"Pakistan'da Selefilik yayılıyor"

"Pakistan'da Selefilik yayılıyor"

DW: Müslümanlar arasında bazı gruplar, Sufîlere karşı neden bu kadar kin ve düşmanlık besliyor?

Jochen Hippler: Sufîlere düşman gözüyle bakanlar Selefî gruplardır. İster barışçıl olsun ister şiddet yanlısı; tüm Selefîler aynı yaklaşımı gösteriyor. Teolojik açıdan incelendiğinde Sufîlik ya da Tasavvuf, “normal“ İslam’a nazaran kutsal metinlerden ziyade, Allah ile ruhsal bir bağ kurulmasına ağırlık vermektedir. Yani bu, son derece kişisel bir olgu ve Selefîliğin esası olan kutsal kitap ve içindeki kurallara kesin itaate aykırı bir anlayış. Bu nedenle Selefîler, Sufîleri büyük bir tehdit olarak görüp onlara karşı şiddete başvuruyor. Daha önce Mali ve Kuzey Afrika’da karşımıza çıkan bu duruma, şimdi Afganistan ve Pakistan’da şahit oluyoruz.

Ama bu şiddet kendiliğinden oluşmasa gerek, öyle değil mi?

Hayır, kendiliğinden oluşmuyor. Eğer toplumsal güven ve istikrar varsa, bu tür teolojik farklılıklar fazla sorun teşkil etmeyebilir. Ancak toplumsal kriz dönemlerinde bu farklılıklar, radikalleşmeye neden olabiliyor. Nitekim Selefîlik de uzun süre muhafazakâr ama barışçıl ve siyaset dışı bir anlayış oldu. Eğer Pakistan, vatandaşlarına iyi hayat koşulları sunabilseydi ve devlet idaresi sorunsuz işleseydi, inanç farklılıklarının radikalleşme ihtimali de son derece düşük olurdu.

Suudi Arabistan kökenli Vahhabîlik inanışının, Pakistan’da da genel kabul görmesi nasıl oldu?

1980’lerin sonunda Pakistan’ı ilk kez ziyaret ettiğimde, birine “Vahhabî" demek hakaret kabul ediliyordu. Öyle ki, muhatabının annesine küfretmekle eşdeğerdi. Şimdi bu durum değişti. Artık Selefî-Vahhabî anlayışı, diğer İslamî akımlar gibi normal görülüyor. Bunun farklı nedenleri var. En önemlisi etkileşim. Örneğin milyonlarca Pakistanlı, Suudi Arabistan’da inşaat işçisi olarak çalıştı. Ayrıca Suudiler tarafından Pakistan’da çok sayıda cami ve Kur’an kursu yaptırıldı.

Aslında Pakistan’da Tasavvuf anlayışı cok daha yaygındı. İslamiyet’in, Hindistan-Pakistan bölgesinde yayılma aşamasında, İslam’ın ruha hitap eden yönlerini gösterip yerel kültüre entegre edilmesi konusunda, Sufîler önemli bir katkı yaptı. Bu nedenle de etkileri uzun süre devam etti. Ancak son on yılda tutucu Selefîler tarafından bastırıldılar.

Bunun nedeni sadece Suudileri etkisi mi?

Hayır. Özellikle Pakistan’daki ortadirek, Sufîliği “modası geçmiş“ olarak görüyor. Allah’a kalp ile ulaşılması anlayışı fazla kişisel, mistik ve bilimsellikten uzak bulunuyor. Ayrıca Sufîlikte, evliya ve diğer kutsal şahsiyetlere aşırı değer verilmesi de İslam’ın özüne aykırı görülüyor.

Buna karşın Selefîlik, daha somut ve modern olarak algılanıyor. İtikat meseleleri ve ameller, tümüyle kutsal kitaptaki kurallara göre düzenleniyor. Yani her şeyi Kur’an-ı Kerim’de okumak mümkün. Bu da daha pratik olarak görülüyor. Selefîlere göre din, kişisel bir olgu değil, uyulması zorunlu olan bir kurallar bütünüdür.

Sufîler, geçen haftaki saldırıdan önce Şehban Şerif kentindeki Lâl Şahbaz Türbesi’nde toplanıp yine her zamanki gibi dinî ritüllerini yapmaya hazırlanıyordu. Bu saldırıda Pakistan devleti nasıl bir rol üstleniyor?

Bu tür saldırılar ister devlet kurumlarına yapılsın, ister askerî tesislere ya da dinî hedeflere; devletin tepkisi her zaman çok sert oluyor. Ancak bu tepkilerin odağında daha ziyade güvenlik olgusu yer alıyor. Birkaç kişi tutuklanıyor, yargılanıyor ve idam ediliyor. Ama bataklık kurutulmuyor. Oysa radikalleşmenin önüne geçebilmek için meselenin kaynağına inilmesi şart. Diğer taraftan bunu başarabilmek için, önce devlet içinde bir reformun yapılması gerekiyor. Bu ise Pakistan’ın çapını şimdilik aşıyor.

Halkın büyük bölümünde hâkim olan nefret ve güvensizliğin nedeni radikal akımlar değil, devlete ve politik sisteme duyulan öfkeden kaynaklanıyor. Yolsuzluktan şikayet etmeyen tek bir sıradan Pakistanlı dahi bulamazsınız. Vatandaşa göre, suçlular mücade etmesi gereken polisler, bizzat en büyük suçlu konumunda. Terör ve şiddetle mücadele edebilmek için önce bu sorunları çözmek gerekiyor. Ancak bu, Pakistanlı idarecilerin pek hesabına gelmiyor. Çünkü, işe kendi yetkilerini tırpanlamaktan başlamaları gerekiyor.

Dr. Jochen Hippler, Almanya'daki Dusiburg-Essen Üniveristesi'ne bağlı Kalkınma ve Barış Enstitüsü'nde (INEF) sityaset bilimci ve barış araştırmaları uzmanı olarak görev yapıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Hans Spross