Türkiye, 16 Nisan Pazar günü AKP'nin hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı'na sunduğu, MHP yönetiminin de desteklediği anayasa değişikliği teklifini oylamak için sandığa gidiyor. TBMM Genel Kurulu'nda 339 oyla kabul edilen anayasa değişikliği teklifi, Bakanlar Kurulu ve Başbakanlığın kaldırıldığı "partili cumhurbaşkanlığı", seçilme yaşının 18'e indirilmesi ve milletvekili sayısının 600'e çıkarılması gibi düzenlemelerin de yer aldığı 18 maddeden oluşuyor.
Seçmenlerin 16 Nisan'da oylayacağı anayasa değişikliğinin temeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da sık sık ifade ettiği gibi 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan halk oylamasıyla atıldı.
2007 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolmasının ardından yeni cumhurbaşkanının kim olacağı gündeme geldi. Bu dönemde ülkenin çeşitli yerlerindeki Cumhuriyet mitinglerine milyonlarca kişi katıldı.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) aday gösterdiği Dışişleri Bakanı Abdullah Gül TBMM'de 357 oy alınca, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. CHP, anayasada belirtilen cumhurbaşkanlığı için 367 oy şartının sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğunu savundu ve Gül'ün seçildiği oturumda TBMM Genel Kurulu'nda bu kadar milletvekili bulunmadığı görüşünü dile getirdi.
27 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinden, daha sonra "e-muhtıra" olarak adlandırılacak bir basın açıklaması yapıldı. Anayasa Mahkemesi "367 iddiasını" yerinde görerek iptal kararı alınca AKP erken genel seçime gitti ve oylarını 2002'deki seçime kıyasla 12 puan artırdı. İktidar partisinin oy oranı yüzde 46'yı aştı.
Siyasi tarihe "367 krizi" olarak geçen sürecin ardından Erdoğan'ın, son anayasa değişikliği teklifine dayanak olarak sunduğu 2007 referandumunda, "cumhurbaşkanının meclis yerine halk tarafından seçilmesi", "cumhurbaşkanlığı süresinin yedi yıldan beş yıla indirilmesi", "cumhurbaşkanının ikinci bir dönem için yeniden seçilmesi" düzenlemeleri halkoyuna sunuldu.
Söz konusu anayasa değişikliğini destekleyen partilerin başında AKP geliyordu. Daha sonra Demokratik Toplum Partisi (DTP) de "AKP'ye destek olarak değil, demokrasiye sahip çıkma" amacıyla "evet" oyu kullanacağını açıkladı.
"Evet" diyen diğer partiler arasında Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP), cumhurbaşkanını halkın seçmesini "Türk milletine fırsat" olarak tanımlayan Büyük Birlik Partisi (BBP), değişikliğin Millî Görüş tarafından kırk yıldır savunulduğunu iddia eden Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP) ve Anavatan Partisi (ANAP) yer alıyordu.
Referandum sürecinde aktif olarak "hayır" kampanyası yürüten tek parti ise, değişikliği "dayatma" olarak niteleyen CHP'ydi:
"Biz dayatmayla ortaya konulan bir metne, vatandaşlarımızın ya sandığa gitmeyerek ya da sandığa giderse ‘hayır’ diyerek tepki göstermesini istiyoruz, bekliyoruz."
Meclis'te öneriye "evet" oyu verilmesi çağrısı yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, referandumdan dört gün önce (17 Ekim 2007) yaptığı açıklamada "hayır" oyu kullanacaklarını belirtti.
AKP'ye açılan kapatma davası 2008 yılına damga vuran olaylardandı. Aynı yıl Türkiye, soruşturması 2007'de başlayan Ergenekon, ardından gelişen süreçte Balyoz davalarıyla tanıştı. 2009'da "Kürt açılımı" adımları atılmaya başlandı. Aynı yıl KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği), 2010 başında ise Balyoz darbe planı davası Türkiye'nin gündemine girdi. O dönem anayasa değişikliği taslağı, bu atmosferde hazırlandı.
Türkiye'nin altıncı halkoylaması olan 12 Eylül 2010 referandumu, siyasi olarak gerilimli bir süreçte yapıldı.
Taslakta neler vardı?
Referandum kampında "Evet" cephesinin ana gücü AKP oldu. Bunun dışında Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi de "Evet" cephesindeydi. "Liberal" olarak nitelenen isimlerin önemli bir bölümü de "yetmez ama evet" görüşüyle anayasa değişikliğine destek verdi.
