Hürriyet’ten Kanat Atkaya, Sedat Ergin; Milliyet’ten Mehmet Tezkan, Serpil Çevikcan; Radikal’den Murat Yetkin, Eyüp Can; Yeni Şafak’tan Osman Özsoy, Abdülkadir Selvi; Zaman’dan Bülent Korucu, Leyla İpekçi; Vatan’dan Ruhat Mengi, Güngör Mengi; Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı, Star’dan Yalçın Akdoğan; Habertürk’ten Umur Talu, Ergenekon davasında verilen davasının sonuçlarına ve etkilerine dair yazdı.
İşte o yazılardan hazırladığımız derleme:
Kanat Atkaya – Hürriyet Bir sınav kağıdı Ergenekon davasında kararlar açıklandı. Günahım kadar sevmediğim bazı isimlerin aldığı cezalara sevinmem gerekiyor ama o zaman içimde yazılı kanundan güçsüz, ancak kanunun üstünde bir yerlerde çok güçlü olan vicdan duygusunun tatminsizliğini nasıl açıklayacağız? İsimler üzerinden tartışma yapmanın manasız olduğu bir noktadayız. Ama mesela Danıştay saldırısına bomba temin edenin beraat ettiğini, mafya liderinin görece ‘ufak’ bir cezayla paçayı kurtardığını gördükten sonra, Mustafa Balbay’a verilen 34 yıl cezaya ne diyeceğim? Müebbet hapis cezası alan, elinde ülke tarihinin kanı bulunan adam, o kanlar için hüküm giymemiş, faili meçhullerin hesabı sorulmamış, “Olsun, müebbet aldı ya yeter” mi demeliyim? Kenan Evren resim, Mehmet Ağar sörf yapıyor... Yeşil şehir efsanesi olmuş, gören yok/varsa da yok, “Oh, derin devlet bitti, haydi rahat bir uyku çekelim” diye yatağa mı koşmalıyım? Ve bunlara itiraz ettiğim, vicdanımdaki, mantığımdaki kaşıntıyı ifade ettiğim için “Başbakan Başdanışmanı” rütbesi bahşedilmiş bir zat-ı muhterem tarafından Twitter’da açıkça hedef gösterildiğimde “Nys cnm ya inşlh” mı yazmalıyım cevaben? Yazının tamamını okumak için tıklayınız Sedat Ergin – Hürriyet Ergenekon mahkûmiyetlerine nasıl bakmalıyız? Ergenekon davası, bu haliyle doğrularla yanlışların birbirine geçtiği, yapılan hukuk hatalarının ve haksızlıkların adalet anlayışını ciddi bir şekilde gölgelediği, içinden çıkılması güç bir hukuk kördüğümü halinde toplumun önüne çıkmıştır. Dün açıklanan kararlar, bu bağlamda ciddi ikilemleri, çelişkileri içinde barındırıyor. Soruşturmanın başlangıç dönemi ne kadar haklı ve meşru nedenlere dayanırsa dayansın, bu kararlar sonucu haksızlığa uğrayan pek çok sanığın bulunduğunu düşünmek için yeteri kadar neden var. Ve dünkü kararlarla Ergenekon yargı sürecinin yalnızca ilk parantezi kapanmıştır. Önümüzde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ndeki bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere üç ayrı temyiz aşaması bizi bekliyor. Bu haliyle daha uzun yıllar Ergenekon’u tartışmaya, bu davayla yaşamaya devam edeceğiz. Gerçek, bu sürecin sonunda karşımıza çıkacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mehmet Tezkan – Milliyet Vay be! Başkomutan vekili teröristmiş… Türkiye’nin en derin, en politik, en tartışmalı, en karmaşık davası sonuçlandı.. Aslında sonuçlandı demek doğru değil.. Mahkeme topu Yargıtay’a attı dersek daha doğru olur.. Ne olduğuna bakalım.. Her şeyden önce, özel yetkili mahkeme Ergenekon’un terör örgütü olduğunu tescil etti.. Peki, bu örgüt ne yapmış? Kaos ortamı oluşturarak darbe ortamı hazırlamaya çalışmış.. 275’i de mi? İşte orası muamma.. Vicdanları rahatsız eden de bu.. Bu sebeple kesilen cezalar içime sinmedi.. Çok ağır geldi.. Yok artık dedirtti.. Daha neler dedirtti.. Kim için derseniz.. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ için derim.. Ne mi yapmıştı? Genelkurmay Başkanı olduktan sonra faaliyet gösteren, kara propaganda yapan 20 internetsitesini kapatmış, üç tane legal site kurulmasını emretmişti... O siteler faaliyete geçmedi.. Ceza; müebbet hapis.. O dönem karargâhta görev yapanlara 15 yıl, 20 yıl.. Acayip değil mi? Tuncay’a müebbet de, Mustafa’ya 34 yıl da aynı.. Acayip.. