Berliner Zeitung Brüksel'deki zirvenin sonucunu şöyle değerlendiriyor:
“İdealizm ile acımasızlığın bir karışımı olan güncel planlar özellikle umutlar üzerine inşa edildi. Türkiye’deki gibi otoriter bir yönetimin anlaşmayı şantaj olarak kullanmayacağı umudu ve sığınmacıların Avrupa’ya gelmek için başka güzergâh aramayacağı umudu üzerine… Bu planlar başka AB üyelerinin de gerçekten sığınmacı kabul edeceğinden yola çıkıyor. Bu planlar, iltica yasalarının daha da sertleştirilmesine göze alıyor. Bu anlaşma gerçek bir çözüm değil, aksine aşırı derecede dengesiz bir yapı. Ama aynı zamanda bir başlangıç da. Birlik çıkarlarını ulusal çıkarların üstünde tutma çabası yönünde Avrupa'daki ortak tutum da sonuçta bir değer.”
Tagesspiegel gazetesinin yorum sütununda ise şu satırları okuyoruz:
“Avrupalı ve insanî açıdan asıl uygun çözüm, iyi organize edilmiş ve iyi korunan dış sınırlarda gerçekten yardıma muhtaç savaş mağdurları ile ekonomik nedenlerden dolayı göç edenleri birbirinden ayırt edebilmek olurdu. Türkiye çivisinin Avrupa binasını bir arada tutması isteniyor. Bir bu, bir şu çözüm önerisinin masaya geldiği son aylardaki reel politikanın mantık çerçevesinde Ankara ile işbirliği gayet yerinde bir adım. Durumun bu raddeye gelmesi ise, kendine değerler ve dayanışma birliği olarak bakan Avrupa’nın acizliğinin belgesi.”
Münster’de çıkan Westfälische Nachrichten adlı gazetenin yorumu da şöyle:
“Sonuçta rahatlama daha ağır basıyor. AB ile Türkiye arasında anlaşma sağlandı. Brüksel’deki zirve motorunun teklemesine rağmen nihayet hedefine ulaştı. Kendi içinde bölünmüş bir AB şimdilik inandırıcılığını korumayı başardı. Bu kirli bir anlaşma mı? Hayır. Ankara ile varılan anlaşmanın bir alternatifi yok, zira Avrupa bir yandan dışarıya karşı kapanmak ama bir yandan da zordaki insanları unutmadığını göstermek istiyor. Bu zamanla rahatsız edici ödünlere neden olacağı kesin bir denge arayışı.”
Magdeburg’da çıkan Volksstimme gazetesi AB ile Türkiye arasında varılan anlaşmayı şöyle değerlendiriyor:
“Türkiye dışarıya karşı AB’nin mali yardımı ile milyonlarca sığınmacıya sürekli olarak koruma sağlayabilecekmiş gibi yapıyor. Ancak ülkedeki durum giderek gerginleşiyor. Kendi işini kaybetme korkusuyla sığınmacılara karşı bir tavır alan Türklerin sayısı her geçen gün artıyor. Birçok kişi de suç oranının artmasından korkuyor. PKK ile çatışmalar ve IŞİD teröristlerinin artan tehdidi de tabloyu ağırlaştırıyor. Gelecek aylarda ülkeye binlerce sığınmacı daha gelirse, rüzgarın yönü iyice değişebilir. Alman Federal Hükümeti bu yüzden Suriye’deki savaşı sona erdirmek için uluslararası partnerleriyle elinden geleni yapmak zorunda.”