Hürriyet’ten Mehmet Y. Yılmaz, İsmet Berkan; Milliyet’ten Mehmet Tezkan, Melih Aşık; Zaman’dan Mümtaz’er Türköne, Şahin Alpay; Star’dan Fehmi Koru; Radikal’den Murat Yetkin, Ahmet İnsel; Sabah’tan Erdal Şafak; Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu, Abdülkadir Selvi; Vatan’dan Okay Gönensin, Ruşen Çakır; Cumhuriyet’ten Şükran Soner, Hikmet Çetinkaya; Taraf'tan Murat Belge, Cengiz Aktar gündeme dair yazdı, önemli tespitlerde bulundu. İşte o yazılardan hazırladığımız derleme:
Mehmet Y. Yılmaz – Hürriyet Barışçı iftar sofrasına bile tahammül edemediler Hürriyet’te “halkı isyana teşvik” suçu işlediği gerekçesiyle tutuklanıp, Metris Cezaevi’ne gönderilen bir “suçlunun” fotoğrafı vardı. Gözaltına alınmasından hemen önce çekilmiş. Kucağında bir tomar bayrak var, onlara sarılmış, belli ki biraz da hırpalandığı için hareket edemeyen, bir vatandaşın omzuna yaslanmış orta yaşlı bir erkek. Bir bayrak satıcısı! Beş çocuğuna bakmak için sokaklarda dolaşıp bayrak satan bir işportacı! Faiz lobisinin adamı olmadığı kılık kıyafetinden belli. Telekinezik güçlerini kullanıp, memleketi başsız bırakacak olsa, bu gücünü önce kendisini refaha çıkarmak için kullanırdı. Dış mihraklarla konuşabilecek yabancı dili de yok. Ama tutuklu olarak yargılanacak, çünkü polis öyle olduğuna karar vermiş. Onunla da kalmamış, memleketin savcısı, yargıcı da polis gibi düşünmüş, “Bu adam halkı isyana teşvik etti, atın içeri!” Ne diyeyim: Yaşasın adalet! Yazının tamamını okumak için tıklayınız İsmet Berkan - Hürriyet ‘Terörist’ böyle olunuyor işte… Gezi protestolarına muazzam katılımı pek çok kişi ‘Korku duvarının aşılması’ olarak yorumladı. Ben de katılıyorum. Aşılan sadece polis korkusu değil. ‘Terörist’ diye yaftalanma, ‘marjinal’ diye yaftalanma, ‘çapulcu’ diye yaftalanma korkusu da aşıldı. Eğer hükümet, toplumsal kavga değil de toplumsal barışın peşindeyse, Meclis’in iki buçuk aylık tatilini iyi değerlendirir ve ekim ayı başlar başlamaz hemen iki önemli adım atar: 1- Zaten Türk Ceza Kanunu’nda da tekrar edilmekte olan Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılır. 2- TCK’nın ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt üyesi olmasa da örgüt adına eylem yapma’yı düzenleyen maddelerinde düzenleme yaparak üyeliği somut şiddet eylemine veya planlamasına bağlar. Bunlar yapıldığı zaman Ergenekon’dan KCK’ya ve Gezi’ye kadar pek çok ‘demokrasi mağduru’ hapisten çıkar, hakkındaki dava ve soruşturma düşer. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Mehmet Tezkan – Milliyet Polisiye demokrasi!.. Mayıs ayının sonuydu.. Ortada daha Gezi eylemleri yoktu.. İçişleri Bakanı özel güvenlik görevlilerini statlardan ve üniversitelerden çekeceklerini, o görevi polislerin yapacağını açıklamıştı.. Adı polis olmayacakmış.. Koruma memuru.. Adı böyle de.. Silah taşıyacaklar, delil toplayacaklar, müdahale edecekler.. Bi de şu var; koruma memurları lise mezunu veya iki yıllık yüksek okul mezunlarından alınacak.. O günlerde üniversitelileri liseliler mi zapturapt altına alacak diye sormuştum.. Araya Gezi Parkı protestoları girince unutuldu gitti.. Polisin aşırı güç kullanması, bir ayda tonlarca gaz bombası tüketmesi, öldürülenler, yaralananlar, gözünü kaybedenler, gözaltına alınanlar, tutuklananlar.. Çalkantılı günler geçirdik.. Koruma memuru projesi unutuldu zannetmiştim, unutulmamış.. Başbakan üniversitelere polis yerleştireceklerini ilan etti.. İlan ederken oralarda nelerin çevrildiğini biliyoruz iması da yaptı.. Hissettiğim şu.. Devlet gençlik hareketlerini kaynağından kontrol etmek istiyor.. Kampüste, kantinde, derslikte...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Melih Aşık – Milliyet Satış süreci…
