Ortalama bir insan bekaretini 20 yaşından önce yitirse de bu herkes için geçerli değil. Bugün 60 yaşında bir dul olan Joseph, yaşadıklarını öfke ve utanç kaynağı olarak görüyor. Joseph hikayesini BBC Radio 5'e anlattı.
30'lu yaşlarımın sonlarına kadar bakirdim. Bunun ne kadar sıra dışı bir şey olduğunu bilmiyordum ama her zaman utanç duyuyor, damgalanmış gibi hissediyordum.
Çok utangaç ve kaygılı bir insan olsam da izole değildim. Her zaman arkadaşlarım vardı fakat bunları hiçbir zaman özel bir ilişkiye dönüştüremedim.
Okulda çevremde kızlar ve kadınlar vardı fakat muhtemelen çok normal olan o hamleyi hiçbir zaman yapmadım.
Üniversiteye geldiğimde ise artık beklentilerim netti: Bir ilişki yaşamamak benim için beklenilen bir şeydi. Bu büyük ölçüde, öz güvenimin düşük olmasından ve insanların beni çekici bulmayacağı düşüncesinden kaynaklanıyordu.
Ergenliğimi ve 20'li yaşlarımın başını kimseyle çıkmadan geçirdim. Bu yüzden özgüven inşa etmemi sağlayacak "İnsanlar beni sever, şöyle sevgililerim oldu" hikayem yoktu. Bu çekici olmadığınız inancını kalıcılaştıran bir şey.
Arkadaşlarımla bu konu hakkında hiç konuşmadım, onlar da hiç sormadılar. Dürüst olmak gerekirse, sorsalardı muhtemelen çok savunmacı davranırdım çünkü bundan utanıyordum.
Toplum sizi seks yapmadığınız için yargılamayabilir. Ama normalin dışına çıktığınızda toplum sizi bir tür sapkın olarak görebilir.
Kadınlar konusunda "başarılı" olmanın kültürel bir yatırım olarak görüldüğünü hissediyorum. Popüler şarkılar ve filmleri, gençlik filmlerini düşünürseniz, bunların çoğu ilk ilişkiler hakkındadır ve erkek olmak hakkında kültürel bir "şey" vardır. Frankie Valli'nin Oh What A Night (Oh ne geceydi) şarkısını düşünürseniz, orada kadının oğlanı alıp onu bir adama dönüştürmesinden bahsediyorum.
Bütün bunlar bende bir utanç hissi yaratıyordu.
Arkadaşlarımın çoğunun sevgilileri vardı. Onlar bir ilişkiye başlayıp sonraki yıllarda da evlenirken ben onları yedek kulübesinden izliyordum.
Bu da benim öz güvenimi her geçen gün daha da paslandırıyordu.
Yalnız ve depresyondaydım ama o zamanlar bunun farkında değildim. Bu hem bir cinsel ilişki, hem de kimseyle bir yakınlık yaşamamaktandı.
Geri dönüp baktığımda 15, belki de 20 yıl boyunca kimse bana dokunmamıştı, annem, babam ve kardeşlerim hariç.
Bunun haricinde herhangi bir yakın fiziksel temasım yoktu kimseyle. Yani sorun sadece seks değildi.
Hoşuma giden biri gördüğümde heyecanlanmıyor, haz duymuyordum. Aksine, mutsuz oluyor ve depresyona giriyordum. Bütün bunlar beni umutsuzluğa sürüklüyordu.
Reddedilme korkusu hissetmiyordum çünkü reddedilme fikrinin benimle alakası yoktu. Kimsenin ona yönelteceğim ilgiden memnun kalmayacağından emindim.
Bu benim tarafımdan bir savunma mekanizması olarak geliştirilmiş olabilir ama kadınlara ilgi göstermenin yanlış olabileceğine, bunun bir emrivakiye dönüşebileceğine dair derin bir hissim vardı. Asla kadınları "kullanan" türden bir adam olmayacaktım.
Kadınların günlük hayatlarında ve gece dışarı çıktıklarında kimse onlara yaklaşmadan eğlenme hakları olduğunu düşünüyordum.
Çekici bulduğum kadınlarla genelde arkadaş oluyordum. Bir çoğunun romantik hislerimden haberdar bile olmadığından eminim.
O dönemler hiçbir kadının beni istemediğine emindim. Bugün durduğum yerden baktığımda ise emin değilim. Gerekli çekicilik veya öz güvene sahip değildim diye düşünüyorum.
Hiçbir kadın da bana çıkma teklif etmemişti, etse ne güzel olurdu! Belki de o dönemler kadınların ilk adımı atması toplumda daha az kabul edilir bir durumdu.
30'lu yaşlarımın ortalarıyla sonları arasında klinik seviyede depresyona girdim, aile hekimime gittim ve antidepresan kullanmaya başladım. Aynı zamanda psikolojik danışmanlık da alıyordum.
İşte o zaman her şey değişmeye başladı.
Önce danışmanlık sayesinde öz güvenim birazcık arttı. Sonrasında da antidepresanların işe yaramış olabileceğini düşünüyorum, utangaçlığımı üzerimden attım.
