiyorduk' dedi. Bunun üzerine bağırarak, ‘Senin Fethullah'ın da ‘bu işin içinde yokuz' diyecek. Biz sizi biliriz. Bir de sözde ilahiyatçı olacaksın. Bunları İslam'da hangi kriterlere oturtuyorsun?”
“Bunun üzerine Adil Öksüz, bana Arapça bir ayet okudu. Ayet konusu ‘masumların öldürülemeyeceğine' ilişkindi. Bu sözleri üzerine daha da öfkelendim, Arapça olarak ‘Niye söylediğiniz şeyi yapmazsınız' anlamına gelen ayeti okudum. Ardından da, ‘Ben hafızım. Başkalarını kandırabilirsin ama beni kandıramazsın' dedim.”
“Adil Öksüz, dikkatlice yüzüme baktı, ‘Ben hafız değilim' dedi. Bunun üzerine ‘Sen Müslüman da değilsin. Bir ihtimal Müslüman olduğunu iddia ediyorsan, bu saatten sonra kıvırmadan bildiklerini devletimize anlat. Bir ihtimal belki ahiretini kurtarmış olursun' dedim. Mahzunlaştı, başını önüne eğdi, cevap da vermedi.”
Ben oradayken, polis Serter'in amiri ‘normale dönebilirsiniz' talimatı verdi. Serter hazırlanırken ekibindeki bir arkadaş, sıkıntılı ifadeyle, “Abi bu herif namaz kılmak istiyor” dedi. “Bu kadar kişinin öldürülmesine sebep olan adam Allah'ın huzuruna çıkmayı hak etmiyor. Üstelik bu şekilde namaz kılamayacağına ilişkin 50 tane ayet bulabilirim. Bırak kılmasın” dedim. Bu sözleri Adil Öksüz de duyuyordu.
Sarıkoca, “Ben oradan ayrıldım. Adil Öksüz'le başka hiçbir görüşmem olmadı. Karakola girmemle çıkmam arasındaki süre bir saatlik bir mevzudur. Bu süre içerisinde Adil Öksüz'le konuşmam da en fazla 5 dakikadır. Konuşmama da orada bulunan çok sayıda polis ve jandarma da şahittir. Ben onlardan Serter Koçak ile ekibindeki iki polisi tanıyorum” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu adamın serbest bırakılabileceğine de asla ihtimal vermedim. Salıverildiğini öğrendiğimde Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü'ye gittim, ‘Bu adam nasıl serbest bırakılır. Bu işte tuhaflık var' dedim. Gülcü, ben oradayken telefonla birilerine talimat verdi, bu konu üzerinde önemle durulmasını istedi.”
Adil Öksüz'ün serbest bırakılmasıyla ilgili ilginç bir ayrıntı var. Adil Öksüz, diğer şüphelilerle birlikte Ankara Emniyeti ve oradan Ankara Adliyesi'ne getirilmek üzereyken, son anda Sincan Adliyesi'ne götürülüyor. Orada da serbest bırakılıyor. Başbakanlık Müşaviri Sarıkoca, “Bana göre kırılma noktası da bu” diyor.
Adil Öksüz konusunu ilk kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gündeme getirmişti. O günlerde bu işi önemsememiş görünenler, bu kişinin yakalanması için gereğini yapmayanlar şimdi Adil Öksüz'ün peşinde. Öldürülmediyse bir gün bulunur bulunmasına ama kim bilir ne zaman? Bakın aradan bir yıl geçti, Adil Öksüz'ün yaşayıp yaşamadığı, Türkiye'de mi, başka bir ülkede mi olduğu bile bilinmiyor…