AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, bugün yayımlanan ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından izlenen politikalara yönelik ciddi eleştiriler içeren AB İlerleme Raporu'na ilişkin açıklamalarda bulundu. Raporun "objektifliklten uzak" olduğunu savunan Çelik, PKK ile ilgili kısmı için "AB içerisindeki bazı siyasetçilerin PKK terörünün tehlikesini anlama konusunda vizyonsuzlukları veya PKK'ya duydukları sempatiyi ortaya koymaktadır" ifadelerini kullandı. Çelik "Türkiye'yle ilgili ilerleme raporunda PKK ile ilgili değerlendirmelerin hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır" diye konuştu.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından basın özgürlüğünün kısıtlandığı yönündeki eleştirilere de tepki gösteren Çelik, "AB İlerleme Raporu veya başka bir kurum müsamaha göstermemizi istiyorsa bu AİHS ve Avrupa Birliği içtihatlarına saldırı yapmış olur. AİHM'e göre terörün övülmesi ifade özgürlüğünün dışında" dedi.
Çelik'in konuşmasından satır başları şöyle:
Esasında AB'nin nasıl yaklaşım gerçekleştireceği bakımından fevkalade önemliydi. Ama maalesef AB'nin kurucu babalarının güçlü perspektifinden çok geride bir AB var şu an.
Kurumların başında son derece yetersiz kimseler var. O nedenle AB, gelecek perspektifi üreten bir kurum değil. Müzakere sürecinin önünü açan bir tarafı olması açısından çok önemliydi, kafa karışıklığı başladı. Telefonlarda görüşüyoruz aynı cümleler tekrar tekrar söyleniyor ama somut vizyonlar açısından yeni bir kanal açamıyorlar.
Siyasi diyalogdan bahsediyorlar ama eyleme geçmiyorlar. Yapıcı olmaktan ve yol gösterici olmaktan uzak bir raporla karşı karşıyayız.
Dünyayı anlama, Türkiye'nin terörle mücadelesi konusunda pek çok değerlendirme eksikliği söz konusu. AB'nin kurucu değerlerini önemseyen birisi olarak söylüyorum, AB'ye ait değerler Avrupa'ya indirgenemez. Hukuk devleti, demokrasi gibi değerlerin siyasi pratiklere dökülmüş halidir ama karşı karşıya olduğumuz tablo maalesef yetersizdir.
Bu rapor AB-Türkiye ilişkilerine hizmet etmeyen bir rapordur, katılım müzakerelerine çok uzak bir rapor. Nasıl ilerleyeceğimizi ifade etmeyen, farklı işbirliği alanlarında somut veri koymayan eylemler maalesef retorik düzeyde kalıyor.
Siyasi retorik konusunda yeterince ilerleme sağlayamıyorlar. Türkiye ile AB arasında köklü bir ilişkinin kurulması gereken bir dönemden geçiyoruz. Bu bakımdan, bu bakış açısına sahip bir anlayışın beklentisi içerisindeyiz.
Darbe girişiminin kınanmasını olumlu karşılıyoruz ancak fail olan Fethullah Gülen cemaatine yönelik mücadelenin yeterince anlaşılamadığını düşünüyor, eleştirilere katılmıyoruz. Türkiye'yi otoriterleşmesi için, laik düzeni ortadan kaldırmak isteyen bir yapılanmaya karşı mücadele veriyoruz. Aldığımız tüm tedbirler orantılı ve vazgeçilmez tedbirlerdir. Maalesef bu anlaşılamamıştır. Vizyonsuzluğu paylaşıyorlar.
Bu terör örgütü Nazileri bile geride bırakabilecek bir terör örgütüdür, ifade edilen endişelerin yersiz olduğunun altını çiziyoruz. Yürüttüğümüz mücadele ülkemizin ve AB ile paylaştığımız tüm hukuk belgelerine uygundur. FETÖ ile mücadele varoluş meselesidir, siyasi değil. Bekamız için vazgeçilmezdir.
Hiç kimse attığımız adımların hukuka aykırı olduğunu ifade edemez. Niteyim Avrupa Konseyi'nin kurucu ülkeleri arasında yer alan ülkemiz AİHS'in 15. maddesine göre adımlarını atmıştır. Açık bir şekilde söylüyorum; eğer elimizdeki çerçeve belgesi AİHM içtihatlarıyla, buna baktığımızda hukukun üstünlüğüne birebir riayet ediyoruz. AB'ye bağlı bir siyaset yürütmeye çalışıyoruz.
