Demokrasi İçin Birlik, Demokratik İslam Kongresi, Diyalog Grubu, Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platform, Hak ve Adalet Platformu, Mağdurlar İçin Adalet Platform ve Yurttaş Girişimi, Barış Pınarı Harekâtı’na ilişkin CHP’ye ortak kaleme alınmış bir açık mektup yazdı. Mektupta, CHP’nin harekâta ilişkin tavrının “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin inkâr edildiği belirtildi.
“Bu mektubu, ülkemizin mahkûm edildiği yalnızlığın, karanlığın ve çözümsüzlüğün aşılmasında Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemini, işlevini ve bu konudaki sorumluluğunuzu hatırlatmak; sınır ötesi harekâta verilen desteğin bölge ve ülke barışına, demokratik ittifak arayışlarına ve bizzat partinize verdiği/vereceği zarara ilişkin derin kaygılarımızı paylaşmak için yazıyoruz” sözleriyle başlayan mektupta, "Tezkereye verilen destek, her şeyden önce CHP’nin en önemli tarihi mirası olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini inkâr etmek ve iktidarın şoven milliyetçi-savaşçı- yayılmacı- kutuplaştırıcı siyasetinin peşine takılmak anlamına gelir. Bu siyaset AKP’nin barış ve demokrasi güçlerini parçalayarak, TBMM’yi devre dışı bırakan tek adam rejimini pekiştirme planının önünü açmıştır. Kısa süre önceki yerel seçimlerde Türkiye demokrasi ve barış güçlerinin büyük destek ve çabalarıyla sağlanan ve ülkemizin gelecek umudu olan bir ittifak ve yakınlaşma büyük ölçüde zedelenmiştir” denildi.
Mektupta, “Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde sadece Kürt siyasal hareketine, HDP’ye değil demokratik muhalefete ve iç barışa saldırı niteliğindeki bu hamleyi, 'Anayasaya aykırı olduğunu biliyoruz ama evet diyeceğiz' diyerek desteklemiş olmanın sonuçları ortadayken, Suriye’ye askerî harekâta onay vermenin yol açtığı ve açacağı olumsuz gelişmeleri hatırlatmayı yurttaşlık görevimiz sayıyoruz” ifadeleri kullandı.
Mektupta şunlar söylendi:
“Sınır ötesi harekât tezkeresine verilen onayın yol açtığı/açacağı olumsuzlukların başında, barışçı-demokratik kamuoyunu ve sivil toplum kuruluşlarını iktidarın 'hainler' ayrıştırması karşısında yalnız ve savunmasız bırakmak gelmektedir. Sürekli engeller, saldırılar, hukuk dışı baskılarla zaten iyiden iyiye güçsüz düşürülen sivil toplum şimdi daha büyük darbelere maruz kalacak, kitlelerin korkuya dayanan suskunluğu derinleşecektir. Son günlerde demokratik hak ve özgürlüklere yönelik art arda gelen saldırılar bu gerçeğin açık kanıtıdır. Ana muhalefet partisinin tezkereye karşı çıkması milyonları barış cephesine çekerek barış ve demokrasi mücadelesini güçlendirecekken savaş politikasına verilen onay iktidarın savaşçı-fetihçi çizgisini güçlendirmiştir.
Tezkereye, Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun sözleriyle 'Yürekler yana yana verilen' desteğin ikna edici gerekçesi yoktur. 'Oradaki askerlerimizin burnunun kanamaması için' sözleri boşlukta kalmaktadır. Harekâtın başlamasından bu yana, başta askerlerimiz, bölgede nice canlar gitmekte, kan akmakta, binlerce insan yerini yurdunu bırakıp kaçmaktadır. İktidara verilen onay CHP’nin baştan beri savunduğu Suriye politikasına bütünüyle ters düştüğü gibi tezkerede yer alan 'Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması ve bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanı’nın belirleyeceği esaslara göre kullanılması' ibaresi de bağımsızlığımıza ve güvenliğimize yönelen ciddi bir tehdittir. Bütün bunlara rağmen tezkereye onay verilmesinin anlamını kavrayamıyoruz.
Tezkereye evet oyu vermenin tamiri çok güç olacak bir diğer önemli sonucu, Kürt yurttaşlarımızın, Kürt siyasal hareketinin, HDP’nin ve ülkenin barışçı- demokratik çevrelerinin yeni bir hayal kırıklığı ve güven yitimine uğratılmış olmasıdır. İktidara yakın bazı aşiretler, iktidara çıkar ilişkileriyle bağlı gruplar, Kürt düşmanı dar çevreler dışında, Kürt nüfusun mutlak çoğunlukta olduğu Kuzey Suriye’ye girilmesi, halkın yerinden yurdundan edilmesi, bölge Kürtlerinin ve Türkiyeli barışçıların içlerine sindirebilecekleri bir şey değildir. Türkiye’nin bölgeye müdahalesi halkın huzur ve güvenini yok ederken Kuzey Suriye Kürtleriyle duygudaşlıklarını da artırmıştır. Bölge CHP örgütlerinden bu konuda çok daha geniş ve gerçekçi enformasyon almanız mümkündür.
HDP’yi ve tüm bölge halkını 'terörist', barış isteyenleri 'hain' ilan ederek demokrasi ittifakına hançer sokmayı amaçlayan iktidarın eli, tezkereye verilen onayla güçlenmiştir. HDP örgütü, milletvekilleri ve HDP’li yerel yöneticiler başta olmak üzere, Türkiye demokratik kamuoyu üzerindeki hukuk dışı baskılar böylesine artmışken; milyonlarca Kürt ve demokrat oyun temsilcisi olarak Meclis’te bulunan legal bir parti fiilen yok edilmeye çalışılırken; partiniz milletvekili Sayın Sezgin Tanrıkulu’na, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’ya yönelik ölüm tehditlerine varan saldırılar yükselirken, CHP’nin bu gidişata kayda değer bir itiraz yükseltmemiş olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
HDP’nin hukuk ve adalet dışı yöntemlerle kuşatılmasının önünde barış ve demokrasi adına kararlılıkla durabilen bir CHP sadece Kürtler için, sadece bölge halkı için değil, Türkiye’nin bütün demokratları ve barışçıları için umut olabilecekken, tezkerenin desteklenmiş olmasının demokrasi ve barış ittifakının geleceğini tehlikeye sokacağını düşünüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde çok değerli barışçı, demokrat, bağımsız ve sivil insanların olduğunu bilen bizler, önümüzdeki uzun ve engebeli yolu birlikte yürüyebilmeyi içten diliyoruz.”