AB genişleme sürecinde Kıbrıs sorunu

2000’li yıllarla birlikte, Kıbrıs sorunu bölgesel bir sorun olmaktan çıkıp Avrupa Birliği genişleme sürecinde önemli bir yer işgal eden çok taraflı bir sorun haline geldi. Bu değişimin iki temel nedeni vardı. Birincisi, 1999 yılında Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin “tam üyeliğe aday ülke” statüsü elde etmesiydi. Bu tarihten itibaren, Türkiye birliğe üyelik yolunda hızlı bir reform sürecine girdi. İkincisi, birliğe 1981 yılından bu yana tam üye olan Yunanistan’ın hamiliğinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak 1 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Birliği’ne tam üye olmasıydı. Yunanistan’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin birliğe alınmaması durumunda Avrupa Birliği’nin Doğu Avrupa ülkelerine yönelik genişleme sürecini topyekûn veto edeceğine dair tutumu bu gelişmede belirleyici olmuştu. RUMLAR ANNAN PLANI’NI REDDETMİŞTİ Kıbrıs sorunun seyrinde bu tarz yeni dinamiklerin oluşması, 2000’li yıllarda sorunun çözümüne yönelik yeni girişimlerin ortaya çıkışını beraberinde getirdi. Bu yöndeki en önemli girişim, dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın başlattığı misyondu. Kamuoyunda “Annan Planı” olarak bilinen bu misyon, Kıbrıs sorununun İsviçre’yi örnek alan federatif bir “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” modeli çerçevesinde çözülmesini öngörüyordu. Bu plan, adanın her iki tarafında da 24 Nisan 2004 tarihinde referanduma sunuldu. Plan, Türk tarafından yüzde 65 kabul gördüğü halde, Rum oylarının yüzde 76’sı ret şeklinde olduğundan hayatta geçirilemedi. RUMLAR ‘KIBRIS CUMHURİYETİ’ OLARAK AB’DE Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin desteğiyle gündeme gelen Annan Planı referandumu, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak Avrupa Birliği’ne üye olduğu 1 Mayıs 2004 tarihinin hemen öncesine denk gelmekteydi. Bu bağlamda, uluslararası kamuoyu, Kıbrıs’ın AB’ye tam üyeliği öncesinde bu plan aracılığıyla Kıbrıs sorununun nihai olarak çözülmesini umuyordu. Lakin bu girişim başarısız oldu. Kıbrıs Rum Kesimi’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak AB’ye üye olması, Türkiye ve KKTC açısından birçok yeni gelişmeyi beraberinde getirdi. Türkiye açısından temel sorun, birliğe tam üyelik sürecinde Rum Yönetimi’ni tanıma zorunluluğu ile karşı karşıya kalmasıydı. Bu durumla ilgili olarak ortaya çıkan ilk gelişme, AB’ye Türkiye’den limanlarını ve havaalanlarını Güney Kıbrıs gemilerine ve uçaklarına açması yönündeki talebiydi. Türkiye, bu yönde bir iznin Rum Yönetimi’ni tanımak anlamına geleceğinden bu öneriyi reddetti. KKTC açısından temel sorun ise, Kıbrıs sorununda nihai bir çözüme ulaşıldığı takdirde, AB’ye entegrasyonu hangi şartlar altında gerçekleşeceğiyle ilgili… HIRİSTOFYAS’IN GELMESİ UMUTLARI ARTIRDI Güney Kıbrıs’ta Annan Planı’na ret çıkmasının ardındaki en büyük etken olan dönemin Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos’un ardından, sosyalist AKEL partisi lideri Dimitris Hıristofyas’ın, Şubat 2008’de Rum lideri seçilmesi, çözüme yönelik umutları artırdı. Uluslararası kamuoyu, Hıristofyas ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasında planlanan barış görüşmelerinden sonuç alınabileceği yorumlarını yapıyor. Uluslararası siyaset uzmanları ve gözlemciler ise KKTC’nin, gelecekte Türkiye ile eşgüdümlü olarak birliğe katılabileceği; ya da Türkiye’den bağımsız bir şekilde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” bir parçası olarak AB’ye girebileceği yönündeki olasılıklara işaret ediyor.