-3 KADINDAN 1'İ ŞİDDET GÖRÜYOR EDİRNE (A.A) - 12.12.2010 - Türkiye'de bölgesel olarak farklılıklar yaşansa da, ortalama her 3 kadından birinin şiddet gördüğü bildirildi. Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdal Dönmez, yaptığı açıklamada, şiddeti, güç, baskı uygulayarak, bedene ve ruha zarar veren hareketler olarak tanımladı. Kadına yönelik şiddetin ev içinde görülen şiddetten başlayıp, namus cinayetlerine kadar geniş bir yelpazeyi içine aldığını ifade eden Doç. Dr. Vardar, şunları kaydetti: ''Kadınların 3'te biri şiddete maruz kalıyor. Bölgesel olarak oranda yoğunluk yada seyreklik olabilir. Güneydoğu'da, doğuda fazla ama bu Trakya'da olmadığı anlamına gelmiyor. Trakya'da da var, özellikle Roman vatandaşların kadınlara şiddet uyguladığı görülüyor. Doğu illeri ile batı illerinde farklılık var ama batı illeri de masum değil. Şiddet uygulamada ekonomik ve sosyal özelliklerde geri kalınmışlık sebep olabiliyor. Yapılan araştırmalarda kadınların yüzde 85'i ev işlerinde eşlerinin kendilerine yardım etmesini hatta eşit olarak paylaşmayı istiyor, kadınlar kız çocuklarının en az 8 yıl okuması gerektiğini söylüyor. Bir işte çalışmayı ve kazandığı parayı kendi tasarrufunda harcayabilmeyi arzuluyor. Şiddetin eğitimle ilgili bağlantısı araştırıldığında da kadının eğitim seviyesi yükseldikçe şiddet görme oranının düştüğü izleniyor. 1520 kadın arasında yapılan araştırmada okur yazar olmayanların yüzde 43'ünün üniversite mezunlarının da yüzde 11'inin şiddet gördüğü tespit ediliyor. İl ve köylerin şiddet noktasındaki karşılaştırmalarında illerde kadına uygulanan şiddetin köylerdekinden daha fazla çıktığı tespiti yapılıyor.'' -2010'DA 400'E YAKIN KADIN NAMUS CİNAYETİNDEN ÖLDÜRÜLDÜ Kadına şiddetin her türlüsüne karşı olunmakla birlikte namus cinayetlerinin kadına şiddetin içindeki en kara leke olduğunun altını çizen Vardar, ''2010 yılında 400'e yakın kadının namus cinayetinden öldürülüğünü görüyoruz. Namus cinayetleri kadına yönelik şiddetin için de yer alan önemli bir sorun olarak duruyor. Namus yalnızca kadın namusu değil, erkek namusu olarak da algılanmalı. Namusun sadece kadında olacağı kanısı var, bu kanı yıkılmalı. Güney doğuda, doğuda hala namus cinayetlerinin nesneleri halinde kadınlar duruyor. Namus meselesi yüzünden ya kadınlar öldürülüyor, yada tecavüzcüsüyle evlendiriliyor'' dedi. Kadınları koruyan yasaların varlığından bir çok kadının habersiz olduğunu bildiren Vardar, şöyle sürdürdü: ''Bir çok kadın şiddet görmesine rağmen bu konunun üstünü örtüyor. İnkar etme ve yok sayma yöntemine başvuruyor. Geçmiş yıllardaki 'kadının sırtından sopayı eksik etmeyeceksin' anlayışının 1970'li yıllardan sonra değiştiğini görüyoruz. Türkiye'de kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bir çok yasal düzenleme var, bu yönde adımlar atılıyor, yol alınıyor ancak yeterli değil. Bir çok kadın yasaların koruyuculuğundan habersiz kadınlara hakları anlatılmalı ve yasal haklarının varlığından kadınlar haberdar edilmeli.'' -''KADINLAR ATATÜRK'E ÇOK ŞEY BORÇLU'' Kadın haklarının gündeme gelmesinin Sanayi Devrimi ile başladığını vurgulayan Doç. Dr. Vardar, ''Kadınların özgürlüklerinin artması Sanayi Devrimi'nin ardından başlıyor. Türk kadınının özgürleşmesinde Mustafa Kemal Atatürk'ün önemli adımları var. Atatürk döneminde kadın haklarına yönelik yapılan bazı çalışmalar dünya kadınına örnek olabilecek nitelikleri de taşıyor. Kadınlarımız bu yüzden Atatürk'e çok şey borçlu. 1970'ler sonrasında kadın derneklerinin eşitlik ve özgürlük konusundaki çalışmaları da kadınların hak elde etmesinde büyük aşamalar kaydetmesinde etkin oldu. Bu tür çalışmalar erkek ve kadının yaşamlarının ve kaderlerinin ortak olduğu algısının çoğalmasına neden oldu'' dedi. -SIĞINMA EVİ OLMADIĞI İÇİN KLİNİĞE SIĞINANLAR VAR Kadın sığınma evlerinin varlığının önemine dikkati çeken Vardar, Edirne'de kadın sığınma evi olmadığı için psikiyatri kliniğinde kalan şiddet görmüş hastaların olduğunu belirtti. Vardar, toplumun bu konuda hassasiyet göstermesinin gerekliliğine işaret ederek, ''Kadına şiddetin sonunda boşanmalar meydana gelebiliyor ancak boşanmalarda sonuç olamayabiliyor. Boşanmanın ardından toplumsal baskı başlıyor. Boşandığı eski eşi kadını kontrol etmek istiyor, toplumsal bakış rahatsız edebiliyor. Bölgede sığınma evi olmadığı için kocası tarafından zarar verildiğinden korkup, kliniğimizde yatan hastalarımız var. Nüfusu 50 bini geçen illerde yasal zorunluluk olarak kadın sığınma evleri kurulmalı, bu yasal bir zorunluluk. Buna hassasiyet gösterilmeli. Her 3 kadından birinin şiddete maruz kaldığı Türkiye'de Sosyal Hizmetlere ait 19, valiliklere ait 12 ve belediyelere ait 4 olmak üzere toplam sadece 35 kadın sığınma evi var.'' diye konuştu. (BAR-SAR-OSM)