Avrupa Birliği, Türkiye'nin Kıbrıs açıklarında doğalgaz arama faaliyetleri nedeniyle 15 Temmuz günü bazı yaptırımlar açıkladı. Bu yaptırımlardan biri de Kapsamlı Havacılık Anlaşması müzakerelerinin dondurulmasıydı. Peki Kapsamlı Havacılık Anlaşması (KHA) nedir?
Üye ülkelerin kendi aralarında serbest bir havacılık pazarına sahip olduğu AB, hem komşu ülkelerle hem de önemli ilişkiler kurduğu ülkelerle havacılık alanında daha iyi hizmet verebilmek için KHA imzalıyor.
KHA'larda taraf ülkeler, iki ülke arasında hangi havayolu şirketlerinin hangi kentler arasında ne sıklıkta uçabileceği üzerinde anlaşmaya varıyor.
Bu tür havacılık anlaşmaları genellikle iki ülke arasında imzalanan türden anlaşmalar olsa da AB, tüm üye ülkeler adına müzakere yürütüyor.
Avrupa Birliği, kendi internet sitesinde yayımladığı bilgilere göre, komşu ülkelerle yürüttüğü KHA müzakerelerinde hem AB ile bu ülke arasındaki uçuş trafiğinin serbestleştirilmesini hem de bu ülkenin AB havacılık kurallarını uygulamaya başlamasını hedefliyor. Ancak anlaşma sonucunda ne kadar serbestlik tanınacağı, müzakerelere bağlı olarak değişebiliyor.
AB bugüne kadar ABD, Kanada, İsrail, Ürdün, Gürcistan, Moldova ve İsviçre'nin de aralarında bulunduğu çeşitli ülkelerle KHA imzaladı.
AB, bu anlaşmaların daha fazla uçuş nedeniyle büyüme, daha fazla rekabet nedeniyle düşük fiyatlar ve daha fazla uçuş rotası nedeniyle yolcular için daha fazla konfor ve iş dünyası için de daha fazla iş imkanı yarattığını vurguluyor.
AB Türkiye'yi "Havacılık sektöründe kilit bir ülke, Avrupa'nın en stratejik ve en hızlı büyüyen pazarlarından biri" olarak niteliyor.
AB verilerine göre Türkiye, ABD'nin ardından AB ile en fazla uçuşun yapıldığı ülke konumunda.
AB'nin Havacılık Strateji Belgesi'ne göre bu anlaşmanın Türkiye'ye ve AB'ye çeşitli faydaları olacak. Bunların başında, artacak turizmin de etkisiyle yıllık 5 milyar euroluk ekonomik katkı gösteriliyor.
Anlaşmanın yaratacağı yeni istihdam sayısının 48 bini bulabileceği öngörülüyor.
AB buna örnek olarak KHA'ların ardından uçuşlarda taşınan yolcu sayısının bazı Balkan ülkelerinde üçe, Fas ile imzalanan anlaşmanıyla da ikiye katlanmasını gösteriyor.
Şu anda müzakerelerin devam ettiği ülkeler arasında Türkiye en fazla iş imkanı ve en fazla ekonomik faydanın görüleceği ülke olarak tanımlanıyor.
Peki AB'nin Türkiye ile anlaşma müzakerelerini dondurması Türkiye havacılık sektörünü nasıl etkileyecek?
HaberTürk gazetesinde ulaşım alanında köşe yazan Güntay Şimşek, bu müzakerelerin dondurulmasının yaptırım sayılamayacağını, bu anlaşmanın imzalanmasının zaten mümkün olmadığını söylüyor:
"Çünkü 28 AB üyesi ülkeden birisi de Türkiye'nin tanımadığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY). Bu anlaşma imzalanma aşamasına gelmiş olsaydı, Türkiye tanımadığı GKRY ile masaya oturmayacağından zaten sonuca ulaşmayacaktı. Dışişleri Bakanlığı da 'Tanımadığım GKRY ile anlaşma imzalamam' dediği için konu dört ay önce kapanmıştı. AB, Türkiye'nin kapattığı bir müzakereyi kendisi yapmış gibi sunmaya çalışıyor.
"Öte yandan AB bu anlaşmayı, üyesi ülkelerin daha rahat havacılık faaliyeti yürütmesi için istiyordu. Adil rekabet, sermaye hareketi, AB ile Türkiye hava sahasında sınırsız uçuş gibi hususları öngörüyordu."
