Taraf gazetesi yazarı Cengiz Aktar, Hükümet’in HSYK düzenlemesi ve yolsuzluk iddiası ile başlatılan operasyon ertesinde emniyet ve yargıdaki görevden almalar ışığında, Başbakan Erdoğan’ın Brüksel’de gerçekleştireceği AB temaslarını yorumlayarak, “AB HSYK hamlesini reddediyor, teamüle aykırı olduğunu söylüyor. Bunu salı Brüksel’de Başbakan’a en üst seviyede tekrar edecek. AB ilişkisinin akıbetini ise Başbakan’ın cevabı belirleyecek” dedi.
Cengiz Aktar’ın Taraf gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:
AB HSYK hamlesini reddediyor, teamüle aykırı olduğunu söylüyor. Bunu salı Brüksel’de Başbakan’a en üst seviyede tekrar edecek. AB ilişkisinin akıbetini ise Başbakan’ın cevabı belirleyecek.Geçen çarşamba sefirlere yaptığı konuşmada AB’ye verdiği ayara bakınca rest çekme riski hayli yüksek. Çok vahim bir kriz kapıda!
Yolsuzluklar faş edildikçe, iddialar Başbakan’a uzandıkça iktidar ile medyasının niyeti berraklaşıyor. Darbe çığırtkanlığı ve soruşturma engeli tam yol giderken, yolsuzluğun siyasî nüfuzdan bağımsız ve münferit olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Oysa mesele idarî, adlî olmadan önce siyasî. Yolsuzluk iddialarına konu olan ekonomik faaliyetler, iddialardaki para akışının beslendiği ve beslediği kaynaklar, bunların hepsi siyasî karar demek.
İktidar hoşuna gitmeyen her kelamı yasaklama peşinde. Zaten 2007’den bu yana kör topal işleyen internet ortamını tamamen kontrol altına almayı hedefliyor. Bunun özgürlükler kadar ekonomiye de zararı olacağı açık.
Geçen cuma “güçlü olmamızı istemezler” masalını incelemiştik. Dışişleri Bakanı aynı minvalde konuşmaya devam ediyor. Hüseyin Çelik de öyle. Bu dış dünya takıntısı, hatayı hep başka yerde arayankomplo hafiyeliğinin yanında dış dünya ile ilgili derin bilgi eksikliğini de faş ediyor.
Bugün farklılık masalını inceleyelim. AKP güçlendikten sonra Batı’ya karşı gelmeye, onun çıkarlarına karşı farklı bir politika izlemeye başlamış. Hamas ilişkisi, Suriye ve Mısır’da aldığı tavır bu politikanın misalleriymiş. Oysa bunlar farklı bir politikadan ziyade kavruk “mezhepçilik” idi!İktidar Batı dışı bir siyaset izlemedi. Batı’nın bütün bildik tekniklerini kullanarak kendisine bir “bölgesel emirlik” kurmak istedi. Gücünün temelini oluşturan sermaye, inşaat, kalkınma, tüketim, milliyetçilik, hepsi maddî ve manevî anlamda Batılı veya Batı kökenliydi. Kalkınma modeli de Batı’da modası geçmiş kötü bir kopya. Türkiye gerçekten farklı olabilse bunun kendisine ve diğerlerine muhakkak çok faydası olur. Nerdee o vizyon?
Hrant sokak ortasında katledileli. 7 Ocak’taki celseden bir şey çıkmadı. Ama şimdi iktidar çevrelerinde bu ve diğer davalarda yeni bir hassasiyet belirdi. “Hrant’ın katli de “paralel yapı” dolayısıyla aydınlanmadı” gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. İnsan aklıyla bundan daha güzel alay etmek olabilir mi? Tek misal yeter: Hrant’ın avukatlarının verdiği bilgiye göre, cinayet esnasında İstanbul Emniyeti’nde görevli Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ve Bülent Köksal hakkında mülkiye müfettişlerinin soruşturma açılması gerektiği yolunda olumlu görüş bildiren 11 Mart 2010 tarihli son raporuna rağmen soruşturma iznini zamanın valisi, AKP hükümetinin sabık İçişleri Bakanı Muammer Güler vermedi.
Hrant’ın katlinin aydınlanması Başbakan’ın Yeni Türkiye’sinin boy aynasıdır. 1915 ise yeni, eski her Türkiye’nin...
Pazar 13:30’da Taksim’den AGOS’a yürüyoruz.
Kadın katliamı manşetten inmiyor. Yılın ilk bilançosu bu konuda, Bianet’ten: “Erkekler 2013’te 214 kadın ve 10 çocuğu öldürdü, 167 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti/ tecavüz girişiminde bulundu, 241 kadın ve kız çocuğuna şiddet uyguladı, 161 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. 2013’te her 10 kadından biri şiddet gördüğü için kolluk kuvvetlerine, mülkî amirlere ve savcılara defalarca şikâyette bulunmasına ya da koruma tedbir kararı çıkartmasına rağmen ağır yaralandı.” Bilanço basına ve kamuya yansıyanlar, bir de ev içinde kırılıp yen içinde kalan kollar var ki, haddi hesabı olmasa gerek. “Erkekleri” şiddetle kutluyoruz.