"Türkiye milliyetçi hayallerin tuzağına düşmemeli"

"Türkiye milliyetçi hayallerin tuzağına düşmemeli"

Eski Batı Berlin'in ilk belediye başkanı Ernst Reuter'in oğlu olan Edzard Reuter, Daimler-Benz AG'nin efsanevi Yönetim Kurulu Başkanı. Otomarsan'ın kurulmasını sağlayarak Türkiye'de otobüs endüstrisinin gelişmesine önayak olan Reuter'i özel kılan başka bir neden de ailesinin 1935'de Nazi zulmünden kaçarak Türkiye'ye sığınmış olması. Çocukluğu Türkiye'de geçen Reuter, Türkiye'yi ‘ikinci vatanı' olarak tanımlıyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecine destek veren Reuter, DW Türkçe'den Özlem Coşkun'a Türkiye ile ilgili anılarını, Türk- Alman ilişkilerini ve Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin beklentilerini anlattı.

DW: Sayın Reuter, çocukluğunuzun büyük bir bölümü Türkiye'de geçti. Hafızanızda Türkiye'ye dair en belirgin anı nedir?

Reuter : "Türkiye ile ilgili aklımda kalan en belirgin özellik ülkenin her yerinde karşılaştığımız misafirperverlikti. Kent insanından tutun da kırsal alanda karşılaştığımız köylüye kadar herkes bize en dostane şekilde evini, sofrasını açtı. O açıdan Türkiye'deki anılarım bana ülke insanın dünyaya, farklı kültürden insanlara ne kadar meraklı ve açık olduğunu gösterdi. Bu, benim için hayatımın en kıymetli anısı, en kıymetli deneyimi oldu."

DW: Peki, yaşadığınız yıllardaki Türkiye ile bugünkü Türkiye'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Reuter :"Kuşkusuz o yıllar, bambaşka zamanlardı. Geldiğimiz yeni Türkiye'nin başkenti Ankara, beklemediğimiz şekilde modern bir kent olarak bizi karşıladı. Çünkü eğitime önem veren ve yüzünü modern dünya dönmüş insanların kentiydi Ankara.Tabii bu, tüm Türkiye'ye yayılan bir ruh haliydi. O yıllarda nüfusu üç yüz elli bin olan Ankara, bugün altı milyonu bulan bir nüfusa sahip. Geçen süre içerisinde elbette Türkiye her alanda eğitimde, ekonomide, sanatta gelişti. Bölgesinde modernizmin sembolü haline geldi. Geçmişle bugün arasında değişmeyen tek şey ise Türk insanın dünyaya açık duruşu. Bu, Türkiye'nin gücü diye düşünüyorum ve umarım değişmez."

DW: Sayın Reuter, Türkiye'nin bu özelliğini kaybetmesi söz konusu olabilir mi? Bu yönde bir eğilim görüyor musunuz?

Reuter :"Bence bu konuda yapılabilecek en büyük hata, milliyetçi hayallerin tuzağına düşmektir. Örneğin yeni Osmanlıcılık bu çerçevede değerlendirilebilir. 'Biz diğerlerinden daha iyiyiz' mantığı hem toplumsal hem de uluslararası barışa zarar verebilir. Farklı kültürlerden gelsek de hepimiz insani olarak ortak özellikler taşıyoruz. Ve bunu hepimiz biliyoruz. Türkiye'de yaşayan insanlar da biliyor. Bu nedenle siyasetin, milli ihtişam rüyalarına düşürerek bizi yoldan çıkarmasına müsaade etmemeliyiz."

DW: Peki Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Üyelik şansını ne kadar muhtemel görüyorsunuz?

Reuter:"Türkiye'nin şansının ne kadar olduğu konusunda bir fikir yürütemem. Zira bu siyasi gelişmelere bağlı olarak sürekli değişim gösteriyor. Mesela Türkiye'nin güney sınırında Suriye ve Irak'ta olup bitenlere bir bakın. Tüm bunlar Türkiye'nin AB sürecini etkiliyor. Bana sorarsanız Türkiye her zaman Avrupa'nın bir parçası olagelmiştir. Ama Türkiye'nin de AB'den vazgeçmemesi gerekiyor. Zira Türkiye bu zor zamanların üstesinden tek başına gelemez. Fakat sadece Türkiye değil birlik içinde olan Almanya, Fransa gibi ülkeler de tek başına var olamazlar. Hepimiz karşılıklı birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Bu demektir ki Türkiye uzun vadede AB'ye girmelidir. Ve bu, olacaktır da, buna çok inanıyorum."

DW: Almanya, Türkiye'nin AB sürecinde kilit ülke konumunda. Ancak Türkiye - Almanya ilişkilerinde kimi zaman sıkıntılar yaşanabiliyor. Bu gerilim ekonomik ilişkilere de yansıyor mu? Ekonomi dünyasının içinde olan biri olarak bu konuda neler söylersiniz?

Reuter:"Siyasetin aksine ekonomik ilişkilerimiz mükemmel bir düzeyde seyrediyor gerek Türkiye'den gerek Almanya'dan bakıldığında. Bu yüzden her iki ülkedeki yatırımcılar ve müşteriler ikili ilişkilerin ne kadar hayati olduğunun farkında. Ancak ne yazık ki şu an itibariyle iki ülke arasındaki siyasi ilişkiler oldukça kritik bir noktada. Türkiye'nin AB süreci konusunda özellikle Almanya'nın tutumu nedeniyle üyelik müzakereleri sıkıntıya girdi. Bu durum, uzun vadede ekonomiyi de etkileyebilir. Bu nedenle ekonominin siyasete bir baskısı da söz konusu. Siyasi çevrelerin acilen konuya eğilmesi gerekiyor. Ve artık medya üzerinden değil, karşılıklı dürüst ve samimi bir anlayışta meseleyi ele alması gerekiyor."