Burcu Karakaş
Sivil toplum alanında çalışmalarıyla tanınan iş insanı Osman Kavala Osman Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu. "17-25 Aralık kumpas” ile 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında gözaltına alındıktan sonra "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” iddialarıyla tutuklanan Kavala'nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: Eşiniz Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde gözaltına alındı. Gözaltına alındığı gün neler yaşadınız?
Buğra: Osman o gün bir Avrupa Birliği projesi kapsamında belediye ile birtakım görüşmeler için Gaziantep'e gitmişti. Dönüşünde uçaktan indirilerek gözaltına alındı. Ben kendisinin arayıp istanbul'a geldiğini haber vermesini beklerken, gece gözaltına alındığı haberi geldi. Bir süre nerede olduğunu bilmediğimiz için aradık. Ben 15 gün hiç göremedim. Gözaltı koşulları tabii tatsız koşullardı. Bir hafta sonra bir hafta daha uzatıldı gözaltı süresi. Polis sorgusunun ardından mahkeme kararıyla tutuklandı.
DW Türkçe: "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme”, "Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” iddialarıyla tutuklandı. Tutuklama kararında "tüm terör örgütlerine aktif olarak katıldığı ve destek verdiği” iddiaları var. Bu iddiaları ilk gördüğünüzde ne düşündünüz?
Buğra: Bütün olay o kadar olmayacak, o kadar inanılmaz bir şey ki… Ne kadar inanılmaz olduğunun bir örneği olarak anlatayım: Polis uçağa girip Osman Kavala'yı sorduğunda, o hüviyetini düşürdüğünü, onu getirdiklerini düşünüyor. Başına geleni, bu kadar tuhaf bir şey olarak algılamamız daha gözaltına alınması sırasında başladı yani. Sonrasında söz konusu iddiaları duyunca, insan ne diyeceğini bilemiyor tabii. Ancak bu suçlamaların bu kadar ağır olmasının bir sonucu oluyor. Bunu Osman, cezaevinden gönderdiği bir mesajda, çok güzel anlattı. Birisi bu kadar büyük suçlamalarla tutuklandığı zaman, iddianamenin hazırlanması da çok zor oluyor. Bu suçlamalara yakışır bir iddianame hazırlama gayreti içine girilebiliyor. Bu da bazen neredeyse imkansız. Çok iyi edebiyatçı olsanız bile, kolay altından kalkabileceğiniz bir şey değil bir adama bu kadar korkunç suç ve suç örgütü üyeliği yakıştırmak. Onun için tutuklamalar uzuyor, iddianame çıkmıyor. Dolayısıyla hak ihlali katlanarak artıyor. İddialar ciddiye alınacak gibi değil diyebilirsiniz, ama bunun çok ciddi bir sonucu oluyor.
DW Türkçe: Dokuz aydır iddianame bekliyorsunuz. Sürecin bu kadar uzayacağını tahmin etmiş miydiniz?
Buğra: Hayır. Tahmin edilebilecek bir şey değil. Ben uzun süre hukuki süreç ilerlerken konuşmanın doğru olmayacağını düşünerek sustum. Mümkün olduğu kadar sessizce, sakin bir şekilde bekledik, ama aradan dokuz ay geçti.. Dokuz ay olduğu zaman artık biraz anlamsız oluyor yargıya güvenerek beklemeye devam etmek. Bu anlaşılır ve kabul edilebilir bir şey değil.
DW Türkçe: Gözaltı süreci sırasında bazı medya organlarında da onun hedef gösterildiği çok sayıda yazı yayımlandı...
Buğra: Gözaltına alınmasından önce başladı bunlar. Gözaltına alınmasından sonra, suçlamaların niteliğini de ben bu medyadan öğrendim. Başka bilgim yoktu. Polis soruşturması dosyasını görmemiştim. Fakat o karalama kampanyası çerçevesinde yazılıp çizilenleri okuduğunuz zaman, aşağı yukarı ne gibi suçlamalar olduğunu görebiliyorsunuz.
DW Türkçe: Soruşturma kapsamında Osman Kavala'nın "Gezi Olaylarının yöneticisi ve organizatörü olduğu” iddiası da var. Gezi Parkı eylemleri döneminde de aleyhine çeşitli haberler yayımlanmıştı. O zamandan beri gözaltına alınacağıyla ilgili bir tedirginliğiniz var mıydı?
Buğra: Bir gün bir internet gazetesinde hedef gösterme, karalama süreci başlıyor. Ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Arkasından tutuklama gelebiliyor. Bu durum, tedirgin olunmayacak gibi değil. Ancak medyada çıkan suçlamalar o kadar acayip ki, ciddiye de alamıyorsunuz. "Beni yarın gözaltına alırlar” demeniz için işin biraz ciddiyeti olması lazım ama o yok. Bu bir yandan çok korkutucu, bir yandan da çok gayriciddi bir durum.
DW Türkçe: Kavala için hazırlanan internet sitesinde, "bazı açılardan trajikomik operasyon” ifadesi var. Sizin bu süreçte en çok trajikomik bulduğunuz iddialar nedir?
