Star gazetesi Ankara Temsilcisi Şamil Tayyar, 3. iddianamede çok kritik isimlerin yer alacağını ileri sürdü. O isimleri şöyle sıraladı: "Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek..."Taraf'ta Neşe Düzel'in sorularını yanıtlayan Tayyar, "Üçüncü İddianame’ye, Eruygur ve Tolon’la aynı fonksiyonu icra eden veya o konseyde yer alan iki isim daha girebilir" görüşünde. "Bunlar emekli asker ya da sivil olabilir" diyen Tayyar şöyle devam ediyor: "Ağırlıklarına baktığımız zaman ilk akla gelen isimler, Tuncer Kılınç, Sabih Kanadoğlu ya da Kemal Yavuz.. Kılınç ve Yavuz’un ifadeleri alındı. Üçüncüye sanık olarak girerler mi henüz bilmiyoruz. Ama konseyin tamamlanması için en az üç kişiye daha ihtiyaç var. Bunlar kim bilmiyoruz." Şamil Tayyar, Neşe Düzel'in sorularını şöyle yanıtladı: AKP, Ergenekon ile anlaştığı an dizlerinin üzerine çökertilirÖnce hemen seçim sonuçlarıyla Ergenekon arasındaki ilişkiyi sormak istiyorum. AKP’nin oylarının yüzde 40’ın altına düşmesi Ergenekon sürecini yavaşlatır mı yoksa AKP siyasi irade olarak Ergenekon soruşturmasının arkasında durmaya devam eder mi? Başbakan Erdoğan seçimlerle ilgili her türlü değerlendirmeyi yapacaklarını açıkladı. Eğer Ergenekon’la ilgili sürecin AKP’ye oy kaybettirdiği sonucuna varırlarsa bu Ergenekon’la mücadeleyi geriye götürür. Başbakan’ın danıştığı isimler arasında Ergenekon’la mücadelede frene basmak gerektiğini düşünenler var ama bu doğru değil. 28 Şubat Susurluk sürecinde Erbakan’ın yaptığı hataya düşerler. AKP, Ergenekon’da uzlaştığı an dizlerinin üzerine çökertilir. Peki, araya seçimin girmesiyle biraz gündemin gerisine düşen İkinci Ergenekon İddianamesi’nin tümünü okuyacak vaktiniz oldu mu? Konuların çoğunu bildiğim için tamamını çok hızlı okudum. İkinci İddianame ile birincisi arasında en önemli fark ne sizce? Birinci İddianame’nin ağırlık noktası telefon görüşmeleriydi. Bu yüzden de Ergenekon davası, bant çözümlerinden ibaretmiş gibi algılandı ve “tape davası” diye eleştirildi. İkinci İddianame’nin hazırlandığı sırada ise yapılan operasyonlarla ortaya krokiler, gömülü silahlar, bombalar çıktı. Ergenekon’a inanmayanlar, bu insanların gerçekten çok karanlık işler planladıklarını ve bunun için cephanelik kurduklarını gördüler. İkinci İddianame, Ergenekon’a inanmayanların kafasındaki karışıklığı biraz giderdi. Çünkü bu iddianamede çok önemli belgeler var. Ayrıca şu anda ele geçirilmiş 200 el bombası var. Çok mu büyük bir cephane bu? Bu el bombaları, Ergenekon’u sulandırmak isteyenlere bir cevaptır. Danıştay cinayeti tek bir silahla işlendi. Bir Glock marka silahla Türkiye neredeyse bir darbenin eşiğine getiriliyordu. Hatırlayın Ertuğrul Özkök, bu cinayet için “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” diye yazdı. Danıştay baskınının tamamen dincilerin, bir “türban çetesinin” eylemi olduğuna dair manşetler ve köşe yazıları çıktı. Ardından Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan, biri patlayan ikisi patlamayan üç el bombasıyla Türkiye rejim değiştiriyormuş gibi bir havaya sokuldu. Bu karanlık hesaplar deşifre edildiği için şimdi rahat konuşuyoruz ama eğer o ruh iklimi sürseydi bugün Türkiye çok farklı bir yere gidebilirdi. Zaten İkinci İddianame’deki bir önemli fark da Danıştay cinayetiyle ilgili. Danıştay baskını, Ergenekoncuların ülkede kaos ortamı yaratıp darbe yapmak için düzenledikleri eylemlerden biri olarak mı davaya girdi? Evet. Yargıtay, mahkeme kararını bozdu ve bu cinayetin Ergenekon’la ilişkili olabileceğine karar verdi. İkinci İddianame, Danıştay cinayetini ve Cumhuriyet’e bomba atılmasını Ergenekon Örgütü’nün eylemleri olarak tarif etti. Şimdi bunlarla da suçlanıyorlar. İkinci İddianame’ye de baktığımızda, Ergenekon’un en tepesinde darbecilikle suçlanan gene sadece iki emekli general var. Bunlar gerçekten örgütün en tepedeki isimleri mi? Birinci ve İkinci İddianameleri topladığınızda 142 sanık var. Ayrıca dokuz ve onuncu dalga operasyonlarla ilgili olarak 77 kişi hakkında da soruşturma devam ediyor. 