AB müzakereleri tıkandı, Ankara özeleştiri yapmıyor

AB müzakereleri tıkandı, Ankara özeleştiri yapmıyor

T24 - Ankara’daki büyükelçiler toplantısında dağıtılan özel kitapçıkta, Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelerin tıkandığı açıkça belirtilirken, hiç özeleştiri yapılmadı.

Taraf gazetesi yazarı Lale Kemal ve Ozan Sürücü'nün haberine göre; Türkiye, gerek bölgesel gerekse uluslararası politikalarda artan biçimde aktif rol oynama arayışlarına girmesine karşın Kıbrıs sorunu ve Kıbrıs Rum kesimi, AB üyeliği önünde ciddi engel olmaya devam ediyor. Ankara, Kıbrıs sorununun çözülememesi nedeniyle Türkiye’nin AB’ye katılım müzakerelerinin tıkanma noktasına geldiğini itiraf etti. Bu itiraf, dün Ankara’da başlayan ve 9 ocakta Erzurum Sarıkamış’ta sona erecek “Üçüncü Büyükelçiler Konferansı” sırasında elçilere dağıtılan özel kitapçıkta yer aldı.

Türkiye’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde görev yapan yaklaşık 180 büyükelçisinin yanı sıra emekli büyükelçilerini de biraraya getiren konferansta konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye için biçtikleri yeni rolün ‘akil ülke’ rolü olduğunu, bu çerçevede dünyada, küresel olaylarda sözü dinlenen, olayları önceden gören, o olaylara tedbir oluşturan akil bir ülke olunması gerektiğini söyleyerek, Türk diplomatların da artık sadece krizden krize koşturan itfaiye eri olmakla kalmayıp, kriz çıkmadan bunu hissedebilen şehir planlamacısı olması gerektiğini kaydetti. Davutoğlu’nun çizdiği bu vizyona karşılık, elçilere dağıtılan özel kitapçıkta, Türkiye’nin batılılaşma projesinin temel taşı AB ile katılım müzakerelerinin tıkanma noktasına geldiği belirtilerek, bu durumda oluşacak tüm olası gelişmelere karşı üretilecek senaryolar, Ankara ve Erzurum toplantılarında masaya yatırılacak. 

AB’ye üyelik inancı kalmadı

Taraf ’ın ele geçirdiği ve Türkiye’nin tüm dünya ülkeleriyle ilişkilerinin durumu ve geleceğinin masaya yatırıldığı, “2011 Tartışma Kağıtları, Vizyoner Diplomasi: Türkiye’nin Perspektifinden Küresel ve Bölgesel Düzen” adlı özel kitapçıkta, AB’ye üyelik perspektifi ve Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü üzerine senaryolar da önemli yer tutuyor.

Kitapçıkta çeşitli konulardaki görüşler ve ileride izlenecek tutumların büyükelçiler konferansında şekilleneceği bazı konular satırbaşlarıyla şöyle:

» Avrupa siyasetinde seçmenlerin neredeyse dörtte birinin oylarıyla beslenen bir aşırı sağ eğilim giderek etkili olmaya başlamıştır. AB üyesi ülkelerde giderek artan bu eğilim, yabancı düşmanı, İslam karşıtı ve içe kapanık siyasi ve toplumsal yaklaşımlara da zemin kazandırmaktadır. Üye ülkelerde yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler, kamuoylarında gerek genel anlamda genişleme sürecine gerek Türkiye’nin üyeliğine desteğin azalmasına yol açmaktadır.

» Yapılan araştırmalarda Türkiye’nin AB’ye üye olabileceğine olan inanç yüzde 38’e düşmüştür.

» Katılım müzakerelerinde bugün kadar 13 fasıl müzakerelere açılmış ve bunlardan biri geçici olarak kaptılmış olup, siyasi engeller nedeniyle toplam 18 fasıl açılamamakta ve hiçbir fasıl kapatılamamaktadar. Netice itibariyle, katılım müzakereleri tıkanma noktasına gelmiştir. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen, ülkemiz reform sürecinde kararlılıkla ilerlemeyi sürdürmektedir.

Kıbrıs’a ilişkin alternatif senaryolar

» Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), başta katılım müzakareleri olmak üzere Türkiye- AB ilişkilerinin her alanında engel yaratmaya yönelik bir siyaset izlemektedir. Katılım sürecimizdeki tek engel GKRY olmamakla birlikte, Kıbrıs konusunda kaydedilebilecek bir ilerleme veya çözüm, müzakere sürecimizin büyük ivme kazanmasını sağlayabilecektir.

