Dışişleri Bakanlığı, ziyaret krizi sonrası bugün Hollanda'ya iki nota vererek, ülkeyi Viyana Konvansiyonu'nu ihlâl etmekle suçladı.
Ankara'nın verdiği notada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya ile diplomatlara yönelik "muamelenin, 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi ile 1963 tarihli Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin açık ihlalini teşkil ettiği" vurgulandı.
Rotterdam'a uçuş izni iptal edilen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 'Hollanda, bakanımızın önce yolunu kesti sonra tam konsolosluğumuza girerken bloke etti. Her şeyden önce Viyana Sözleşmesi açık; burası Türk toprağıdır. Orada barışçıl gösteri yapan insanların üzerine köpeklerle saldırdılar" dedi.
Peki Türkiye ya da Hollanda sözleşmeyi ihlâl etmiş olabilir mi?
Devletler arasındaki uluslararası hukuku düzenleyen sözleşme, Viyana'da 23 Mayıs 1969'da akdedildi. Sözleşme, uluslararası ilişkiler tarihinde anlaşmaların rolüne vurgu yapıyor.
Sözleşme, "Milletlerarası barış ve güvenliği muhafaza etme, milletler arasında dostane ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliğinin sağlanmasını" amaçlarken, serbest rıza ve iyi niyet ile Pacta sunt servanda (ahde vefa) kuralını" uluslararası olarak tanıyor.
18 Nisan 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi, "egemen eşitliği, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ve uluslar arasında dostane ilişkilerin geliştirilmesi" hedefiyle yürürlüğe sokuldu.
Viyana Konvansiyonu'nun diplomatik ilişkiler üzerine 29. Maddesi, "Diplomatik ajanın şahsi dokunulmazlığı vardır. Hiçbir sekilde tutuklanamaz veya gözaltına alınamaz" diyor.
"Kabul eden Devlet diplomatik ajana gereken saygıyı gösterecek ve şahsına, özgürlüğüne ve onuruna yönelik herhangi bir saldırıyı önlemek için uygun tüm önlemleri alacaktır."
Seyahat ve hareket serbestliği ise 26. Maddede şöyle tanımlanıyor:
"Kabul eden Devlet, milli güvenlik nedenleriyle girişi yasaklanan veya kurallara bağlanan bölgeler hakkındaki kanun ve nizamları saklı kalmak şartıyla, ülkesinde misyonun bütün üyelerine hareket ve seyahat serbestligi sağlayacaktır."
Çankaya Üniversitesi'nden Akça Ataç, Hollanda - Türkiye krizi kapsamında, "güvence, dokunulmazlık ve ayrıcalıklara" ilişkin düzenlemelere işaret ediyor.
Akça Ataç, bu dokunulmazlıkların "dostluk ilişkileri"ni koruyacak şekilde, "kişisel fayda için kullanılmaması" şartıyla ve yalnızca "diplomatik işlevler"in yerine getirileceği varsayımıyla tanındığını vurguluyor.
Bunlar dışındaki etkinlikler ev sahibi ülkenin yetki ve yasaları kapsamında vereceği izne tabii tutuluyor.
Ev sahibi ülke, güvenlik, dostluk ve işbirliği bakımından "ters yönde bir kanı geliştirmişse" etkinliklere izin vermeme hakkına sahip. Ziyaretin yapılacağı ülke, Viyana Konvansiyonu'nda bahsedilen güven, iyi niyet ve diplomatik nezaket çerçevesinde bu dokunulmazlık ve ayrıcalıkları tanıyor.
Akça Ataç, diplomatik işlevlerin de, önkoşullar düşünülerek, aynı çerçevede gerçekleşmesinin beklendiğini ifade ediyor: "Dostluk ve iyi ilişkiler önce, haklar sonra gelir."
AB Küresel Araştırmalar Derneği Başkanı Avukat Can Baydarol, tarihte ilk defa böyle bir şeyin yaşandığını, konvansiyonun öngöremeyeceği, 'sui generis' (kendine özgü) bir durumla karşı karşıya olunduğunu söylüyor.
Can Baydarol, "Oradaki hata, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayan'ın arabadan inmesidir" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Devleti temsilen orada olan bir bakan, sokaktaki insanlarla , polisle muhatap olmaz; koruması muhatap olur. Ama Hollanda da 'ben istemem toprağıma girmesin' diyemez. Bırakın bakanı, yurtdışındaki her Türk vatandaşı Türkiye'nin toprakları sayılan konsolosluk ve büyükelçiliğe gitme hakkına sahiptir.
