İklim değişikliğinin dünyada çok büyük değişikliklere yol açması kaçınılmaz.
Deniz seviyesi yükselebilir, gıda üretimi azalabilir ve bazı canlı türlerinin soyu tükenebilir.
Birleşmiş Milletler dünyanın, iklim değişikliğini, sanayi üretimine geçilmeden önceki dönemin ortalama sıcaklıklarının 1,5 santigrad derece üzeri ile sınırlaması gerektiğini söylüyor.
Fakat bilim insanları ısı artışını bu düzeyde tutabilmek için insanlığın, toplumsal yaşamın her alanında çok hızlı, çok kapsamlı ve daha önce örneği görülmemiş değişiklikler yapması gerektiği uyarısında bulunuyorlar.
Öyleyse, dünya ne ölçüde ısınıyor ve ne yapabiliriz?
1. Dünyanın iklimi bir süredir ısınıyor
Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) raporuna göre gezegenimiz şu anda yaygın sanayileşme dönemi öncesindeki sıcaklık ortalamasından 1 santigrad derece daha sıcak.
Birbirinden bağımsız beş ayrı kurum tarafından tutulan küresel sıcaklık kayıtlarına göre, 2018 yılının ilk 10 ayında ortalama küresel ısı, 1850-1900 yılları arasındaki ortalama ısının yaklaşık 1 derece (0.98) üzerindeydi.
Dünya Meteoroloji Örgütü'ne göre sıcaklık ölçümlerinin başladığı yıllardan bu zamana, gezegenin en sıcak yılları son 22 yılda yaşanmış ve ilk dört sırada da 2015 ile 2018 arasındaki yıllar var.
Bu eğilim aynı şekilde devam edecek olursa 2100 yılına gelindiğinde dünyada ortalama yıllık sıcaklık 3 ila 5 santigrad artabilir.
1 derece kulağa çok bir ısı artışı değilmiş gibi gelebilir ama IPCC (BM Hükümetlerararası İklim Değişikliği Paneli) ülkeler eyleme geçmezse yıkıcı değişikliklerle yüz yüze geleceğimizi, deniz seviyelerinin yükseleceğini, okyanus sularının ısısının yükseleceğini, asit oranının artacağını, pirinç, mısır, buğday gibi temel gıda ürünlerinin yetiştirilmesinin tehlikeye düşeceğini söylüyor.
2. 2019 yılı bütün rekorları kırdı
2019 yazında kuzey yarımkürede neredeyse 400 kere "bütün zamanların en yüksek sıcaklığı" rekoru kırıldı.
1 Mayıs ile 30 Ağustos tarihleri arasında 29 ülkede rekor sıcaklıklar yaşandı. Bütün zamanların en yüksek ısısı rekorlarının üçte biri Almanya'da. Onu Fransa ve Hollanda izliyor.
Avrupa ülkelerindeki bu rekorlar Haziran ve Temmuz aylarında kıtayı etkisi altına alan sıcak hava dalgası sırasında yaşandı.
Aşağıdaki haritada gösterilen dönemde (Mayıs ile Ağustos 2019 arasında) sarı noktalar verili tarihlerde sıcaklık rekorunun kırıldığı yerleri, pembe o ay içindeki en yüksek sıcaklığın görüldüğü yerleri, koyu kırmızı ise bütün zamanların bilinen en sıcak gününün yaşandığı yerleri gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde de Berkeley Dünya verilerine göre 2019'da 30 kere "bütün zamanların en yüksek sıcaklığı" rekoru kırıldı. Japonya'da yazın sıcak hava dalgası 11 kişinin ölümüne yol açarken, 10 kez "bütün zamanların en yüksek sıcaklığı" rekoru kırıldı.
3. İklim değişikliği hedeflerinin gerisindeyiz
Paris'te varılan iklim anlaşması çerçevesinde ülkelerin taahhüt ettiği karbon salımı kesintisi hedeflerinin tam olarak hayata geçirileceğini bile varsaysak, yüzyılın sonunda dünya hâlâ ortalama 3 derece daha sıcak olacak.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde iklim bilimciler iklim değişikliği için "güvenli" olduğunu düşündükleri ısı artışı sınırını yeniden tanımladılar.
Onlarca yıldır araştırmacılar küresel ısı artışının 21. yüzyılın sonuna kadar, sanayi öncesi döneme göre, 2 derecenin altında tutulması halinde, iklim krizinin en kötü etkilerinden kaçınılabileceğini söylediler.
Paris anlaşmasını imzalayan ülkeler de taahhütlerini bu öngörülere göre yapmıştı. Fakat şimdi uzmanlar bu ısı artışı sınırının 2 değil 1,5 derece olması gerektiğinde birleşiyor.