3. iddianamede çok kritik isimler olacakBedrettin Dalan bunlar arasında mı? Evet. Aslında çok kritik isimler olacak Üçüncü İddianame’de. Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek... Hepsi Üçüncü İddianame’de olacak. İkinci İddianame’ye gelince... Şu anda bir numaralı sanık eski Jandarma Genel Komutanı emekli General Şener Eruygur, iki numaralı sanık eski Birinci Ordu Komutanı emekli General Hurşit Tolon, üç emekli Albay Levent Ersöz, dört emekli albay Hasan Atilla Uğur, beş numaralı sanık da emekli General Veli Küçük. Darbe girişimleri onların görev yaptığı dönemde olmuş. Bu isimlerden sadece Eruygur ve Tolon için Ergenekon örgütüyle ilgili “kurucu üye ve üst düzey yönetici” tanımı yapılıyor. Diğer üç sanıkla ilgili sanıkla böyle bir ifade yok. Bundan, Ergenekon’un kurucu üye ve üst düzey yönetici sayısının aslında iki generalden ibaret olmadığını mı anlamalıyız? Tabii. Ergenekon’un ele geçirilen bir örgüt şeması var. Orada, “Ergenekon Başkanlığı” deniyor. Bu başkanlık beş ya da yedi kişilik bir “Konsey”i tarif ediyor. Şu anda sanık iki kişi var. Asgari üç kişinin daha bu konseyde olması lazım. Savcılar buraya kimleri oturtacaklar, bilmiyoruz. Üçüncü İddianame’de mi belli olacak bu? Üçüncü İddianame’ye, Eruygur ve Tolon’la aynı fonksiyonu icra eden veya o konseyde yer alan iki isim daha girebilir. Bunlar emekli asker ya da sivil olabilir. Ağırlıklarına baktığımız zaman ilk akla gelen isimler, Tuncer Kılınç, Sabih Kanadoğlu ya da Kemal Yavuz... Kılınç ve Yavuz’un ifadeleri alındı. Üçüncüye sanık olarak girerler mi henüz bilmiyoruz. Ama konseyin tamamlanması için en az üç kişiye daha ihtiyaç var. Bunlar kim bilmiyoruz. Ergenekon Ekim 1999'da kurulmuşDava konusu olan Ergenekon örgütü kaç yılında kurulmuş? Ele geçirilen belgelere göre, 1999’un ekim ayında kurulmuş. Aralıktan itibaren faaliyete başlamış. Aslında bu, ordu içindeki iktidar savaşının sonucunda ortaya çıkmış bir örgüt. Dava konusu olan Ergenekon, 28 Şubat kadrolarına karşı kuruldu. Bunların o dönemdeki rakipleri Batı Çalışma Grubu’ydu. 1998 yılı 30 ağustosta Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı emekli oldu. Onun emekli olmasıyla iki grup arasındaki iktidar çatışmasında güç dengesi Ergenekoncular lehine değişmeye başladı. Çünkü Karadayı’nın yerine Hüseyin Kıvrıkoğlu genelkurmay başkanı oldu. Kıvrıkoğlu, bir yıl, Karadayı’nın kendisine emanet ettiği kadrolarla çalıştı. 1999 ağustosundaki Şûra’da ise kendi damgasını vurdu. Ne yaptı? Eruygur, Tolon ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Kıvrıkoğlu’nun çok yakın çalışma arkadaşlarıdır. Bunlar onun döneminde çok güçlendiler. 1997’de Kıvrıkoğlu’na suikast girişiminde bulunulduğu iddiasını çok daha kolay aydınlatabiliriz bu yüzden. Kıbrıs’ta bir tören sırasında tribüne ateş açılmış ve Kıvrıkoğlu’nun önündeki sıralardan birinde oturan bir albay ölmüştü. Tatbikatı Özel Kuvvetler yapıyordu. Özel Kuvvetler, Genelkurmay Başkanlığı’na bağlıdır. Burası karanlık bir noktadır. Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanı oluncaya dek 1998 yılı boyunca hiç uçağa binmediği ve özel programlara katılmadığı anlatılır. Gerçi, aradan epey zaman geçtikten sonra 28 Şubat kadroları içinden Ergenekoncularla işbirliği yapanlar oldu. Mesela Genelkurmay Adli Müşaviri Erdal Şener... Aynı şekilde Susurluk’un içindeki bazı kadrolar da daha sonra Ergenekon’la işbirliği yaptılar. Mesela Veli Küçük, Sami Hoştan, İbrahim Şahin... Ama 28 Şubat’ın lider kadrosundan Çevik Bir bugün ortalıkta yok mesela... Karadayı, 28 Şubat'ın lideri değil28 Şubat darbesinde genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ydı. Bugün Karadayı’nın kasetleri yayınlanıyor. Bu kasetlere göre Karadayı, 367 kararı için ANAP’a baskı yapıyor, ANAP ve DYP’yi birleştirmeye çalışıyor. Karadayı da mı daha sonra Ergenekonculara yakınlaştı? Karadayı genelkurmay başkanı olmasına rağmen 28 Şubat’ın lideri değildi. Karadayı alt kadroları sert buluyordu. 28 Şubat’ın lider kadrosu Çevik Bir ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ydı. Batı Çalışma Grubu’nu da Erkaya kurdu. Daha sonra Batı Çalışma Grubu güç kaybetti ve tasfiye oldu. Yerine Ergenekon parladı. 28 Şubat kadrolarıyla Ergenekon arasında iktidar kavgası yaşanmış olsa da, AK Parti’nin iktidar olması üzerine, 28 Şubat’ın tasfiye olmuş bazı isimleri, Ergenekon’la mutabakata girdiler. Karadayı da böyle bir zımni mutabakata girmiş gözüküyor. 28 Şubatçılar Amerikan karşıtı değillerdi. Ergenekoncular ise Amerikan karşıtı ve Rusya’yla işbirliği kurulmasını istiyorlar. İki darbeci grubun arasındaki ideolojik farklılık bu muydu? Ergenekoncular başta Amerikan karşıtı değillerdi. Onların Avrasya politikası, Rusya’yla ve Almanya’yla yakınlaşma politikaları 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra başladı. 1 Mart tezkeresinde AK Parti hükümetiyle Amerika arasında yaşanan gerginlikten yararlanmak istediler. Zaten 2003-2004 yıllarında darbe planları hazırlamaya cesaret etmelerinin bir sebebi de budur. O tarihte Amerika, AK Parti hükümetini hırpalamak ve burnunu sürtmek adına hükümet karşıtı faaliyetleri engelleyici olmadı. Ama bunların darbe yapacağını görünce, bence müdahale etti. Amerika, hükümete darbe bilgisini vererek mi Ergenekonculara müdahale etti? Hem siyasi iktidarı bilgilendirerek bence müdahale etti. Ayrıca Amerika’nın bilgisi olmadan ve onun desteğini almadan Türkiye’de asla darbe yapamazsınız. Dolayısıyla o dönemde AK Parti hükümetinin de darbecileri kontrol altına almaya çalıştığını görüyoruz. Darbe davası haline geldiSizce Ergenekon’un özü darbe girişimi mi? Ergenekon davasının tümüne bir darbe hazırlığının davası olarak bakmak mümkün mü? Evet. Şu anda Ergenekon bir darbe davası haline geldi. 2003’te başlatılan ve daha sonra devam ettirilen darbe girişimlerini kapsıyor bu dava. İddianame, üç eski kuvvet komutanının görevdeyken bir ayaklanma hazırlığına katıldıklarını ama emekli olduktan sonra bu girişimden çekildiklerini söylüyor. Niye onlar durdu da Şener Eruygur ve Hurşit Tolon duramayıp devam etti sizce? Özden Örnek’in günlüklerinden, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman asında en az Eruygur kadar bu işe hevesli biri gibi algılanıyor. Bence Amerika bazı istihbarat bilgilerini MİT’le ve hükümetle paylaştı. Dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, komutan Aytaç Yalman’a gidiyor ve, “Şener Eruygur’u uyarın. Bazı yanlış işler yapıyor. Sanmayın ki bunlar gizli kalıyor. Birileri bunlardan haberdar” diye uyarıyor. O konuşmadan sonra Yalman deşifre olduğunu hissediyor ve bunun bedelinin ağır olduğunu düşünmüş olmalı ki yavaş yavaş darbe planlarından ve Şener Paşa’dan uzaklaşıyor. Aynı şekilde diğer kuvvet komutanları