Raporlarda, son yıllardaki reformlardan olumlu bahsediliyor. Bu raporun iyi yanı. Çünkü AK Parti reform hükümetidir, bu özelliğimizi 14 yıldır koruduk, korumaya devam edeceğiz. Yargı konusunda gerçekçi olmayan ifadeler var. Devletin FETÖ'den temizlenmesini anlamakta güçlük çeken çevrelerin izini görüyoruz. Bazı tespitler, ülkemizin reform çalışmalarını yeterince takdir edememektedir. ABD'deki 11 Eylül saldırısı olduğunda Türkiye, özgürlük ekseninde çok büyük reformlara imza attı.
Dünyada Türkiye kadar terör tehditi altında olan başka bir ülke yoktur. Türkiye'nin terörle mücadele konusunda teşvik edilmesini beklerdik, sadece uzaktan sorumluluğu başkasına atan bir rapor söz konusudur. Sürekli olarak önlerine belge koymamıza rağmen "Gazeteci, yazar, akademisyen" diyorlar. Dokunulmazlık verilmesini talep ediyorlar. AB'de böyle bir şey yok ama Türkiye söz konusu olunca mikroskop yerine teleskopla bakıyorlar. "Ben şu an profesör değil albay olsaydım" diyor. Karşısındaki gazeteci "Ne demek istiyorsunuz" diyor.
"İleride görürsünüz" diyor. Biz bunları sunduk, Twitter'da da var. Bunlara siz gazeteci derseniz gerçek gazetecilere hakaret etmiş olursunuz. Yine hepsinin önüne koydum. Böyle bir köşe yazısı nasıl olabilir, "Sadece güneydoğu ve doğuda askerlere yönelik saldırılar yetersizdir, şehirlere yayılmalı" diyor. Bunları sakın bizim karşımıza gazeteci olarak getirmeyin.
İfade özgürlüğü ve basın hürriyetinden bahsettiğinizde dünyanın hiçbir yeri mükemmel değil. Rahatsız olduğumuzu düşünüyorlar herhalde, aksine bu kavramların güçlü olduğunu düşünüyoruz. Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkeyi tasavvur edemiyoruz. Terör ve şiddeti öven, teşvik eden söylemler karşısında AB İlerleme Raporu veya başka bir kurum müsamaha göstermemizi istiyorsa bu AİHS ve Avrupa Birliği içtihatlarına saldırı yapmış olur. AİHM'e göre terörün övülmesi ifade özgürlüğünün dışında.
"PKK terör örgütüyle ilgili ifadeler. PKK ile mücadelede orantısız güç kullanıldığı ifadesini kabul etmiyoruz. Bu ifade rapora nasıl girmişse, utanç kaynağıdır. 65 ülkenin uçağı, kara harekatı DAEŞ'e karşı mücadele ediyor. Çıksınlar rapor yayınlasınlar, bu unsurların orantısız davrandıklarına dair.
Bu söz, PKK konusundaki kınamalarda, ama kelimesini kullanmadan cümle kuramayan AB kurumlarının vizyonsuzluğunun tescilidir.
DEAŞ konusundaki hiçbir ama'ya tahammül edemiyorlar ve doğrudur. Ama PKK da DEAŞ kadar vahşi bir terör örgütüdür. AB içerisindeki bazı siyasetçilerin PKK terörünün tehlikesini anlama konusunda vizyonsuzlukları veya PKK'ya duydukları sempatiyi ortaya koymaktadır. Schulz Türkiye'ye gece gündüz eleştiri yöneltiyor. Neden AP'nin PKK sergileriyle ilgili herhangi bir açıklamasını duyamıyoruz Schulz'un? Bu açıklamaların doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ruhuna aykırı olduğunu ifade ediyorum. Türkiye'yle ilgili ilerleme raporunda PKK ile ilgili değerlendirmelerin hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır.
AB hukukuna da aykırıdır bu, PKK'yı terör örgütü olarak kabul ediyorlar. Halkla yan yana getirerek meşrulaştırma çabası anlamına gelir bu.
