"Türk devleti baskıcı geleneklere sarılıyor"

"Türk devleti baskıcı geleneklere sarılıyor"

Frankfurter Rundschau gazetesi, AB ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmanın Alman iç siyasetine yansımasını ele alıyor yorumunda ve aylardır Almanya’ya gelen sığınmacı sayısına bir üst sınır konmasını talep ederek Başbakan Angela Merkel’e zıt bir çizgi izleyen koalisyon ortağı Hristiyan Sosyal Birliği eleştiriyor:

„Türkiye’deki insan hakları konusunda tam da Hristiyan Sosyal Birliğin endişelerini dile getirmesi utanç verici. Parti Genel Başkanı Horst Seehofer hâlâ üst sınırda ısrar ediyor. İnsan hakları partinin umurunda değil. Ayrıca yenilgiyi kabullenmekte de zorlanıyorlar. Merkel iki hafta önce neredeyse kimsenin mümkün olarak görmediği bir hedefe ulaştı. Seehofer ise ortalığı karıştıran patırtılı kütürtülü çizgisi ile, sağcı popülist Almanya için Alternatif partisine seçmen kazandırmaktan başka bir şey yapmadı.”

Neues Deutschland adlı gazete ise yorum sütununda, son dönemde medyada sığınmacı krizinin yanı sıra birbiri ardına gelen terör saldırıları ve basın özgürlüğü ihlalleriyle yer alan Türkiye’deki dinamiklere ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor:

“Türk devleti izlediği iç politikada baskıcı geleneklerine her geçen gün daha sıkı sarılıyor. Bir anlamda cinayet, hobisi haline geldi. Batı Avrupa tipi parlamenter sisteme yakınlaşma dönemi, medyada çoksesliliğe hoşgörü, etnik çatışma tehlikesini diyalog yoluyla yatıştırma, bunların hepsi geçti. Hepsini, ulusun liderinin ‚bitmiştir‘ dediği bir nevi perde arası oyunu olarak görmek zorundayız.“

ABD Başkanı Barack Obama, Küba’yı 88 yıl sonra ziyaret eden ilk ABD Başkanı oldu. Küba Devlet Başkanı Raul Castro ile bir araya gelen Obama’nın bu ziyaretine ilişkin Die Welt gazetesinde şu yorum yer alıyor:

“Ne yazık ki benzeri resmi ziyaretlerde çok sık kullanılan ‘tarihi’ tanımı bu kez uyuyor. On yıllardır süren, Küba’ya zarar veren ama burnunun dibinde Sovyet nükleer başlıklı füzelerin konuşlandırılmasını engelledikten sonra ABD’yi çok ilgilendirmeyen bu kriz nihayet sona eriyor. ABD-Küba krizi gibi anlaşmazlıklar günümüze hiç uymuyor, Soğuk Savaş dönemi bitti. Ayakta kalmayı başarmış ama artık anlamı kalmamış komünist bir dikta rejimin modern çağa taşınabileceğine inanmak, gerçekçilikten çok uzak. Küba hem ekonomik, hem siyasi, hem de toplumsal açıdan tükenmiş durumda. Peki, ya Obama? Küba, ama aynı zamanda da İran gibi eskiden beri süregelen krizlerin aşılmasının parıltısı ABD Başkanı’na yansıyor. Sistemlerin küresel yarışında solcu popülist taslaklar ve içine kapanık dinci diktatörlükler kaybetti. Yarışın galipleri ise, özgürlükçü ve piyasa ekonomisi bazlı demokrasiler ve liderleri ABD.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung da Obama’nın Küba’ya yaptığı ziyareti şöyle değerlendiriyor:

“Küba ile ilişkilerin normalleşmesi ve İran ile imzalanan nükleer anlaşma sayesinde Obama dış politikada, bazı kesimler tarafından tartışmalı olarak görülse de, genelde kabul gören bir rota değişikliği sergiledi. Suriye krizinde görünürde pek karışmayan bir seyirci rolünde olması, bu yüzden daha da dikkat çekiyor.”