"Hayır" cephesinde ise önde gelen aktör ana muhalefetteki CHP'ydi. İkinci "Hayır"cı parti MHP oldu.
15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı olmakla suçlanan Fethullah Gülen ve taraftarları da, güçlü bir "evet" kampanyası yürüttü. Gülen, taraftarlarına "evet" oyu kullanmaları için şöyle çağrı yapıyordu:
"Demokratlaşma adına o anayasada gerekli olan reform yapılmadı maalesef. Yani bu yönüyle maalesef, yapılması gerekli olan şeyler yapılmadı. Ama yapılan şeylere gelince bence, onların 20 küsur veya 30 küsur madde, onlar değil yani.
"Onların içinde önemli, hayati, bir kısım cellatlıkların bir yönüyle, bir kısım vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki madde bile olsa, bence değil yani hayatta olan insanlar, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla, dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlarıyla, imkân olsa, mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda 'Evet' oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın, ben zannediyorum ki kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da."
"(…) Herkes Amerika'da bile olsa bence, Allah ona verir, eğer yazılıysa orada, gitsin oyunu kullansın, mutlaka. Onda bir bereket vardır, vazifesini yapmış olur. Yoksa nezdi uluhiyette sorumlu olur."
Aralarında aydın, yazar, hukukçu, sanatçı, öğretim üyesi ve siyasi eylemcilerin bulunduğu ve "liberal" olarak nitelenen bir grup, eksik olmakla birlikte yeni anayasanın Türkiye'de demokratik hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olduğu, 12 Eylül Anayasası'nda bir gedik açacağını savunarak bir çalışma başlattı: "Yetmez ama evet!"
Kampanya kamuoyunun ilgisini en çok, 28 Ağustos'ta İstanbul-Taksim'de yaptığı yürüyüşle çekti. Binlerce kişi, İstanbul Barosu önünden geçerken "Darbeci Baro" sloganı attı.
İstiklal Caddesi üzerindeki CHP Beyoğlu İlçe Başkanlığı'nın penceresine "Amerika'nın Hayırlı, Türkiye'nin Hayırsız Evlatları, Tarih Sizi Affetmeyecek" pankartı asıldı ve korteje "Hayır" bildirileri atıldı. Kortejdekiler buna "Darbeci CHP" sloganıyla karşılık verdi.
10 Mayıs 2010 tarihinde dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kendisi ve Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'un da olduğu iddia edilen, gizli kamera ile kaydedilmiş görüntülerin gündeme gelmesinden sonra istifa etti. Baykal, şunları söyledi:
"Teslim olmak değil, meydan okumak için istifa ediyorum. Bu bir komplo ahlak dışı tertiptir. İktidarın haberi olmadan yapılamaz"
CHP lideri oy kullanmadı
Seçim günü, sandıklar açılmadan önceki en önemli haber, gazetecilerin Kemal Kılıçdaroğlu'nun oy kullandığını görüntüleyememesiydi. Zira CHP lideri, oy kullanamamıştı.
Kılıçdaroğlu bu durumu daha sonra şöyle açıklayacaktı:
"İstanbul'da kaydımın olduğunu ben de biliyordum. Ama bizim bilgimiz dışında tutanak tutulup kaydım siliniyor. Oysa ben de her yurttaş gibi oy kullanacaktım. Ama gerçekten bu tablo hoş değil. Sadece nüfus cüzdanı ile gidip İstanbul'da oy kullanacağımı düşünüyordum."
Seçmenin yüzde 57,88'si "Evet", yüzde 42,12'si "Hayır" diyerek anayasa değişikliklerini kabul etti. BDP'nin boykot çağrısının etkisiyle katılım yüzde 73,71'de kaldı.
12 Haziran 2011'de yapılan genel seçimlerin bir diğer özelliği de, 34 yıl aradan sonra Türkiye'nin "erken" yapılmayan ilk genel seçimi olmasıydı. 2010 yılında yapılan düzenleme kapsamında seçimlerde Kürtçe propaganda yapılması serbest bırakıldı; bilboardlarda propaganda süresi uzatılarak 20 günden 30 güne çıkarıldı. Bu seçimlerde ilk kez 25 yaşındakiler milletvekili adayı olabildiler.
"Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh" ve KCK davalarından tutuklu sanık olan bazı isimler, 2011 genel seçimleriyle bağlantılı olarak Türkiye gündemine geldi. Ergenekon davaları tutuklu sanıklarından Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal CHP'ye milletvekilliği adaylık başvurusu yaptı. CHP Balbay'ı İzmir 2. Bölge'den, Haberal'ı Zonguldak'tan aday gösterdi; Özkan'ı aday yapmadı. Eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı ve Ergenekon davası tutuksuz sanığı İlhan Cihaner de CHP'den Denizli 2. sıra milletvekili adayı yapıldı. Tuncay Özkan ise İstanbul 1. Bölge'den bağımsız aday oldu. Balyoz davası tutuklu sanığı Engin Alan da MHP’nin İstanbul 1. Bölge 1. sıra adayıydı.
Seçim öncesinde aralarında üst düzey parti yöneticileri de bulunan toplam 10 MHP'li milletvekili adayı, evlilik dışı cinsel ilişkilerini ifşa eden görüntülerin internette yayımlanması veya yayımlanacağı tehdidi üzerine partideki görevlerinden istifa etti.
24 Nisan 2011'de "Farklı ülkücülük" adlı bir blogda yayımlanan cinsel içerikli görüntülerinden sonra Aile ve Kadından Sorumlu MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Adana 1. sıra milletvekili adayı Recai Yıldırım, MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kırşehir 1. sıra milletvekili adayı Metin Çobanoğlu, Genel Başkan Yardımcılığı görevleri ile milletvekili adaylıklarından istifa ettiler. 8 Mayıs 2011'de aynı sitede yayımlanan görüntülerinden sonra Teşkilattan Sorumlu MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul 1. Bölge 2. sıra milletvekili adayı Bülent Didinmez, Eski MHP İstanbul İl Başkanı ve İstanbul 3. Bölge 4. sıra milletvekili adayı İhsan Barutçu, parti görevleri ile milletvekili adaylıklarından istifa ettiler. 18 Mayıs 2011'de "Farklı Ülkücülük" sitesi, ellerinde; MHP Genel Başkan yardımcıları Deniz Bölükbaşı, Osman Çakır, Ümit Şafak, Genel Sekreter Cihan Paçacı ile Divan üyesi Mehmet Taytak'ın da görüntüleri olduğunu iddia etti. Bu kişilerle birlikte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin istifa etmemesi durumunda ellerindeki görüntüleri yayımlayacaklarını ileri sürdü. Bahçeli 6 yöneticisine de kefil olduğunu ve “istifa etmeyeceklerini” söyledi. Bunun üzerine site 21 Mayıs 2011'de ilk olarak MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ekici'nin görüntülerini yayınladı.
Sitenin "istifa etmeleri halinde diğer 5 kişinin görüntülerini yayınlamayacağımızı 'mukaddesatımız üzerine yemin ederek' partimize ve kamuoyuna ilan ediyoruz" demesi üzerine Mehmet Ekici, Deniz Bölükbaşı, Osman Çakır, Cihan Paçacı, Ümit Şafak ve Mehmet Taytak partideki görevlerinden istifa etti.
Seçimlerden 6 gün önce gelen 'başkanlık' açıklaması
Başbakan Tayyip Erdoğan, seçimlerden 6 gün önce Mehmet Ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programına katıldı. Programda, "başkanlık" sisteminde parlamentonun denetim gücünün çok daha fazla olacağını savunan Erdoğan, "Bizim sistemimizde bürokratik oligarşi yönetimle adeta savaş içindedir. Ama bunları istediğim süratte gerçekleştiremiyorum" ifadesini kullandı. Erdoğan, Birand'ın "Kalbinizde başkanlık sistemi mi yatıyor" sorusunu "Gönlümde var. Ama illa olacak diye bir direncim yok. Milletin takdiri neyse o. Tartışılsın diyorum" diye yanıtladı.
AKP kurulduktan sonra girdiği üçüncü genel seçimde de oylarını yüzde 3.17 artırarak tek başına iktidar oldu. Yüzde 49.83 oy alan AKP’yi yüzde 25.98 ile CHP, yüzde 13.01 ile MHP ve yüzde 5,7 ile bağımsızlar bloğu takip etti.
