9 gazeteden 52 köşe yazarı, 30 Mart seçimi için ne yazdı?

9 gazeteden 52 köşe yazarı, 30 Mart seçimi için ne yazdı?

Türkiye 17 Aralık sürecinin etkisiyle sert bir propoganda sürecinin ardından dün yerel seçimler için sandığa gitti. AKP, 2009'daki seçimlere göre oy oranını yükseltirken, CHP bu seçimde hedeflediği İstanbul ve Ankara'yı kazanamadı. MHP İç Anadolu'da başarı sağlarken, BDP, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki kalelerini korumayı başardı.

Hürriyet'ten Mehmet Yılmaz, Taha Akyol, Fatih Çekirge, Şükrü Küçükşahin ve Erdal Sağlam, Milliyet'ten Güneri Civaoğlu, Aslı Aydıntaşbaş, Tunca Bengin, Serpil Çevikcan, Kadri Gürsel, Gökçer Tahincioğlu ve Mehmet Tezkan, Sabah'tan Mehmet Barlas, Hasan Celal Güzel, Rasim Ozan Kütahyalı, Emre Aköz, Hasan Bülent Kahraman ve Yavuz Donat, Star'dan Fehmi Koru, Ahmet Kekeç, Mustafa Karaalioğlu, İbrahim Kiras, Yiğit Bulut ve Nasuhi Güngör, Zaman'dan Ahmet Turan Alkan, Ekrem Dumanlı ve Mümtaz'er Türköne, Radikal'den Orhan Kemal Cengiz, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Tarhan Erdem, Ahmet İnsel, Pınar Öğünç, Murat Yetkin, Ezgi Başaran, Uğur Gürses ve Ömer Şahin, Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay, Hüseyin Çetinkaya, Orhan Bursalı, Utku Çakırözer, Can Dündar, Çiğdem Toker ve Mete Yarar, Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, Abdülkadir Selvi, Cem Küçük, Markar Esayan ve Cengiz Özdemir, Akşam'dan Cengiz Özdemir ve Murat Kelkitlioğlu 30 Mart seçimini yazdı.

9 gazeteden 52 köşe yazarının, 30 Mart seçimi hakkındaki yorumları şöyle:

 

Erdoğan kazandı, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli kaybetti

 

Mehmet Yılmaz - Hürriyet

Bir yerel seçim, hükümetin ve muhalefetin el ele vermesiyle bir genel seçime dönüştürüldü.

Ve sonucunu da bir önceki genel seçime benzer oy oranlarıyla almış bulunuyoruz.

Çıkan tabloya bakıp elbette “O kazandı, bu kaybetti” diye sevinenler olacaktır ama kazananın da kaybedenin de ürkmesi gereken bir tablo ile karşı karşıyayız.

Kimsenin kimseye saygı duymadığı, hatta çoğu zaman varlığına bile tahammül edemediği bir bölünmüş ülke!

Başbakan ve iktidar partisi izlediği seçim stratejisiyle bu açıdan başarılı, buna hiç kuşku yok. Muhalefet ise deyim yerindeyse iktidarın estirdiği rüzgârın önünde savrulmak ve Başbakan’a laf yetiştirmekle uğraştığı için seçimi bir kez daha kaybetmiş bulunuyor.

Bir kez daha ortaya çıkıyor ki, aynı politikaları izleyerek, aynı sözleri söyleyerek muhalefetin alabileceği oy işte bu kadar!

Yeni şeyler söylemeleri, yeni politikalar ortaya koymaları gerekiyor ki kaç seçimdir takılıp kaldıkları oy oranlarının üzerine çıkabilsinler.

Hürriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın 

 

Sandıktan ne çıktı?

 

Taha Akyol - Hürriyet

Seçmen sosyolojisi uzmanlarından Stanley Feldman ve Karen Stenner’e göre, “tehdit” algısı, taraftar kitlelerde “kenetlenme” yaratır, oy kaybını önler, “otoriterleşme”yi de arttırır.

Bizde de böyle oldu. Başbakan Erdoğan “tehdit” anlatımıyla yolsuzluk konularını gündemde en azından sınırladı, “komplo”ya karşı seçmen tabanında “kenetlenme” yarattı, tedbir almak gerekçesiyle “otoriterleşme”yi de arttırdı...

Fakat muhalif kitleler de iktidarın bu yönelişini “tehdit” olarak algıladı, karşı “kenetlenme” oluştu...

İşte “kutuplaşma” bu!

Böyle bir Türkiye’nin “yönetilebilirliği” daha da zorlaşacaktır maalesef!

Seçimlerden sonra huzurlu bir döneme girebileceğinizi düşünüyor musunuz!

Hürriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Gece yarısı notları

 

Fatih Çekirge – Hürriyet

Sandıkların yüzde 51’i açıldı.

Ve bu sonuçlara göre AK Parti seçimlerden başarıyla çıkmıştır.

Eğer şu saat itibarıyla elde ettiği yüzde 44 oyu korursa bütün suçlamalara rağmen gelen bu oran, ciddi bir seçim başarısıdır.

Ve bu başarı doğrudan Tayyip Erdoğan’ın kendisine aittir.

Elbette teşkilatlar çalışmıştır. Ancak Diyarbakır gezisi sonrasında yazdığım gibi:

“Bu bir yerel seçim değil genel seçimdir. Ki Erdoğan’ın doğrudan kendi karizmasını ve liderliğini ortaya koymuştur.” Alınan sonucun böylesine kişisel bir yansıması vardır.

MEYDANLAR: Diyarbakır’dan İzmir’e kadar yaptığım meydan yoklamalarında gördüğüm sonuç çıktı. Seçmen, AK Parti ve özellikle Erdoğan’la ilgili olarak ortaya atılan yolsuzluk suçlamaları için sandıkta, “Vaaay...Ey AK Parti, ey Erdoğan, Benim de seninle artık işim olmaz” dememiştir. Tam tersine bir anlamda partisine ve Erdoğan’a sahip çıkmıştır. Böylece yerel seçim bir genel seçime dönüşmüştür.

Hürriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

İlklerde rekor kıran bir seçim

 

Şükrü Küçükşahin - Hürriyet

Yazımı sandıklar açılmadan bitirdim; çünkü sonuç kime ne zafer getirirse getirsin, Cumhuriyet tarihinin pek çok ilkinin yaşandığı bir seçim sürecini geçirdiğimiz gerçeği değişmeyecektir.

Sandık, özellikle de hükümetlere karne notu verilen bir demokrasi kutusudur.

Halkın, o notu etkileyecek her gerçeği bilmesi de demokratik zorunluluktur.

Oysa, seçime etki edeceği gerekçesiyle, yaşamsal önemdeki bazı olaylar halkın bilgisinden kaçırıldı, bazılarının da gün yüzüne çıkması ertelendi.

Olması gereken tam tersiydi; yani gerçekler bütün çıplaklığı ile yaşanmalıydı.

Peki, bu olaylar nelerdi, anımsatalım.

Yanılmıyorsak, dünyada ilk kez bir hükümetin dört bakanı birden, yolsuzluk ve rüşvet iddiasına muhatap olduysa da o iddialar milli iradeden gizlendi.

Başbakan ve ailesi hakkında da birçok iddia dillendirildi; ama ne bunları soruşturacak bir savcı çıktı, ne de bunları Başbakan’a soracak bir gazeteci.

Bu iki madde gerekçe gösterilerek Twitter yasaklandı, halkın haberleşme özgürlüğü engellendi.

Cumhurbaşkanı hem yasağı deldi hem de yasağın mevcut hukuka aykırı olduğunu söyledi, mahkemeler de aynı yönde karar verdi.

Bunlara rağmen TİB, koyduğu yasağı kaldırmadı; Cumhurbaşkanı veya başka bir yetkili de, “Eyy TİB, bu ne hukuksuzluk” demedi.

Hürriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Sonuçlar ekonomide istikrar getirir mi?

 

Erdal Sağlam - Hürriyet

Bu satırlar yazılırken seçim sonuçları belli olmamıştı ama bir süredir dediğim gibi; bu seçimler siyasal ve ekonomik istikrar için yeterli olmayacak.

Bunun da ötesinde bu sonuçların tetikleyeceği yeni gelişmeler ve siyasi değişimlerle birlikte, siyasetteki gerginliğin azalmayıp artması tehlikesi bile var. Bir başka deyişle iktidar partisi galip ilan edilecek oy oranına ulaşsa, hem bunun başarı olup olmadığı, hem seçimlerde olanlar, hem de yargı sorunlarının nasıl çözümleneceği ve siyasi etkilerinin yoğun olarak tartışılması kaçınılmaz. İktidar partisinin yenilgi sayılacak sonuçlar alması halinde ise bu kez hem parti içindeki tartışmalar su yüzüne çıkacak, hem yeni toplumsal talepler dillendirilmeye başlayacak.

Hürriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Sandık röntgeni...

 

Güneri Civaoğlu - Milliyet

Sandık sonuçları “kazananı”     belirler, demokrasinin kurumları ve hukukun kuralları ise “kazananın yol haritasını...”

Şu satırların yazıldığı an itibariyle TV ekranlarına Türkiye genelinde kamuoyu araştırmalarının öngördüğü oranlar yansımakta. (Tarhan Erdem ve Adil Gür’ün öngörüleri.)

Türkiye genelinde “sürpriz” yok.

Adalet ve Kalkınma Partisi, girdiği 3     yerel seçimden en yüksek oy oranını almış görünüyor.

Son genel seçim sonuçlarına göre ise -biraz- gerilemiş.

“Başarılı” denebilecek sonuç Erdoğan’ındır çünkü “tek başınaydı”,     yenilseydi faturası da ona çıkarılırdı.

Bu kutuplaşma, bu sertleşme, bu tapeler-kasetler, bu üslupla zor günlere gidiyoruz.

“Demokraside çözüm tükenmez”     inancımızı koruyalım.

Demokrasi yolunda yürüyelim.

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Demokrasi, mücadeledir

 

Aslı Aydıntaşbaş - Milliyet

Seçim tablosu, savunduğumuz fikirlerin, özgürlük ve demokrasi özlemimizin boş olduğu, günün birinde bu ülkede daha demokratik bir düzenin yeşermeyeceği anlamına gelmiyor.

Moraliniz bozulduğunda, kendi kendinize nerede olmayı istediğinizi sorun. Mesela, Ak Parti’nin sandıkta başarılı olması twitter yasağını meşru kılar mı? 17 Aralık’ta yolsuzluk olmadığı anlamına mı gelir? Peki Türkiye’de kullanılan siyaset üslubunu, siyasetteki güç tekelleşmesini mazur görmemizi mi gerektirir? Siz görüyor musunuz?