Ayrıca biraz büyümüştüm de.
Kendimi bir anda birine çıkma teklif ederken buldum, sonrasında ilişkimiz ilerledi.
İlk buluşmamızda biraz gergin hissediyordum. Ama "Bu güzel, hoşuma gitti" dedim. Sonrasında onu bir kere daha buluştuk ve işler gelişti.
İlk buluşmamızdan yalnızca birkaç hafta sonra fiziksel olarak da yakınlaştık. Ergenlerin ilk sevişmelerindeki beceriksizlikleri hakkındaki klişeleri duymuşsunuzdur. Ben artık ergen değildim, neler yapmam gerektiğini bildiğimi fark ettim. Heyecan ve haz dolu bir deneyimdi. Bazıları ilk seferi güzel olmaz dese de güzeldi.
Ona bakir olduğumu söylemedim ama sorsa açık davranırdım.
O günden yaklaşık bir buçuk yıl sonra da eşimle tanıştım. İş yerimdeydi, onu hemen fark ettim. Güzel iri gözleri, hülyalı bakışları vardı.
Doğrudan çıkma teklif etmedim ama bir ortak arkadaşımıza sevgilisi olup olmadığını sordum. Arkadaşımız biraz çöpçatanlık yaptı.
İlk randevumuz 40. doğum günümdeydi ve ondan bir buçuk yıl sonra evlendik.
Çok özel bir insandı.
Beni beğendiği için çok şanslıydım. Nadiren görülen bir şekilde koşulsuz aşkını verdi vana.
Cinsel geçmişimle ilgili konuştuğumuzda beni tamamen kabullendi ve yargılamadı. İlişkimiz duygusal olarak çok güçlüydü.
17 yıl evli kaldık. Maalesef yaklaşık üç yıl önce hayata gözlerini yumdu, çok travmatikti benim için.
Ona çok geç rastlayıp çok erken kaybettiğimi hissediyorum ama gençliğimde tanışsaydık da beni çekici bulacağından emin değilim.
Gençliğime baktığımda pişmanlık duyuyorum.
Yaşanmayan şeylerin yasını tutuyor gibiyim.
Sevgi dolu anılarım yok ve belli tecrübeleri edinemedim.
Gençken aşık olmanın, ilk adımları karşı cinsten biriyle aynı anda atmanın, o deneysel ve eğlenceli zamanın nasıl olduğunu bilmiyorum ve bu bende pişmanlık uyandırıyor.
Bu yüzden benim durumumda olanlara söyleyeceğim ilk şey: Durumunuzu ciddiye alın.
Bu durumdaki insanlar, farkına vardıkları anda harekete geçmeli. Nasıl yapılır bilmiyorum, çünkü o dönemler biri bana sormuş olsa reddederdim.
Sorun şu ki, insanlar benim durumumdaki kişileri fark edip bir girişimde bulunmuyor. Genelde riskli şeyler yapan gençler hakkında endişe ediyorlar: Uyuşturucu kullananlar, bıçak suçları, erken yaşta seks gibi. Fakat hiçbir şey yapmayan bir kişi kimseyi harekete geçirmiyor.
Bugüne kadar hiç sevgilisi olmamış biriyle karşılaşırsanız bunun kendi tercihleri olduğunu varsaymayın. Destekleyici olmaya çalışın ama doğrudan da "Neden hiç sevgilin olmadı?" diye sormayın.
Cesaretlendirici olun ve herkesin ilk çıkma teklifini yaparken güvensiz hissedebileceğini anlatın.
Gergin olmak sorun değildir, biriyle birlikte olmak istemek de.
Bütün bu hisler insanlığın bir parçasıdır ve kendinizi reddederseniz insani varlığınızın bir kısmını da reddedersiniz.
23 Nisan'da Alek Minassian Kanada'nın Toronto kentinde bir minibüsle 10 kişiyi ezerek öldürdü. Kendisi "involuntary celibate" (mecburi bakir) olarak bilinen, "incel" olarak kısaltılan alt kültürle ilişkilendiriyordu. Bu çevrimiçi topluluğun üyesi olan erkekler asla seks yapmayacaklarını düşünüyor, cinsel başarısızlıkları için de kadınları suçluyor. Bu topluluk Joseph'i endişelendiriyor.
Toronto saldırısının ardından beni endişelendiren şey hâlâ aşkı arayan insanların utanç duyma, damgalanma ihtimali.
Bu durum, bugüne kadar aşkı bulamayan kişilerin toplumsal açıdan beceriksiz ve garip kişiler olarak etiketlenmelerine yol açabilir.
Eşimi bulmadan önce de bulduktan sonra da kendimi tamamen normal hissediyordum. Ben değişmedim, benimle ilgili sıra dışı hiçbir şey yok.
Etrafta aşkı arayan ve nefret dolu olmayan çok kişi var. İnsani ihtiyacını gidermek isteyen bu insanları Toronto saldırısını düzenleyen kişiyle ortak tutmak büyük bir hata olur.
Sevilmek ve aşkı bulmak bir hak değil fakat aşkı aramak hayatta geçerli bir dilek. Aşık olmamak kimsenin suçu değil, sadece bir durum.