Türkiye, 10 Ağustos 2014'te cumhuriyet tarihinde ilk kez cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gitti. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, CHP ile MHP'nin ortak adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın yarıştığı seçimde toplam 165 bin 108 sandıkta 52 milyon 894 bin 115 kayıtlı seçmen yer aldı. İkinci turda seçilmek için geçerli oyların salt çoğunluğunu almak koşulunun arandığı seçimde gelen ilk sonuçlar, kampanya döneminde yayımlanan kamuoyu anketlerindeki sıralamayı teyit etti. Oyların yüzde 51,7'sini alan Tayyip Erdoğan, halkoyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.
12. Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan'ın "kaosa yol açtığını" ileri sürdüğü, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerin sonucunda hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 276 sandalye sayısına ulaşamadı. 3 Kasım 2002'de kurulan AKP, girdiği 4. genel seçimde ilk kez tek başına iktidarı kaybetti.
Seçime damga vuran bir diğer konu da "başkanlık" sistemi tartışmaları oldu. Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ'ın eş genel başkanlığını üstlendiği HDP, seçim sloganını "Seni başkan yaptırmayacağız" söylemi üzerine kurdu. "Başkanlık" sistemini "Eğer başkanlık sistemi olsaydı bugün çok farklı yerde olabilirdik. Şimdi kararlar alırken birini atarken bile 3 kişiden onay geçmesi gerekiyor ve sürekli engelliyor. Bizde yargı engelliyor. Böyle ülke yönetilmez ki" ifadesiyle savunan Erdoğan'a, Demirtaş'ın tepkisi şöyle oldu:
"Sayın Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça HDP'liler bu topraklarda nefes aldığı müddetçe sen başkan olamayacaksın. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız. Seni başkan yaptırmayacağız. Seni başkan yaptırmayacağız."
Seçimlerin sonunda 2002 yılından beri iktidarda AKP Meclis çoğunluğunu kaybetti, yüzde 40,9 oy aldı. AKP'yi yüzde 25 ile CHP, yüzde 16 ile MHP ve yüzde 13 ile HDP takip etti.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, 11 Temmuz 2015'te yaptığı açıklamayla 2012 sonunda fiilen başlatılan, 2013 yılı Newrozu'nda ise kamuoyuna duyurulan ateşkesin sona erdiğini açıkladı. Yapılan yazılı açıklamada, gerilla güçlerinin büyük bir sorumluluk duygusu ve titizlikle çatışmasızlığa uyduğuna dikkat çekildi; “Ancak Türk devleti ‘Ben devletim, bildiğimi yaparım’ diyerek ateşkese uymamış, sürekli çatışmalara yol açacak edimlerde bulunmuştur" dendi.
7 Haziran seçimlerinde Meclis'te hiçbir siyasi partinin tek başına iktidarı sağlayacak koltuk sayısına ulaşamamasıyla koalisyon görüşmeleri başladı. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, muhtemel koalisyon senaryoları için CHP, MHP ve HDP liderleriyle görüşme yaptı. Ancak yalnızca AKP - CHP koalisyonu için "istikşafi" (keşif amaçlı) ön görüşmelere başlandı. Son olarak, 13 Ağustos'ta AKP - CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinin bir sonuca ulaşmadığının duyurulmasıyla, erken seçim yapılması Ahmet Davutoğlu tarafından tek ihtimal olarak nitelendirildi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nu hükümeti kurmakla görevlendirmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Ağustos 2015'te bu süre dolduğunda erken seçim kararı almayı planladığını 21 Ağustos'ta açıkladı. Yüksek Seçim Kurulu da (YSK) erken seçim kararı alınması hâlinde yasadaki 90 günlük süreyi 30 gün kısaltma yetkisinin bulunduğu görüşüyle, "tekrar seçim"in karar alınması durumunda 1 Kasım'da yapılmasının mümkün olduğunu duyurdu. Erdoğan, 24 Ağustos 2015'te anayasa uyarınca Meclis Başkanı İsmet Yılmaz’a danışarak seçimin yenilenmesi kararını aldı. Karar aynı gün Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayınlandı. Ertesi gün, YSK seçim tarihini 1 Kasım 2015 olarak açıkladı.
Seçimlerin sonunda AKP, oyların yüzde 49.50’sini alarak yeniden tek başına iktidar oldu. AKP’yi yüzde 25.32 ile CHP, yüzde 11.90 ile MHP, yüzde 10.76 ile HDP takip etti.