ABD Başkan adayları dış politikada nerede duruyor?

ABD Başkan adayları dış politikada nerede duruyor?

ABD'nin ırk tartışmaları, ekonomi, sağlık sistemi ve göç gibi acil çözüm bekleyen kendi iç sorunları seçim kampanyasının öne çıkan başlıkları olsa da dış politika da adayların zaman zaman gündeminde yer alan konular arasında yer aldı.

Demokrat aday Hillary Clinton, bu alanda tecrübesiyle ön plana çıkarken, Cumhuriyetçi Donald Trump ise seçmenlerde mevcut olan korkuları gündemde tutarak dış politika görüşlerine destek bulmayı amaçladı.

İki aday arasındaki derin görüş farklılıkları dış politikada da kendini gösterdi. Ancak, özellikle Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele konusu, hem Trump'ın hem Clinton'ın benzer görüşleri savunduğu ender konu başlıklarından biri oldu.

Her iki aday da IŞİD ile mücadelenin Batılı ve Arap devletlerden oluşan bir koalisyonla birlikte yürütülmesi ve ABD'nin de hava saldırılarını önemli oranda artırması gerektiğini savunuyor.

Ancak kampanya döneminde, bu konuda liderlerin en ciddi görüş ayrılıklarını yaşadıkları mesele ise IŞİD'in tanımlanması oldu.

Trump, IŞİD ve saldırılarını "radikal İslami terörizm" olarak tanımlıyor ve rakibi ile Başkan Barack Obama'yı sorunu doğru tanımlamamakla suçluyor.

Trump'a göre, Clinton ve Obama 'siyaseten doğru konuşmayı' ülkenin güvenliğinin üzerinde tutmaları nedeniyle sorunu doğru tanımlayamıyorlar. Bu nedenle de IŞİD ve benzeri örgütlerle mücadelede başarısız oluyorlar.

Clinton ve daha genel anlamda Demokratlar ise bu terimi, "Terörün bir dinle bağdaştırılıyor" diyerek kullanmaktan kaçınıyor.

Clinton kampanya sırasında ABC televizyonunun sorusu üzerine bu terimi kullanmama gerekçesini, "Bu tanımlama aslında medeniyetler çatışması algısının yaratılmasına neden oluyor ve bu aslında IŞİD ve diğer grupların kendilerine destekçi bulmak için kullandıkları bir araç" diyerek açıklamıştı.

Ancak Demokrat aday, Haziran ayında Orlando'da 49 kişinin hayatını kaybettiği saldırının ardından 'Radikal İslamcılık' terimini kullanmış ve daha sonra kendisinin asla bir dini topyekun olarak suçlamasının beklenmemesi gerektiğini vurgulamıştı.

IŞİD'in kampanya sırasında Paris, Brüksel ve İstanbul'da düzenlediği saldırılar, bu konunun seçim süresince sık sık gündeme gelmesine neden oldu.

"ABD 'erör tehdidine karşı sınırlarını korumak için çok daha fazlasını yapmalı" diyen Trump'ın Müslümanların ülkeye girişinin yasaklanması önerisi ise uzun süre tartışıldı.

IŞİD ve bununla bağlantılı olarak Suriye meselesi de seçim döneminde sıkça gündeme geldi.

Suriye, adayların dış politika konusunda hem anlaştıkları hem de derin görüş ayrılıkları yaşadıkları alanlardan biri oldu.

Her iki aday da, Suriye'nin belli bölgelerinde uçuşa yasak bölgenin ilan edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu açıdan her iki adayın da görüşleri, Türkiye'nin de uzun bir süredir savunduğu bir duruşa paralellik taşıyor.

Ayrıca, gerek Clinton gerekse Trump, mevcut ABD politikasına benzer bir şekilde IŞİD'in mağlup edilmesini, Suriye Devlet Başkanı Başar Esad'ın devrilmesinden daha önemli bir öncelik olduğunu düşünüyorlar.

Ancak, IŞİD meselesinin ötesine geçildiğinde Esad'ın akıbeti konusunda ciddi görüş ayrılıkları görülüyor.

Trump, Esad'ın IŞİD'e karşı savaştığını ve devrilmesinin çok daha olumsuz sonuçlar doğurabileceğini savunuyor. Cumhuriyetçi aday ayrıca, Esad yönetimine karşı savaşan grupların desteklenmemesi gerektiğini öne sürüyor.

Clinton ise Esad'ın görevinden ayrılması gerektiği yönündeki görüşünü korurken, ABD'nin Suriye iç savaşına Obama'ya kıyasla daha fazla dahil müdahil olabileceğinin de sinyallerini veriyor.

Clinton ayrıca, IŞİD ile mücadele eden Kürt grupları destekleyeceğini net bir şekilde ifade etmiş bulunuyor. Trump ile yaptıkları bir münazarada, Clinton, "Kürtleri silahlandırmayı değerlendirirdim. Kürtler Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de en iyi ortaklarımız oldu" diye konuştu.

Hem kampanya boyunca yaptıkları konuşmalar hem açıkladıkları programlarında adaylar, Suriye'de Rusya ile askeri açıdan herhangi bir şekilde karşı karşıya gelmediklerinin de işaretlerini verdi.

Her ne kadar, Clinton kendi dışişleri bakanlığı sırasında gündeme gelen "ABD'nin Rusya ile ilişkilerde 'reset' tuşuna basma projesinin" mimarı olsa da, kampanya boyunca Rus lideri Vladimir Putin'e karşı daha sert bir tutum benimsedi.

Clinton, ABD'nin belli bazı konularda Rusya ile birlikte çalışması gerektiğini kabul etmesine karşın Suriye ve Ukrayna'da Rusya'nın müdahilliğini sınırlamayı da vaat ediyor.

Trump ise özellikle IŞİD ile mücadele konusunda Putin ile birlikte çalışabileceğini ve iki ülke arasındaki gerilimi düşürebileceğini öne sürüyor.

Trump'ın bu ılımlı yaklaşımıyla birlikte Demokrat Parti'ye yönelik siber saldırılar düzenlenmesi ve bazı iç yazışmaların basına sızdırılması, Clinton'ın da Rus istihbaratını suçlamasına neden olmuştu.

Adaylar arasındaki Rusya gerilimi öyle bir boyuta ulaştı ki, son tartışmada Clinton, Putin'in Trump'a yönelik olumlu sözlerinin arkasında Beyaz Saray'da 'bir kukla görmek istemesinin' yattığını öne sürdü.

Kampanya boyunca daha az gündeme gelse de iki adayın çok net görüş ayrılıkları ortaya koyduğu bir diğer konu da Obama yönetiminin İran'la yaptığı nükleer anlaşma oldu.

Clinton, anlaşmayı destekliyor, ancak İran'ın bölgede hakimiyetini artırmaya yönelik adımlar atması halinde bunun engellenmesi gerektiğini savunuyor.

Clinton, Orta Doğu'da İsrail'in askeri üstünlüğünün korunması, Körfez ülkeleriyle savunma işbirliğinin artırılması ve İran'ın desteklediği silahlı gruplarla mücadele edilecek bir koalisyonun oluşturulması gerektiğini öne sürüyor.

Trump ise İran'la varılan nükleer uzlaşmayı, 'tarihte bir devlet tarafından yapılmış en kötü anlaşmalardan biri' olarak tanımlıyor.

Cumhuriyetçi aday da İran'ın bölgedeki hakimiyetini artırmasına yönelik adımlarına karşı çıkılması gerektiğini savunuyor ancak bu durumda verilecek karşılığın ayrıntılarına ise pek girmiyor.