Bu iktidar döneminde dört bir yanda müthiş bir ağaç katliamı yaşanıyor. Ne yapıyorsunuz diye sorulduğunda cevap hazır: - Kestiğimizin beş katı ağaç dikiyoruz... Nerede? Gören yok... Sabah’taki habere göre, Bursa’nın ünlü Kafkas şekerleme firması müdürü Ali Tatveren diyor ki: - Yılda işlediğimiz 1000 tona yakın kestanenin tümünü Bursa dışından alıyoruz... Bursa’da kestane ağacı kalmamış. Batum’dan kestane ithali düşünülüyormuş... Bu arada Bursa Valiliği bu yıl 100 bin kestane fidanı dikme kampanyası başlatmış. Peki kim kesti Bursa’nın canım kestane ağaçlarını? Neden zamanında fidan dikilmedi? Bugün dikeceğiniz fidanlar ne zaman kestane verir? Ağacını korumayan ülke aç kalmaya mahkûmdur...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Mümtaz’er Türköne – Zaman Ramazan ayı boyunca
PKK, gücünü disiplinine borçlu olan bir örgüt. Şiddetin örgüt disiplini için iki taraflı keskin kılıç gibi iş gören cazibesi ve caydırıcılığı olmadan, stratejik hedeflerine nasıl ulaşacak? Şiddet kullanmayan bir PKK, Kürt siyasetinde hangi konumda olacak? “Şiddet kullanmayan bir PKK’nın alışılandan-bilinenden basbayağı başka bir şey olacağını, PKK kurmaylarının öngörmemesi mümkün değil. “Şiddet kullanamayan” Özsavunma Birlikleri’nin sadece muhataplarını ikna ederek asayiş sağlamaya çalıştıklarını hayal edin. “Alternatif devlet” olmanın vazgeçilmez şartı, sadece devlete özgü olan “zor kullanma” ayrıcalığına alternatif olmaktır. Silahsız ve şiddetsiz PKK nasıl alternatif devlet olacak? Zora başvurma ayrıcalığı olmayan PKK’lı asayiş birliklerinin, bildiğimiz izci teşkilatlarından farkı kalmayacağını, “silahsız PKK”yı tasavvur edemeyenler algılayamıyorlar.
Sonuç: PKK henüz ‘birinci aşama’yı tamamlamış görünmüyor. Peki hükümet hangi aşamada? Bu sorunun cevabı ile devam edelim.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız Şahin Alpay – Zaman Ne uygarlıklar ne de mezhep çatışması
Ankara’nın Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesine en sert tepki gösteren başkentlerden biri olması, Müslüman Kardeşler ile yakınlıkla ilgili değildir. Erdoğan’ın laiklikten söz ederek Müslüman Kardeşler’i kızdırdığı günler çok geride kalmadı. Ankara’nın tepkisi bir ölçüde Mursi iktidarında Mısır ile daha yakın ilişkiler geliştirmeye yatırım yapmış olmasıyla, bir ölçüde de Mısır üzerinden yürütülen Türkiye tartışmasıyla ilgilidir.
Ankara’nın tepkisi, ilke olarak askeri darbelerle gelen yönetimlere karşı olmasıyla da açıklanamaz. Başbakan Erdoğan’ın Kaddafi’den “insan hakları ödülü” aldığı günlerin üzerinden çok geçmedi. Sudan diktatörü Hasan El Beşir ile yakın ilişkiler sürmekte. Mısır’da Tahrir–2 ayaklanmasıyla Muhammed Mursi’yi deviren orduyla, Tahrir–1 ayaklanmasıyla Hüsnü Mübarek’i deviren ordu aynı değil miydi? Ulusal çıkarların Ankara’yı Mısır’daki yeni yönetimle de iyi geçinmeye zorlayacağını söylemek kehanet olmaz.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Fehmi Koru – Star Uzun kulaklar sizleri de dinliyor, biliyor musunuz? Önce Irak’ta yeni oluşturulmaya çalışılan sisteme karşı grupları, terör eylemlerini planlayan ve uygulayanları tespit edip başarısız kılmak üzere sadece onlara yönelik bir merak olarak başlamış veri-toplama girişimi; ardından Irak’taki bütün elektronik haberleşme —her telefon görüşmesi, her e-mail, dijital ortama sunulan her metin-izlemeye alınmış...
Bakmışlar mümkün olabiliyor, önce bütün bölgeyi, sonra ilgi duyulan bütün ülkeleri içine alacak biçimde ağı genişletmişler... Şimdi bütün dünyayı dinliyor, her yazılanı okuyormuş ABD’nin uzun kulağı olan NSA...