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Serpil Çevikcan – Milliyet Balyoz’dan ne çıkarsa o Peki, şimdi ne olacak? Bunun için ilk değerlendirmeyi yapacak olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın çizeceği yol haritası önem taşıyor. Başsavcılığın tebliğnamesinin Yargıtay için bağlayıcılığı yok. Ancak Yargıtay’da değişen dengeleri yansıtması ve darbe davalarına bakış açısından tebliğname büyük önem taşıyacak. Başsavcılığın, tebliğnamesine uyulmaması halinde çıkacak karara itiraz hakkı da var ki, bu sanıklar hakkındaki nihai kararı vermesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması anlamına geleceğinden ayrıca önemli. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Murat Yetkin – Radikal Ergenekon davası amacına ulaştı
Erdoğan, 27 Nisan 2007 gecesi Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde verilen e-muhtıra üzerine yaptığı toplantıda aldığı ve 28 Nisan’da kamuoyuna duyurduğu direnme kararı, dün tamamına ermiştir. O gün askere “Kendi işine bak” diyen Erdoğan hükümeti, hemen ardından gücünü tazelemek üzere erken seçim ilan etmiş, Ergenekon soruşturmasına başlamış, Meclis’te gereken hukuki düzenlemelerle yasal zemin askerin siyasete müdahalesiyle mücadeleye daha uygun hale getirilmiş ve Balyoz davasıyla bir aşaması geride kalan bu ‘caydırıcılık süreci’ dün tamamlanmıştır. Ergenekon davalarının açılmasından bu yana toplumda belli bir ölçüde de olsa var olan, askerin siyasete karışmasını, hatta müdahalesini normal sayma (kötü) alışkanlığı kırılmıştır. Bu bakımdan iktidarın ancak demokratik yoldan değişebileceği anlayışının yerleşmesine hizmet eden bir yönü olmuştur. Öte yandan, davaların açıldığı sırada toplumun geniş kesimine hâkim olan meşruiyet algısı, dava ilerledikçe hükümete muhalif, farklı siyasi görüşte kimselerin çoğu zaman ikna edici olmayan tanıklık ve kanıtlarla aynı kapsama dahil edilmesiyle tartışılmaya başlanmıştır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Eyüp Can – Radikal Ergenekon’da yargılanan kim?
Maalesef başaramadık… Dün karar açıklandı. Darbeye teşebbüse çok ağır bir darbe vuruldu. İyi ki de vuruldu, darbe de darbe girişimi de en ağır şekilde cezalandırılmalı. Ama geride bu kadar çok ‘keşke’ bırakmadan… Çünkü keşke demek şüphe demek… Mahkemeden şüphe, adaletten şüphe hatta kendinden şüphe! Daha önce de yazdım… Türkiye, ‘derin devlet yapılanmaları’ndan da darbelerden de çok çekti… Bu dava, her türlü sulandırma girişimine rağmen Türkiye’nin karanlık geçmişine neşter attı. Ama maalesef zaman içerisinde beyindeki zehirli uru temizlemeye dönük başlayan cerrahi operasyon bedenin en olmadık yerlerine de dokunmaya başladı… Hazır narkoz verilmişken topyekûn bir müdahaleye girişildi. Bu yüzden davayı bugüne kadar büyük bir ciddiyetle takip edenler tereddüde düştü. Demokrasiye inanan hiç kimse bir dönem devletin beynine çöreklenmiş hayli tehlikeli illegal örgütlenmelerle hukuk karşısında hesaplaşmaya itiraz etmiyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Osman Özsoy – Yeni Şafak Yazık oldu be Paşam, keşke böyle bitmeseydi… Dün hakkında verilen karar açıklanınca salonu hışımla terk eden İlker Paşa'nın durumu bu satırları getirdi aklıma. Yalnız ve sahipsizdi. Bir dönemin kudretli generalinin etrafında, Mehmet Haberal'ın alkışçıları kadar bile destekçi yoktu. Haline çok üzüldüm.