» Kısa ve orta vadede müzakere sürecinde temel kilit Kıbrıs sorunu gibi görünmektedir. Kıbrıs sorunu bağlamında yaşanacak olumlu bir gelişme müzakere sürecimizin önünü açabilecektir.

» Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik kapsamlı ilerleme sağlanmaması ve müzakere sürecinin durması halinde de muktesebata uyum çalışmaları sürdürelecektir.

» Kıbrıs sorununu çözümüne yönelik kapsamlı ilerleme sağlanmaması ve müzakere sürecinin durması halinde Türkiye’nin AB ile ilişkilerini yeniden değerlendirilmesi sürecinde, Türkiye’nin, (aday ülke statüsünün verilmediği) 1997 Lüksemburg Zirve kararlarına verilen tepkinin yol gösterici olup olmayacağı kamuoyunda gündeme getirilebilecektir. AB ile olan siyasi, ekonomik ve beşeri alanda ilişkilerin içinde bulunduğu yoğunluk da göz önüne alındığında, bu tür adımlar (Lüksemburg benzeri) ülkemizin menfaatelerine uygun olmayacaktır. Bu itibarla “AB’yle ilişkilerimizin gözden geçirilmesine” ilişkin senaryonun bu aşamada hiçbir şekilde dillendirilmemesi gerektiği düşünülmektedir.

» Bu kapsamda, AB üyelik perspektifine ilginin düşük bir seyir izlediği kamuoyumuzda üyelik heyecanını yeniden canlandırmak için neler yapılabilir?

» Çözüm olmaması halinde, GKRY’nin 2012 yılının ikinci yarısında üstleneceği AB Dönem Başkanlığı sırasında Türkiye-AB ilişkileri ne şekilde yürütülecektir, ve Fransa’da 2012 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nicolas Sarkozy’nin (Türkiye’nin üyeliğine karşı) yeniden seçilme ihtimali nedir?

» GKRY’de giderek artan Türk karşıtı fanatizm ve ortak yaşama kültürü eksikliği dikkate alındığında, zamanla Kıbrıslı Türklerle ortaklığa dayalı bir çözüme ulaşma olasılığının azalması karşısında ne gibi yaklaşılmanlar geliştirilebilir?

» Kapsamlı çözüm hedefine ulaşılamayacağının görülmesi durumunda tarafımızdan sürecin sonuç vermeyeceğinin ilan edilmesi mümkün müdür?. Bu hangi aşamada yapılabilir? Bunun ne gibi olumsuz yansımaları olacaktır?

 Rusya Kıbrıs’ı kullanıyor

Rum tarafının hem müzakereler hem Barış Gücü konusunda sonlandırıcı bir karar alınmasını engellemeye yönelik tutumuna, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya tarafından açık bir şekilde, Fransa ve Çin tarafından ise daha temkinli biçimde destek verildiği görülmektedir... Rusya’nın bu konuyu (Kıbrıs) Türkiye’ye karşı bir koz olarak elde tutmak istemesi olduğu gibi, Kıbrıs sorunu çözülmediği sürece Türkiye-AB ve NATO-AB ilişkilerinin rayına oturmasının mümkün olamayacağı tesbitinin de yattığı değerlendirilmektedir.

İrade eksikliği yok, AB’den engel var

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, son sekiz yılda yapılan reformların güvenlik temelli değil özgürlük temelli bir demokrasi anlayışıyla gerçekleştirdiğini dile getirdi. Davutoğlu, bu anlayışın omurgasını da AB politikalarının oluşturduğunu kaydetti. Kimsenin AB politikalarını ihmal ettiklerini söyleyemeyeceğini dile getiren Davutoğlu, “olmazı olur yaparak” en zor fasıllardan biri olan çevre ve gıda güvenliği faslını açtıklarını belirterek, çok kolay fasılların açılamamasının ise Türkiye’deki siyasi irade eksikliğinden kaynaklanmadığını, bunun nedeninin bazı AB ülkelerinin siyasi engellemelerinden kaynaklandığını ifade etti. Bazı AB ülkelerinin iç politik nedenlerle, bazı ülkelerin ise Kıbrıs’ı öne sürerek bu engellemeleri ortaya koyduğunu vurgulayan Davutoğlu, “Bizi AB ile Kıbrıs açmazı içine kimse sokmaya çalışmasın. Bu Türkiye’nin tanınmaması demektir. Ne zaman bizi çıkmaza sokmaya çalışılırsa ve o açmazda bizim istemediğimiz tercihleri yapacağımız düşünülüyorsa, hep yanılmışlardır ve yanılacaklardır. İstemediğimiz hiçbir tercihi kimse bize yaptıramaz” dedi.