Dışişleri Bakanı'nın uçağının uçuş iniş izni alamamasının "edepsizce" bir tavır olduğunu belirten Baydarol, konvansiyonda yer alan "hareket özgürlüğü" ilkesine işaret ediyor: "Savaş durumunda bile siyasetçilerin gidebilmesi gerekir ki konuşabilsinler ve belki savaşı bitirebilsinler… "
İstanbul'da Hollanda Başkonsolosluğu binasının tepesindeki Hollanda bayrağı indirilerek, yerine Türk bayrağı çekilmesi, karşılıklı suçlamalara sahne olmuştu.
Can Baydarol, "Hollanda o konuda haklı" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Orası Türkiye'nin koruması gereken Hollanda toprağıdır. Aynı Hollanda'daki bir Türk Konsolosluğu'nun, korunması gereken Türkiye toprağı olması gibi. Türkiye oradaki güvenliği sağlayamadığı için eleştiriliyor. O işi yapan (bayrağı asan) Hollanda'yı 'işgal etmiş' oluyor bir bakıma."
Anadolu Ajansı'nın haberinde, "Türk bayrağının konsolosluk binası içerisindeki bir kişi tarafından asıldığı öğrenildi. Bayrağın dışarıdan bir müdahaleyle değiştirilmesinin mümkün olmadığı kaydedildi" ifadeleri yer almıştı.
Öte yandan, Can Baydarol'a göre Hollanda ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamaları arasında "çelişki" var.
"Anladığımız, Hollanda 'Çarşamba günü hassas bir seçim var, bitsin ondan sonra konuşalım' diyor. Çavuşoğlu da, 'Ben Dışişleri Bakanı'yla konuştum, istiyorsan seçimden sonra geleyim dedim' diyor. Orada birisi yalan söylüyor.
"Ama Çavuşoğlu 'nasıl bizi almazsın' diye sert bir çıkış yapınca, Dışişleri Bakanı [Bert Koenders], Hollanda Başbakanı'yla daha konuşmadan, Başbakan Rutte 'Seçimden sonra gelemezler' diye açıklama yapıyor. Orada bir diyalog kopukluğu olduğunu düşünüyorum."
Rotterdam Belediye Başkanı Aboutaleb, Bakanın konsolosluğa gitmeyeceğine dair garanti verdiğini, kendilerine yalan söylendiğini belirtmişti. Hollanda da kamu düzeninin ihlâl edileceğini savunarak, Çavuşoğlu'nun iniş iznini iptal etmişti.
Baydarol sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Bir bakanı Almanya'ya kadar sınırdışı ediyorlar. Sayın Bakan, Schengen sınırlarına dahi giremeyecek. Bu konvansiyonun öngörebileceği bir şey değil çünkü bir bakanın sınırdışı edilmesi, Persona non Grata (istenmeyen kişi) ilan edilmesi, akla hayale gelen bir şey değil. Tamamen kendine özgü, sui generis diyebileceğim bir durumla karşı karşıyayız."
Akademisyen Akça Ataç ise, diplomatik işlevler haricinde Türkiye'nin bir ayrıcalık ve hakkı olamayacağını belirtiyor.
"Yetkililere bildirilmemiş diplomatik işlev dışı etkinlikler ev sahibi devletin inisiyatifindedir. İzin vermeyi ya da vermemeyi tercih edebilir. İzin vermeme sebepleri çoğunlukla durumun dostluk ilişkilerince tanımlanmamasından olabilir.
"Bakanın gelişini yetkililere bildirmemiş olma durumunda, diplomatik bir işlev yerine getirmeyeceği kabul edilmiş gibi duruyor."
Viyana Konvansiyonu'nun 60. Maddesi'ne göre, taraflardan biri diğeri için sözleşmenin ihlâline ilişkin başvuruda bulunabilir. Bu, sözleşmenin taraflar arasında askıya alınması ya da sonlandırılması ile sonuçlanabilir.
Avukat Can Baydarol, buna rağmen sözleşmenin "bağlayıcılığı olmadığı" görüşünde.
"Konvansiyonun bir yaptırımı yok ama o konvansiyona bütün diplomasi hareketlerinin uyması gerekir ve herkes bugüne kadar buna uygun olarak davranmıştır" diyor.
Avrupa ülkeleriyle de derinleşmesi beklenen bu diplomatik krizin Viyana Konvansiyonu'nun "diplomasi etiği" tartışmaları kapsamında mı, yoksa hükümetlerin olası yaptırımlarıyla mı konuşulacağıysa, merak konusu.