Berliner Zeitung, Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım’ın sorumlu olarak IŞİD'i işaret ettiği ve en az 41 kişinin hayatını kaybettiği saldırılara ilişkin şu yorumu sunuyor okurlarına:
“Suriye’de Beşar Esad rejimini zayıflatmak için her şeyi göze alan Türkiye’nin göz yumma ve destek politikası sayesinde IŞİD, günümüzde kendisini bölgenin dizginlenemeyen aktörlerinden birisi konumuna getiren gücünün temellerini atabildi. Erdoğan’ın propaganda nitelikli konuşmalarından eksik olmayan terörle yılmadan mücadelede bahsi geçen terör, aslında ölümcül bir şekilde çoğalmasına Erdoğan’ın kendisinin izin verdiği bir terör. Ne yazık ki, Türkiye muhtemelen IŞİD terörü ile mücadelenin daha henüz başında.”
Münchner Merkur gazetesi de İstanbul'daki terörü şöyle değerlendiriyor:
“İstanbul’daki kanlı saldırı şehir için, ülke için ve sayısız insan için bir trajedi. Yaşananlar aynı zamanda Erdoğan’ın acımasız politikalarının da bir sonucu. Ve şiddetin yeni bir evresinin çıkış noktası olmaya aday. Hem de Avrupa için kestirilemeyecek sonuçlarla birlikte. Avrupa Birliği mülteci sorununu ne kadar Türkiye olmaksızın kontrol altına alabilecek durumda değilse, Türkiye de IŞİD ile mücadelede o kadar Batı’nın desteğine muhtaç. Ama bunun için Ankara’nın nihayet şu bir o yöne bir bu yöne dönen politikasından vazgeçip, açık ve kesin bir şekilde IŞİD'e karşı yerini alması gerekiyor.”
Düsseldorf'ta çıkan Handelsblatt adlı gazetenin yorumunda ise teröristlerin hedefine dikkat çekiliyor:
“Gerçek şu: İster Paris olsun, ister Brüksel veya İstanbul, ister Tunus'ta bir kumsal, ister ABD'de bir diskotek. Bu her yerde olabilir. Teröristler profesyonelleşti. Artık sevilmeyen fakat iyi korunan siyasetçilere saldırmıyorlar, veya milyonerleri kaçırmıyorlar. Şimdi hedefleri, korku salmak ve en etkili noktaya zarar vermek, yani insanların düşüncelerine. Evet, yas tutmak ve mağdurlara destek olmak doğru ve önemli. Ancak hayatı tepetaklak etmek, hatta korkudan tatile gitmemek yanlış adım olur. Veya radikal akımlara prim vermek. Zira işte teröristlerin tam istediği de bu ve buna kimsenin izin vermemesi gerek.”
Son yorumumuz ise, die tageszeitung adlı gazeteden:
“Terör kurbanları denince kafalarımızda hâlâ iki kategori mevcut. Bir yanda Paris’te veya Brüksel’de hayatlarını kaybedenler ve ölümleri bizi derinden etkileyenler. Ve diğer yanda Türkiye’de, Irak’ta veya İsrail’de öldürülenler ve bizim Batı olarak mesafeli taziyelerimizi belirttiklerimiz. Çabucak Charlie, Paris ve Brüksel oluyoruz ama İstanbul, Bamako, Bağdat veya Tel Aviv olmamız çok daha zor oluyor. Daha yakında olanlar bizi daha çok etkiliyor. Bu bir açıklama. Ama dolaylı olarak hep radikal İslamcı terörün bazı bölgelerde yerel sorunların bir parçası olduğu düşüncesi de hâkim algıya. Kurbanlar empatiyi hak etse de, biz kendimizi onların yerine koymuyoruz. Fakat bu bakış açısı hem bir hata, hem de bir delilik. Büyük bir ihtimalle IŞİD militanı olan İstanbul saldırganları dünya kamuoyuna Brüksel ve Paris'i hatırlatmak istiyordu. Onlar için ortada bir fark yok. Bizim için de olmamalı.”