Bu kaotik ülkede doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten gocunmuyorum.

Nihayetinde, demokrasi bir mücadeledir.

Ben şahsen dün neyi savunduysam bugün de aynı şeyleri savunuyorum. Ak Parti’nin seçim başarısını kutluyorum; ancak bu yönetim tarzını tasvip ettiğim anlamına gelmiyor.

Sizi bilmem ama ben bildiğim doğruları söylemeye devam edeceğim. Haklarımız var; onları talep etmeyi sürdüreceğiz. Daha güzel bir Türkiye özlüyoruz; bunu dillendireceğiz.

Çünkü tarihin doğru tarafında olmanın rahatlığı var üzerimizde.

Varsın ‘Kaybettiniz’ diye alay etsinler.

Bizler tarihin doğru cephesinde, demokrasinin çok uzağında olmayan bir yerlerdeyiz.

Ve bir gün... Oraya varacağız.

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

‘Eldeki oylar’ İstanbul’a yetti

 

Tunca Bengin - Milliyet

AKP’nin seçim stratejisi neydi? “Bana ülke çapında oy veren yüzde 49’un gönlünü hoş tutayım, gerisini boşver...” O nedenle de kendisinden olmayanları dışladı, “Eldeki oylar bana yeter” diye düşündü. Nitekim de öyle oldu ve İstanbul’da “Kadir Abi” bu oylarla üçüncü kez büyükşehir belediye başkanlığını kazandı...

Bu seçimin ağırlık merkezinde İstanbul vardı. Çünkü 52 milyon seçmenin 9.5 milyonu, yani her 5 seçmenden biri İstanbul’daydı. Doğal olarak da onların vereceği oylar “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” sözünden hareketle belediye başkanı seçmenin ötesinde anlamlar barındırıyordu. AKP, 20 yıldır yönettiği ve kale gibi gördüğü İstanbul’u koruyup ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı ve sonrasındaki genel seçimlere umutlu gitmek istiyor, muhalefet ise İstanbul zaferiyle iktidarı devirmenin hesaplarını yapıyordu. Bunda da 2009’dan bu yana 700 bin artan seçmen sayısı ve ülkedeki sosyal çalkantıların sandığa yönelişi özendireceği beklentisinin etkisi büyüktü...

Nitekim katılım ülke genelinde beklenenin üzerinde gerçekleşti ve bu da Mustafa Sarıgül’ün aldığı oylara 2009’a göre artı değişim olarak yansıdı. Ama bunlar ana muhalefetin iktidarı silkeleme düşüncesinin gerçeğe dönüşmesine yetmedi.

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

30 Mart’ın ortaya koyduğu tablo

 

Serpil Çevikcan – Milliyet

Dünkü sonuçların gösterdiği gerçekleri çok kaba hatlarıyla sıralarsak:

-  Daha çok özgürlük ve daha fazla demokrasi ekseninde cereyan eden Gezi Parkı eylemleri ile Erdoğan karşıtlığı üzerine adı konmamış bir koalisyon üzerinden seyreden 17 Aralık vakası göz önüne alındığında seçmenin yarıya yakınının 17 Aralık’ı Başbakan’ın sunduğu çerçevede kabul ettiği görülmüş oldu.

-  Bir yandan da Erdoğan’ın; konsolidasyonu artırma, duygudaşlık ve bir cephede yer alma politikasının yeniden sonuç aldığı ortaya çıktı.

-  Sonuçların, genel seçim trendlerini yansıttığı, Ak Parti, CHP, MHP ve BDP’nin oy oranları açısından çok ciddi iniş-çıkışlar yaşanmadığı, seçmen tercihlerinin ciddi değişikliklere uğramadığı, partiler arasında geçişkenliğin tahminlerin uzağında kaldığı görülmüş oldu.

-  Ak Parti’nin Türkiye sathına yayılan görüntüsünde bir değişiklik olmadı. Siyasi haritada ciddi değişiklikler gerçekleşmedi. CHP’nin sahildeki hakimiyeti ise Ege sahilinde odaklandı.

-  Ekonomik tablonun alt-üst olması endişesinde odaklanan siyasi istikrar beklentisinin ve “O giderse kim gelecek” sorusunun seçmen üzerinde etkili olduğu görüldü.

-  CHP, 2009 yerel seçimlerindeki yüzde 23’lük, 2011 genel seçimlerindeki yüzde 26’lık oy oranını artırmış olsa da, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “psikolojik eşik” olarak nitelendirdiği yüzde 30 oy oranını (dün gece itibarıyla) geçememiş oldu.

-  Psikolojik eşiği yüzde 40-42 olarak belirlemiş görünen Ak Parti açısından ise, bu eşiğin üzerinde bir oy oranı yakalanmış oldu. Bu sonuç, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olabilmesinin de yolunu açtı.

-  Yüzde 45 bandındaki Ak Parti oyları ile, çözüm sürecine odaklanan BDP-HDP bloğunun oy oranı cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Erdoğan’ı ciddi biçimde cesaretlendirebilecek bir tabloyu ortaya koydu. Nitekim Erdoğan, dünkü balkon konuşmasında bunun işaretlerini verdi.

-  Seçim sonuçları, Başbakan Erdoğan açısından bir erken seçimi risk olmaktan çıkardı, ağustos ayındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde seçmenin önüne çifte sandık koyma şansını Ak Parti açısından artırmış oldu.

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

AKP seçmeninin direnci

 

Kadri Gürsel  - Milliyet

AKP kendi seçmenini “Biz gidersek bu kazanımlarınızı kaybedersiniz” diye korkuttu.

AKP’nin seçim reklamı filminde bu korkunun milli ve manevi değerleri savunma içgüdüsüyle nasıl ilişkilendirilmek istendiğini gördük. AKP ve Erdoğan, ezan, bayrak ve İstiklal Marşı ile özdeşleştirilerek, bir seçim yenilgisinin bu değerlerin yenilgisi olacağı algısı yaratılmaya çalışıldı.

Neticede AKP seçmeninin az kayıpla verdiği kenetlenme refleksi, yerleşmiş bir sınıfsal tutumun genel karakteristiğini yansıtıyor. AKP seçmeni kazanımlarını korumanın karşılığında yolsuzluk ve rüşvet iddialarına konu olan duruma rıza vermiş görünmektedir.

Muhafazakar bir sağ alternatifin olmaması da Erdoğan’ın işini kolaylaştırıyor. MHP, AKP’den az miktardaki tepki oyunu alabilmiştir ama bu parti AKP’nin alternatifi değildir.

Buna mukabil ana muhalefet CHP, iktidarın yolsuzluk iddiaları ile sarsıldığı bir ortamda kendisinden beklenen başarıyı gösteremeyerek yüzde 30 bandına yükselememiş görünüyordu.

Bu, CHP ve liderliği açısından son derece düşündürücüdür.

Oyların sandıktaki dağılımı ne olursa olsun, şu gerçekler bu seçimin sonuçlarıyla değişmeyecektir:

Erdoğan ve AKP hakkındaki vahim yolsuzluk ve rüşvet iddiaları sandıkta aklanmış sayılmayacaktır. Yolsuzluk ve diğer usulsüzlüklerle uğranan meşruiyet kaybı seçim sandığında geri kazanılmış değildir. Bunun yeri bağımsız ve tarafsız mahkemelerdir.

Bu seçim toplumun derin biçimde tam ortadan bölündüğünü göstermiştir.

Erdoğan ve AKP’si sandıkta hangi oyu alırsa alsın bu şartlardaki bir Türkiye’yi yönetemeyecektir.

En vahimi, Erdoğan’ın bu seçim sonuçlarını daha koyu bir baskı rejimi arzusunun onaylanması şeklinde okuması olacaktır. Bu durumda Türkiye’nin daha büyük bir çatışma ve istikrarsızlığa sürüklenmesi mukadderdir.

Milliyet'te yer alan yazınını tamamını okumak için tıklayın

 

İç Anadolu’da hâkimiyet değişmedi

 

Gökçer Tahincioğlu - Milliyet

Ankara’da oylarını artırmasına rağmen büyük sıçrama yapan CHP ile kıran kırana bir yarışa giren AK Parti, CHP’nin kalesi Eskişehir’de ise büyük sıçrama yaptı ve her seçimde ipi rahat biçimde göğüsleyen Yılmaz Büyükerşen’i ilk sonuçlara göre ciddi biçimde tehdit etti. Ankara ve Eskişehir dışında bölgedeki iki büyükşehir belediyesi olan Kayseri ve Konya gibi kalelerinde rekor düzeydeki oy oranlarını koruyan Ak Parti, 2009’da da kazandığı 9 kentte yine ipi göğüsledi.

Yozgat, Çankırı gibi MHP’nin bir dönem kalesi gibi görülen kentlerdeki hakimiyetini perçinleyen Ak Parti, Sivas’ta BBP’den ilk sonuçlara göre rövanşı aldı. Böylece ilk sonuçlara göre İç Anadolu’da Ankara ve Eskişehir dışındaki bütün kentleri kazanan AK Parti, bu kentlerdeki iddiasını da son ana kadar sürdürdü. AK Parti, 2009 yerel ve 2011 genel seçiminde olduğu gibi İç Anadolu’daki oyların neredeyse yarısını topladı.

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Erdoğan köşk yolunu açtı

 

Mehmet Tezkan - Milliyet

AKP tabanı, AKP üyeleri kendi iktidarlarına küçük bir uyarı verebilirdi..

Bunu bile göze almadılar..

*

Başbakan’ın başarısından da söz edelim.. AKP tabanını arkasında sımsıkı tutmayı bildi.. Kendine inanan, koşullar ne olursa olsun kendisini terk etmeyecek bir kitlenin varlığını bir kez daha gördü..

Bu sonuç, Köşk yolunda atacağı adımı etkileyecektir..

Köşk yolunda cesaretlendirecektir..

Niye mi?

Çünkü bu sonuç Başbakan’ın kişisel başarısıdır.. Kampanyayı neredeyse tek başına yürüttü.. Tek başına kavga etti, neredeyse tek başına mücadele etti..

Şunu biliyoruz..

Bu seçim yerel seçimin ötesindeydi.. Başbakan Erdoğan oylandı.. AKP’ye oy verenler aslında Erdoğan’a oy verdi.. AKP’ye oy vermeyenler Başbakan’a kızdığı için vermedi.. Yerel adaylar ikinci plandaydı..

