"MERKEZ BANKASI FİYAT KORUMA POLİTİKASI İZLEMELİ" İSTANBUL (A.A)

-"MERKEZ BANKASI FİYAT KORUMA POLİTİKASI İZLEMELİ" İSTANBUL (A.A) - 11.08.2010 - Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Merkez Bankası'nın, fiyat istikrarını sağlamak ve korumak ile enflasyonu daha aşağılara çekmek gibi bir politika izlemesi gerektiğini belirtti. Ergün, ekonomi gazetecileriyle bir araya geldiği sohbet toplantısında, Türkiye'nin rekabeti sadece döviz kurunda araması yaklaşımının doğru bir yaklaşım olamayacağını belirtti. Bakan Ergün, ''Her maliyetiniz arttığında kur mu değişecek? Ya da her karlılığımız azaldığında kur mu değişecek? Karlılığımız azaldığında kuru değiştirerek karlılığımızı artırırsak, karşı taraftaki müşteri bizim kurdan kazanacağımızı kendisi kazanmak istemeyecek mi?'' diye soran Ergün, konunun tek başına bir noktadan tartışılmaması gerektiğini ifade etti. Kurda büyük bir sıkıntı olduğu zaman müdahalelerin olması gerektiğine işaret eden Ergün, 2009 yılı boyunca Merkez Bankası'nın 12 milyar dolarlık döviz alışı yaptığını, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini 10 yılda 24 milyar dolardan 75 milyar dolara çıkardığını kaydetti. Ergün, Merkez Bankası'nın 2010 yılında muhtemelen 14-15 milyar dolarlık döviz alacağına işaret ederek, ''Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak ve korumak ile enflasyonu daha aşağılara çekmek gibi bir politika izlemesi lazım. Yüzde 7,5 enflasyon hedefiyle gidiyoruz ama bu, dünyanın gelişmiş ülkelerine göre hala yüksek bir enflasyon. Enflasyonu aşağı çekme politikasından vazgeçme gibi bir yaklaşım içerisinde olmamalıyız. 'Büyüme olsun da enflasyon da olsun' diye düşündüğümüzde, enflasyonun ekonomi üzerinde nasıl kalıcı bir tahribat yaptığını görmemiz lazım'' diye konuştu.   -TEKNOPARK SAYISI 40'A YAKLAŞTI- 2002 yılında Türkiye'nin iki tane teknoparkı varken, 2010 yılında bu sayının 40'a yaklaştığını, bunlardan 26 kadarının aktif olduğunu dile getiren Ergün, bin 300 civarında firma bu teknoparklarda Ar-Ge faaliyeti yaptığını ve 11 binden de fazla Ar-Ge elemanının bu teknoparklarda çalıştığını kaydetti. Ergün, teknoparklarda üretilen teknolojik ürünlerden elde edilen ihracat rakamının da 1 milyar dolara yaklaştığını bildirdi. Türkiye'deki enerji fiyatlarına da değinen Ergün, Türkiye'deki fiyatların Avrupa fiyatlarından çok da farklı olmadığını söyledi. Ergün, enerjinin Türkiye'nin dışa bağımlı olduğu konulardan bir tanesi olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin ucuz ve nitelikli enerji konusunda alması gereken çok mesafe bulunduğunu vurguladı. ''Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (EPDK) fiyat istikrarının sağlanması konusunda biraz daha titiz davranmasına ihtiyaç var'' diyen Ergün, EPDK'nın bir iş yapacağı zaman iyi ölçüp, biçip yapması gerektiğini anlattı. Bakan Ergün, Türkiye'nin kısa vadede daha ucuz enerji üretebilme imkanının olmadığını da görmesi gerektiğini belirterek, Türkiye'nin biraz daha rekabetçi piyasaya doğru yönelmesi, özelleştirmelerin bu rekabetçi piyasayı daha da güçlendirecek konular olduğunu dile getirdi. -''ANAYASA PAKETİNİN BELKİ DE EN ÇOK EKONOMİYLE ALAKASI VAR''- Anayasa Paketine ilişkin de görüşlerini aktaran Ergün, Türkiye'nin hukuk sisteminden çok, yorumlarında sorun olduğunu ifade etti. Nihat Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Anayasa Mahkemesi (Ben Anayasa'nın yorum tekeline sahibim, nasıl istersem öyle yorumlarım) diyor. Danıştay, (Ben de kardeşim yorum tekeline sahibim nasıl istersem öyle yorumlarım) diyor. İyi de bütün bunlar hayatla örtüşüyor mu? Mesela Danıştay'a Anayasa diyor ki; 'İdarenin işlem karar ve eylemlerini hukukilik denetimi ile sınırlı bir şekilde denetleyebilirsin. Hangi kanuna aykırıysa o kanuna aykırı olduğunu söyle, yürütmesini durdur ve iptal et. Bir yerindelik denetimi yapma, idarenin yerine geçip de kural koyma'. Fakat biz bakıyoruz hukukilik denetimi yerine yerindelik denetimi almış başa gidiyor. 