Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, 8 Ekim’de açıklanacak İlerleme Raporu öncesinde Türkiye’nin AB’ye bakışını ve AB’deki Türkiye algısını değerlendirdi. Avrupa Birliği’nde internet özgürlüğü, yolsuzluk iddiaları, sınırların kontrolsüzleşmesi gibi nedenlerle oluşan algıyı değiştirmeye çalıştıklarını kaydeden Bozkır, “Twitter’ı keşke kapatmasaydık. Yanlış oldu. Zaten herkes bir yoldan ulaştı. Şimdi oluşan yanlış algıyı düzeltmeye çalışıyoruz” dedi.
Haber Türk’ten Kübra Par’ konuşan Volkan Bozkır’ın açıklamaları şöyle:
-Uzun seneler diplomatlık yaptınız. Diplomatlar dışarıdan çok soğuk görünür. Hakikaten sıkıcı bir meslek mi sizinki?
Aksine, çok renkli... Diplomatlık konusunda yanlış algılar var. Bakanlığa girdiğim zaman memur çocuğuydum. Babam vefat etmişti, destekleyen yoktu. Kendi tırnaklarımla buraya kadar geldim.
-Dışişleri aristokratiktir. Sizi küçümsüyorlar mıydı?
Aristokratik yapıdan gelen bir iki kişi vardı. Ankara Koleji ve Ankara Hukuk mezunu olduğumu öğrenince “Ya Galatasaraylı ya da Mülkiyeli olmalısın, yanlış yere gelmişsin. Yan tarafta Adalet Bakanlığı var, oraya git” dediler. “Size doğru kapıdan geldiğimi göstereceğim” dedim. Terfi zamanı geldiğinde hakkımı yediler, dava açtım ve kazandım. Tayin dönemlerinde çok çektirdiler. Stuttgart’tan Bağdat’a yolladılar. Oradan da Musul’a yollama niyeti olunca istifa dilekçesi verdim, zorla tuttular. Performansım iyi olunca işler rayına girdi.
-Monşer değilsiniz yani siz!
Dışişleri’nde monşer olan tek bir kişi vardır, onun da lakabı monşerdir! Diplomatlar çok sıkıntı çeker. Sağlık sorunları olan, iklim şartları berbat yerlerde çalışırız. Kurduğumuz dostluklar yarım kalır. Çocuklarımız başka okullara gider. Monşer demek haksızlık...
-Ama monşer bir havanız var. Caz ve klasik müzik dinleyen biri izlenimi uyandırıyorsunuz.
Vaktiyle profesyonel olarak müzikle uğraştım. Okul harçlığımı çıkarmak için Ankara Oteli’nde, Bulvar Palas’ta, Dedeman’da özel günlerde balolarda orkestralarda çaldım.
Hangi enstrümanı çalıyordunuz?
Gitar, org falan... Ama yıllardır elime almadım. Sesim de fena değildi, söylüyordum o zamanlar...
-Diplomasi dilinin şifreleri var mı gerçekten? Aklıma hemen Obama’nın beyzbol sopalı fotoğrafı ve alçak koltuk krizi geliyor...
Diplomasi dili insicamdır. Türk diplomatlar Amerikalılar gibi bacak bacak üstüne atmaz, daha terbiyelidir.
-Uzun boylu olmanız avantaj sağlıyor mu? Karşınızda eziliyorlar mı?
Avantajı oluyor tabii! Aklından kavga etmeyi geçirenler hemen vazgeçiyor (Gülüyor...)
Almanlar daha kibirli ve üstten davranıyor mu?
“Biz Almanlar çok açık konuşuruz” diye başlarlar. Sanki dünyanın en dobra insanı onlar... Bir algı yaratıyorlar ve açtıkları kapıdan size en ağır tenkitleri yapmak için zemin hazırlıyorlar. O kapıyı hiç açtırmamak lazım.
Kimler daha nazik?
Nezaketten öte profesyonellikte en ileri olan İngilizler... Ölçülüdürler. Size asla kötü hissettirmezler. En iyi bildikleri konularda bile bilmiyormuş gibi davranırlar. Mesela bir İngiliz’le tenis oynadığınız zaman 6-0 yenmez, 7-5 yener. Bazen mahsus kaybeder. Çünkü amacı yenmek değil sizi daha iyi tanımaktır.
Fazla gevezelik eden oluyor mu?
Akdenizliler daha sıcaktır. Sarılırlar, bol espri yaparlar ama bu resmi görüşmelerde mesafe kat edeceğiniz anlamına gelmez. İskandinavlar soğuktur ama disiplinli olduklarından işler daha hızlı yürür.
Bebek’teki şu meşhur kafenin sahibi damadınızmış. Çok sık gidiyor musunuz?
Pek gitmiyorum, çünkü gittiğimde para almıyor damat! Herkes hesap ödedi mi ödemedi mi diye bakıyor, rahatsız oluyorum. Bütün yaşamını orada bedavaya getiren kayınpeder durumuna düşmek istemiyorum! (Gülüyor) Damadım New York’ta 8 yıl yaşamış. New Yorker bir yer açtı, çok da tuttu. Kızımla da orada tanıştılar...