 Avrupa’ya ne kadar egemen

AB üyelik sürecinde Belçika’nın altı aylık dönem başkanlığı sırasında hiçbir müzakere başlığının açılmaması eleştirilere neden oldu. Eleştirilerin odağındaki isim ise Ocak 2009’dan beri Başmüzakerecilik görevini yürüten Devlet Bakanı Egemen Bağış.

AB’yle 2005 yılında başlayan müzakere görüşmelerinde 35 fasıldan sadece 13’ü açıldı. Bunlardan sekizi Kıbrıs’ın vetosu nedeniyle vetolu açılamıyor. Egemen Bağış’ın 2009’da Başmüzakereci olmasından sonra üç fasıl açıldı:

» Vergilendirme (Çek Cumhuriyeti 2009)

» Çevre (İsviçre 2009)

» Gıda Güvenliği Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası (İspanya 2010)

Belçika’nın altı aylık AB Dönem Başkanlığı sırasında açılması beklenen “rekabet” faslı ise devlet yardımları kanunu Meclis’ten gecikmeli olarak çıkınca açılmadı. 1 ocaktan itibaren AB Dönem Başkanlığı’nı devralan Macaristan’ın müzakere başlıklarını açıp açmayacağı da tartışma konusu. AB uzmanları, Ankara’yı eleştirirken, AB’nin de “garanti vermesi” gerektiğini dile getirdiler.

Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu: Egemen Bağış döneminde olması gerekenlerden biri rekabet başlığının açılabilmesiydi. Orada şöyle bir problem var: Türkiye bir garanti olmadan bütün piyasasını AB piyasasına bağlamak istemiyor. “Biz amacımızdan vazgeçmedik” kararlılığını çok net ortaya koyan biri Egemen Bağış, ama aynı oranda adım atmayı AB’ye bırakmış gibi bir izlenim yaratıyor.

Önümüzde açılabilecek altı üstü üç başlık var. Bunlardan biri kamu alımları meselesi.

Burada iyice zor bir durum oluşuyor Türkiye açısından. Çünkü bu başlık, yabancı firmalara Türk firmalarından öncelik tanıyan bir içeriğe sahip. O nedenle Türkiye bunu en sonlara bırakır. Sosyal politikalara da hem işçi, hem de işveren sendika ları soğuk bakıyor. Türkiye seçim öncesi bu konuda da adım atmayacaktır. Geriye sadece rekabet başlığı kalıyor, bu başlık açılabilir.

 Ancak bu kadarını yapabildi

Bahçeşehir Üniversitesi Avrupa Birliği Bölüm Başkanı Dr. Cengiz Aktar: Bence Türkiye, 50 yıllık ilişkiler tarihinde şimdiye kadar hiç yapmadığı kadar Avrupa Birliği işi yaptı bu dönemde. Bir defa, Özal döneminin Avrupa Bakanı Ali Bozer’in dışında ilk defa tam zamanlı bir Başmüzakerecimiz oldu. Bu her şeyi değiştirdi. Egemen Bağış dönemi çok olumlu bir dönemdir. Ama, AB tarafında bu Türkiye’yle müzakerelere bakışta o kadar kötü bir döneme girilmişti ki ancak bu kadarını yapabildi. Bir defa bu dönemde Türkiye’nin görünürlüğü arttı. Çünkü Egemen Bağış gerektiği gibi çok seyahat etti, muadili bakanlarla ahbaplıklar geliştirdi.

 Macaristan dönemi de şüpheli

Emekli Büyükelçi, Taraf Yazarı Temel İskit: Fasıllar takılmış durumda. Egemen Bağış’ın Başmüzakereci olarak atanması bile hükümetin bu konuya özel önem verdiğinin göstergesi aslında. Ama bu dönemde bazı fasılların açılmasının dışında fazla bir ilerleme sağlanmadı. Siyasi kriterler açısından bazı ilerlemeler oldu. Anayasa değişiklikleri gibi bazı müspet gelişmeler oldu. Ama bunlar toplumun zorlamasıyla oldu. Neticede fazla ilerleme olduğu söylenemez.

Belçika dönem başkanlığında hiç başlık açılamadı. Şimdi Macarlar “açacağız” diyor ama o da şüpheli. Bence Türkiye’nin AB yolunun açılmasında en büyük engel, Güney Kıbrıs’a limanların açılamaması üzerinden 14 başlık bloke edilmiş olması. Bunların açılması için limanlar meselesinin aşılması lazım.