4. En çok sera gazı üreten ülkeler Çin ve ABD
Dünya ikliminin ısınmasına yol açan sera gazı salımlarının yüzde 40'ını iki ülke, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri yapıyor.
Bu bilgi 2017 yılında Avrupa Komisyonu Müşterek Araştırma Merkezi ve Hollanda Çevre Değerlendirme Kurumu tarafından tutulan kayıtlara dayanıyor.
ABD'nin çevre politikası Trump yönetimi altında değişti ve yeniden fosil yakıtlardan yana politikalara geçildi.
Başkan Donald Trump ABD'yi Paris iklim anlaşmasından geri çekme sürecini de başlattı.
Trump 2015 yılında varılan bu anlaşmanın, ABD şirketleri ve işçilerinin aleyhine olduğunu söylüyor.
5. Şehirler daha büyük tehdit altında
Risk analizi uzmanları tarafından Verisk Maplecroft için hazırlanan bir rapora göre, Afrika ve Asya şehirlerinin yüzde 95'i hemen tümüyle iklim değişikliğinin en aşırı tehditleriyle yüz yüze.
Aynı çalışmaya göre, bunlar arasında daha da tehlikede olanlar Nijerya'daki Lagos ya da Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki Kinşasa gibi hızla büyüyen mega şehirler.
Dünyanın en hızlı büyüyen 100 kentinden 84'ü iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı iklim olayları ve yükselen ısıdan dolayı "ağır" tehdit altında.
6. Kutup Denizi buzulları da tehlikede
Geçtiğimiz yıllarda Kutup Denizi buzlarında çok hızlı bir erime meydana geldi ve 2012 yılında buzullar bilinen en küçük alana kadar geriledi.
Deniz buzu onlarca yıldır azalıyordu ve İngiltere Parlamentosu Çevre Denetleme Komisyonu raporuna göre 2000'lerin başlarından itibaren erime hızlanmıştı.
Karbon salımları azaltılamazsa Komisyon'un bulgularına göre Kuzey Buz Denizi 2050 gibi yakın bir tarihte buzsuz kalabilir.
Kuzey Buz Denizi buzu 2019 yılında, 2007 ve 2016 yıllarıyla birlikte ikinci en düşük seviye rekorunu kırdı. 2019 Mart ayında, 2007 yılıyla birlikte, 40 yılın uydu kayıtlarına göre 7. en düşük düzeyindeydi.
7. Hepimizin yapabileceği şeyler var
Hükümetler büyük değişiklikler yapmak zorunda ama bireyler de üzerlerine düşeni yapabilir.
Bilim insanları iklim değişikliğinin aşırı zarar verici boyutlara ulaşmaması için hepimizin, yaşam tarzlarımızda önemli değişiklikler yapması gerektiğini söylüyorlar.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC, daha az et, süt, peynir ve tereyağ tüketmemiz, daha çok kendi bölgemizde üretilen mevsimlik sebze ve meyveye yönelmemiz, uçak yerine tren ya da otobüse binmemiz, iş seyahatleri yerine video konferansı tercih etmemizi, çamaşırları kurutma makinasında değil ipte kurutmamızı, evlerimizin ısı izolasyonunu güçlendirmemizi ve satın aldığımız herşeyin üretiminde düşük karbon salımı olmasına dikkat etmemizi tavsiye ediyor.
Son araştırmalar, tek tek adımlar bazında bakıldığında, iklim değişikliğine etkimizi azaltmakta en etkili adımın beslenme düzenimizi değiştirmekten, ve daha az et yemekten geçtiğini gösteriyor.
Bilim insanları bunun sebebinin et endüstrisinin atmosfere saldığı karbon ve diğer olumsuz çevre etkileri olduğunu söylüyorlar.
Science adlı bilim dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma aynı gıdanın farklı biçimlerde üretilmesinin çevreye etkisinin ne kadar farklı olabileceğini sergiledi.
Örneğin büyük baş hayvancılık, orman alanı açılarak yapıldığında, doğal otlaklarda yapılan besiciliğe oranla 12 kat daha fazla sera gazı salımına yol açıyor.
Araştırmanın asıl çarpıcı sonucu ise şu: Hayvancılık çevreye en düşük etkiye sebep olacak şekilde de yapılsa yine de, çevreye en zararlı tahıl ya da sebze tarımından daha fazla sera gazı salımı yaratıyor.
Fakat et tüketimini azaltmamız, beslenme tarzımızı değiştirmemiz yeterli değil; aynı zamanda tarım ve besicilik tekniklerini de çevreye en az etki yapacak şekilde değiştirmemiz gerekiyor.