Bazı şehirlerde savaşa benzer koşullardan bahsediyorlar. Bu cümlenin arkasındaki mantığı da görüyoruz: Sanki Türkiye'de bir iç savaş varmış gibi ifade kullanılıyor. HDP sözcüsü de en son olaylarda bu sözü kullandı. Bu ilerleme raporu tarihe geçecek belgelerdir. PKK'nın resmi söylemlerinin raporda olması üzücüdür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine saldırıdır bu. AB hukuku PKK'yı açık bir şekilde terör örgütü olarak kabul etmektedir. HDP'li vekillerin tutuklanmasıyla ilgili objektif değerlendirme yapamıyorlar.
HDP'li vekillerin tutuklanmasıyla ilgili objektif değerlendirme yapamıyorlar. Gözaltı kararları, dokunulmazlıkları kaldırılan bazı vekillerin terör propagandası yapması, kimilerinin doğrudan terör örgütüne destek vermesi, malzeme taşımanın içerisinde olması, halkın bazı kesimlerini ayaklanma için kışkırtan bunlar herkesin gözünün önünde olmuştur. Milletvekilliği makamına dönük, parlamentonun dokunulmazlığına dönük bir tavır yoktur. Birçok vekil gitti ifadesini verdi.
Çözüm sürecinin sonunda bölgeye ekonomik yatırımlar akarken, geçmişte çatışmaların yaşandığı dağlar turizme açılırken onlar PKK'nın himayesi altında, barışın bozulması için yürütlen faaliyetlerin savunucusu haline geldiler. En büyük zararı da Kürt vatandaşlarımıza verdiler. Bunların siyasi çözümden bahsetmelerinin siyasi anlamda hiçbir karşılığı yoktur. "
Bakın terör örgütüne destek veren Batasuna ile ilgili kapatılma kararı verildi, AİHM de bunu onayladı. Burada bir geçişkenlik oluşturursak insanlık ve terör arasındaki katı çizgiyi kaldırmış oluruz. HDP'li vekillere yapılan işlem, halkın ona verdiği desteğe işlem yapılması değil, halka karşı içine girdiği terör eylemlerine işlem yapılmasıdır.
Bizim bu eleştiriler karşısında katılım müzakeresinde yanıt verebiliriz. Açık bir şekilde söylüyorum; bu eleştirilerden korksaydık, haklı olsaydı, 23 ve 24. fasılların açılmasından geri dururduk. Onlar açılmasını isterlerdi Gelin 23. 24. fasılları açalım, yargı, temel haklar ve hürriyet hakkında birbirimizle konuşalım. Birbirimiz hakkında değil. Söylediklerinizle değil, gerçeklerle karşılaşmaya hazır mısınız? Biz hazırız.
Ekonomiyle ilgili değerlendirmeler de var raporda. Kesintisiz büyüyen bir ekonomimiz var. Darbe girişimi de bunu etkilememiştir. Bu sebeple ekonomimizin gelişmişliği, Kopenhag kriterleri çerçevesinde işlediğine vurgu yapılması olumludur. Ama maalesef, şimdiye kadar görülmeyen bir şekilde terörle ilgili konularda siyasi değerlendirmelere girilmiş, bu bölümde ise siyasi etki yaratılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bununla siyasi münazaraların karıştırılmaması gerekir. Avusturyalı bakanın ırkçı yaklaşımı herhalde bizim önümüze rapor olarak getirilemez. Net bir şekilde, Türkiye-AB katılım sürecini en önemli boyutlarından birini oluşturan müktesabata ilişkin.
Raporda uyuma ilişkin olarak 33 faslın 26'sında ilerleme sağlandığı teyit edilmektedir. Ben açık bir şekilde söylüyorum; biz 33 faslın hepsini açmaya ve hepsindeki müktesabatı karşılamaya yeterli durumdayız. Ek sorun yüzünden, Güney Kıbrıs yüzünden bloke edilmesi Avrupa Birliği'nin kendi sorunudur. Türkiye'nin reform sürecindeki başarısını, doğru politikaları uyguladığını göstermektedir.
Bu yeni dünya içerisinde ortak coğrafyamız olan Avrupa'da yeni kapılar açmamızın zamanıdır. Aşırı sağ, İslamofobia, bu radikal akımların varlığı dikkate alındığında Türkiye gibi ciddi şekilde bu geçmişe sahip bir ülkenin görüşlerinin dikkate alınması gerekiyor. Avrupa'ya AB'ye karşı düşmanlık yükseltilmektedir. Bu insan haklarına karşıdır."