Erdoğan cumhurbaşkanlığı için aday olacaksa, 10 Ağustos’ta bir kez daha yarışa girecekse, dünkü seçimin verdiği özgüvenle girecektir..

Seçimin tek bir kazananı var..

Tayyip Erdoğan..

Milliyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayn

 

Büyük jüri kararını verince buna saygı duyulur

 

Mehmet Barlas – Sabah

Siz istediğiniz kadar çarpık algı mühendisliği yapın... Elmalarla armutları aynı listeye koyun ve "Artık bunlar muşmuladır" diyerek, eski hamama yeni tellakların geldiğini duyurun... Hatta "Casusluk" ile "Röntgencilik" arasındaki kalın çizgiyi görmezden gelin...

Sessiz çoğunluk seçim sandığına gittiği zaman, bütün bunların nafile çabalar olduğunu görüverirsiniz. O sandığa atılan oy, kurşundan da, kasetten de, Twitter'daki nefret mesajlarından da daha güçlüdür, daha etkilidir.

Kars'tan Edirne'ye, Hakkâri'den İzmir'e uzanan topraklarda yaşayan insanlardan oluşan "Büyük Jüri" kimin başarılı kimin başarısız, kimin icraatçı kimin laf ebesi olduğuna ilişkin kararını açıklamıştır artık.

Ülkeyi ve kentleri kimlerin yöneteceğinin kararını vermek yetkisi, örgütlerden de, ajitatörlerden de ve kendi halkını küçük görenlerden de alınmıştır...

Sabah'a yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Millet iradesine dayanarak 'yeni Türkiye'yi gerçekleştirmek

 

Hasan Celal Güzel  - Sabah

Bu yazıyı dün akşama doğru yazıp gönderiyorum. Sandıkların sayımına henüz yeni geçilebildi. Ancak, alınan ilk sonuçlar, müteaddit yazılarımdaki tahminlerime aynen uygun çıkıyor. AK Parti'nin 1994 Mahallî Seçimlerinin üzerinde oy aldığı anlaşılıyor. CHP ve MHP, Başbakan'ın dediği gibi gene geride nal toplamaya devam ediyorlar.

Düşünebiliyor musunuz?

Başta CHP ve MHP olmak üzere bütün muhalefet partilerinin genel başkanları ve sözcüleri Türkiye'nin Başbakanı'na olmadık hakaretlerle saldırıp binlerce defa 'hırsız' diye bağırdılar. Her gün MOSSAD'ın kucağında hazırlanmış kayıtları, sosyal medyada ve gözü dönmüş yalan makinesi gazetelerinde yayınladılar Lâkin milletimiz, oynanan oyunu benzersiz ferasetiyle idrak etti ve bütün bu iftiralara, montaj kasetlere ve ahlâksızlıklara aldırmadan, Türkiye'nin millî menfaatlerini gözönüne alarak oyunu kullandı.

Sabah'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Milletin tokadı böyle ağır olur!

 

Rasim Ozan Kütahyalı - Sabah

Türkiye'de Büyükşehir yasasının çıkmasından sonra 1984'ten itibaren gerçek anlamda genel seçimler yapılmaya başlandı. 1984'ten beri alınan en büyük yerel seçim oyunu AK Parti aldı. AK Parti bu seçim, yerel seçimler bazında rekor kırdı. 2004'te yüzde 42 almıştı, ondan önce de ANAP 1984'te yüzde 41 almıştı. Bu seçim sürecindeki inanılmaz saldırılara, hemen her gün onlarca tape patlatılmasına rağmen millet, siyaseti kasetlerle dizayn etmek isteyenlere inat Recep Tayyip Erdoğan'a çok büyük bir destek verdi. Bu seçim sonuçlarının temel mesajı budur.

Türkiye Cumhuriyeti halkı, hem Pensilvanya'ya hem de Pensilvanya ile hareket eden bütün vesayetçilere çok ağır bir tokat indirmiştir.

Sabah'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Bir zafer daha!

 

Emre Aköz – Sabah

AK Parti ilk seçim galibiyetini Kasım 2002 genel seçimlerinde almıştı. O günden beri birçok seçime girdi: 2007 ve 2011 seçimlerini kazandı. 2004 ve 2009 yerel seçimlerinden başarıyla çıktı. Ayrıca 2007 ve 2010 referandumlarında arzuladığı sonuçları aldı.

Bunca seçimden sonra hâlâ "zaferden" söz edilebilir mi? Evet; kesinlikle!

Çünkü bu seçime AK Parti çok ciddi bir saldırı altında girdi. Saldırılar sadece yurt içinden değil, yurt dışından da kaynaklandı: Yolsuzluk iddiaları, ses kayıtları, döviz oyunları, ABD ve AB kaynaklı sert eleştiriler...

Bu hücumlar karşısında Başbakan Erdoğan'ın sarıldığı güç halktı, milletti, seçmendi... AK Parti'nin kozu ise ekonomik istikrar ve hizmetti...

Sonuç: Saat 23.30 itibariyle AK Parti'nin oyu yüzde 45'in üstündeydi. Oran bir miktar değişse dahi açık ara birinci olacağı belliydi.

Belediye başkanlıklarına baktığımızda... En önemli sonuç bence Kadir Topbaş'ın İstanbul'da yüzde 48'i yakalamasıydı. Bu büyük bir başarıydı çünkü 2009yerel seçimlerinde Topbaş yüzde 44 almıştı.

AK Parti'nin hizmet merkezli politikasının başarısını gösteriyor İstanbul'daki bu muhteşem oran.

Sabah'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Şimdi asıl soru bundan sonra ne olacak?

 

Hasan Bülent Kahraman - Sabah

İlk aşama Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Erdoğan bundan sonra Cumhurbaşkanlığını yeniden düşünecektir. Çünkü bu onun zaferidir.

Belki Ak Partililerin bile zaman zaman karamsarlığa kapıldığı, endişeye düştüğü bir seçimi, Erdoğan direnerek kazandı. Bundan sonrasını da o tayin edecektir. % 50 dolaylarında oy almış bir lider olarak bazı koalisyonları deneyecek ve cumhurbaşkanlığın isteyecektir.

Bununla birlikte açık konuşulması gereken bir beklenti de var. Belki Ak Parti'ye oy veren kesimde bile devam eden o beklenti, bundan sonra da demokrasinin çoğulculuk, farklılık, hoşgörü temelinde devam etmesidir. Halk Ak Parti'ye ve Erdoğan'a desteğini bariz olmanın ötesinde bir açıklıkla bildirmesine bildirdi ama bu herhalde demokratik düzeyde söz ettiğim beklentileri ortadan kaldırmaz. Dünya da aynı şeyi ummaktadır.

Son olarak CHP'ye değineyim. Bu parti için artık söyleyecek söz bulmak çok zor.

Umarız bu seçimden bir şeyler öğrenir. Başka şeyler yapamasa da ciddi ve gerçekçi bir parti olmaya yönelir. Her seçim bir derstir.

Sabah'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Yaşasın demokrasi

 

Yavuz Donat – Sabah

Çare sandıkta... Tek yol sandık... Son sözü halk söyleyecek... Ve herkes de halkın kararı karşısında saygıyla eğilecek.

Halk... Dün sözünü söyledi.

Bugün... Yeni bir dönemin ilk günü.

Meydanlarda söylenenler meydanlarda kalmalı.

"Saç saça baş başa kavga" artık bırakılmalı.

Siyasetçi sınıfı barışmayı başarmalı.

Bir de şey... Seçimin sonucunu beğenmeyen, halka kızmamalı.

Halk daha ne yapsın?

Sandıkta umduğunu bulamayan gitsin aynaya baksın...

Kusuru kendisinde arasın.

Bugün bir kez daha "Yaşasın demokrasi" diye haykırmanın tam zamanı.

Sabah gazetesinde yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Seçimden kim kârlı çıktı?

 

Fehmi Koru - Star

Ne oldu? Galiba söylenebilecek ilk şey, siyasete siyaset dışı müdahaleye milletin tepki gösterdiğidir... Yalanla, dolanla ve sonunda en mahrem devlet konuşmasının dinlenip yayınlanmasıyla kanaatleri değiştirebileceklerini sananlar, Türkiye’nin istedikleri sonucu alabildikleri başka ülkelerden farklı olduğunu anladılar...

Umarım, anlamışlardır...

Türkiye 150 yıldan uzun bir süredir sandıklı bir sistemle yönetiliyor; sandığa gitme ve kendimizi yönetmesini istediğimiz kadrolar için oy kullanma alışkanlığımız hayli zengin. Askeri müdahalelerle demokrasinin kesintiye uğratıldığı dönemleri geride bırakmanın yolunu da her zaman bulmuş bir milletimiz var. Vesayeti, evet Ak Partili dönemde geride bıraktık ve bunda iktidar partisinin rolü çok belirleyici; ancak Ak Parti’ye o misyonu veren de yine bu milletti...

Aslında ‘yerel’ tercihlerin belirlemesi beklenebilecek bir seçimin, ardından gelen cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin akıbetini de etkileyecek biçimde manipüle edilmek istendiğini anlayınca millet... Gerekli cevabı sandık başına giderek vermeyi bildi.

Star'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Kaybettiniz, bir huzur verin de adamlar işini yapsın!

 

Ahmet Kekeç - Star

Hırsız... Ayakkabı kutusu... Acem uşakları... Sarıgül’le maklube keyfi... Kemal geliyor, Kemal... Helikopter hazırladı, kaçacak... Seçimi bile göremeyecek... “Yargının buz gibi aklı devreye girecek, bazı kelleler düşecek...”

Bu sloganlarla seçim kampanyası yürüttünüz.

Daha doğrusu, nafile bir hevesin peşine düştünüz.

Kaybettiniz.

Siyaset mühendisliğinin sonuç vermediğine/vermeyeceğine ilişkin mebzul miktar örnek varken üstelik...

Bu saatten sonra “Kim kazandı?” sorusuna odaklanmanın bir anlamı var mı?

Mümtazer muhteremi gibi, eyyama yatıp, “Halk kazandı” da diyebiliriz. Haklı çıkarız.

Her defasında halk kazanır zaten ve verdiği mesajla siyasetin istikametini belirler.

Kim kaybetti? Siz asıl ona bakın.

Star'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Milli irade böyle konuşur

 

Mustafa Karaalioğlu - Star

Milyonlar, Gülen ve grubunun mistik darbe rüyasını sandığa gömdü.

