5 soruda Türkiye-İsrail ilişkileri neden normalleşti?

5 soruda Türkiye-İsrail ilişkileri neden normalleşti?

Geçtiğimiz hafta İstanbul'a gelen İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, 2010'dan bu yana Türkiye'yi bakan seviyesinde ziyaret eden ilk isim olmuş ve Enerji Bakanı Berat Albayrak'la ikili görüşmeler gerçekleştirmişti.

İki bakanın enerji alanında işbirliğini derinleştirecekleri mesajları vermesi ve İsrail'den Türkiye'ye uzanacak bir doğalgaz boru hattının inşası seçeneğini ele almaları iki ülke ilişkileri açısından bir dönüm noktası olarak nitelendirilmişti.

Bu görüşmenin akabinde, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da 10 gün içerisinde Türkiye ve İsrail'in karşılıklı büyükelçi atayacaklarını açıklamıştı.

İki ülke arasındaki ilişkiler, Mayıs 2010'da İsrail askerlerinin Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yaptıkları ve 10 Türk vatandaşının ölümüyle sonuçlanan baskının ardından kopma noktasına gelmişti. Diplomatik ilişkilerin düzeyi düşürülürken, askeri işbirliği ise askıya alınmıştı

Aslında İsrail-Türkiye ilişkilerinin bu noktaya gelmesinde uzun süredir kapalı kapılar ardında devam eden gizli görüşme ve pazarlıkların rol oynadığını biliniyor.

Kadir Has Üniversitesi'nden Ahmet Kasım Han'a göre, iki ülkenin yakınlaşmasında reelpolitik yaklaşımların etkisi var.

Han, "Bugün Orta Doğu'da yerleşik bütün devletler için çok zorlu bir ortam söz konusu. Böylesi bir ortamda çıkarları birbiriyle örtüşen devletlerin birbiriyle işbirliği yapmama gibi bir lüksü yok" diyor ve şöyle devam ediyor:

"İsrail ve Türkiye, Suriye'deki durumun istikrarsızlık üretmesini istemiyor. Ayrıca Suriye'de ağırlıklı bir İran etkisi de görmek istemiyorlar. Her iki ülkenin de bu bölgedeki genel güvenlik denklemi bakımından Suudi Arabistan'a atfettikleri bir önem var. Bu iki ülkenin çıkarları Orta Doğu'da nadir iki ülkenin kesiştiği düzeylerde kesişiyor. Enerji meselesi de çok pozitif ve yapıcı bir fırsat sunabilir."

İsrail ve Türkiye, Haziran ayında ilişkilerini normalleştirmeye başladıklarını açıklamışlardı.

Mavi Marmara baskını nedeniyle 2013'te Türkiye'den özür dileyen İsrail, geçtiğimiz ay da baskında ölenlerin yakınlarına 20 milyon dolar tazminat ödemişti.

İsrail, Türkiye'nin Gazze ablukasının kaldırılması talebine sıcak yaklaşmamış, buna karşın Türkiye'nin Gazze'ye insani yardım götürmesine izin vermişti.

İsrail Enerji Bakanı Steinitz, şu ana dek İsrail karasularında 900 milyar metreküp doğalgaz bulduklarını, 2,200 milyar metreküp doğalgaza da ulaşma ihtimalleri olduğunu açıklamıştı.

Steinitz, "Büyük miktarlarda doğalgazdan bahsediyoruz. Bu, İsrail'in tüketebileceğinin çok üzerinde. Bölgeye ya da Avrupa'ya farklı boru hatları üzerinden doğalgaz ihraç etmek bu nedenle büyük önem taşıyor" demişti.

İsrail, enerji alanında ayrıca Mısır, Ürdün, Kıbrıs ve Yunanistan'la da işbirliği yapıyor, ancak Türkiye seçeneğinin de üzerinde duruyor.

Aslında İsrail'den Türkiye'ye olası bir boru hattı inşası yeni ortaya atılan bir konu değil. Leviathan ve Tamar doğalgaz sahalarının keşfinden bu yana bu seçenek düşünülüyordu.

ABD merkezli German Marshall Fund'dan Doğu Akdeniz'deki doğalgaz kaynakları hakkında araştırmalarda bulunan Michael Leigh, şimdi iki ülke ilişkilerinin normalleşme evresine girmesiyle bu seçeneğin yeniden masaya taşındığını söylüyor.

Leigh "Gerek İsrail gerekse Türkiye bu normalleşme sürecini somutlaştırmak, ekonomik işbirliğini daha somut bir düzeye taşımak istiyorlar. Siyasi açıdan da baktığımızda, enerjiyi olası işbirliği için potansiyel bir alan olarak öngörmek çok cazip" diyor.