Dünya siyasetini etkileyecek bir durum bu...
Şöyle düşünün: Bir ülkenin yöneticileri kiminle konuşuyor, kime yazılı-sözlü ne talimat veriyor, kimlerle haberleşiyor ise, onun sözleri ve talimatları ânında değerlendirilmek üzere Amerikan istihbaratının, oradan da karar vericilerin önüne sunuluyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Yetkin – Radikal MİT ve Dışişleri uyuyor muydu? Gerek Mısır gerek Amerikan yetkililerin sözlerinden, Amerikalıların Mısır’da bir darbenin önüne geçmek için aylardır muhalefet, asker ve seçilmiş başkan Muhammed Mursi arasında diyalog zemini aradığı anlaşılıyor; keza Suudi Arabistan’ın da… Ordunun, Mursi’ye karşı 22 milyon imza toplanması ve muhalefetin düzenlediği kitlesel gösterileri takiben 3 Temmuz’da yaptığı darbeye, Türkiye ilk günden itibaren sert tepki gösterdi. Başbakan Tayyip Erdoğan ABD, AB ve Arap ülkelerini (ilk tebrik edenler arasında Türkiye’nin Suriye konusundaki ortakları Suudi Arabistan ve Katar da vardı) darbeye darbe diyememek ve gayri meşru siyasete destek olmakla suçladı. Diğer yandan Ankara’nın darbeyle yaşadığı şok, tepkiyi ‘darbe yok sayılmalı’ gibi ilkesel olarak doğru ama bir başka ülke söz konusu olduğu için pek geçerli görülmeyen şiddette yürütüp, bir siyaset ayarına on gün sonra girişmesi darbeye biraz hazırlıksız mı yakalandığı sorusunu akla getiriyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ahmet İnsel – Radikal Şarlatanlığa kulak vermenin bedeli yüksek olur Başbakan’ın beklenmedik biçimde geçen pazar günü iktisadi durum üzerine yaptığı toplantı sonrası yayımlanan değerlendirme, hükümetin, Başbakan’ın da marifetiyle düştüğü gülünç durumu telafi etmeyi galiba amaçlıyordu. Açıklamada, ‘faiz lobisi’ ve benzeri safsatalara yer verilmiyor, serbest piyasa ekonomisini, neoliberal politikaları benimsemiş bir hükümetin yapması gerektiği gibi, yaşanan iktisadi çalkantı bu sefer kendi içinde tutarlı kavram ve tespitlerle değerlendiriliyordu. Ben AKP’li ya da AKP’ye oy veriyor olsam, Başbakan’a sorma ihtiyacı duyardım: Bu bir buçuk aylık akıl tutulmasının neden olduğu bedelin hesabını verecek misiniz? Ya da sizin aklınızı çelenlerden hesap soracak mısınız? Aklınız böyle safsatalarla çelinmeye, bu şarlatanlıklara inanmaya bu kadar yatkın mı? Yazının tamamını okumak için tıklayınız Erdal Şafak – Sabah Şifre PKK'nın Suriye kolu olan PYD, ülkenin Türkiye sınırına yakın olan "Rojava" bölgesinde Kobani, Afrin, Ras-el-ayn, Dirbesiye, Amude, Derik, Jirke Lege, Tirbespiye, Tiltemir gibi yerleşim merkezlerini denetimi altına aldı. Bölgenin en büyük kenti Kamışlı halen Esad güçlerinin elinde ama orada da sivil yönetim PYD'de. Ayrıca Rakka, Hasaka, Halep gibi büyük kentlerin Kürt çoğunluklu mahalleleri de PYD'nin elinde.
PYD'liler söz konusu kent ve kasabalarda oluşturdukları yönetime farklı siyasi görüşe sahip Kürtler'in temsilcilerini de aldıklarını söylüyorlar. Ama kesin olan bir şey varsa, o da dizginleri kesinlikle PYD tutuyor. Sıkı sıkıya. Kent ve kasaba yönetimlerinin üst kurulu olan "Kürt Ulusu Yüksek Konseyi" ile.
KCK ve Kongra-Gel'in "Siyasi Tutum Belgesi"nde de vurgulandığı gibi, PYD şimdi bölgede yeni bir atağa hazırlanıyor.
