Ayasofya’nın statüsünün müzeden camiye dönüştürülmesinden sonra Ayasofya’daki Bizans eserlerinin sergilenmesi için Kültür Bakanlığı’na devredilen Sultanahmet’teki Tapu Kadastro binası içindeki 500 yıllık tapu ve harita arşivinin tahliye edilmesini gündeme getiren Serbestiyet'ten Enis Aydın, ''Türk Haritacılığının hafızası' olan binadaki tarihi evrak, Ataşehir’deki Tapu müdürlüğüne nakledildi ama burada nasıl korunacağı hala bir muamma'' dedi.
Aydın, binadan geriye tapudan defter çıkartmadığı için padişahın idam ettirdiği Server Dede’nin türbesi kaldığını söyledi.
Enis Aydın'ın ''Seri’ boşaltılan 500 yıllık tapu arşivinden geriye Server Dede kaldı'' başlıklı yazısı şu şekilde:
''Ayasofya’ya ait taşınabilir eserlerin nakledilerek Ayasofya Müzesi’nin kurulacağı 120 yıllık Tapu ve Kadastro binasının boşaltılması için ay başında telaşlı bir çalışma vardı.
Ahval’in Cuma günü yayınlanan haberinde görüşlerine yer verilen Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Mehmet Hışır, tarihi yapıda bulunan Osmanlı tapu ve harita arşivinin alelacele başka bir yere taşındığını ve bu sırada ciddi hasar gördüğünü söyledi. Hışır’a göre arşiv belgelerinin nereye ve hangi koşullarda taşındığı konusunda net bir bilgi yok, bu arşiv mutlaka özel soğutma ve nemlendirme yapılan bir ortamda tutulmalı.
Serbestiyet’in ulaştığı Kültür Bakanlığı yetkilisi ise binayı iki hafta kadar önce teslim aldıklarını, tarihi binadan tahliye edilen arşiv belgelerinin Ataşehir’de bulunan Tapu Kadastro müdürlüğüne aktarıldığını anlattı.
Bu bilgi üzerine ulaştığımız Ataşehir Tapu Müdürlüğü’nden adını vermek istemeyen bir yetkili, Sultanahmet’ten gelen tüm evrakın Ağustos ayının ilk haftasında Batı Ataşehir’deki ve Ataşehir binasına nakledildiğini söyledi.
Bu açıklama, 1500’lerden itibaren arşivlenen kıymetli yazma, harita ve tapu bilgilerinin akıbetini belirsiz bir hale getiriyor.
TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası’ndan 13 Ağustos’ta yapılan açıklamada da, tarihi eserlerin ait oldukları tarihi yerden çıkarılamayacağı söylenerek, hükümete karardan dönme çağrısı yapıldı:
“Dünyanın hiçbir yerinde tarihi eser niteliğinde olan ve de bir ülkenin hafızası niteliğindeki mülkiyete esas harita ve belgeler, aidiyeti olan ana yapıdan koparılamaz. Harita-Kadastro-Tapu Müzesi” olarak düzenlenmesi için uzun yıllardır girişimlerin ve çalışmaların devam ettiği bu binanın, tarihinden koparılarak başka bir amaca hizmet eder hale getirilmesi en hafif tabiri ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti`nin geçmişine saygısızlıktır.”
Ayasofya kararının heyecanı içinde Anadolu Ajansı’nın 26 Temmuz’da yayınlanan haberinde, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, binanın boşaltılması ile ilgili şöyle konuşmuştu:
“Binayı arkadaşlarımızın seri bir şekilde boşaltmasını bekliyoruz.(..) Düzenleme ve altyapı hızlıca tamamlanarak tapu kadastro binası bir an önce müze olarak Tarihi Yarımada’da hizmet verecek.”
Cumhuriyet dönemine kadar “Defterhane-i Hakani Emaneti” “Defter Eminliği” ve “Defterhane-i Hakani Nezareti” ismiyle anılan İstanbul Tapu ve Kadastro Bölge Müdürlüğü binası iki bölümden oluşuyordu.