Buğra: Gezi'nin organizatörü olmak fantastik bir şey. Öyle bir hareketin bir organizatörü ve finansörü olduğu gibi bir fikir, hakikaten fantastik. Osman Kavala'nın bir darbe girişimine katılmış olması daha da fantastik ve absürt. Hayatı boyunca, kendini bildi bileli, darbelere karşı çıkmış bir insan. İnsan hakları, demokrasi, hukuk devleti, bütün bunlar için çalışmış bir insan, birdenbire böyle şeylerle suçlanınca, kendisini tanıyanların bunu ciddiye alması çok zor.
DW Türkçe: Eşinizin tutuklanmasının Türkiye'deki sivil topluma gözdağı olduğunu düşünüyor musunuz?
Buğra: Olabilir tabii. Bu konuda ne düşüneceğimi çok bilmiyorum. Bu tutuklamaya neden gerek görüldü? Neden böyle bir şeyden fayda umuldu? Hakikaten bilemiyorum. Türkiye için de zararlı bir durum. Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri, uluslarası siyasi ve ekonomik ilişkileri önemliyse, böyle bir insanın başına böyle bir şey gelmesi zararlı tabii.
DW Türkçe: Tutuklanmasının ardından yurtdışından ne gibi tepkilerle karşılaştınız?
Buğra: Çok geniş bir kesimden ses geldi. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklemiş, o sürece katkı sağlamaya çalışmış pek çok siyasetçi, yazar ve sanatçı ses çıkardı. Bunların içinde Türkiye dostu çok önemli insanlar var. Aynı zamanda Osman'ın birlikte çalıştığı kültür kuruluşlarından ses geldi. Konserler organize edildi, geceler düzenlendi. Bunlar Osman'ın moraline de eminim çok iyi geldi. Psikolojisinin bozulmamış olmasında, bu kadar sağlam durabilmesinde, bu geniş desteğin de bir miktar rolü olmuştur diye düşünüyorum. Onun ne kadar sevildiğini ve sayıldığını görmek bana da güç verdi doğrusu.
DW Türkçe: Peki Türkiye'de kimlerden destek mesajı aldınız? İktidar kanadından arayıp soran oldu mu?
Buğra: İktidar kanadı değil tabii, buna cesaret edemezlerdi zannediyorum. Ama o cenahtan da üzülenler, doğru olmadığını düşünenler olmuştur eminim, sağduyu her yerde var. Başka kesimlerden çok geçmiş olsun diyen oldu. Yalnız bırakılmadım.
DW Türkçe: Cezaevi görüşleriniz nasıl geçiyor?
Buğra: Görüşmelerin ilki çok zordu. İlkinden sonra biraz zor kendime geldim. Kapalı görüş cam arkasından oluyor, telefonla konuşuyorsunuz. Bir saat sonra telefon kesiliyor. O kesilme anı biraz zor bir an. Şimdi ayda bir açık görüş var. Onlar daha iyi oluyor tabii. Son açık görüşte fotoğraf da çektirdik. Hapishane hatırası resmimiz var. Morali sağlam. Sağlığında bir sorun yok. Sakin olup sinirlenmeden, paniğe kapılmadan bu kapatılmışlık durumunu geçirmeye çalışıyor.
DW Türkçe: Mektuplaşma konusunda sıkıntı yaşadınız mı?
Buğra: Uzun süre kısıtlılık yüzünden mektup yazamadım. Kısıtlılık bir süre önce kalktı. Ondan önce aylarca mektup alamadı ve yazamadı. Cumhuriyet gazetesi o süre içinde, sağolsun, bazı dostlarının Osman'a yazdıkları mektupları yayımladı. Gazete aracılığıyla ben de kendisine yılbaşında bir mektup yazdım.
DW Türkçe: Cezaevinde kitap okuma imkânı nasıl?
Buğra: Kitap meselesi Silivri'de iyi. Cumhuriyet gazetesinden gazeteciler içeride uzun kaldığı için onlara gelen kitapların bir kısmı kütüphaneye bırakılmış ve o kütüphane zenginleşmiş. Ama asıl ben kitap götürüyorum. Çok güzel okudu orada Osman. Klasikleri yeniden okudu. Görsel sanatlarla ilgili kitaplar okudu. Okuma işi iyi gitti. Gazete alabiliyor. Televizyonu da var. Dokuz aydır yalnız kalıyor ve görevliler dışında başka kimseyle konuşmuyor. Yalnız kalmak konusunda çok şikâyetçi değil. O bunu tercih ediyor zannediyorum.
DW Türkçe: Avukatlarınızın hukuki sürecin seyri konusunda öngörüsü nedir?
Buğra: Avukatlar da hukukçu olarak bir öngörüde bulunamıyorlar. Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurduk. Onların sonuçları bekleniyor. İddianamenin de yakında çıkacağını umuyoruz.
DW Türkçe: Bu süreç, sizin açınızdan nasıl geçiyor?
Buğra: İnsan bazen sabah uyandığı zaman, gerçek mi rüya mı diye düşünüyor. Ama sonunda bir şekilde yaşıyorsunuz ve sakin olmaya çalışıyorsunuz. Benim en büyük çabam sakin olma çabası. Çünkü başka yapacak bir şey yok. Arada tabii acaba yapacak bir şey var da ben mi yapmıyorum” diye düşünüp bunalıyorum ama pek de göremiyorum ne yapılabileceğini. Silivri'ye Osman'ı görmeye gittiğim Perşembe günlerini bekleyerek yaşıyorum. Bu arada elimden geldiği kadar kendi işimi yapmaya çalışıyorum.