Ne o? Cevap: Kendi hükümetlerini kurmak! Ayrıca kendi bölgeleri için bir geçici anayasa hazırlamak! "Bunu tek başımıza yapmayacağız" diyorlar PYD yöneticileri ve ekliyorlar: "Kuracağımız hükümette bölgedeki tüm etnik gruplara ve tüm siyasi oluşumlara yer vereceğiz.” Yazının tamamını okumak için tıklayınız Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak Nereye koşuyoruz? Açık: Bu ülke son 10 yılda müthiş bir yol aldı. Dindar ve modern zihniyetlerin iç içe yaşadıkları, karşılıklı değiştikleri güçlü ve yeni bir toplumsal sentez üretti. Toplumsal değişimin siyaseti kuşattığı ve yönlendirmesine tanıklık etti. Devlet yönetiminde laiklik tartışmalarını arkasında bıraktı. Sivil değerleri öne aldı. Askeri olandan arınmaya çalıştı, vesayet düzenini önemli ölçüde kırdı. Bunlar üzerinden ekonomik ve siyasi istikrara kavuştu.
Türk modeli tanımı da bunlardan ileri geldi.
Tehlikeye soktuğumuz işte bu modeldir…
Onun tehlikeye girmesi, tüm kurumları ve güçleriyle eski Türkiye kapılarının ardına kadar açılması demektir.
Bilmek ve gereğini yapmak başta siyasi iktidar olmak üzere herkesin sorumluluğudur.
Yol ayrımındayız… Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak PKK, 2. Habur’a oynuyor
Aslında, iktidarın üzerinde çalıştığı geniş kapsamlı bir demokratikleşme paketi var.
Başbakan Erdoğan'ın başkanlığında yapılan 2.5 saatlik toplantıda, enine boyuna tartışıldı ve 'Çözüm süreci olmasa da biz Türkiye'nin demokratikleşmesi adına bu değişiklikleri yapmayacak mıyız?' şeklinde ortak bir kanaat oluştu.
Zaten Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı bir 'paket' vardı. Bu Alevi kardeşlerimizi de içine alacak şekilde genişletildi.
Ama yüzü kapalı PKK'lıların yol kesip kimlik kontrolü yaptığı, silahlı unsurların 'Şehitlik' törenleri düzenlediği bir sırada hangi siyasi iktidar böyle bir paketi Meclis'e sunabilir?
Çözüm aynı zamanda sorumluluk ister.
PKK'nın bu şımarıklığı çözüm sürecine zarar verecek boyutlara ulaştı.
Bu sadece bir şımarıklık değil, PKK, bölge halkına, 'Bakın biz dağdan çekiliyoruz ama şehirlerde daha güçlenerek geliyoruz' mesajını vermeye çalışıyor.
Çözümden sonra da bölgenin patronu benim korkusunu yerleştirmeyi amaçlıyor. Yazının tamamını okumak için tıklayınız Okay Gönensin – Vatan Dört yıl çarpı 24 saat
Siyaset, iki sandık arasında dört yıl çarpı 24 saat yapılacak, yapılması gereken bir faaliyettir. Sürekli yapılmalıdır, insanlar kendilerini sürekli ifade edebilmelidir, sandıktan çıkmış olanlardan sürekli bir şeyler istemelidir ki, kimsenin aklına başka yollar aramak düşmesin. Bir süredir çatışmacı dillerin hemen hepsi karşıdakine veya “diğerleri”ne siyaset kısıtlaması koyma arzusunu ortaya koyuyor. Demokrasiyi geliştirmeyi tartışmıyorlar, kendine tam diğerlerine eksik demokrasiyi konuşuyorlar. Bu geriye gidiş, sürekli yeni çatışma alanları üretilmesinin ruhi temellerini artırıyor. Kuşku ve endişelerin sürekli beslenmesiyle de siyasete hastalıklı bakışların hâkimiyetine giriyoruz.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Ruşen Çakır – Vatan Demokrat olmak için İslamcılıktan çıkmak şart mıdır? Mısırlı İslamcıların demokrasiyle kurdukları bu yeni ilişkinin Mısır halkını haklıyken haksız duruma düşürme ihtimali olduğu kanısında değilim. Çünkü İslamcı hareket Mısır’ın öteden beri açık bir realitesi; demokrasi acil ihtiyacı; İslamcıların demokratik süreçlere eklemlenmesi de kaçınılmaz bir zorunluluğu. Özetle, seçimlerden çıkan sonuca asker dâhil herkesin saygı göstermesini istemelerinin, diğer bir deyişle demokratik sürece askeri müdahaleyi kabul etmemelerinin bu kitleleri demokrasiye yaklaştırdığını söylemek tabii ki doğru. Ama demokrasiye yaklaştıkları için İslamcılıktan çıktıklarını söylemek de yanlış olacaktır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Şükran Soner – Cumhuriyet Evdeki hesap
Dünyanın her cepheden müttefikleri, bağlı olduğu ittifaklar bağlamında tek başına kalan İktidarlarının, giderek sertleşen Mursi yandaşlığı, diğerlerinin politikalarını eleştirme üslubundaki dil, uluslararası politikanın kabul edilebilir ölçeklerini zorluyor. Mısır-Suriye-Türkiye ekseninde öngörülmüş siyasal İslamcı ittifaklar dengeleri, belki de Kürt açılımı üzerinden yine siyasal İslamcı kimlikte öngörülmüş uzlaşmaların altüst oluşu, evdeki hesapların çarşıya uymamasının bu frenlenemeyen öfkeyi besleyen ana kaynak olduğu söylenebilir...