Erdoğan siyasi becerisiyle, siyasal tarihimize benzersiz bir seçim zaferini daha kaydetti. 2009’da yüzde 38.5 alan ve oradan merkezi iktidarda yüzde 50 bandına ulaşan AK Parti, bugün itibariyle doğal tabanının yüzde 55 bandına dayandığını gösterdi.

Milyonlar, tapelere, montajlara, kara propagandalara değil ülkenin dününe bugününe ve yarınına bakarak karar verdi. Çünkü, toplumun umudu vesayet veya darbe değil demokrasidir.

Dün sadece vesayetçiler değil vesayet medyası da sandığa gömüldü. CHP Basın büroları, paralel organizasyonun halkla ilişkiler şirketleri gibi çalışan medyanın artık bu ülke insanlarına söyleyecek sözü kalmamıştır. Yalanın, çarpıtmanın, kampanyanın, montajın medyası artık tarih olmuştur, tape gazeteciliği bir utanç sayfasından ibaret kalacaktır.

30 Mart demokrasinin benzersiz bir zaferidir. Demokrasiye sahip çıkanlar da sadece demokrasi talep etmektedirler. Bu kadar açık, bu kadar gerçek...

Hayırlı olsun.

Star'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Seçimin kaybedeni The Cemaat

 

İbrahim Kiras – Star

Böyle bir seçim yenilgisinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlık koltuğunu daha fazla işgal etmesine izin verileceğini beklemek makul görünmüyor. Zaten İstanbul’da büyükşehir belediye başkanlığı için yarışa katılan Mustafa Sarıgül’ün asıl hedefinin CHP genel başkanlığı olduğunu sağır sultan bile biliyor. Ancak bu seçimin sonucu hiç de başarı sayılamayacağına göre Sarıgül’ün Ankara’da kırmızı halılarla karşılanacağını beklemek fazla mantıklı değil. Büyük ihtimalle CHP tabanı partiyi taşıyabilecek nitelikte yeni bir lider arayışına bir an evvel girecektir. Kurultaylar partisi CHP’yi yakın zamanda yeni bir olağanüstü kurultay bekliyor diyebiliriz bu bakımdan.

MHP’ye gelince... Seçimden Devlet Bahçeli’nin liderliğini tehdit eden bir netice ortaya çıktığını söylemek zor. Çünkü uzunca zamandır tasarlanan bir siyasi mühendislik kurgusu bağlamında plan CHP’den Ankara büyükşehir belediye başkanı seçilecek Mansur Yavaş’ın MHP’ye genel başkan olarak geri dönmesi üzerineydi. Yavaş’ın Ankara’da seçimi kazanamamış olması bu planı inkıtaa uğratacaktır muhtemelen. Ama Bahçeli’nin 17 Aralık’ta başlayan süreçte, CHP kadar olmasa da, devlet içindeki paralel devlet örgütlenmesine yönelik geçmişteki rezervlerini unutmuş görünerek cemaatin hükümete karşı yürüttüğü kampanyadan medet uman bir görüntü vermesi kendisi hakkında olumsuz bir nota yol açtı. Bu yüzden dünkü seçimin MHP’de de bir tür hava türbülansı oluşturması mümkün olabilir.

Ne var ki seçimin asıl kaybedeni ne CHP ne de MHP. Her iki siyasi parti de toplumsal tabanı olan, geleneğe dayanan iki büyük siyasi kuruluş. Bugün sendeleseler bile yarın ayağa kalkmanın bir yolunu bulabilirler. En azından teorik olarak öyle... Ama bu seçimin asıl kaybedeni olan Fethullah Gülen cemaatinin yeniden toparlanabilmesi kolay değil. Çünkü toplum nezdindeki itibarını sıfırladı bu hareket.

Star'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Artık hiç tereddüt yok; Türkiye ‘Yeni bir süper güç olacak’

 

Yiğit Bulut – Star

Sevgili dostlarım, çok uzun süreden beri “YENİ BİR SÜPER GÜÇ doğuyor” tezini detaylarıyla savunduğumda, bu ülkenin önünü kesmek isteyenler ve uzantıları, ellerindeki her türlü imkanlarla bana, bize ve bu gidişi görüp anlatmaya çalışan her sese, inanılmaz şekilde saldırdılar, saldırıyorlar ve itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar...

Sevgili dostlarım, bugün, bu yazıyı yazdığım tarihte çaresizler ve HER ŞEYİ HER ŞEKİLDE söyledikleri için artık söyleyebilecekleri tek bir kelime, inandırabilecekleri bir kitle bile yok... Son 11 yılda yaşananlar, gelinen nokta “Dik duruşun, gururun, onurun, ezilmeyişin, inanışın, hoşgörünün, olumlu olmanın” neler getirebileceğinin kanıtı... Bu ülke 2001 krizinde “Derwish’e ceket ilikleyip, Süleymaniye’de başına çuval geçen günlerden bugünlere geldi...Uzun lafın kısası; YENİ BİR SÜPER GÜÇ doğuyor, doğum sancıları oluyor ama sonuç olarak yeni olanın güzellikleri yaşanarak YENİ BÜYÜK CİHANŞÜMUL TÜRKİYE geliyor...

http://haber.stargazete.com/yazar/artik-hic-tereddut-yok-3b-turkiye-yeni-bir-super-guc-olacak/yazi-862889

 

Ve milletin sillesi!

 

Nasuhi Güngör – Star

AK Parti, önce Gezi operasyonu, ardından 17 Aralık operasyonuyla başlayan tezgahı paramparça etmiş görünüyor. Adeta gökten yağan tapeler, kasetler ve dinlemeler ve bunlar üzerinden kurulan tuzaklar, seçmeni etkilemek bir yana ciddi ölçüde kamçılamış görünüyor.

Seçmen tarihe bakıyor. Seçmen geleceğe bakıyor. Hizmete bakıyor, kendi değerleriyle kimin barışık olup olmadığına bakıyor. Bu değerlere kimin samimi ve sahici olarak sahip çıktığına bakıyor.

Seçmen devlete meydan okuyanlara ‘Bu devlet benim, hatasıyla sevabıyla ona ben sahip çıkarım’ mesajını veriyor. Onun mahremine tecavüz etmeye kalkışanların elini kırıyor. Ama aynı zamanda daha demokratik, daha şeffaf ve ekonomik istikrarı sağlam bir yapıyı kimin gerçekleştirebileceğine işaret ediyor.

Bu seçimler bir kez daha göstermiştir ki, bu ülkede siyasetin hala ve uzun süre en sahici aktörü Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Bunca zaman devam eden bir iktidarın, bunca zaman içinde yorgunluk ve yıpranmışlığı üzerinden siyaset üretmesi, iktidar alternatifi olması gereken muhalefetin hali de ortadadır.

Star'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Yav he, he!..

 

Ahmet Turan Alkan - Zaman

Halkımız istikrarı öngördü; dereyi geçerken binek değiştirmeyi uygun bulmadı. Yolsuzluk söylentilerinin kendi hayat tarzını, gelir durumunu etkilemediğini fark edince “tecrübe”den yana tercih kullandı.

Milletin derin irfanı böyle düşündü; böyle düşünmemesi gerektiğini söyleyip duran benim gibilere ise bıyık altından gülüp, “Yav he he!” diyerek iradesini tescil ettirdi.

AK Parti’yi başarısından ötürü nasıl tebrik ediyorsam, milli iradenin verdiği karara da saygı duymam gerektiğini de biliyorum.

Muhalefet cephesi kaybetmiş görünüyor; gerçekte kaybeden idealist yaklaşımlardır, ahlakçılıktır; siyasetin daha yüksek, daha doğru ve daha dürüst bir seviyede yürümesini bekleyen çocuksu iyimserliktir.Halkımız istikrarı öngördü; dereyi geçerken binek değiştirmeyi uygun bulmadı. Yolsuzluk söylentilerinin kendi hayat tarzını, gelir durumunu etkilemediğini fark edince “tecrübe”den yana tercih kullandı.

Zaman'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Daha çok demokrasi

 

Ekrem Dumanlı - Zaman

Madem bir seçimden çıkıyorsunuz yüzlerce kere test edilmiş bir sosyal gerçeği haykırmaya mükellefsiniz. Zehirli bir dille yapılan siyaset sürdürülemez; tıpkı baskıyla ülke yönetilemeyeceği gibi, tıpkı yasaklarla insanların sindirilemeyeceği gibi, tıpkı devlet imkânlarıyla kitlelere zulüm yapılamayacağı gibi…

Dili makul ve makbul bir seviyeye çekmek şart! Sadece dili mi? Hayır! Devlet adalet üzerine ayakta durur, özgürlükle beslenir, hakkaniyet ile çağının ruhunu yakalar. Son dönemin gergin söylemleri ve eylemleri evrensel hukuk ilkelerinin ayaklar altına alındığını, devlet yöneticileri ve yakınlarını söz konusu olduğunda hiçbir hukuk kaidesinin işletilmediğini; buna mukabil suçsuz günahsız insanların ‘çete’, ‘örgüt’ gibi anlamsız suçlamalarla karşı karşıya getirildiğini gösterdi. Ortada somut bir gerekçe olmadığı halde milyonlarca insana yönelik sarf edilen ağır ithamlar, devlet eliyle suç üretileceği şüphesini pekiştirmiştir. Şımarık ve mütekebbir bir kısım kişiler bu şüpheyi kuvvetlendirecek laflar da etti bu süreçte. Bunu bir seçim taktiği olarak yapmış ve ‘safları sıklaştırmak’ için bir ‘iç düşman’ üreterek metafizik gerilim oluşturmayı düşünmüşlerse, büyük bir vebal almakla birlikte, bir stratejik tehacümden söz edilebilir. Zulümlerin en fecisi devlet eliyle yapılandır. Ancak sürdürülebilir bir yaklaşım da değildir bu. Vergisini veren, kanunlara hep saygılı olmuş insanlar üzerinde baskı kuran bütün rejimler içten çürümeye mahkûmdur. Bu nedenle seçim sonrası anayasaya, yasalara ve evrensel hukuk kurallarına dönerek semt pazarı bezirgânlığını çağrıştıran kırıcı tavırlardan vazgeçilmeli… Aksi halde değişik kesimler arasındaki gerginlikler artacak, toplumsal fay hatları derinleşecek.

Zaman'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Nerede kalmıştık?

