6 Şubat’taki Kahramanmaraş merkezli depremlerin en çok yıkıma uğrattığı Hatay’da İskenderun Devlet Hastanesi’nin ‘A Blok’ binası da yerle bir olmuştu.
İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı Deprem Suçları Soruşturma Bürosu, yaklaşık 80 kişinin hayatını kaybettiği binayla ilgili resen soruşturma başlatırken, bu kapsamda müteahhit ve fenni mesul hakkında yakalama kararı çıkarıldığı öne sürülmüştü.
Konuya ilişkin DHA’nın 23 Mart tarihli haberinde, “İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı Deprem Suçları Soruşturma Bürosu, soruşturma kapsamında 4 Mart’ta Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı talimat yazısında, ‘Deprem Dayanıklılık Testinin’ temin edilmesini istedi. Denetim ve tedbir almakla yükümlü kamu görevlilerinin kimlik, adres ve iletişim bilgileri de talep edildi. Müteahhit A.Ö. ile fenni mesul S.T.’nin şüpheli olarak ifadesinin alınması kararlaştırıldı. A.Ö. ile S.T. hakkında yakalama kararı çıkartıldı” ifadeleri yer aldı.
Habere ilişkin T24’e telefonla ulaşan Selahattin Tapanyiğit, İskenderun Devlet Hastanesi’yle ilgili haberi 24 Mart’ta televizyonda gördüğünü belirterek şunları söyledi:
“Müteahhit ve fenni mesul hakkında yakalama kararı çıkarıldığı söyleniyordu. Ancak yıkılan bina 1968’de yapılmıştı. Ben o zaman lise sonda okuyordum. Biz ise 1991 yılında biten ‘tevsi inşaat’ yani ‘ek inşaat’ olan binayı yaptık. Yanlış hatırlamıyorsam 500 kişilik bir binaydı. Bu bina hala ayakta duruyor. 1968 yılında yapılan binayla benim bir alakam yok.”
“İskenderun Hastanesi tevsi inşaatı” adıyla yapılan projenin 1987 yılında İnşaat Mühendisi Adil Özçırpıcı tarafından üstlenildiğini belirten ve projede “Şantiye Şefi” olarak yer aldığına ilişkin belgeyi tarafımızla paylaşan Tapanyiğit, “Adil Bey üç yıl önce vefat etti. Adil Bey’in oğlu Serdar Bey’i arayıp ona haberden bahsettim. Serdar Bey İskenderun’a giderek bizim yaptığımız binanın fotoğrafını çekti. Ayrıca İskenderun’da savcılığa giderek bir yazı yazmış. Hatta kaleme gitmiş, onlar da bize vermenize gerek yok demişler” ifadelerini kullandı.
T24’e konuşan Adil Özçırpıcı’nın oğlu Serdar Özçırpıcı, “1966 kuruluşlu bir firmayız. Hastane binası iki etap halinde inşa edilmiş. İlki, yani ‘A Blok’ 1968 yılında yapılmış. Babam ise orada 1987 yılında tevsi inşaat işini almış. Bu kapsamda yeni iki blok yapılmış, bir de eski bloğun (A Blok) statik olarak bir tadilatı değil de dış cephesinin alçısı, boyası yapılmış. O zaman odalar altı kişilikti, üçe düşürülmüş. Kapasite artırımı ise yeni binayla, yani babamın inşa ettiği binayla alakalı. O bina fiilen ayakta duruyor hala. Ben dışarıdan fotoğraflarını çektim, içine de girdim” dedi.
Dosyada Adil Özçırpıcı ve Selahattin Tapanyiğit dışında başka isimlerin olmadığına dikkat çeken Serdar Özçırpıcı, şimdiye kadar soruşturma kapsamında hiçbir resmi kurumun kendilerine ulaşmadığını söyledi.
Özçırpıcı şu ifadeleri kullandı:
“Asıl mesela şu, hastane binalarının ilk yapıldığı günden bugüne kadarki süreçte rol üstlenmiş tüm isimler olsaydı ‘Evet, sigorta dosyası alınmış. Araştırma yapılıyor’ diye düşünürdüm. Yani 1968 tarihli binanın müteahhidi, kontrol şefleri ve ek olarak diğer blokları yapan babam Özçırpıcı, Tapanyiğit ve diğer kontrol şeflerinin de ismi olsa… Ancak babamlar orada inşaat yaparken ilk blok (1968’de yapılan) oradaydı zaten. Bu yüzden aldıkları ihalenin ismi de ‘tevsi inşaat’ idi. Yani ikmal inşaatı, büyütme inşaatı. 1968’de yapılan ilk blok depremde yıkılırken, babamların yaptığı bina yıkılmadı. Hem bu nedenle hem de yalnızca iki isim olunca bu işte bir yanlışlık olduğunu düşündüm.”