1881’de inşa edilen birinci bölümündeki arşivde 16. yüzyıldan itibaren imparatorluk topraklarının genelinde kayıt altına alınan tapu evrakları yer alıyordu. Balkan ve Ortadoğu’daki mülklerin önemli bir kısmının belgesi de bir asrı aşkın bir süredir burada muhafaza ediliyordu.
Restoratör Mimar Seda Özen Bilgili, Twitter’da binaya ait eski görseller paylaştı, tarihi önemini hatırlattı:
“Girit’in Yunanistan’a bağlanması, o sırada yeni tamamlanan Defter-i Hakani binası önünde, Sultanahmet Meydanı‘nda protesto edilmişti.Bu fotoğrafın bir anlamı var. Mekânların kullanıcılar, bir toplum için hafızası var. Burada herkes yüzünü Defter-i Hakani binasına dönmüş. Bu bina ilgisizce alelacele, Bizans Müzesi’ne dönüştürülmemelidir.Tapu ve Kadastro müzesine çevrilmesi daha uygundu.”
Tarihi Tapu ve Kadastro binasının ilginç bir özelliği daha bulunuyor: Kompleksin tam ortasında bir evliya memurun türbesi bulunuyor: Server Dede
Sultan I. Mahmud döneminde defter eminliği yapan Server Efendi, rüşvet alan ve usulsüz iş yapan memurlara karşı sıkı kurallar koymasıyla hatırlanıyordu. “Ser (Baş) verip sır vermeme” sözüyle hatırlanan, Geç dönem Osmanlı fermanlarında hatırasına atıfta bulunulan Server Dede’den Murat Bardakçı şöyle bahsediyor:
“Göreve yeni başlayan memurlar, Padişah Birinci Mahmud’un gazabına uğradığı için kellesinden olan Server Dede’nin mezarını mutlaka ziyaret eder, rüşvet alan memur da mezarın önünden yüzünü utancından eliyle kapatarak geçerdi.”
Server Dede’nin mezar taşında, nasıl idam edildiğinin hikayesi de söyle özetlenmiş:
“Defterhane’nin amiri olan Server Efendi, kayıtların muhafazasına ve herhangi bir suiistimale meydan vermemek için defterlerin dışarı çıkarılmasına izin vermezdi. 18. asrın sonlarına doğru, Anadolu’daki iki kasaba arasında bir meranın paylaşılamaması yüzünden ihtiláf çıktığı ve çatışma ihtimali bulunduğu haberi alınmış, haber saraya aksedince dönemin padişahı Birinci Mahmud arazilerle ilgili defterleri istetmiş fakat hiç ummadığı bir cevap ile karşılaşmıştı:‘Fatih Sultan Mehmed Hazretleri’nin koyduğu kanuna göre, Defterhane’den gece vakti defter çıkarılması men edilmiştir. Hünkárım beni af buyursunlar. Defteri gece dışarı çıkartamam.’
Bu cevabı alan Padişah, gazaba gelerek bu küstah defter emininin idamını emretti. Sabahleyin huzura kabul edilen sadrazam, defter emininin böyle davranmakta haklı olduğunu söyleyince, padişah bir gece önceki emrinin yerine getirilmemesi için yeni bir ferman gönderdi, ancak iş işten geçmiş ve Server Efendi’nin kellesi kesilmişti.”
Birinci Mahmud yaptığına pişman oldu ve görev kurbanı defter emininin, Defterhane’ye gömülmesini emretti.”
Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasıyla taşınması gündeme gelen eserler, geçmişte İstanbul’da farklı yapıların bünyelerine nakledilmişti. Hat levhaları şamdan, kandil ve eski halıların da aralarında bulunduğu objeler; Sultanahmet, İslam Eserleri Müzesi gibi yerlerde tutuluyordu.
Bu eserlerin içerideki hazırlıkların bitmesiyle eski defterhane binasına taşınması ve sergilenmesi bekleniyor.''