 

Mümtaz’er Türköne - Zaman

Seçim sonuçlarına yapılan itirazlarla, bir on günü daha bu seçim etrafındaki tartışmalarla geçireceğiz. Hemen arkasından cumhurbaşkanlığı seçiminin denklemleri oluşmaya başlayacak. Seçim sonucu Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına fırsat verir mi? Erdoğan, bu fırsatı, sandıktan aldığı oydan önce, yürüttüğü savaşta kaybetti. Bir savaşı kazanabilmeniz için, önce bir savaş vermeniz lazım. Savaş verebilmeniz için ise karşınızda bir düşman bulunması gerekir. Erdoğan, kazanabilmek için bir savaş ilan etti. Savaş ilan edebilmek için ise kendisine oy vermeyeceğini hesapladığı kesimleri toptan düşman safına yerleştirdi. Bu kadar düşmanın içinde cumhurbaşkanlığı yapmak çok mümkün mü? Malum cumhurbaşkanlığı makamı halkın bir kısmını değil tamamını temsil ediyor. Sizce Erdoğan'ın bu temsili üstlenme yeteneği, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için yürüttüğü savaşın içinde yer alan 30 Mart muharebesinde ortadan kalkmadı mı?

Bir dönemeç daha geride kaldı. Türkiye'nin 17 Aralık öncesine dönme ihtimali mevcut değil. Önümüzde yeni dönemeçler var. Onlar da geçilecek ve geride ne kalacak? Geride kalanlar arasında, hâlâ uygulanmayan mahkeme kararlarının, yürütülemeyen soruşturmaların yer alması ihtimali var mı? Kaldığımız yer, başladığımız yer. Hâlâ 17 Aralık'tayız.

Zaman'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Kaybederken kazananlar; sadece kazanan ve kaybedenler?

 

Orhan Kemal Cengiz -Radikal

Cemaat bu seçimlerin kaybedeni gibi görünüyor. Cemaat her ne kadar Mansur ve Sarıgül’ün yüksek oy oranlarında pay sahipliği iddia edecek olsa da yurt çapında CHP oylarının düşmesinin müsebbibi olarak görülecek. En azından Erdoğan bu sonuçları, cemaatin siyasal ve sosyal desteğinin zannedildiği kadar yüksek olmadığı olarak yorumlayacak. Dolayısıyla da cemaate yönelik 'cadı avının' hız kazanacağını öngörebiliriz.

Ben bu satırları kaleme aldığım sırada Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanlıkları CHP ve AK Parti arasında, tenis topu gidip geliyordu. İster kazansınlar, ister kaybetsinler Sarıgül ve Mansur’un Türkiye’nin yakın gelecekteki siyasi yaşamında ciddi birer yerlerinin olacağı görünüyor. Sarıgül, İstanbul’u kaybederse kısa sürede CHP genel başkanlığı için ciddi bir adaya dönüşecek. Yerel seçimde toplumun bütün kesimlerinden oy alabildiğini gösterdi. Mansur Yavaş da başkanlığı kaybetmesi durumunda, seçimlerden sonra muhtemelen kurulacak 'merkez sağ' bir parti için ciddi bir başkan adayına dönüşmüş olacak. Yani, Mansur ve Sarıgül’ün küçük oy farklarıyla kaybetmeleri, belki de gelecekten bakıldığında AK Parti için sonun başlangıcı olarak görünecek.

MHP ve BDP de bu seçimlerin parlayan yıldızları. Büyükşehir belediye sınırlarının en ücra yerlere kadar uzanması; CHP-cemaat koalisyonunun kaçırdığı oylar; sokaktan uzak duran görüntü MHP’ye olan desteği epey arttırmış gibi görünüyor. BDP’nin 'demokratik özerklik' talebi de büyük bir destek almış gibi görünüyor. Seçimlerden sonra özerklik meselesi Türkiye’nin gündemine oturacak.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Gerçek dünya, sanal dünyayı yendi

 

Oral Çalışlar - Radikal

Söz bitti, gerçek konuştu. Toplumsal çoğunluğun, seçmenin iradesi, ilginç ve hayati bir sınavdan daha başarıyla çıktı. Siyaseti, siyaset dışı yöntemlerle dizayn etmeye kalkışanlar, bir kez daha toplumun tercihi karşısında yenildiler.

Halbuki gerçek gün gibi ortadaydı. Kamuoyu yoklamalarında, halkın 'operasyoncu cephe'ye itibar etmediği ve destek vermediği görülüyordu. Ama sanal dünyada yaşayanlar, “Bitiş...” “Sen kaybettin...” başlıklı yazılar yazıyorlar ve bir çevre, onları alkışlayarak, “helal olsun” nidalarıyla yanılsamayı şiddetlendiriyordu.

Bu seçimleri referanduma dönüştüren, muhalefetin bizzat kendisidir. Kazdıkları kuyuya kendileri düştüler. Başbakan Erdoğan için “30 Mart’tan önce kaçıp gidecek” değerlendirmeleri, toplumun iradesine karşı bir saygısızlığı, toplumun zekâsına karşı bir hakareti ifade ediyordu. Kimin gidip gitmeyeceğine karar verecek öznenin toplum olduğunu unuttular ve bir kez daha yanıldılar. Sanal dünya oldu yalan dünya.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Herkes için ‘Pyrrhus Zaferi’

 

Cengiz Çandar - Radikal

Her ne olursa olsun, 30 Mart’ı 31 Mart’a bağlayan gece yarısı itibariyle bakıldığında, 'Türkiye’nin ufkunda görülen' odur ki Türkiye, sıcak bir 2014 yılı yaşayacak; 30 Mart sonrasında 2014 yazı her zamankinden daha sıcak geçecek.

Yani, Türkiye’de 'siyasi gerilim ve çalkantı' –güçlü bir ihtimal olarak gözüküyor- artarak devam edecek.

Bir nokta daha –daha önce altını çeşitli vesilelerle ve defalarca çizmiştik-: Türkiye, yönetenler açısından yönetilmesi çok zor bir ülke haline gelmiştir.

30 Mart seçimleri, bu 'gerçeğin' altını kalın çizgileriyle çizmiştir.

Öyle bir seçim ki kim nerede, hangi oranda kazanmış olursa olsun, bu seçim, her kazanan için –ve her yerde- bir 'Pyrrhus Zaferi'dir.

Kimse 'zafer' kazanmadı yani.

Ve Türkiye’nin 'öyküsü'ne bu seçimle nokta konmadı. Devam…

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

‘Şimdi ne olacak?’ yerine ne olmalı?

 

Tarhan Erdem - Radikal

Bundan sonra, yerinden yönetim için, irade ve karar açıklayıp, ciddi hazırlığa başlayabiliriz. Bu irade şu esasların kabul edildiğini açık ve tek anlama gelecek biçimde ifade etmelidir: Herkes oturduğu sokakla ilgili her konunun tartışmasına katılabilir ve karar için oy verir; herkes mahalle ve kent sorunlarını, (yerel sağlık, eğitim, ulaşım ve trafik, altyapı, kültür, yaşamla ilgili her konuyu) inceleyip karar verecek meclis üyelerini seçer. Her yurttaş ulusal konuları (maliye, savunma, güvenlik, dış politika … gibi genel sorunlar ve politikalar) üzerinde çalışacak ve karar verecek meclisin, herhangi bir kısıtlama olmayan ve her oyu değerlendiren esas ve yöntem içindeki seçimlere katılır.

Eşzamanlı olarak, yargı ve güvenlik örgütümüzün içine girdiği laubaliliği ciddiyete dönüştürecek irade ve kararlılık gösterilmelidir. Özellikle son altı ayda siyasal tercihlerini, kanun ve ulusal yararın üstüne çıkarma eğiliminde olanlar çoğaldı. Sarsılan kanun hâkimiyeti, dağılma görüntüsü veren hukuk devleti bütün yurttaşların dikkatini, basiretini, cesaretini ve girişimini beklemektedir.

Yukarda saydığım demokrasi, yerinden yönetim anlayışı, yargı ve güvenlik örgütünün yeni baştan ele alınması, diğer yapılması gerekenlerin yolunu açacak, onların da doğru tercihlerle gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Yazdıklarımın yolunu açacak iktidar ve muhalefet partilerinin 'akılla yaşamasına' bağlıdır.

Akılla yaşamaya, biraz önce gördüğümüz seçim sonucunu, düne kadar söylediklerimizi bir kenara bırakarak düşünmek ve anlamaya çalışmak gerekir. Bunun için önce varılan sonucun taksi şoförünün, yakın arkadaşın, sokakta karşılaşılan eski bir dostun konuşmasından; çok okuduğunuz gazetelerin yazdıklarından niçin farklı olduğu düşünülmelidir.

Olması gerekenlere hemen başlanmazsa ne olacağı açık; bunun için “Ne olacak?” diye düşünmek yerine, “Ne olmalı” diye düşündüğümü anlattım; on beş gün

içinde hangi yola girileceği anlaşılır, akılla yaşama yolu bulunmazsa, hiç düşünmeyin, gülün, oynayın, istediğinizi yapın; her türlü felaketle karşılaşacaksınız!

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Gerginlik politikasıyla istediğini aldı

 

Ahmet İnsel - Radikal

Şüphe yok ki AKP’nin bu oy oranı, 2011 seçimlerine göre azalmış da olsa, 12 yıllık kesintisiz bir iktidar döneminden sonra, dünyanın neresinde olursa olsun bir başarı sayılır. Şimdilik Türkiye çapında sonuçlara etkili olacak seçim hilesi iddiaları da duyulmadığına göre, Tayyip Erdoğan’ın şahsen ve AKP’nin örgüt olarak bu başarısını teslim etmek, siyasete sadece kalbinden geçene göre anlam vermemenin, ona mümkün olduğu kadar nesnel bakmanın gereğidir. Erdoğan ve ekibi, çok ciddi ve şimdilik inandırıcı biçimde yalanlanmamış yolsuzluk iddialarına rağmen oyların %40’ından fazlasını alabildi. İstanbul’da Topbaş en yakın rakibini on puan geçerek büyükşehir belediye başkanlığını korudu. Bu satırlar yazıldığında, Ankara’da az farkla AKP adayı yarışı önde götürüyordu. Bunlar elbette bir parti ve bir siyasal lider için başarıdır.