BBC Türkçe'ye konuşan AB uzmanı ve AB Komisyonu Ankara Temsilciliği yapmış olan Can Baydarol da Türkiye'nin AB ile bu tür anlaşmaları Kıbrıs'ı tanımak zorunda kalacağı gerekçesiyle imzalamadığını söylüyor.
10 yıldır Türkiye'nin AB ile havacılık müzakereleri yaptığını hatırlatan Baydarol, "Benim gördüğüm, yaptırım diye ortaya koyulan şeylerin çok da önemi yok bu aşamada" diyor.
Bu müzakerelerin yaklaşık son dört yılı KHA müzakereleriyle geçerken ondan öncesi de Yatay Anlaşma (Horizontal Agreement) adlı başka bir havacılık anlaşmasının müzakeresiyle geçmiş, o anlaşma da yürürlüğe girmemişti.
Yatay Anlaşma döneminde bu konuda araştırmalar yapmış ve Eskişehir Teknik Üniversitesi Havacılık Yönetimi Bölümü'nden Doç. Dr. Ender Gerede, KHA müzakerelerinde konuşulan konuların basında yer almadığını ancak Yatay Anlaşma döneminde görüşülen şartların Türkiye'ye zarar verme ihtimali bulunduğunu söylüyor.
Hava hukuku konusunda uzmanlaşan, THY'de Uluslararası İlişkiler ve İttifaklar Başkanlığı yapmış Lale Kaplan ise "Yatay Anlaşma da Kıbrıs konusu yüzünden imzalanamamıştı" diyor ve ekliyor:
"Türkiye AB'ye aday ülke olduğu için KHA'nın diğer ülkelere göre farklı bir şekilde müzakere edilmesi gerektiğini savundu.
"Ben bu anlaşmanın çok taraftarı değildim. Türkiye'nin bir olduğu tarafta karşısında bir sürü ülke olacak şekilde bir anlaşmaydı, adil olacağını düşünmüyorum."
Şu anda Özyeğin Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi'nde Hava Hukuku dersleri veren Kaplan, AB ülkelerinin birbirleri arasında serbest taşımacılık yaparken Türkiye'ye bu hakkı vermemelerinin, Türk taşıyıcının AB ülkeleri arasında serbest dolaşım hakkına aynı şekilde sahip olmaması sonucunu doğurduğunu söylüyor.
Kaplan, anlaşmanın Lufthansa gibi AB şirketlerine Türkiye'de iç hatlar uçuşu düzenleme hakkı vermek zorunda olmadığını, bunun müzakere edilecek konulara bağlı olduğunu vurguluyor.
Airport Haber Genel Yayın Yönetmeni Ali Kıdık da bu konunun Yatay Anlaşma döneminde gündeme geldiğini hatırlatıyor ve bu anlaşmada müzakerelerin başarıya ulaşması durumunda AB merkezli taşıyıcıların Türkiye'de iki nokta arasında taşımacılık yapabileceğini, böylece Kabotaj Kanunu'nun fiilen rafa kalkacağını belirtiyor.
Aynı zamanda İYİ Parti İBB Meclis Grup Sekreteri olan Kıdık, Dışişleri Bakanlığı'nın müzakerelerin dört ay önce durduğuna dair açıklamasının ardından müzakerelerin sonlanması hakkında şunları söylüyor:
"Müzakerelerde masadan kalkan, Rum Kesimi'ni tanımayan Türk Dışişlerinin geri adım atmaması üzerine AB tarafıdır.
"Rum Kesimi AB üyesi olduğu için imzalanacak anlaşmadan doğacak haklardan Türkiye'nin tanımadığı bir ülke faydalanabilecekti. Bu sorun çözülemediği için AB masadan kalktı."
Kıdık, müzakerelerin Şubat ayında askıya alınmasının ardından bu durumun Türkiye'ye somut bir zararının dokunmadığını söylüyor ve ekliyor:
"Mevcut uçuş hakları, sertifikasyon ve lisanslandırma işlemlerinde etkilenme olmayacağı için kazanılmış haklarda geriye gidiş de olmaz. Ancak bundan sonra, ilerlemeye katkı sağlayacak adımları daha yavaş atmamıza neden olabilir. Bu politik baskı kurma çabasıdır. Yeni seçilen ancak Eylül ayında göreve başlayacak olan komisyon belki de bu askı sürecini iptal bile edebilir."