Almanya'nın en yüksek tirajlı gazetesi Bild, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye vize serbestisi tanıması ihtimalini sert sözlerle eleştiriyor:
“Çetin müzakerelerden bahsediliyor. Ankara'nın bir bir yürürlüğe sokması gereken 72 kriter var deniyor. Ancak ondan sonra 78 milyon Türke vize yükümlülüğü kalkacakmış. Hepsi lafıgüzaf. Avrupa Birliği Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vize serbestisini sadece sığınmacı akımını durdurması karşılığında gümüş tepside sundu. Ve Boğaziçi'nin güçlü adamı, anlaşmanın kendi kısmına şimdiye kadar uyduğu için, Brüksel de kendini yükümlülük altında görüyor. Avrupa Birliği yasalarından, anlaşmayı bozan tunç kurallardan Avrupa Birliği Komisyonu istifade edemiyor. Bu da Eurokratların Ankara'yı kızdırmamak için AB hukukunun sığ sularının etrafında nasıl turladığını anlatıyor. Uymayacak şeyler Erdoğan'a uyduruluyor! Birbuçuk yıl önce AB Komisyonu ‘siyasi' bir komisyon olma iddiasıyla göreve başlamıştı. Sığınmacı anlaşması bundan ne anlaşılması gerektiğini ortaya koydu: Yani kendi yasalarının ve kurallarının üstünden atlama becerisi göstermek.”
Almanya için Alternatif partisinin İslam karşıtlığını programına taşıması Alman kamuoyunda bir başka tartışma başlığı. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un konuya dair yorumu şu şekilde:
“Bu tür partilerin iktidarı ele geçirmesini engellemek isteyen, onların pozisyonlarıyla hesaplaşmalı. Bunları kendi içlerinde bulmak mümkün. AfD'ye her halükarda hayvanların korunması din özgürlüğünden daha önemli gözüküyor. Hatta belki de parti bu şekilde bir trend yakaladı. Ama anayasaya göre her din kendi ritüellerini yaşayabilir, tabi anayasal güvence altındaki diğer değerlere aykırı olmadıkça. Sadece teröristlerin değil milyonlarca barışsever demokratın kendini bağlı hissettiği bir dünya dininin buradaki temel düzenle uyumlu olabileceğinin reddedilmesi hiç kuşkusuz sıkıntılı bir durum. Zira AfD taraftarlarının da talep ettiği dünya görüşü özgürlüğü, hiçbir görüşü bundan hariç tutmuyor.”
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü Alman basınında işlenen bir diğer konu. Bielefeld'de yayımlanan Neue Westfälische gazetesinin bu günle ilgili yorumunda şu satırları okumak mümkün:
“AfD'nin ve diğerlerinin tasarladığı gibi bir demokratik mutlakiyetçilik, yani çoğunluğun görüşlerinin tebliğ edilmesi, azınlığın eleştiri ve kuşkusunun susması demokrasiyi zayıflatır. Daha da kötüsü onu kaçınılmaz olarak sonuna götürür.”
Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi ise 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü şöyle sayfalarına taşıyor:
“Basın özgürlüğü ifade özgürlüğünün özel bir halinden başka bir şey değildir, bunun profesyonel olarak kamuoyunda icra edilerek uygulanmasıdır. Bugün medyanın söylemesine izin verilmeyen şeyleri yarın vatandaşların da kendisine saklaması gerekir. Ve bugün gazetecilerin eleştirel bir biçimde seslerini yükselttikleri zaman başına gelenler, yarın ağzını açan herkesi vuracaktır.”
Trierischer Volksfreund Almanya Başbakanı Angela Merkel ile koalisyonun küçük ortağı Hrıstiyan Sosyal Birlik (CSU) lideri Horst Seehofer arasında mülteci politikası nedeniyle başlayan anlaşmazlığı şöyle irdeliyor:
“Doğru mülteci politikasının nasıl olması gerektiği konusunda, Seehofer ile Merkel arasındaki çatışma ortadan kalkmış değil. Şu aralar CSU'lu adam, bir zamanlar kendisinin yaptığı betimlemeyle, bir kedicik gibi mırıldanıyor. Bununla birlikte Seehofer, Başbakan'ın yaklaşımını, sığınmacı sayısını düşürmek için kendi tedbirlerini almak yerine diğer ülkelere, bilhassa da Türkiye'ye bağımlılık içine girdiği gerekçesiyle eleştiriyor. Tıpkı Seehofer'in örnek olarak kullandığı Avusturya ve Macaristan gibi yapmalıydı. Eğer Libya'dan gelen haber doğruysa öfkesi yakında yeniden boşalabilir. Zira orada yüz binlerce insan İtalya'ya geçmek istiyor. Bu durumda sığınmacı krizi çok daha güçlü bir biçimde geri dönebilir.”