Erdoğan’ın bu şahsi başarısını gölgeleyen olgu, bu seçimlerde anlamlı bir yeni başarı elde etmemiş olmasıdır. En iyi ihtimalle elindeki belediyeleri genel olarak koruduğu ve ağır ithamlara rağmen oy kaybını ciddi biçimde sınırladığı söylenebilir. Bunun dışında Ege ve Trakya’da yerinde sayan, yer yer gerileyen, Karadeniz’de ve Orta Anadolu’da sağlam duran ama Doğu ve Güneydoğu’da, Akdeniz’de ilerleme kaydedemeyen, durağanlaşmış bir AKP tablosu çıkıyor. Tayyip Erdoğan’ın seçim sonrası konuşması, demokratik ülke başbakanı konuşması değil, zorlu bir mücadeleyi kazanmış savaş beyi konuşmasıydı. Seçim sonrasında seçim öncesi gerginlik politikasına hız yitirmeden devam edeceğinin işaretlerini bol miktarda verdi. Bu ise, artık hep savunmada olacak bir lider ve giderek aşınmaya devam edecek ve zamana yayılmış küçük fireler verecek bir iktidar partisi manzarasını önümüzdeki dönem için güçlü bir olasılık haline getiriyor.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

HDP cenahından görünen seçim

 

Pınar Öğünç - Radikal

16.00’dan itibaren BDP bölgesinden erken gelen sonuçlarla kutlamalar başladı merkezde. Seçim yasaklarının kalkmasıyla paralel evrenlerden bildirircesine farklı sonuçlar orada da kafaları karıştırdı. Telefon trafiği, YSK’dan doğru sonuç alma çabaları, yeni ihbarlar.

Akşamüstü Pınar Aydınlar’la birlikte eşbaşkan adayı olan Sırrı Süreyya Önder’in Ankara’da oyunu kullanması bilhassa sosyal medyada bir tartışmaya yol açtı. Bir aday kendi şehrinde nasıl oy vermezdi? “Evim oradayken sadece seçim için ikametgâhı İstanbul’a aldırmak sahtekârlık gibi geldi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy verememesine benzetiyorlarmış. Bir kere o hiç oy vermedi, ben verdim. Ankara’da üç MHP’li adaya karşı ihtiyaç da vardı zaten” diyordu.

Önder, net olmayan seçim sonuçlarına dair üç beş aylık bir parti için HDP’nin aldığı her oyun başarı olduğunu söylüyor. Somut önerilerle yerel politikanın konuşulması yerine seçimin bir referanduma döndürülmesinin iktidara propagandasını temellendirme konusunda fırsat verdiğini düşünüyor. BDP oylarını yükseltirken, HDP’nin Batı’daki performansına da kendileri adına ders çıkararak bakacaklarını ifade ediyor.

Gecenin sonunda yapılan basın toplantısını Tuncel’in şu sözleri özetliyordu aslında: “Risk almıştık. Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.” O sırada İstanbul’da üçüncü parti olarak görünüyordu zaten her şeye rağmen.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Türk siyasetinin çıplak gerçeği

 

Murat Yetkin - Radikal

Türk siyasetinin çıplak gerçeği şu: Başka bir demokratik ülkede yarısı olsa hükümetler devirecek şiddette yolsuzluk iddiaları, 30 Mart yerel seçimlerinde Başbakan Tayyip Erdoğan’a yalnızca 5 puan kadar oy desteğine mal oldu.

Doğru, Türkiye uzun zamandır hiç bu kadar şaibe altında, sandık hilesi öne sürülen bir seçime şahit olmamıştı.

Seçim sonuçlarının açıklanma yöntemi psikolojik savaş kitaplarında ders diye okutulacak cinstendi; Mansur Yavaş, amacın AK Parti karşısındaki sandık müşahitlerinin havlu atıp evlerine gitmesi olduğunu öne sürdü.

İstanbul’da, Ankara’da en kritik ilçelerde oy sayımı sırasında kesilen elektrikten, özellikle Ankara’da sayım sırasında diğer parti müşahitlerini yıldırma amaçlı AK Parti müşahitlerini değiştirme girişimlerinden tutun da doğu ve güneydoğuda sandık müşahitlerinin güvenlik birimleri tarafından seçim odalarına alınmaması girişimlerine dek son dönemlerde görülmemiş iddialara tanık olduk.

Bunlar olmasa, belki birkaç şehirde sonuç değişir, aradaki fark kapanırdı.

Ama AK Parti ile rakipleri arasındaki fark öyle tek hanelerde değildi ki. Erdoğan 2002’den bu yana sekizinci seçimini de yine aynı reçeteyle kazandı: Zıtlaşma reçetesiyle.

Bu defa zıtlaşma hedefi Cemaat oldu. (Bu arada Cemaat’in AK Parti’ye ket vurma gücünün de düşünüldüğü kadar yüksek olmadığı test edilmiş oldu.) O kadar ki 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu taraftarlarına Fethullah Gülen’in kendisine ‘darbe girişimi olarak’ sundu ve onlar da buna gözlerini, kulaklarını kapatarak razı oldular.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Bi sandık vardı, o da patladı

 

Ezgi Başaran - Radikal

Böyle seçim görmedim, hiç bir seçimde bu seviyede bir kamplaşma olmamış, bu seviyede bir ‘hayat memat meselesi’ ilanı yapılmamış, bu seviyede bir derbi izlenmemişti.

Böyle seçim görmedim, sonuçlarla ilgili bu kadar ciddi şayia yayılmamış, böyle derin biçimde güven yitirilmemişti.

Böyle seçim görmedim, taraflar hiç bu kadar keskinleşmemiş, hiç bu kadar öfke biriktirmemişti.

Ne desem bilmiyorum. Gerçekten.

Yazık. Demokrasiyle yönetildiğimize dair tek bir kritere uyuyorduk. Belirli zamanlarda seçim yapılıyor, sandık çoğunluğun siyasi tercihini söylüyordu. Evet demokrasiyle yönetildiğimize dair tek dayanak vardı: Sandık. Evet bu zaten ‘Yazık’ bir durumdu.

Lakin şimdi ona dahi güvenin kalmadığı bir günü idrak etmiş bulunuyoruz.

Bu sahiden ‘yeni bir Türkiye’ artık.

Yeni ve tüm emniyet sübapları patlamış bir Türkiye.

Radikal'de yer alan yazının tamamın okumak için tıklayın

 

Halk refahıma bakarım dedi

 

Uğur Gürses - Radikal

Yerel seçimin Türkiye genel sonuçlarını öncekine göre karşılaştırmak pek de doğru değil ama genel eğilime ve oy oranına da bakarak herhalde şu soru sorulmalı; bunca yolsuzluk ve rüşvet iddiasına karşın Ak Parti neden belirgin bir oy kaybına uğramadı? Basit bir gerekçesi var aslında; geniş seçmen kitlelerinin ekonomik refahı bozulmuş değil. Son bir yıl içinde makroekonomik parametreler bozuluyor olsa da, hane halkının iş imkânlarında ve gelirinde rahatsızlık verecek bir kayıp yaratan tablo yok. Bu satırları yazarken açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler “halkımız yalan ve iftiralara itibar etmemiştir” diyordu. Olasılıkla da, bunca yolsuzluk ve rüşvet haberini görmezden gelen ve hane refahına bakarak karar veren bir bölüm seçmen, bir şehir efsanesi halini alan ‘yiyorlar ama çalışıyorlar’ sözünü de tescil etmiş görünüyor.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Erdoğan’a Köşk için yeşil ışık mı?

 

Ömer Şahin - Radikal

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir seçimden daha zaferle çıkarak ‘usta’lığını göstedi. 17 Aralık tartışmaları gölgesinde geçen seçim sürecini lehine çevirmeyi başaran Erdoğan, 12 yılda 3 genel, 2 referandumdan sonra 3’üncü yerel seçimi de kazandı. Başbakan Recep Tayip Erdoğan, yolsuzluk-rüşvet tartışmaları, cemaatle kavga ile geçen 3 ayın sonunda istediğini elde etti. Başarı çıtası olarak bir önceki seçimdeki yüzde 38’lik oy oranını gösteren Erdoğan, yerel seçimlerde bugüne kadarki en yüksek oranı yakaladı.

Bu yerel seçimler Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin provası olarak da görülüyordu. AK Parti kurmayları yüzde 40’ın üzerinde alınacak oyun Başbakan Erdoğan’a Çankaya Köşkü yolunu açacağını savunuyor. 30 Mart sonuçları, Gezi ve 17 Aralık tartışmasının doğurduğu kutuplaşmayla Köşk şans azaldığı öne sürülen Başbakan Erdoğan’ı yeniden potaya soktu. Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ağustos ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı adaylığı için nisan ayı içerisinde görüşme yapması bekleniyor. Erdoğan’ın adaylığı istemesi halinde Gül’ün yarışa girmeyeceği biliniyor. O zaman parti liderliği için en güçlü isim Abdullah Gül olacak.

Radikal'de yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Mücadeleye devam…

 

Mustafa Balbay - Cumhuriyet

Üç aşamalı seçimin birincisi bitti. Sırada Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler var.

30 Mart’tan 2011’e göre büyük bir değişiklik çıkmadı. Bu tablo AKP’nin Çankaya seçiminde istediği sonucu almasını güçleştiriyor. Önümüzdeki iki seçim birleşebilir ve yepyeni bir durum da ortaya çıkabilir.

Olağanüstü bir ortamda yerel seçimlere gidildi. Sadece sosyal medya yasakları ve medyanın iktidar lehine aşırı orantısız kullanımı bile uygar dünya açısından seçimin sağlıksız bir ortamda yapıldığının göstergesidir.

Bütün bunlar bir yana; daha güzel, daha yaşanılası, daha demokratik bir Türkiye mücadelesini daha güçlü sürdürmenin zamanıdır.

Cumhriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Seçim gecesi…

 

Hüseyin Çetinkaya - Cumhuriyet

40 kentimizde elektrikler kesik...

AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’i dinliyorum...

AKP İstanbul, Ankara, Antalya’da öndeymiş...

O zaman yazımı sonlandırayım...

Sandıkların yüzde 50’si daha sayılmadı ama sözcü Çelik açıklamasını yaptı.

Belki önceden sandıktan ne çıkacağını biliyor.

Ne de olsa deneyimli bir siyasetçi!

Var olan gerçekse; kutucuklar, paracıklar, kasacıklar muhalefete bir yarar sağlamadı...

Acaba nerede hata yapıldı?

CHP sosyal demokrat bir parti olamamanın sancısını hâlâ yaşıyor mu?

Bunların hepsi sorgulanmalı!

Seçim süreci bitmedi, sürecek!

4 ay sonra cumhurbaşkanlığı seçimleri var...

AKP birinci parti bu denli yıpratılmasına karşın.

***

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, genel seçimlerle birleştirilebilir...