İbrahim Fırtına ve Özden Örnek de kopuyorlar. MİT onları niye uyarıyor? Sonuçta başbakanlığa bağlı bir kurum. Belki hükümetin baskısıyla uyarıyor. Belki de Amerika darbeye dur deme ihtiyacını duydu ve bu operasyonu MİT üzerinden yaptı. Aytaç Yalman’la Şener Eruygur’un kişisel banka hesaplarından 1,5 milyon doları transfer edip dinleme aygıtları alındığını duyurdu Taraf gazetesi. Bu paralar nereden gelmiş olabilir? Bu iddia doğruysa, ciddi bir kaynak ayırdıkları anlaşılıyor bu işe. Ergenekon’un iş dünyasıyla ilişkileri olduğunu biliyoruz. Bunlar Ergenekon üyesi değiller. Ama bunlar askerî ihalelere girdikleri ve orduyla iş yaptıkları için ya da fabrikaları Jandarma bölgesinde kurulu olduğu için, Ergenekon, iş dünyasından ciddi bir para akışı sağlamış gözüküyor. Özellikle Jandarma bölgesinde işletmeleri bulunan patronlarla Jandarma arasında daha sıcak bir temas kuruluyor. 4 darbe hazırlamışlarCuntacılar sadece sivilleri değil ordu mensuplarını da fişlemişler. Başarılı olmaları halinde orduyu da değiştireceklermiş. Sizce nasıl bir değişiklik yapacaklardı orduda? Bunlar Sarıkız, Ayışığı, Yakomoz ve Eldiven diye dört darbe planı hazırlamışlar. Sarıkız darbe planı, darbeye bir zemin hazırlama projesidir. Bunda medyanın, derneklerin ve STK’ların örgütlenmesi ele alınıyor. Ayışığı ve Yakamoz darbe planları ise yönetime nasıl el konulacağını, darbenin nasıl yapılacağını, anlatıyor. Önce Hilmi Özkök istifa ettirilecek, yerine Aytaç Yalman, arkasından da Şener Eruygur genelkurmay başkanı olacak. Tolon da kara kuvvetleri komutanı olacak. TSK yeniden yapılanacak. Eldiven darbe planında ise darbe yapıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir devlet olacak, uluslararası ilişkiler nasıl dizayn edilecek, bu planlanıyor. Ama darbeciler Hilmi Özkök’ü emekli edemediler. Ondan sonraki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la ve ardından İlker Başbuğ’la çok uğraştılar. Nasıl uğraştılar? Neler yaptılar? İkinci İddianame’de Büyükanıt’ı zehirlemeye çalıştıklarını görüyoruz. Daha önce de Hilmi Özkök’ü zehirlemeye çalışmışlar. Başbakan Erdoğan’la eski Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın ünlü Dolmabahçe buluşmasında Ergenekon konuşulmuş olabilir mi? Sanmıyorum. Ama ne konuşulduysa hepsini başbakanın not ettiğini biliyorum. Çünkü başbakan gün içinde tüm yaşadıklarını not ediyor. Hatta Dolmabahçe’deki görüşmeden hemen sonra bir parti yöneticisi giriyor. Bu arada Özel Kalem’de bekleyen bakanlar var. Yönetici, başbakanın yanından 45 dakika sonra çıkıyor. Bakanlar, “Dolmabahçe’yi anlattı mı” diye merakla sorduklarında, “Hayır, o konuda tek laf etmedi, sadece not aldı. Ben odada 45 dakika boyunca öylece oturup bekledim. Başbakan sürekli bir şeyler yazdı. Yazmayı bitirdikten sonra da bana başka bir konuda bir şeyler söyledi ve odadan çıktım” diyor. İkinci Ergenekon’da darbecilerle medya arasındaki bağlar daha da detaylı çıkıyor ortaya. Bazı gazete patronlarını işin içine sokmuş gibi gözüküyorlar. Medya bu darbe girişimlerinin ne ölçüde içinde sizce? İddianameye göre iki odak gözüküyor. Cumhuriyet Gazetesi ve Aydınlık Dergisi. Bir de Kanaltürk Televizyonu. Bunları çok ağırlıklı olarak kullanmışlar. Daha sonra bunları yeterli bulmayıp Aydın Doğan’a ve Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’e baskı yapmışlar. Ama şunu itiraf etmek lazım ikisi de kısmi destek verdiler, tümden onların yayın organı gibi hareket etmediler. İddianamedeki eklere baktığımızda, Ergenekon’un herkesi dinlediğini görüyoruz ve bunların tüm ticari faaliyetlerinin mercek altına alındığını görüyoruz. Medyada ciddi bir operasyon beklemiyorumErgenekon’la ve darbe girişimiyle ilgili olarak medyada yeni operasyonlar yapılacak mı sizce? Medyada ciddi bir operasyon beklemiyorum ben. Küçük çaplı operasyonlar olabilir ama büyük isimlere yönelik operasyonlar olacak gibi gözükmüyor. Sadece medyada değil, şu aşamada genel olarak Ergenekon’da çok büyük isimleri kapsayan operasyonlar olacağını düşünmüyorum. Ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmez çünkü Ergenekon’da süreci bir miktar da iç ve dış dinamikler belirliyor. Ergenekon davasının gidişatını etkileyebilecek iç ve dış dinamikler nedir? Hükümetle asker arasında Ergenekon davası konusunda zımni bir mutabakat var. Ama bu mutabakat onuncu dalga operasyondan sonra zedelendi. Onuncu dalgada MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç’ın ve eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evlerine gidildi. İş büyümeye başladı. Ergenekon’daki bu çap büyüklüğü hükümetle asker arasındaki zımni mutabakatı bozdu. Ergenekon davasına bakışta bir pürüz oluştu. Bu durum davayı etkileyebilir. Bu iç dinamik. Ergenekon davasının gidişatını etkileyebilecek dış dinamik nedir? Mesela Türkiye’nin gündemine Kürt meselesinin çözümü girdi. Bu, Amerikan planı gibi gözüküyor. Irak’taki merkezî yönetimin de, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin de bu planı desteklediğini görüyoruz. İçeride AK Parti hükümeti de buna sıcak bakıyor. Bu büyük bir proje. Eğer Kürt meselesinin çözümüyle ilgili olarak asker ve hükümet işbirliği yapıyorsa ve bu işbirliği Ergenekon sürecinden daha fazla önemseniyorsa, Ergenekon’un çok ileriye gitmemesi ve burada bitirilmesi, hükümet-asker ilişkinin selameti açısından yararlı bulunabilir. Anlaşma yapılabilirKürt meselesini çözmek Ergenekon’la hesaplaşmanın önüne geçebilir mi? Evet geçebilir. Şöyle bir anlaşma olabilir. ‘Evet, bazı yanlışlar yapılmıştır. Ama biz bunu kendi içimizde çözebiliriz. Burada durulsun’ denebilir. Çünkü bu iş daha büyük isimleri kapsıyor. Onuncu dalga operasyonda Sabih Kanadoğlu’nun sadece evi arandı. Onun ifadesi bile alınamadı. Bence müdahale edildi. Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz? Kendisi arama bittikten sonra televizyonlara çıktı, “Bir hukuk adamı olarak çok üzülüyorum. Bana Danıştay cinayetini ve Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaları sordular” dedi. O olaylarla bağlantısı olduğu iddia ediliyor ki, evine giden savcı ve emniyet görevlisi tarafından bununla ilgili görüşü sorulmuş. Bunlar ev aramasında dosyalar karıştırılırken ayaküstü sorulacak sorular değil. Zaten Birinci ve İkinci İddianamelerin ruhuna bakarsanız, Danıştay baskını ve Cumhuriyet’e bombalarla ilgili olarak sadece örgütün üst düzey yöneticileri suçlanıyor. Çünkü örgüt yöneticileri üyelerin yaptıkları tüm eylemlerden sorumlu tutuluyorlar. Bu cinayeti bizatihi Sabih Kanadoğlu işlemediğine göre, ona isnat edilen suçlama örgüt yöneticiliğidir. Ben yapılan açıklamalardan ve iddianamenin ruhundan bunu çıkartıyorum. Ergenekon çok tepelere çıktı diye mi sürece müdahale edildi sizce? Evet. Hatta bu isimleri gölgede bırakacak önemli bir şahsın daha evine gidileceği ancak bir müdahale sonucunda gidilemediği iddiası var. Operasyon grubu içindeki Emniyet’ten bazı isimler bize, bunun Sabih Kanadoğlu’nu da, Tuncer Kılınç’ı da gölgede bırakacak bir isim olduğunu, fakat operasyonun yarıda bırakıldığını söylediler. Zımni mutabakat bozuldu ya da bir numaraya kadar gidilecek yolun üzerine çok ciddi bir bariyer çekildi derken bunu anlatmaya çalışıyorum.