Hürriyet yazarı Taha Akyol, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) adaylık süreci ile ilgili olarak "Bizim sorunumuz, Avrupa’dan gelen eleştirilere karşı çıkarken, Türkiye’nin kendi demokrasi standartlarındaki sorunları görmemektir, görülmemesini ummaktır" dedi. "Halbuki AK Parti iktidarı 2002-2008 döneminde reformlarla AB’nin büyük desteğini almış, Avrupa Parlamentosu Türk bayraklarıyla dolmuştu" ifadesini kullaan Akyol, "Evet, Türkiye’yi AB’ye üye yapmadılar, 'elli yıldır kapıda bekletiyorlar', fakat “aday ülke” olmak bile Türkiye için ekonomide de çok yararlı olmuştu" diye yazdı.
Taha Akyol'un "Batı düşman mı?" başlığıyla yayımlanan (8 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik, AB büyükelçileriyle toplantıdan sonra TV'lere açıklamalarda bulundu.
Çelik, miting üslubuyla Avrupa’ya meydan okumadı. Türkiye karşıtlığına şartlanmamış bir Avrupalının anlayacağı kavramsal bir üslupla konuştu. Avrupa’da dokunulmazlığı kaldırılan vekillerden, İspanya Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’nin terör dolayısıyla Herri Batasuna Partisi hakkındaki kapatma kararlarından örnekler verdi.
Avrupa’ya “Bugün güçlü ilişkiler kurma günüdür” diye seslendi.
Türkiye Avrupa’nın solcu, yeşil ve liberal ve hatta bir kısım muhafazakâr çevrelerinde yine dostlar kazanmak istiyorsa, dilin, üslubun, tarzın bu olması gerekir.
O çevreleri PKK’nın propaganda çizgisine itecek tavırlardan sakınmamız lazımdır.
Avrupa’da da ciddi suç isnadı halinde dokunulmazlık kaldırılır. İspanya’daki Herri Batasuna gibi teröre arka çıkan partiler kapatılabilir. Bu konudaki AİHM kararlarını defalarca yazdım.
Fakat çok önemli bir fark var: Demokrasi farkı!
İspanyol ve Fransız demokrasilerinin kalitesini, AİHM kararlarında görmek mümkün. Türkiye’deki demokrasinin eksikliğini de yine AİHM kararlarında görmek mümkün. AB İlerleme Raporları, Venedik Komisyonu gibi içtihat referansı olan kurumların değerlendirmeleri de ortada.
O demokrasilerde bizde halen tutuklu bulunan profesyonel gazetecilerin hiçbiri tutuklanmaz, gözaltına bile alınmazdı.
İşte demokrasi kalitesiyle ilgili bu çok önemli fark sebebiyle dokunulmazlık ve tutuklama gibi uygulamalar oralarda “sorun” olmazken, bizde demokrasi sorununu ağırlaştıran örnekler olarak görülüyor.
Elbette Avrupa’nın her eleştirisi doğru değildir. Avrupa’da ırkçılar, “Avrupa Merkezci”şovenler, yeminli Türkiye düşmanları vardır. Göçmen meselesinde olduğu gibi çıkar ihtilafları da vardır.
Bizim sorunumuz, Avrupa’dan gelen eleştirilere karşı çıkarken, Türkiye’nin kendi demokrasi standartlarındaki sorunları görmemektir, görülmemesini ummaktır.
Halbuki AK Parti iktidarı 2002-2008 döneminde reformlarla AB’nin büyük desteğini almış, Avrupa Parlamentosu Türk bayraklarıyla dolmuştu.
Evet, Türkiye’yi AB’ye üye yapmadılar, “elli yıldır kapıda bekletiyorlar”!
Fakat “aday ülke” olmak bile Türkiye için ekonomide de çok yararlı olmuştu.
Bugün azgın terör örgütleriyle mücadele ederken, Suriye ve Irak sorunları da büyürken şimdi yine 2002 ve izleyen yıllardaki siyasi ve ekonomik tabloya ihtiyacımız yok mu?!