Demek ki yaz aylarında siyaset kızışacak...

Biz de tatil yapma fırsatı bulamayacağız...

Ne yapalım!

Çalışırız!

Son söz: CHP yönetiminin bugünden oturup şapkasını önlerine koymaları, hem parti üst yönetiminin hem de örgütlerinin biraz düşünmeleri gerekir.

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Üçlük Bir Maratonun İlk Ayağı

 

Orhan Bursalı - Cumhuriyet

Bu ilk raund. Bir yıllık bir seçim süreci maratonunun ilk ayağı..

İkinci ayağı Cumhurbaşkanı seçimi..

Üçüncü ayağı da 2015 Haziranı’nda yapılacak olan genel seçimler...

Demek istediğim, AKP’nin iktidarını (yıkılışını) salt yerel seçimlere bakarak değerlendirmek yanlıştır. Eğer 2015’e kadar iktidarda kalırlarsa, büyük bir olasılıkta iktidarı kaybedeceklerdir. Bu ikili koalisyon hükümetini göreceğiz.

Bu nedenle sabır, yılmak yok, mücadele için bir yıllık bir soluğu sağlam tutmak gerekir!

İstanbul ve Ankara’da, ikisinde de kaybederse AKP, varsın seçimi kazansın!

Ankara veya İstanbul’dan birisini bile kaybetmesi çok önemlidir...

Pek çok kazandığı yerlerde kaybetmiş olması da önemlidir..

Bu kayıplar ve inişler, sürecin başladığının güçlü işaretleridir...

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Balkon Sertliğine ‘Yavaş’ Yanıtı

 

Utku Çakırözer - Cumhuriyet

Saatler gece yarısını gösterirken, oyların yüzde 80’i sayılmış durumda. Ortaya çıkan manzara şöyle:

- Başbakan Tayyip Erdoğan yüzde 45 oyla seçimin galibi. Birkaç ay sonra yapılacak Köşk yarışı için çok önemli bir avantaj elde etti.

- AKP, 30 büyükşehir belediyesinin 17’sini kazandı. Seçim öncesi beklentileri 20 ili kazanmaktı.

- Bütünşehir yasası genelde AKP’nin ve MHP’nin lehine işledi.

Yolsuzluk ve cemaat etkisi: 5 puan

- Üç yıl önceki genel seçimlerde alınan yüzde 50’lik oranın üzerine HSP ve DP liderlerini partiye katarak tabanını genişleten (Yüzde 51.2) AKP’de yaklaşık 5-6 puanlık bir düşüş var. Buna 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının ve cemaat ile kavganın etkisi denebilir.

- Erdoğan sandık sonuçlarını kendisi, ailesi ve bakanları hakkındaki yolsuzluk soruşturmalarının üstünün örtülmesi için kullanablir. Nitekim dün akşamki ‘balkon’ konuşmasına soruşturmaların odağındaki oğlu Bilal Erdoğan ve Egemen Bağış ile birlikte katıldı.

Sertlik sürecek

- Öncekilerden çok farklı bir balkon konuşması yaptı. Seçim kampanyasına hâkim olan sert ve kutuplaştırıcı söylem seçim sonrasında da devam edecek.

- AKP içinde yolsuzluk soruşturmalarının üzerinin örtülmesi ve Gülen hareketiyle kavgadan rahatsız olan isimler 30 Mart’ı beklemişti. Erdoğan seçim başarısını AKP içindeki olası çatlakları engellemek için kullanacaktır.

Ankara moral verdi

- CHP yöneticileri kendilerine koydukları yüzde 30 hedefine ulaşamazken, Ankara’nın kazanılması moral kaynağı oldu.

- CHP; 1989’ d a SHP’nin yüzde 28.7’lik seçim başarısından bu yana kazanılan en yüksek oy oranına erişti. Ama istikrarlı yükseliş toplumdaki beklentileri karşılayamıyor.

- İlk gelen seçim sonuçları CHP’de hayal kırıklığı yarattı ve parti kulislerinde “istifa” söylentilerine yol açtı. Ancak gece yarısından sonra Ankara’nın foto-finişle kazanılması ve AKP kalelerinden Hatay’ın CHP’ye geçmesi Kılıçdaroğlu’nu rahatlattı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü bir kurultay toplamasına kesin gözüyle bakılıyor. Parti kulislerinde cılız da olsa ‘istifa’ söylentileri var. Eğer gece geç saatlerde Ankara kazanılırsa kesinlikle istifa gündeme gelmez. Kazanılmazsa tartışma derinleşir. CHP liderinin kurmayları ikiye bölünmüş durumda. Bir bölümü, “Oyumuzu sürekli artırıyoruz, istifa gündemde değil” derken, bazı yetkililer ise “Seçim sonuçları hiç de iç açıcı değil. Özeleştiri yapmamız lazım” değerlendirmesini yapıyor.

Metropollerde başa baş

- CHP 34 ilde oylarını artırdı. İzmir’de geçen seçime göre oy oranını artırırken, İstanbul ve Ankara’da da AKP ile başa baş yarıştı. Üç metropolde de oylarını önemli ölçüde artırdı. CHP oylarının yükselişinde Mansur Yavaş, Aziz Kocaoğlu, Mustafa Sarıgül ve Lütfi Savaş’ın önemli etkisi var.

- Bütünşehir yasasının mağduru CHP oldu. Ordu, Mersin gibi illeri kaybederken, Eskişehir ve Antalya’yı zar zor korudu. AKP’nin elinden Hatay’ı alması çok büyük bir başarı.

Yanlış tercihler MHP’ye yaradı

- CHP’nin Adana ve Mersin’deki yanlış aday tercihleri MHP’ye kazandırdı. Bütünşehir yasasının bu iki ilde avantajını kullandı

- MHP 2011 seçimlerine göre oylarını yaklaşık 3 puan artırdı. 30 büyükşehirden 3’ünü aldı.

- AKP’den kaçan oyların önemli bir bölümünün Orta Anadolu’da MHP’ye kaydığı gözleniyor.

‘Özerklik’ dönemi

- BDP kendisine koyduğu hedefe Şanlıurfa ve Bingöl haricinde ulaştı, Güneydoğu Anadolu’yu silme kazandı. 30 büyükşehirden 3’ünü aldı.

- Bölgede tek hâkim parti olan BDP “demokratik özerklik” tartışmasını başlatacak.

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

AKP’li Seçmen Hırsızlığa İnanmadı

 

Can Dündar - Cumhuriyet

Galiba hiçbirimiz böyle seçim görmedik:

Bırakın dataları, başladığımızda ülkede saatin kaç olduğu bile belli değildi.

Bütün iktidar olanakları seçim için seferber edildi.

Birçok kentte elektrikler kesildi, “hava koşulları” bahane edildi.

Anadolu Ajansı, tarihine ihanet edip hükümet sözcüsü gibi davranarak manipülasyona girişti.

En çok usulsüzlük başvurusu bu seçimde yapıldı.

Tam bir güvensizlik havası, seçime damgasını vurdu.

***

Yine de şu tespiti yapmak lazım:

Bunca ispatlı hırsızlık, aleni yolsuzluk, dehşetli baskıdan sonra iktidar partisi hâlâ yüzde 40’ı aşkın oy alıyor, büyük şehirlerde burun buruna yarışıyorsa, bunun tek tercümesi vardır:

Seçmen, yolsuzluk iddialarına kulak asmamış, baskıların hak edildiğine inanmış, hükümete yeniden kredi tanımıştır.

Hükümetin, “Benim ikbalim elimden gidiyor” gerçeğini, “Ülkenin istikbali elinizden gidiyor” diye yansıtmakta başarılı olduğu anlaşılıyor.

Seçmen CHP alerjisini, “İnsanlar el ele tutuşsa” nostaljisinden daha çok sahiplenmiş görünüyor.

“Bayrağımız iniyor” yalanı, “Soygun büyüyor” hakikatinden ağır basmışa benziyor.

Seçmeni suçlamadan önce herkes kendine bakmalı; bu manzaradan ders ve sonuç çıkarmalı...

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Kutuplaşma Artı Konsolidasyon Eşittir ‘Başarı’

 

Çiğdem Toker – Cumhuriyet

Sonuçları değiştirebilecek bir sürprizin yaşanma ihtimalinin düşük olduğu bir saatte yazılıyor bu satırlar.

Ekranlardaki grafikler AKP’yi yüzde 45’te gösteriyor.

Tüm zamanların en sert seçimlerinden birini geride bıraktık.

Başbakan Erdoğan ve partisi AKP, 12. yılda, 12. seçiminden de “zafer”le çıktı.

Bu sonuç, her şeyden önce, yaşadığımız kentin, yahut kasabanın daha yaşanılır bir yere dönüşmesi için yapıldığı varsayılan bir yerel seçimin, fiilen rejim ve meşruiyet oylamasına dönüşmesi bakımından önem taşıyor.

İktidar partisinin aldığı sonuç, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler üzerinde doğrudan etki yaratacak sonuçlar içeriyor.

Başbakan Erdoğan, siyasi varlığı açısından bilinçli bir yöntem olarak seçtiği ve tabanı açısından, bugüne kadar hiçbir olumsuz sonucunu görmediği, gerilim ve kutuplaştırma siyasetinin “meyve”sini bir kez daha toplamış görünüyor.

Mevcut tablo, umduğu sonuca ulaşamayan muhalefet partilerini, şüphesiz ki kaçınılmaz bir durum değerlendirmesine götürecektir. Sözgelimi CHP’nin “sağa açılma” siyasetini sorgulatacak, parti içi tartışmaları hızlandıracaktır.

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Kaybeden belli

 

Mete Yarar - Cumhuriyet

Kazanan belli demiştim ama, kaybedeni söylememiştim. Aslında siz de benim gibi bu sorunun yanıtını çok net biliyorsunuz. Kaybeden; demokrasimiz, itibarımız, geleceğimiz ve hayallerimiz. Seçimin her şey olarak kabul edildiği bir süreci yaşıyoruz. Seçimle yaptıklarımız onaylanıyor veya aklanıyor. Seçimi kazandığımızda yaptıklarımızın doğruluğuna daha çok inanıyor ve üzerine yeni şeyler ekleyerek devam ediyoruz. Size oy vermeyenlerin niye vermediğini merak dahi etmiyorsunuz. Bunu araştırmaya, empati kurmaya veya gerekirse özür dilemeye bile gerek duymuyorsunuz. Sonuçta, kazanan takımın antrenörünün haklı olduğunu biliyorsunuz. İşin açıkçası, demokrasiyi bir maç gibi görüyorsunuz. Bu görüşle de karşı takıma yapılan fauller, sakatlamaya yönelik hareketler ve kötü tezahüratlar mübah hale geliyor.

