AB Bakanı’ndan yansıyan Türkiye

AB Bakanı’ndan yansıyan Türkiye

Kadri Gürsel

 
Milliyet/09 Eylül 2012
 
 
Bu yazının konusu AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın havai mesaisi...
 
Haber geçen çarşamba günkü Milliyet’in ekonomi sayfalarından. Bakan Bağış, mutfak ve yatak odası tasarımlarıyla tanınan bir Alman markasının, İstanbul’un Kalamış semtindeki mağazasının açılışını yapmış.  
 
“Memleketin bu kadar ağır, iç bunaltan, kanlı bir gündemi varken başka konu mu bulamadın?” demeyin, sizi haksız çıkarırım.
 
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim... İddiam şu:
 
Memleketin böyle giderek kötüleşen bir halde olmasının başlıca nedenlerinden biri, AB’ye üyelik müzakerelerinin bir numaralı adamı, adı üstünde “AB Bakanı”nın, yatak odası ve mutfak eşyası satan bir mağazanın açılışına gidecek kadar bol zamana sahip olabilmesidir.
 
AB Bakanı, Erdoğan kabinesinin gizli işsizidir.
 
AB Bakanı’nın taşıdığı bir unvan ve işgal ettiği bir makam vardır ama gerçek bir işi yoktur.
 
“Şen Bakan”dır kendisi. Ama sanmayın ki fevkalade pozitif karakteri sayesinde... Omuzlarında onu strese sokacak ağır, ciddi bir iş yükü ve sorumluluğun bulunmamasındandır.
 
“Şen Bakan”, 2’nci Meşrutiyet döneminin ünlü Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin sarf ettiği, “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” şeklindeki unutulmayan sözünün, bir asır sonra nükteden gerçeğe dönüşmüş halidir.
 
Velhasıl, AB’ye üyelik müzakereleri diye bir durum söz konusu olmadığı için Egemen Bağış AB Bakanlığı’nı ne güzel de idare etmektedir.
 
AB yok ama bakanı var.
 
Hakikaten de vaziyetini güzel idare ediyor.
 
Bakın mesela o mutfak eşyası mağazasının açılış töreninde yaptığı konuşmayla oradaki mevcudiyet sebebini nasıl da AB ile, yani varsayılan işi ile ilişkilendirmiş: “(Alman firması) mutfak alanında önemli ve cumhuriyetimizle yaşıt. (...) Marka, ekspres mutfaklar konusundaki ilk mağazasını da ülkemizde açıyor. Bu gurur verici bir olay. AB’nin içine düştüğü krizde Türkiye’nin nasıl bir çıkış yolu olduğunu hep anlatıyoruz. Bunu en iyi değerlendiren (Alman firması) oldu.”
 
Tabii ki herkes gibi ben de biliyorum; AB sürecini Egemen Bağış tıkamadı. O süreç kendisinin 2009’un başında devlet bakanı yapılıp başmüzakerecilik görevine getirilmesinden çok önce tıkanmıştı. Ne yapsaydı yani, kendisine takdir ve teveccüh gösteren Başbakan’ı geri mi çevirseydi? Risksiz, zahmetsiz, stressiz ama aynı zamanda gayet havalı bir siyasi pozisyona hayır diyebilir miydi?  
Kişisel hırslarının ve tabi olduğu siyasi konjonktürün sonucudur şimdi mevcut kabinenin gizli işsizi olması...
 
Sayın Bakan AB sürecinin tıkanmasında en ufak bir kişisel sorumluluk payının olmadığını biliyor. Ve dolayısıyla kendisini suçlamıyor, halinden gocunmuyor. Bilakis son derece gamsız ve komplekssiz.
 
Ama ben üzülüyorum.
 
Keşke AB Bakanı’nın kendisini ayın yarısında Brüksel’de bulunmaya mecbur kılan gerçek bir meşguliyeti ve sorumluluğu olsaydı... Keşke başını kaşıyacak zaman bulamasaydı da kendisini o mutfak eşyası mağazasının açılışına gidecek kadar rahat hissetmeseydi...
 
Sayın Bakan’ın mesaisi bir nevi lay lay lom olduğu için Türkiye’nin şeffaf bir kamu alım ve ihale düzeni olamıyor; yargısı bağımsızlaşamıyor; insan hakları ihlalleri artıyor; basın özgürlüğü kısıtlanıyor; gıda güvenliği yetersiz, iş kazalarının önü alınamıyor; çevre sorunları büyüyor... Veya tersi.
 
Bilmem farkında mı?
 
Ortadoğu’yu fethe çıkan yeni Enver’ler Suriye’nin çöllerinde yollarını kaybetmişken, Türkiye’nin tek somut ve kapsayıcı projesi olan AB’yi şimdi yeniden düşünmenin zamanı değil midir?
 
Bağış’a iş, Türkiye’ye ekmek ve hürriyet!