Türkiye, mevcut doğalgaz ihtiyacının yüzde 56'sını Rusya üzerinden karşılıyor. Bunun haricinde Azerbaycan, İran gibi değişik kaynakları da söz konusu.

Ahmet Kasım Han, Kasım ayında bir Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya ile Türkiye arasında patlak veren krizin atlatılmış gibi görünse de, Türkiye üzerinde kaygı veren bir etki bıraktığını düşünüyor.

Han, "Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmek zorunda. Tabii, enerji bağlantılarıyla bir merkez haline gelirse, Türkiye'nin bundan belli bir maddi çıkarı da olacaktır. Ayrıca bu gelişmeler Kıbrıs sorunu üzerinde de olumlu etkide bulunabilir," diyor.

İsrail'den Türkiye'ye uzanacak bir boru hattının geçmesi olası iki güzergah bulunuyor: Lübnan ve Suriye ya da Kıbrıs münhasır ekonomik bölgelerinden. İlk seçenek İsrail'in bu iki ülkeyle savaş halinde olması nedeniyle mümkün değil. Ancak Kıbrıs rotası da zorlu.

Leigh, "Kıbrıs'ın bölünmüşlük hali devam ettiği müddetçe, Kıbrıs hükümetinin bu rotaya izin vermesi olası görünmüyor. Bu konuda bir uzlaşı sağlanıncaya kadar, İsrail'den Türkiye'ye uzanacak bir boru hattı projesi gerçekte hayata geçemeyecektir" diyor.

İsrail, doğalgaz sahalarını geliştirmek ve ekonomik açıdan verimli şekilde kullanabilmek için enerji alanında ortaklara ihtiyaç duyuyor.

Ahmet Kasım Han, "İsrail doğalgazını bir an evvel uluslararası piyasalara arz edip monetize etmek durumunda. Hata yapmadan, hızlı hareket etmesi, en güvenilir rotayı seçmesi lazım. Bu işleri de Doğu Akdeniz'in sıcak jeopolitiğine kurban etmemesi zarureti var. Bu bakımdan İsrail'in en ucuz ve efektif yol olan, sahip olduğu taleple çok cazip bir pazar da oluşturan Türkiye'ye doğru yönelmesi çok normal" diyor.

Michael Leigh de İsrail açısından Türkiye'ye doğalgaz ihraç etmenin hayli cazip bir seçenek olduğunu, ancak bunun hem ilişkilerin normalleşmesinin seyri hem de boru hattının rotası üzerinde bir uzlaşıyla mümkün olacağını söylüyor.

Leigh, "Türkiye'ye uzanan bir boru hattının inşası nispeten daha kolay olacaktır. Ayrıca Türkiye'deki siyasal belirsizlikler, örneğin Mısır'daki siyasi riskler kadar derin değil" diyor ve Türkiye seçeneğinin neden ön plana çıkabileceğine işaret ediyor.

İsrail ve Türkiye arasında normalleşme süreci başlamış olsa da, ilişkilerin önünde yine de pürüzler söz konusu olabilir.

İsrail'in Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "masum çocukları katleden terörist devlet" ya da İsrail hükümetinin "Hitler'in ruhunu yaşattığı" yönündeki suçlamalarını unutması kolay görünmüyor.

Diğer yandan Ankara'nın Hamas'a verdiği destek ve Filistin davasını sahiplenmesi de İsrail açısından sorun yaratabilecek unsurlar.

Ahmet Kasım Han, "1990'lı yıllarda generallerin taşıdığı iki ülkenin ilişkilerine dair bayrağı bundan sonra işadamları taşıyacak" diyor ve şöyle devam ediyor:

"İlişkiler siyaseten bu kadar dibe vurmuşken bile iki ülke arasındaki ticaretin nasıl arttığını biliyoruz. Geçtiğimiz beş yıllık dönemde İsrail'in ilişkilerin siyasi boyutuna çok aldırmadan kendi limanlarını Türk mal ve hizmetlerine açık tuttuğunu da görüyoruz. Pragmatizm bu iki ülkenin ilişkilerinde eksik bir parametre değil.

"Ancak iki ülke ilişkileri haddinden fazla biçimde kendi iç politikalarının da uzantısı. Dolayısıyla İsrail'in ve Türkiye'nin iç siyasetindeki gelişmelerin bu ilişkilerin üzerinde şiddetli etkisi var. Bu etki saptırıcı olabilir. Böyle bir risk hep var."