Cumhuriyet'te yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Türkiye kazandı, siz kaybettiniz!

 

İbrahim Karagül – Yeni Şafak

Millete savaş açtınız, kaybettiniz.

Ülkeye savaş açtınız, kaybettiniz.

Küçümsediniz, değersizleştirdiniz, yaktınız, yıktınız.

Fitnenin her türünü, yalanın ve iftiranın her çeşidini denediniz.

İttifaklar kurdunuz, kapalı kapılar ardında, darbe dahil, senaryolar yazdınız.

Medya üzerinden, haber ajansları üzerinden, sosyal platformlar üzerinden insanların zihinlerini zehirlediniz.

Dışarıdaki müttefiklerinizi bile yardıma çağırdınız.

Erdoğan'ı ebediyyen silecektiniz, yok edecektiniz.

Üç buçuk aydır millete kan kusturdunuz. Erdoğan'ı tiranlaştırıp milletin kalbinden çıkaracaktınız.

Evini izlediniz, yolunu izlediniz, çocuklarını izlediniz, telefonlarını dinlediniz. Röntgenlediniz. Hızınızı alamayıp Erdoğan'a vuracağım diye Türkiye'ye ait ne varsa, ne kadar değer varsa saldırdınız.

Elleri kelepçeli daracağacına gönderecektiniz.

Ama bir liderin neden böylesine sevilip sahiplenildiğini anlamayacak kadar cahildiniz.

Yeni Şafak'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Ses ver Pensilvanya

 

Abdülkadir Selvi

1-Seçimlerin tek kazananı millet.

2-Bu seçimlerin tek bir galibi var. O da Recep Tayyip Erdoğan.

3-Bu seçimlerin tek bir mağlubu var. O da Fethullah Gülen.

4-Bu seçimlerin en büyük fenomeni olan twitter ve youtube'ın sandığa etkisinin ters yönde olduğu ortaya çıktı.

5-Bundan sonra twitter eşittir beyaz Türkler ya da twitter eşittir merkez medya diyebiliriz.

6- Bu seçimlerin ikinci büyük kaybedeni TÜSİAD-Gülen ortak yazılımı olan Mustafa Sarıgül oldu.

7-Mustafa Sarıgül tehlikesini bertaraf eden Kılıçdaroğlu, CHP liderliğindeki koltuğunu sağlamlaştırdı.

8-Terörsüz, şiddetsiz girilen seçimden karlı çıkan BDP, 'Silahlı mücadele bitti, siyasi mücadele devri başladı' parolasının ne kadar doğru olduğunu ortaya koydu.

9-Yerelde partiler kalelerini korudu.

10-Kılıçdaroğlu, bu kez 'Oyunu kullandı bir de poz verdi' başlıklarını attırmayı başardı.

Bunca dersten sonra;

Ses ver Pensilvanya...

Yeni Şafak'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Yeni Türkiye'ye doğru!

 

Cem Küçük - Yeni Şafak

Bundan sonra 31 Mart itibariyle gerçek manada yepyeni bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Artık medya, iş dünyası, holdingler, siyaset eskisi gibi olmayacaktır. Hiçbir yorumu tutmayan gazeteciler ve AK Parti'ye her türlü hakareti yapıp Erdoğan'ın meşruiyet sorunu var diyenlerin miadı dolmuştur. Nasıl 2007 seçimlerinde muhtıradan medet umup tahminleri tutmayan bazı gazeteciler tasfiye olduysa şimdi de bazıları silinip gidecektir. Erdoğan istediği için değil hayatın doğal akışı gereği böyle olacaktır.

Bazı akademisyenlerin kariyeri bitmiştir. Manipülasyonları işe yaramamıştır. Erdoğan hakkında dedikleri hiçbir şey çıkmamıştır. Milleti ve siyaseti asla okuyamadıkları ortaya çıkmıştır.

Ciner, Doğan gibi bazı medya patronları kendilerine çeki düzen vereceklerdir. Gayri meşru duruma düşmek istemiyorlarsa bunu yapmak zorundalar. Yoksa devlet kararıyla silinecekler. Bakın hükümet demiyorum, devlet diyorum. Bu iyi anlaşılsın.

Yeni Şafak'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Seçim günlüğü ve paralel 'zekâ'

 

Markar Esayan – Yeni Şafak

Güneşli günde oy kullanmaya giden, oy kullanmaktan dönen insan kalabalığının içinden ilerleyerek kahvaltı yapmak üzere caddenin birinde bir kafede konuşlanıyorum. Hemen yanıma iki genç oturuyor. Gazetelikte aradığını bulamayan biri, dışarı çıkıp bir iki dakika sonra elindeki 'Birgün' ile geri dönüyor. Halbuki, gazetelikte Hürriyet, Sözcü, Karşı, Yurt, Zaman, Bugün, Habertürk, Milliyet, Vatan, Sözcü hepsi var.

Genç ilk sayfayı açınca 'Harika! Çok zekice bir manşet' diyor. Haliyle merak ederek aypedimden gazetenin ilk sayfasına bakıyorum. Sayfayı ikiye bölecek şekilde kırmızı 170 puntoyla 'Seçim senin!' demiş gazete. Ünlem biraz evvel bizi azarlayan föntürk teyzenin azarını hatırlatıyor. Ben manşetteki zekâyı ararken, fotoğrafları fark ediyorum. Üstte Gezi'de direnen gençlerin el ele karesini görüyorum. Hepsi okumuş, modern çocuklar. Kasklı filan ama, başörtülü değil. Bu foto 'Seçim senin!'in üstünde. Altında ise AK Partili bakanların yan yana bir fotoğrafı var. Yukarıdaki foto ne kadar renkli ve modern ise, altındaki ise o kadar siyah, o kadar iç karartıcı. Yani şunu söylüyor bize: 'Bu modern, laik gençler mi, yoksa yolsuzluk iddialarına bulaşmış şu bıyıklı erkek grubu mu?'

Ama bu zekâ onların değil ki! Kısa bir süre önce 'Yiyin birbirinizi' dedikleri grubun paralelleşmiş bölümünün onlara servis ettiği malzemeden bunlar. Ödünç bir zekâ yani.

Ama medya dünyamıza yeni katılan Karşı gazetesi paralel zekâyı daha iyi kullanmış. 'Bir gün değil, her gün kapat, haydi Türkiye' demiş yanan bir ampul fotosunun üzerine. Müthiş bir zekâ. Ancak sayfayı kaplayan karanlık zeminli fotoyu yanan ampulün aydınlatması manşet ile tezat oluşturmuş. Olur o kadar tabii. Zeka ödünç en nihayetinde.

Bunların hepsi bana keyif veriyor. Çünkü bu 'zeka'nın halkın zekâsına yetişemediğini biliyorum. CHP ve MHP seçmeninin aklına hakaret edildiğini de görüyorum. Kendisine saygı göstermeden, ortaya namuslu, özgürlükçü, halkçı bir siyasi alternatif koymadan ayak oyunları ile önlerine gelen bu ittifakın asıl CHP ve MHP seçmeninden çekeceği var. Önümüzdeki dönemde, kendilerini böyle bir paralel ittifaka, onun ayak oyunlarına mahkum eden tembel, ilkesiz, oportünist tavırlara değişimi dayatacaktır.

Seçim sonuçları ülkemize hayırlı olsun.

Yeni Şafak'ta yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Başbakan’ın taşıdıkları…

 

Cengiz Özdemir - Akşam

Fethullah Gülen’in sayısal yükü en az - (eksi) % 10’dur!Fethullah Gülen’in siyasal yükünün nelere mal olduğunu ise, geçtiğimiz üç ay boyunca son derece pahalı bir biçimde ödeyerek öğrendik!

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eşine benzerine rastlanmamış karşı casusluk faaliyetleri, tek kelimeyle iğrençti.

Seçmenin sandıkta verdiği en önemli ders şudur ki, devletin içinde paralel bir unsur istemiyorum!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bütün asalak unsurlardan arındırılmak zorundadır ve yapılan yerel bir seçim bile olsa, seçmen siyasi iktidara bu ek görevi de yüklemiştir.

Sandıktan çıkan ikinci ders ise, seçmen artık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’da görmek istemektedir.

AK Parti sahip olduğu belediye başkanlıklarını korumuş ve pek çok yerde yeni yerler kazanmıştır.

Bu zorlu süreçte partinin iletişim liderliği sadece Başbakan ve Genel Başkan’ın omuzlarında olmuştur.

Kazanılan bu zaferin tartışmasız sahibi, odur.

Şimdi mızıkçılık yapmanın, hemen “ama” diyerek kıvırmaya yer aramanın hiçbir anlamı yoktur.

Hepimizin “hiza” alması gereken yer, kırmızı bir çizgiyle net bir biçimde iradesini ortaya koydu:

Milli irade tezahür etti.

Milli irade geçen yerel seçimlere göre AK Parti’ye 10 puan fazla destek verirken, esasen 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanlığı seçimi için de yol gösterdi.

Akşam'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın

 

Böylesi hiç görülmedi, uyuyan dev uyandı!

 

Murat Kelkitlioğlu - Akşam

Millet, Türkiye’yi dışarıdan yönetme heveslilerine ‘dur’ dedi!

En büyük cemaat benim diye haykırdı!

Uygulamaya konan oyunun farkına varan millet iradesi, kirli ittifakların hesabını sordu. Millet, ana muhalefete, küçük muhalefete Pensilvanya destekli kirli oyun karşısında adeta kükredi!

Bundan sonra hiçbir kimse, zümre, cemaat adı altında konuşlanmış yapılanmalar rahat uyuyamayacak! Milletin istikrardan, doğrudan her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafında yer aldığını gören bu kirli yapıların tir tir titrediğini görür gibiyim.

Peki bundan sonra milletin iradesinin yansıdığı sandığa saygı gösterecekler mi?

Bu sorunun cevabı kocaman bir HAYIR!

Şimdi başka oyunların peşinde koşacaklar. Başbakan Erdoğan siyaset sahnesinden çekilene kadar kirli planlarını uygulamak isteyecekler. Belki sokakları yakıp yıkacaklar, ülkeyi şiddet ortamına sokmak isteyecekler. Legal yolla yapamadıklarını illegal yöntemler kullanarak deneyecekler.

Akşam'da yer alan yazının tamamını okumak için tıklayın