'Bunda kamu yararı yoktur' deyip yürütmesini durduruyor. Bu anayasa paketinde idari yargının yerindelik denetimi yapmasını yasaklayan bir hüküm getiriyoruz. Düşünün biz 1,3 milyar dolara İzmir Limanını özelleştirdik. 60 gün içinde görüş vermesi lazım. 2-2,5 yıl sonra görüş verdi. Ama olumlu görüş verdi. Ama senin bu görüşün benim işime yaramıyor ki. Aradan küresel kriz geçti, finansman daraldı. Adam İzmir Limanını almaktan vazgeçti. Bu kadar yatırım, bu kadar istihdam senin 2,5 yıl sonra görüş vermenden dolayı geçip gitti. İdarenin eli bu kadar bağlanamaz. Yargının işi bu değil. Bize diyorlar ki; 'anayasa paketinin ekonomiyle alakası var mı?' Çok alakası var belki de en çok ekonomiyle alakası var. Eğer bu konular hale yola koyulamazsa Türkiye ekonomisinde daha çok patinaj yaparız.'' Öbür taraftan siyasi istikrar ve güven ortamının ekonomiyle ilgili olmadığının söylenemeyeceğini vurgulayan Ergün, anayasa paketinde siyasi parti kapatmalarıyla ilgili bir hüküm olduğunu hatırlattı. Ergün, anayasa paketi ile parti kapatmalarında milletvekilliği düşmesinin kaldırıldığını dile getirerek, parti kapatmalarında milletvekilliğinin düşmeyeceğini, bunun da siyasi sonuç ve siyasi manipülasyon elde etmek amacıyla kapatma davası açılamayacağı anlamına geldiğini anlattı. Bakan Ergün, anayasa değişikliği paketinin ekonomiyle direkt etkili olduğunu vurgulayarak, ''Ben ekonomi çevrelerine diyorum ki; 'bu anayasa paketi değişikliğinde en çok sesi çıkması gereken sizlersiniz'. Ama hiç sesleri çıkmıyor. En çok ekonomi çevrelerinin sesi çıkması gerekiyor. Bir, siyasi istikrar yönünden çıkması gerekiyor, iki, yerindelik denetimlerinin idari yargı tarafından yapılması konusunda çıkması gerekiyor'' dedi. Referandum sonucunun yüzde 55-60 arasında ''evet'' olacağını düşündüğünü belirten Ergün, ''evet'' oranının yüzde 55'ten aşağıya düşmeyeceğini savundu. Nihat Ergün, referandum sürecinde kamuoyu araştırmaları yaptıklarını, araştırmaların referandumda yüzde 55-60 arasında ''evet'' sonucunu gösterdiğini söyledi. Ergün, muhalefetin ''hayır'' kampanyalarının da gittikçe zayıfladığını dile getirerek, toplumun her kesiminden anayasa değişikliğine ''evet'' oyu geleceğini düşündüğünü ifade etti. -(MESLEK LİSELERİNİ KENARA KOYALIM) YAKLAŞIMI HÜKÜMET POLİTİKASI DEĞİL''- Bir gazetecinin, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun, ''Benim görevim sanayiye ara eleman yetiştirmek değil'' sözlerini hatırlatarak, ''Bunun hükümetin politikasıyla uyuşup uyuşmadığını'' sorması üzerine de Ergün, şu karşılığı verdi: ''Meslek liseleri üzerine farklı yaklaşımlar var. Nimet Hanım da o yaklaşımları görüyor, önüne geliyor o yaklaşımlar. Bazı yaklaşımlara göre biz genel lise eğitimini bütün öğrencilere verelim, mesleki eğitim konusunu ise bütün bunlardan bağımsız ele alalım. Bu bir görüş tabii ki. Bir de klasik mevcut meslek liselerinin güçlendirilmesi yaklaşımı var. Meslek liselerinde öğrenci sayısı azaldı. Öğrenci kalitesi düştü. Öğretmenler az, müfredatlar gözden geçirilmesi lazım, gibi...  Nimet Hanım'ın söylediği yaklaşımlardan bir tanesi. Dolayısıyla, 'biz meslek liselerini kenara koyalım, genel lise eğitimi verelim, mesleki eğitimi 8-10 ayda başka kurslarla hallederiz' yaklaşımı hükümet politikası olarak ortaya konulmuş bir yaklaşım değil. Şu anda mevcut meslek liseleri var. Bu meslek liselerinin rehabilite edilmesi gerekiyor. Ama yeni yaklaşımlara da kapalı olmak istemiyoruz. Dünyada mesleki eğitim konusunda yeni yaklaşımlar geliştiyse bunlara da açık olmak lazım. Ama elimizdekini rehabilite etmeye bizim ihtiyacımız var. Öğrenci ve öğretmen kalitesini artırmamız lazım.''