İlker Paşa kudretli bir Genelkurmay Başkanı olarak görevinin başında iken 23 Mart 2010'da bu köşede kaleme aldığımız 'İlker Paşa'ya küçük bir soru' başlıklı yazımızı şu satırlarla bitirmişiz;
'Paşam, zarif insansınız ama, sanıyorum yanlışa sahip çıkmakla, siz de dünün enkazı altında kalacaksınız. Dünkü hafriyatın üzerinde gezinmektense, yeni dünyanın şantiyesinde bir demokrasi mimarı gibi olmanızı tavsiye etmek isterim. Çok geç olmadan...'
Maalesef çok gecikti. Keşke cezaevine giden yolun taşlarını döşeyeceğine, daha çağdaş demokrasiye evrilen Türkiye oluşturma gayretlerine destek verip, tarihe böyle geçseydi. Kendisini zamanında dostça ve samimiyetle çok uyardık ama kulak vermedi.
Çok üzüldüm be Paşam... Keşke böyle bitmeseydi.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak Ergenekon bitti mi? Ergenekon davası bitti ama Ergenekon bitmedi.
Ergenekon davasının uzaması, Ergenekon operasyonlarıyla gücü eline geçirenlerin silahı siyasi iradeye çevirmesi, yeni Ergenekonlar mı kuruluyor kaygıları sürece ciddi zarar verdi.
Bu nedenle Ergenekon'un asıl beynine ulaşılamadı.
Buna rağmen darbelerle mücadele anlamında tarihi bir adım atıldı.
Albay Veli Küçük'ü Meclis'teki Susurluk Komisyonuna getiremeyen Türkiye, darbeci generalleri hapse tıktı.
Yeşilyurt'taki dışkı yedirme davasında binbaşıyı yargılayamayan Türkiye'den, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un müebbet hapis cezasına çarptırıldığı bir aşamaya gelindi. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Bülent Korucu – Zaman On yılın özeti: Ergenekon İlker Başbuğ etrafında bir fırtına koparılacağı sinyalleri var. Bir genelkurmay başkanı nasıl terör örgütü lideri olabilirmiş; bütün Silahlı Kuvvetler’e hakaretmiş bu suçlama! Mehmet Ağar ya da İbrahim Şahin mahkûm olduğunda bütün emniyet teşkilatı mahkûm olmuyor. Aynı şekilde bir Emniyet Genel Müdürü’nün örgüt kurup yöneteceğine inanıyorsunuz da Genelkurmay Başkanı’na niye inanmıyorsunuz? Bu çifte standart genlere işlemiş askercilikten mi yoksa mesai arkadaşlığından mı kaynaklanıyor? Burada hemen akla Başbuğcuların diğer savunması geliyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tutuksuz yargılama arzu ettiğini dile getirirken ‘mesai arkadaşım’ ibaresini de kullanmıştı. Ona bakarsanız Kenan Evren de Süleyman Demirel’in mesai arkadaşıydı. Hem de emeklilik için valiz hazırlarken Genelkurmay başkanı yaptığı kişiydi. O kadar uzağa gitmeye gerek yok; kanlı Mısır darbesinin lideri General Sisi’yi Cumhurbaşkanı Mursi göreve getirmemiş miydi? İnternet Andıcı ortaya çıkıp, irtica.org türü sitelerde hükümete karşı kara propaganda yapıldığı anlaşıldığında yaşanan tartışmayı hatırlayın. Karargâhın ‘Başbakanlık emri var’ iddiası nasıl apar topar yalanlamıştı. Ayrıca jandarma icranın bir parçası olarak mesai arkadaşı ifadesini daha çok hak ediyor. Şener Eruygur’a duyurulur.
