AB Türkiye ile pazarlıkları gündeminden çıkardı

AB Türkiye ile pazarlıkları gündeminden çıkardı

 FULYA CANŞEN - KÖLN  / T24

Avrupa duvarı işe yaramıyor. Binlerce Tunuslu en yakın İtalyan adasına kaçtı. Sırada Mısırlı ve diğer Kuzey Afrikalılar var. AB’nin Geri Kabul Anlaşmaları mülteci sorununu çözmek yerine şaibeli iktidarların desteklenmesine yarıyor. AB Türkiye ile pazarlıkları gündeminden çıkardı.

 

Akdeniz’e kaçak göçü engellemek için duvar ören Avrupa’nın korktuğu başına geldi.  Duvar işe yaramıyor, Mağrip’deki halk ayaklanmasının yarattığı göç dalgası Tunus’a en yakın İtalyan adası Lampedusa’da olağanüstü durum ilan edilmesine neden oldu. BM Mültecileri Koruma Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Göç Örgütü’nün verdiği bilgilere göre, sadece 27 kilometrekarelik adaya şu ana kadar teknelerle gelen kaçak göçmen sayısı 5200 ‘ü buldu. Binlerce kişinin de Tunus limanında beklediği belirtiliyor.  Göçmenlerin bir kısmı oluşturulan hava köprüsü yardımıyla başta Sicilya olmak üzere diğer adalara hatta anakaraya gönderilmesine rağmen Lambesuda’da iki bine yakın göçmen bulunuyor. İtalya’nın kapatmaya hazırlandığı Lambesuda’daki mülteci kampı 800 kişilik ve ağızına kadar dolu. Göçmenlerin geri kalan kısmı açıkta yatıyor ve ada halkının verdiği yardımlar sayesinde ayakta kalıyor. Adanın nüfus kapasitesi 4.500. Balıkçılık ve turizmle geçinen Lambesudalıların da sabrının taştığı gelen haberler arasında. Bu küçük İtalyan adası üzerinden Avrupa’ya kaçmaya çalışanların çoğu Tunuslu ve genç, aralarında 200 ailesiz çocuğun bulunduğu belirtiliyor. Göçmenlerin hemen hepsi ülkelerindeki ekonomik sıkıntıdan ve yoksulluktan kaçtıklarını ve korktuklarını öne sürdükleri için Tunus’un durumu da göze alındığında siyasi mülteci olup olmadıklarına karar vermek pek kolay görünmüyor. Henüz Mısırlılar ülkelerini terk etmeye başlamadılar. Yemen, Libya ve diğer Mağrip ülkelerindeki halk hareketlerinin de yeni göçmen dalgası yaratacağına kesin gözüyle bakılıyor. 

Maddi yardım işe yaramıyor

Göçmenlere karşı imza attığı uluslararası yasalara uygun davranacağı sözü veren İtalya yardım için AB’ ne başvurdu. 100 Milyon Euroluk mali yardım isteyen ve AB Sınır Güvenlik Ajansı FRONTEX’i göreve çağıran İtalya AB’nden göçmenlerin bir kısmını ülkesine kabul etmesini bekliyor. Buna AB içinde bir nevi dayanışma sınavı diyebiliriz. Almanya şimdiden sadece maddi olarak yardım edeceğini açıkladı. Alman hükümeti, göçmenleri Avrupa ülkelerine kabul etmek yerine onların göç etmelerini engellemek için ülkelerindeki yaşam standartlarını arttıracak önlemler alınmasından yana.  AB Dışişleri Bakanı Catherina Ashton Tunus’da yaptığı temaslar sırasında 2015 yılına kadar 258 Milyon Euro yardım sözü verdi. Aslında AB’nin hükümetlere yaptığı maddi yardım ile sorunu çözemeyeceği tecrübeyle sabit. AB bazı Mağrip ülkeleri ile para karşılığı Geri Kabul Anlaşması imzaladığı gibi İtalya, Fransa ve İspanya’da ikili anlaşmalarla Akdeniz’ sınırını koruduğunu sanıyordu. Örneğin Akdeniz’de göçmen avına çıkan Libya, mülteci adaylarını hiç mola vermeden, pislik kokuları içinde ve aç bırakarak çöl üzerinden Sudan sınırına taşıyor. Sonra onları adam başı 30-40 Euro’ya insan tacirlerine satıyor. İnsan tacirleri de kaçaklardan koparabildiği kadar parayla onları yine Libya sınırına götürüyor. Tabii aynı prosedür tekrar tekrar gerçekleşiyor. Özetle AB’nin göçmenler gelmesin diye Libya’ya yaptığı yardım sadece Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin işine yarıyor. Kaddafi son AB Afrika zirvesinde tehditkar biçimde AB’nden sınırlarını korumak için 5 Milyar Euro istemiş ve “vermezseniz kıtanız siyaha boyanır” demişti. 