Kuşkusuz çok daha boyutlu dolaylı, ana eksen gidişi altüst edebilecek gelişmeleri hafife almamak gerek... Suriye üzerinden dünya ülkelerinin çıkar dengeleri ile bağlantılı gündeme giren değişikliklerin, İktidarlarının Suriye’de esas rol alacağı öngörülmüş başlangıç çıkıştan çok farklı bir rotaya oturması. Stratejik ortak rolünde Suriye’ye dışardan müdahalelerde başlangıçta başrol verilmiş Türkiye’nin, İktidarlarının isteyerek ya da istemeden buluştuğu siyasal İslamcı öne çıkan ittifakları bağlantılı geriye çekilmek istenmesi... ABD başta, Rusya devrede yeniden oluşturulmaya çalışılan Suriye muhalefet cephesinde Türkiye’nin en çok bedel ödeyen, ancak izlediği siyasetleri ile ortada bırakılan ülke konumuna düşürülmesi...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet Bayrağını tutuklayan devlet Laik demokratik hukuk devleti olan Türkiye’nin Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar’la ne işi olabilir? Askeri işbirliği için Genelkurmay Başkanı Necdet Özer Suudi Arabistan’a gitti... Sonra? Mısır’da ordu Mursi’yi devirince tüm bu ülkeler darbeci Sisi’den yana tavır aldı, petrol yardımı, para yardımı yapılmaya başlandı. Prensler, veliahtlar Mısır’daki darbeye alkış tuttu! Sisi’nin yanında yer aldı... Türkiye bunları önceden göremedi mi? Görmesi gerekir! Eğer görmediyse Dışişlerimiz dibe vurmuştur... Başbakan demokrasi dersi versin, Gezi direnişini darbecilerin ve dış güçlerin oyunu olarak nitelesin bakalım. Her şey açık seçik ortada... Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Murat Belge – Taraf Orada olmak
Gezi’den yükselen itiraz çevre konularını Türkiye’nin gündemine dâhil etti demek abartı olmaz. Çevrecilerin yıllardır dikkat çektikleri tehlikeler, Anadolu ve Trakya’da verilen çevreci mücadeleler, hepsi birdenbire yeniden kamusal meşruiyet kazandı. Önümüzdeki yerel seçimlerin temalarından biri kaçınılmaz şekilde çevreye saygı olacak. AKP’nin yanlış kalkınma stratejisi, diğer yanda danışsız, denetsiz ve dengesiz iş yapma âdeti tüketim toplumunun bütün cazibesine rağmen er veya geç çevreci itirazlara yol açacak derim yıllardır. Bu aşamaya birdenbire geldik! Ama daha yapacak çok iş var. Zira saplantılar, yanlış karar ve seçimlerden kurtulmak kolay olmayacak. Üçüncü köprüdeki kepazeliğe bakmak kâfi.
Oysa büyük usta müjdeyi vermişti: “Gerçek çevreci AK Parti iktidarıdır”! Maalesef çevrecilik ağaç-çiçek dikmek değil, çevredostu altyapı ise her babayiğidin harcı değil. İktidarın laubali çevreciliği gezegenin önündeki tehlike ve aciliyete cevap verecek çapta olmadığı gibi elinin altındakini korumaktan aciz. Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Cengiz Aktar - Taraf Dönüş yolundaki Ezidiler Ezidiler çok acı çektiler, eziyet gördüler. Acılarını hep içlerine gömdüler. Gönüllerince yas tutma şansına bile sahip olamadılar.
Gördükleri zulme ve çektikleri tüm acılara rağmen, doğup büyüdükleri topraklara geri dönmek istiyorlar. Bu dönüşleri kolaylaştırmak devletin elindedir. Çok şey istemiyorlar. Geride bıraktıkları evlerine ve arazilerine sahip olmak istiyorlar.
Nedim Erkiş’in dediği gibi, “Ayrı bir renk olarak barış sürecinin bir parçası olmak” istiyorlar.