46 yıllık arkadaşı tutuklu Cumhuriyet yazarı Güray Öz'ü yazdı

46 yıllık arkadaşı tutuklu Cumhuriyet yazarı Güray Öz'ü yazdı

Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazarı Güray Öz'ün 46 yıllık arkadaşı Metin Çulhaoğlu gazetenin bugünkü nühasında arkadaşını yazdı.  "Öyle “benzersizdir”, “eşi, örneği yoktur” gibi aşırı iddialarda bulunmayacağım; ama bizim kuşağın (“68 kuşağı” deniyor) dostlukları ve muhabbeti de kırgınlıkları ve düşmanlıkları da biraz özeldir." diyen Çulhaoğlu "Aradan geçen yarım yüzyıl, doğal olarak, bir dönemdeki dostlukların ve ortaklıkların başka bir dönemdeki kırgınlıklara ve saflaşmalara daha baskın çıkmasını beraberinde getirir." ifadesini kullandı.

Cumhuriyet gazetesine arkadaşı Güray Öz için yazan Çulhaoğlu'nun yazısı şöyle:

Öyle “benzersizdir”, “eşi, örneği yoktur” gibi aşırı iddialarda bulunmayacağım; ama bizim kuşağın (“68 kuşağı” deniyor) dostlukları ve muhabbeti de kırgınlıkları ve düşmanlıkları da biraz özeldir. Aradan geçen yarım yüzyıl, doğal olarak, bir dönemdeki dostlukların ve ortaklıkların başka bir dönemdeki kırgınlıklara ve saflaşmalara daha baskın çıkmasını beraberinde getirir. Bunca yılın ardından, “hatırlıyor musun, ‘A’ o kongrede ‘B’nin üzerine nasıl yürümüştü” gibi muhabbetlerin, o dönemde üzerine yürüyenle üzerine yürünenin yanında yer alanlar arasında bile rahatlıkla yapılabilmesi bundandır. Bu bir nedamet, “meğer bir zamanlar ne kadar toymuşuz” muhabbeti değildir. “O zaman koşullar öyle, bunlar kaçınılmazdı” muhabbetidir ve içrek bir tarihselciliğin yansımasıdır.

***

Güray’la, henüz şahsen tanışmadığımız bir dönemde, insanların birbirlerinin üzerine yürüdükleri önemli bir kongrede delege olarak aynı salonda bulunmuşuz. Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) 4-5 Ocak 1969’da yapılan, Genel Başkanlığa Yusuf Küpeli’nin geldiği kongredir. Güray’la daha sonra tanışıp dost olduğumuzda bana o kongreye ilişkin “İstanbul kulislerinden” bilgiler vermişti. Kongre sırasında ben Ankara’da artık “MDD’ye kaybedilmiş” sayılabilecek ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü yöneticilerinden biriyken o da İstanbul’da henüz “MDD’ye kaybedilmemiş” bir örgütün yönetimindeydi. O dönemde önce Güray’ın adını duymaya başladım, sonra da birkaç yazısını okudum. Bizim “geleneksel solda”, en azından o dönemde, yani 60’larda, başka alanlarda olduğu gibi yayıncılıkta da “kıdem” ve “tecrübe” önemliydi. Öyle olmasına rağmen ikimiz de “teorik” denebilecek yazılar kaleme aldık ve bu yazılar dönemin önemli sosyalist dergilerinde yayımlandı. Güray, Türkiye’de sol yayıncılığın bir dönemine damga vurmuş Doğan Özgüden’in Ant dergisinde (haftalık) yazısı yayımlandığında 21, ben de TİP’in Emek dergisinde (15 günlük) ilk yazım yayımlandığında 23 yaşında idim. Bu yazıların içeriğinden ve daha sonraki yönelimlerimizden burada söz etmeye gerek yok. Ama arada bir tür ortaklığın, benzer bir zemine ayak basma durumunun olduğu açıktı: İkimiz de o genç yaşlarımızda Türkiye sosyalist hareketinin en kristalize olmuş haliyle 1969-70 dönemindeki saflaşmaları aşıp geride bırakacak bir atılım ihtiyacı içinde olduğunu kestirebiliyorduk.

***

1975 yılında yayımlanmaya başlayan haftalık Yürüyüş dergisinin 31 Ağustos 1976 tarihli 73. sayısının kapağı “Çağdaş Grafik” tarafından yapılmıştır. Gıyabi tanışıklığın fiili tanışmaya dönüştüğü tarihtir. Güray Öz Ankara’ya gelmiş, Makine Mühendisleri Odası Dokümantasyon Bölümü’nde göreve başlamıştı. Çağdaş Grafik, Güray’ın başında bulunduğu bir ekipti ve ekip az önce belirtilen tarihten başlayarak Yürüyüş’ün kapaklarını yapma işini üstlenmişti. Böylece, derginin haftalık toplantılarının yapıldığı pazartesi günleri Güray’la ve zaman zaman da ekibindeki arkadaşlarıyla bir iki saat geçirmemiz mümkün olabiliyordu. Sessiz, sakin, ama olgun ve derinlikli biri olduğu belliydi.

***

Güray sonra Almanya’ya gitti, uzun süre kaldı ve Cumhuriyet’e çeşitli katkılarda bulundu. Daha yakınlara gelirsek, Türkiye’ye döndükten, özellikle Ankara’ya yerleştikten sonra kendisiyle birkaç kadeh eşliğinde oturup sohbet etme fırsatlarım oldu. Dünyaya, Türkiye’ye ve sola ilişkin görüşlerimizi paylaştık. Bu paylaşımların içeriği de ayrı; ama sözünü hiç sakınmadan söylediğinde bile ince ve duyarlı kalabilen bir kişiliğe sahip olduğu kesindir. Gazetesindeki son görevinde “50 yıllık Cumhuriyet okuruyum, gazetedeki yanlış yazımlar ve maddi hatalar beni çılgına çeviriyor” türü onca mesajı okuyup bir yanıt vermeye çalışması, incelik ve duyarlılık dışında bir de tahammüllü olduğunu gösteriyor. Bir ihtimal, bizim hayli yabancısı olduğumuz bir alana, şiire yönelik ilgisinden kaynaklanıyordur. Son durumu mu? Tutukluluğuna gerekçe olarak gösterilen suçlamalar mı? Boş verin, çıktıktan sonra Güray’ın bile “neden böyle dedin ki” serzenişine vesile olacak ağır sözler etmeyelim...