-AA GENEL MÜDÜRÜ BENGİ: "BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ HOR KULLANMAMALIYIZ" İSTANBUL (A.A) - 11.12.2010 - Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Dr. Hilmi Bengi, demokrasinin korunması için basın özgürlüğünün hor kullanılmaması gerektiğini belirterek, ''Basın, demokrasiyi yıkmaya yönelik girişimlerin karşısında durmalıdır. Aksi halde bindiğimiz dalı keseriz'' dedi. Bağcılar Belediyesi ile Basın Yayın Birliğinin, Holiday Inn Airport Otel'de düzenlediği ''Medya İktidarı ve Demokratik Sorumluluk'' konulu ''Uluslararası Medya Sempozyumu''nda konuşan Bengi, sempozyuma gelenleri ''Medyanın yeni hali 5N+2K'' diye bir sloganın karşıladığını, eskiden gazetecilik öğrencilerinin ''5N+1K'' kuralı ile mesleğe adım attıklarını hatırlattı. ''5N+1K''daki ''Kim?''in yanına ''Kimin için?'' sorusunun da eklendiğini vurgulayan Bengi, ''Gazeteci, yazdığı haberin 'kimin için' olduğunu da cevaplamalıdır. Sorumluluk bilinciyle davranmalıdır. Gazeteci, kamuoyunun haber alma hakkına ve arzusuna cevap vermelidir'' dedi. Bengi, basın özgürlüğünün demokrasinin itici gücü olduğunu, özgür basın olmadan tam demokrasiden de söz edilemeyeceğini belirterek, ''Medya da demokrat olmalıdır. Yoksa güvenilirliği kalmaz. Gerçek demokrasi için üç temel öge vardır, düşünce ve basın özgürlüğü, bağımsız yargı, özgür seçim ve serbest katılım. Basın tüm ögelerin tamamlayıcısıdır. İtici güçtür. Serbest katılım ve bağımsız yargı için özgür basın şarttır'' diye konuştu. Basın özgürlüğü kavramının 18'inci yüzyılda demokrasinin beşiği İngiltere'de geliştiğini belirten Bengi, Türkiye'ye basının geç geldiğini, basın özgürlüğü için de uzun mücadeleler verildiğini kaydetti. Tanzimat Fermanı'ndan sonra basından gelen taleplerin yankı bulmadığını, tersine basının kontrol edilmesi gereken bir güç olarak görüldüğünü hatırlatan Bengi, 1864'te Fransız Basın Kanunu'ndan esinlenilerek Matbuat Nizamname'sinin çıkarıldığını ancak gazete çıkarmanın izne tabi kılındığını ifade etti. Bengi, Meşrutiyet'in ilanından sonra çıkarılan basın kanununun padişah tarafından yürürlüğe konulmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu: ''Oysa o kanun o dönem için ileri hükümler getirmekteydi. Kanun-i Esasi'nin 12'nci maddesi 'Matbuat kanun dairesinde serbesttir' diyordu. 1887'de sansür heyeti oluşturuldu. İkinci Meşrutiyet'in ilanı basına sansüre tepkisini beraberinde getirdi. 24 Temmuz 1908 sabahında gazeteler sansüre prova göndermediler. Oluşan özgürlük havası uzun sürmedi. 1909'da Matbuat ve Matbaalara Ait Kanun kabul edildi. İstanbul'un işgalinden sonra da işgal güçlerinin sansürü başladı. Birçok gazeteci Malta'ya sürüldü. '' -''BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DEMOKRASİNİN VAZGEÇİLMEZ ŞARTIDIR''- Milli mücadele döneminde Anadolu basınının ön plana çıktığını anlatan Bengi, Atatürk'ün Anadolu basınına büyük önem verdiğini, Sivas ve Ankara'da gazeteler kurduğunu söyledi. Savaş şartları hakim olduğu için o dönemin basınının ''milli uyanış''ı diri tutmaya dönük yayınlar yaptığını ifade eden Bengi, sözlerini şöyle sürdürdü: ''6 Nisan 1920'de Anadolu Ajansı, 7 Haziranda da Matbuat ve İstihbarat Müdürlüğü Umumisi kuruldu. Şeyh Sait ayaklanmasının ardından çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu, hükümete basın üzerinde tasarrufta bulunma hakkı tanıdı. 