-8 Ekim’de açıklanacak yeni AB İlerleme Raporu beklentileriniz ne, korkularınız ne?
Korkumuzun da, fazla beklentimizin de olmaması lazım. Gayet tabii tenkitler olacak ama iyi bir üslup içinde ifade edilmesi önemli.
-İnternetle ilgili papara çekeceklerini biliyoruz. Önlemek için kulis yaptınız mı?
Yok, Türkiye’ye papara çekme devri geçti artık. Ne yazdıklarını ancak rapor yayınlandığında görebiliyoruz. Basından öğrenmemiz de yanlış. Eşten dosttan ele geçirmeye çalışıyoruz. Bu sefer de bir planım var! (Gülüyor...)
-Eskiden rapor yayınlanacağı zaman televizyonlar saatlerce canlı yayın yapardı. Onca başlık dondurulmuşken insanların bu meseleden sıkılıp uzaklaşması normal değil mi?
Fasılların askıya alınması kolay hazmedilir değildi. Kendi içimizde fasılları açarak devam etme kararı aldık. Resmi olarak 14 faslı açtık, bir faslı kapattık. Gerçekte 27-28 fasıl açtık, 13-14’ünü de kapattık.
-AB hedefinden neden vazgeçemeyiz?
AB dünyanın en büyük ekonomilerinden bir tanesi. Göründüğü kadar kötü durumda değiller. İflas eden birçok ülkeyi kurtardılar. Türkiye’ye gelen yatırımların yüzde 72’si AB ülkelerinden geliyor. İhracatımızın yüzde 45’ini AB ülkelerine yapıyoruz. Hava atıp “Girmiyoruz” deme lüksümüz yok. Ama şartlar o hale geldi ki Türkiye’den vazgeçemezler.
-Niye vazgeçemesinler ki?
Süper güç olmanın dört şartı vardır. Kuvvetli ekonomi, genç nüfus, enerji hatlarının güvenliği ve güçlü ordu... Bunların hepsi Türkiye’de fazlasıyla var.
-İyi güzel de bir de aynanın öteki yüzünden bakalım. Yargı bağımsızlığı, internet yasası ve basın özgürlüğü problemli; sınırlar delik deşik; IŞİD’e katılımın en fazla olduğu ülkelerden biri Türkiye; Gezi olaylarından ve yolsuzluk dosyalarının kapatılmasından kaynaklanan imaj... Bütün bu fotoğrafa rağmen bizi neden üyeliğe kabul etsinler ki?
Bunların hepsi algı, olgu değil. Algıları olgulara çevirmemiz lazım. IŞİD’e dünyanın her tarafından katılım var, bundan Türkiye’yi sorumlu tutmak çok yanlış. 35 milyon kişi internet kullanıyor, neyi yasaklamışız? İnsanların haysiyetini korumak için düzenleme yapıldı. Twitter’ı keşke kapatmasaydık. Yanlış oldu. Zaten herkes bir yoldan ulaştı. Şimdi oluşan yanlış algıyı düzeltmeye çalışıyoruz.
En çılgın tarafınız ne?
Fenerbahçe fanatiğiyim! Programlarımda maç saatleri yazar, o sırada kimse telefon etmez. Bir keresinde tam Alex penaltı atacakken kadın bir çalışma arkadaşım aradı. Maç saatini kayın pederinden yanlış öğrenmiş. “Boşan o zaman” deyip kapadım! Birkaç sene sonra yine tam Alex penaltı atacakken başka biri aradı. Diğer arkadaşın numarasını verdim, onu ara dedim! (Gülüyor...)
-Liderlerin kendi aralarındaki diyalogları nasıl?
Sayın Erdoğan çok yakın ilişkiler kurar. Berlusconi, oğlunun nikâhına gelmişti. Schröder, Blair, Chirac ve eski İsveç Başbakanı Carl Bildt arkadaşıydı. Juncker’i de anlattım... Sarkozy ile pek tutturamadık gerçi! (Gülüyor...) En eğlencelisi Berlusconi’ydi. Bir daha onun gibisi gelmez!
İşte kabinenin en renkli bakanlarından Volkan Bozkır’ın bilinmeyen yönleri:
-Babası İstanbul Kocamustafapaşalı ama memur olduğu için Volkan Bey Ankara’da büyümüş.
-Eşi Nazlı Hanım tiyatro eleştirmeni. Volkan Bey’in görevi yüzünden çalışamamış. Dört yaşında ikiz kız torunları var.
-Kızı Okşan Bilkent’te mütercim tercümanlık okumuş, marketing üzerine çalışmış. Oğlu Oytun Amerika’da müzik işletmesi okumuş.
-Hançer koleksiyonu var. Azeri, Fas, Hint hançerleri topluyor
-Hukuk fakültesinde okurken Mülkiye takımında basketbol oynamış. Sonra tenise başlayıp turnuvalara katılmış. 40’ından sonra kayağa merak salmış. Sakatlanma korkusuyla hepsini birden bırakmış!