Ergenekon ve onun yargılanması üzerine çok konuşulacak. Temennimiz, meşru hükümetin kuyusunu kazan başka mesai arkadaşları çıkmasın.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız Leyla İpekçi – Zaman Büyük mahkeme İsterse temyiz, isterse yeni baştan mahkeme, isterse herkesin pek sabırsızlıkla beklediği gibi genel af gündeme gelsin. İsterse tüm suçlular bugün tahliye edilsin. Nihai sonuç değişmiyor. Bu memlekette darbe ve cuntacılığı meslek edinenler suikast, faili meçhul, cinayet, katliam gibi yan işlevler için altyapı oluştururken bunun bir suç olduğunu hatırlayacaklar bundan böyle.
On yıllarca kendi halkını gözünü kırpmadan infaz edebilen, her türlü çatışmayı alevlendirmek için hem zihinsel hem toplumsal bilinçaltımızı gece gündüz kaşıyan, gençlere nefret ve intikam yeminleri ettiren, onları gönüllü tetikçi haline getiren, kendi muktedirliği daim olsun diye ortam olgunlaştırma operasyonlarına ve psikolojik harp taktiklerine tüm insani melekelerini feda eden anlayışın farklı tezahürleriyle yetiştik kuşaklar boyu. Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ruhat Mengi – Vatan Bu yargılamaya ‘adil’ denir mi? Bu insanların çoğunun 5 yıldır hapiste olduğu süreç içinde “Ergenekon” isimli bir “terör örgütü” nün varlığı ve hangi somut suçları işledikleri kesin kanıtlarla ortaya konamadı. Bir yerlerden gelen imzasız ihbar mektuplarına dayanarak, bir yerlerden “mühimmat” denen mermiler, bombalar vs çıktı, insanların telefonlarda söyledikleri ve suçla ilgisiz sözler “delil” sayıldı, üniversitelerde YÖK kararlarına uyan uygulamaları yapan rektörler suç işlemiş sayıldı ve işte sonuç. Gazeteci Tuncay Özkan’a müebbet hapis, Mustafa Balbay ’a 34 yıl, Rektör Kemal Gürüz ’e 13 yıl 11 ay, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 117 yıl, Rektör Fatih Hilmioğlu 23 yıl, Başbakan’ın “ona ve komutanlara ‘terör örgütü yönetiyor’ demek affedilmez yanlıştır” dediği Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ müebbet hapis, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç 13 yıl 2 ay (güya öyle dikkatli verilmiş ki “2 ay” bile hesaplanmış), diğer generallerin-amirallerin kimi 22 yıldan fazla ceza alırken kimi “20 yıl hapis cezası kararı açıklandıktan sonra tahliye” aldı. Peki bu dengesiz cezalara sebep olan “kesinleşmiş suçlar” nedir? Örgütün varlığını ve eylemlerini ispatlayan “tarladan-denizden filan çıkmış ve çoğu için ‘kullanılamaz’ denilen mühimmat” dışında hangi kanıtlar var, neye dayanıldı? Yazının tamamını okumak için tıklayınız Güngör Mengi – Vatan Adil bir mahkeme İş daha en başta yanlışla başlamıştır. Özel yetkili mahkeme, olacak şey değildi. Ama kininin intikamını almaya yeminli zihniyetin hükmettiği meclis çoğunluğu, hukuku çiğnemek pahasına “engizisyon” mahkemesine yolu açtı. Sonra “devlet içinde devlet” hâline geldikleri bizzat Başbakan tarafından tespit edildi ve yetkileri alındı. Varlıkları sadece gerçekleşmemiş ve ispatlanmamış darbe planlarıyla ilgili davaları tamamlamakla sınırlandırıldı. Eksik ve yanlış deliller, kurulmuş gizli tanıklar bu davayı sakatlamıştır. Ergenekon davasının önündeki aşamalar, suçlamaların çürümesine yardımcı olacaktır. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Orhan Bursalı – Cumhuriyet İnsan katliamı ve yağan lanetler İmal edilmiş bir “torba” örgüt... Ne adı var resmi ve gayri resmi bir belge olarak.. ne başkanı var ne de üyeleri... Ne bir kez toplantı yapmış ne bir kez karar almış... Bunların hiçbirinin tek bir belgesi yok... Devlet kurumları bile mahkemeye yazmışlar, böyle bir örgütü bilmiyoruz diye... Ama bu torba örgüt, tıpkı içine türlü çeşitli yasaların doldurulup topunun birden tek yasa olarak çıkması gibi, içine ne atarsan otomatikman örgüt üyesi oluyor... Bu iktidar icat etti, AKP-Fethullah ortak imalatı... Destekçileri de ABD... Burada hiç de karanlıkta olmayan bir çete var. Ergenekon iddianamesini, öncesi hazırlık sürecini izleyin, o karanlık çetenin ayak izlerini bir bir görürsünüz. Karşınızda, aydınlıkta duruyorlardı. Bu mahkeme mahkeme değil zaten. Özel Yetkili Mahkemeleri Fethullahçılar ele geçirip, geçen sene 7 Şubat’ta Erdoğan’a darbe teşebbüsüne kalkışınca, derhal varlıklarına Meclis’te son verildi. Ama RTE cin gibi, bıraktı onları, Balyoz ve Ergenekon cezalarını daha önce kararlaştırdıkları gibi kessinler... Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Yalçın Akdoğan – Star Türkiye, hukuki hesaplaşmayı başardı Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Milletin iradesini katletmeye, sivil yönetimi devirmeye ve ülkenin rejimini-düzenini değiştirmeye çalışmak en büyük hukuksuzlukların başında gelir.
Sadece siyasi iktidarları deviren değil, başta anayasa ve yasalar olmak üzere yerleşik düzeni topyekün askıya alan, hak ve özgürlükleri rafa kaldıran, çok büyük zulüm ve işkencelere imza atan askeri darbeler bu kararla topyekün mahkum edilmiştir. Ayrıca şuan ceza alanlarla birlikte bütün darbeciler ve darbe girişimcileri milletin vicdanında mahkum olmuştur.
Bu dava sembolik açıdan 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan süzülüp gelen bir ruhun yargılanmasıdır. Tüm cuntacılardan, darbecilerden, ihtilalcilerden, tüm hukuksuz girişimlerden bu davayla sembolik açıdan hesap sorulmuştur. Bu cezalar, bundan sonrası için anlamlı bir mesaj olacak, büyük bir caydırıcılık taşıyacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Umur Talu – Habertürk Gölgedeki adaletin gölgesi! İster masumiyeti peşin mahkumiyetle zincirlenmiş insanları hiç görmeden ilk kez adalet gördüğünüzü düşünün… İster cezaevinde insanların onar onar gazlı, kimyasalla ölüme mahkum edildiği günleri de unutup (veya umursamayıp) ilk kez adaletsizlikle tanışmış olun. Ciddi bir sorunumuz şu: Baskı, şiddet, herkesi terörist sayma, uzun tutukluluklar, tahakküm, dışlama, temel hak ve özgürlükleri çiğnemekle meşhur darbeler yargılanırken… Darbe anayasasından darbe günleri baskılarına kadar, yine bir tahakküm sürmekte. Dink’i ölümüne kuşatanlar mahkum olurken dahi… Dink’i onların önüne atan kanun ve zihniyet düzeni yürürlükte. İktidarcı firmalara sunulmuş elektrik dağıtım şirketinde işten atılan yüzlerce işçiye de polis saldırıyor; o şirketin özel güvenlikçisiymiş gibi. Ceylanpınar’da Rojava’ya destek eylemine de. Silivri yollarına da. Hava sahasını bile kapatıp savaş vaziyeti alınıyor. Her gün ‘intikam makamı’yla insanlar işinden ediliyor; okulundan, bursundan, yurdundun kazınıyor. Böyle koyu adaletsizlik gölgesi olmasa… Adalet daha rahat teşhis edilirdi!