AB Türkiye ile pazarlığı durdurdu

AB’nin Geri Kabul Anlaşmalarına dayanan 15 yıllık yanlış politikası 16.000 göçmenin hayatına mal oldu. NTV’nin verdiği habere göre, AB İç İşleri ve Adalet Konseyi, Avrupa Komisyonu ile Türkiye arasında pazarlık halinde Geri Kabul Anlamasını gündeminden geri çekti. Buna gerekçe olarak görüş ayrılıkları gösteriliyor. Türkiye mültecilerin ülkesine kabul etmesi karşılığında Türk vatandaşları için AB ülkelerinde vize kolaylığı sağlanmasını istiyordu.  Avrupa Birliği’nin sınırlarını korumakla yükümlü olan ve 2005 yılında kurulan Frontex’in operasyonları hakkında ise Avrupa’da bile farklı görüşler hakim.  Avrupalıların bir kısmı Frontex’in göçmenleri ülkesini terk etmekten vaz geçirdiği için caydırıcı yönünü ön plana çıkarıyor. Bir kısmı da Frontex’i AB’nin sınırlarına duvar ören bir araç olarak görüyor ve bunun insan onuruna aykırı olduğunu savunuyor. Frontex’den yana olanlar, kapasitesinin genişletilmesini isterken, karşı olanlar ki bunların çoğu insan hakları örgütleri, Avrupa Sınır Güvenlik Ajansının şeffaf olmadığına yani operasyonlar sırasında şiddet kullanıp kullanmadıkları, insani davranıp davranmadıklarının bilinmediğine dikkat çekiyorlar.  Merkezi Polonya’nın başkenti Varşova’da olan Frontex’i, geçen yıl sonbaharda Türk Yunan sınırında da göreve başladığından bu yana biz de yakından tanıyoruz. 

İstanbul Avrupa değil

Yeşiller Partisi’ne yakınlığı ile tanınan Alman die Tageszeitung gazetesi geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin göçmenler için bir transit ülke olduğunu anlatan uzun bir makale yayınladı. Makalenin yazarı Jürgen Gottschlich bazı göçmenlerle konuşarak mültecilerin Türkiye’de karşılaştırdıkları zorlukları ayrıntılarıyla dile getiriyor. Yazar Türkiye’de geçerli mülteci yasaları ve AB ile pazarlık içindeki reformlarla Geri Kabul Anlaşması hakkında bilgiler de veriyor.  Yazıda Avrupa sayılır diye İstanbul’a kalıp kendini göçmenlere adamış bir Afrikalı’nın şu sözleri durumu çok güzel özetliyor: “ Istanbul kaçak göçmenlere hiçbir şey sunmuyor. Kalacak yer, maddi yardım ve güvenlik yok. Hatta tam tersi polisler kaçaklara kötü davranıyor ve son parasını da elinden alıyor.” Yazıya göre göçmenlere BM Mülteciler Yüksek Komiserliği dışında bir de İnsani Yardım Vakfı İHH yardım ediyor. IHH’nın yardımları da Müslümanlarla sınırlı.  Bu noktada ikinci dünya savaşı sırasında zorunlu göç ettirilmiş  Almanların 1950’de imzaladıkları bir tanıklık belgesinde yazanları hatırlatmakta yarar var. “Mültecilik bütün dünyanın sorunudur ve çözümü ahlaki bir sorumluluktur. Bu altmış yıl önce de böyleydi altmış yıl sonra da böyle ve mültecinin dini, dili, ırkı ve milliyeti sorunun çözümünde kesinlikle rol oynamıyor.