1931'de Cumhuriyet döneminin Basın Kanunu çıkarıldı. Çalışan gazetecilere sosyal haklar sağlandı. 30'lu yıllarda fikir dergilerinin çıktığını görüyoruz. 25 Mayıs 1935'te Ankara'da Basın Kongresi toplandı. 14 Temmuz 1938'de Türk Basın Birliği kuruldu. 1946'da lağvedildi. Serbest Fırka'nın kurulması basına hareketlilik getirdi ama uzun sürmedi. İkinci Dünya Savaşı'nda denetimli basın karşımıza çıkıyor. Matbuat Kanunu'nun 50'nci maddesine dayanarak kısıtlamalar getirildi. Matbuat Umum Müdürlüğü ve Anadolu Ajansı haberlerinin dışında dış haber kullanılamayacaktı. Matbuat Umum Müdürü Selim Sarper, AA'ya da baskı kurdu ve Basın Yayına bağlamak istedi. A.Ş olan AA yöneticileri direnç gösterdi. Getirilen kısıtlamalara basın da çok dikkat etmedi. Bu yüzden Cumhuriyet gazetesi geçici olarak kapatıldı. Selim Sarper'in ayrılmasından sonra baskı ve sansür gevşedi.'' Bengi, çok partili düzene geçişle basın özgürlüğü adına gelişmeler sağlandığını belirterek, 50'nci maddenin kaldırıldığını, bununla birlikte Hürriyet, Milliyet ve Tercüman'ın kurulduğunu söyledi. 1961 Anayasası'nın basın özgürlüğünü temel aldığını anlatan Bengi, 212 diye bilinen 5953 sayılı basın çalışanlarının haklarını düzenleyen yasanın kabul edildiğini kaydetti. Türk basın tarihinde üç dönemden bahsedildiğini, bunların ''1908 sansüre direnç, 1945 çok partili ve 1961-1980 tam çoğulcu dönem'' olduğunu kaydeden Bengi, 12 Eylül ara döneminden sonra yeniden demokrasiye geçişle birlikte basında da özgürleşme sürecinin başladığını söyledi. Bengi, 2004'te çıkarılan 5187 sayılı Basın Kanunu'na dikkati çekerek, ''2004'te çıkarılan Basın Kanunu ileri demokrasilere özgü bir yasadır. 1'inci maddesi ile kanunun amacı 'basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek' olarak belirtilerek, ilerici, çağdaş bir çerçeve çizildi. 3'üncü madde 'basın özgürdür' derken, bu özgürlüğün bilgi edinme, yayma ve eser yaratma haklarını içerdiğini belirtti. İstisnası çizilirken de kısıtlamaların 'demokratik bir topluma uygun' biçimde yapıldığının altı çizildi'' diye konuştu. Basın özgürlüğünün demokrasinin vazgeçilmez şartı olduğunu vurgulayan Bengi, ''Demokrasinin korunması için basın özgürlüğünü hor kullanmamalıyız. Basın, demokrasiyi yıkmaya yönelik girişimlerin karşısında durmalıdır. Aksi halde bindiğimiz dalı keseriz. Özgür basın için demokrasiyi yaşatmak da bizim ödevimizdir. Demokrasi yara aldığında bundan en çok zararı basın özgürlüğü alır. Temel ölçütümüz basın ilkeleridir'' şeklinde konuştu. Sempozyuma Pakistan The News gazetesinden Babar Sattar, Romanya'dan internet portalı yöneticisi Laura Cernahoschi, İngiltere'den insan hakları avukatı ve yayıncı Mahmud El Rashid, Avusturya Asja Ajansından Patti Mc Craken, İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Vedat Demir ve Posta gazetesinden Candaş Tolga Işık da katıldı. Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı, Hilmi Bengi ve diğer panelistlere plaket takdim etti. (