Haberlerin ardından İskenderun’da savcılığa da uğradığını belirten Özçırpıcı, “Durumu izah ettim. Babamın hayatta olmadığını, Selahattin Bey’in hayatta olduğunu ancak bu ikisi dışında dosyada isim olup olmadığını sordum. Ancak konu rahmetli babamla ilgili olduğu için dilekçemi kabul etmediler. İsterse Selahattin Bey’in savcılığa uğrayabileceğini söylediler. 1968 yılında yapılan binayı da (A Blok) sordum ama yapımını üstlenenlere dair birilerini görmediklerini söylediler. Diğer yandan ‘yakalama kararı’ haberlerine istinaden Selahattin Bey’in durumunu sordum, onunla ilgili bir karar olmadığını, soruşturma sürecinin devam ettiğini belirttiler. Belki bir yanlış anlaşılma oldu. Ellerinde dokümanlar vardır, o binanın (A Blok) 1991’de yapılmadığıyla ilgili. Ve 2012’de yıkım kararı çıkmış bir binadan söz ediyoruz. Bu karar çıktıktan sonra oranın boşaltılmaması ve yıkılmaması asıl büyük sıkıntı. Ama Türkiye’de bu şekilde çok bina olduğunu biliyoruz” ifadelerini kullandı.
Yıkılan hastane binasında hayatını kaybeden Raif Şanlı ve oğlu Özcan Şanlı’nın ailesinin avukatı Şahap Arpacı, “6 Şubat sabahı İskenderun Devlet Hastanesi’nde yaşanan toplu katliamın nedeni hiçbir afete hazırlığı olmayan devlet idaresinin sorumsuzluğudur” dedi.
T24’e yazılı demeç veren Av. Arpacı, yıkılan A Blok’un depreme dayanıksız olduğuna ilişkin teknik raporların bulunduğunu hatırlatarak şunları söyledi:
“Kamu kaynaklarının büyük bölümü betona, yapılaşmaya ayrılırken fay kırıkları üzerinde inşa edilmiş kentlerin hiçbir teknik ve idari denetimden geçirilmediği ortaya çıktı. Bu hastane bir kamu binasıdır ve on yıllardır İskenderun halkına hizmet vermektedir. Hastanenin A Blok’unun depreme dayanaksız olduğu teknik raporlarla ortaya konmasına rağmen hasta alınmaya devam edilmiştir. Hastane yapımını üstlenmiş müteahhitler ve teknik sorumlular ile sınırlı tutulmayacak büyük ihmaller zinciri ile karşı karşıyayız.”
2012 yılında A Blok için yapılan “Depreme Dayanıklılık Testi” raporunun olumsuz olduğuna ilişkin bilginin hastanenin internet sitesinde de yer aldığını vurgulayan Av. Arpacı, son 11 yılın siyasi ve idari yöneticilerinin yaşananlardan sorumlu olduğunu kaydetti:
“Sağlık bakanları, Hatay valileri, İskenderun kaymakamları bu rapordan haberdar değiller mi? Sağlık il ve ilçe müdürleri, belediye başkanları, Çevre ve şehircilik il ve ilçe müdürlerinin gözü önünde yaşandı İskenderun Devlet Hastanesi katliamı. Hastane başhekimleri, hastanenin idari yöneticileri bu konu hakkında kıllarını kıpırdatmadılar. İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hastane ile ilgili soruşturması devam etmektedir. Yukarıda saydığımız tüm sorumluların yargı önünde hesap vermesi gerekmektedir. Ölen yurttaşlarımızın yakınları ile bu davayı yakından takip edeceğiz. Deprem değil bina öldürmüştür. Bu binanın bu haliyle hizmet vermeye devam etmesine izin verenler, bu duruma göz yumanlar öldürmüştür.”
TIKLAYIN | Çiğdem Toker: 80 kişi öldükten sonra hastane ihalesi