ABD Büyükelçisi John Bass, ABD’nin “üçüncü göz” olması yönündeki yorumlar hakkında, “Sürecin çok önemli olduğuna inanmayı sürdürüyoruz. Devam etmesini ve somut sonuçlar ortaya çıkmasını görmek istiyoruz. Aynı zamanda Türkiye’nin kendisini terörizme karşı koruma hakkını da destekliyoruz. Süreç Türkiye’nin iç işiyle ilgili bir süreç. Türklerin çözmesi gereken bir mesele” dedi.
Bass, Irak Şam İslam Devleti’nin Ortadoğu’daki terörüne karşı Türkiye ile tam bir mutabakat içinde olduklarını belirterek, “Türkiye bu görüşmelerde ve bütün çalışmalarda çok destek oluyor” dedi. Bass, Suriye’de IŞİD’e karşı muhalif gruplara yardım yapıldığını da vurgulayarak, “Suriye’deki bir kısım gruplara yardım sağlıyoruz. Öncelikle Özgür Suriye Ordusu’na… Ama aynı zamanda birkaç özel örnekte IŞİD ile mücadele eden Kürt gruplara da. Suriye sınırında bir bölgede, akut bir askeri tehdide karşı sınırlı miktarda bir askeri yardımı olduğundan fazla göstermemek önemli” diye konuştu.
İki ülke hükümetlerinin yapması gereken çok şey olduğunu anlatan Büyükelçi Bass, “Bu (Türkiye ile ilişkilerimiz), dünyadaki en önemli ortaklıklarımızdan ve ilişkilerimizden biridir. İnanıyorum ki Türkiye’deki hükümetin içinde ve dışında, bizim bu vizyonumuzu paylaşan çok ortak var. Vizyonumuzun iki başkent ve toplumlarımız tarafından görülecek şekilde hayata geçtiğinden emin olmak için çok çalışacağız” diye konuştu.
Bass’ın, Ankara’daki büyükelçilikte Hürriyet gazetesinden Deniz Zeyrek’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Sayın Büyükelçi, vizyonu anlattınız ama gerçeklik farklı görünüyor. Suriye, Irak, demokrasi gibi konularda yaşananlar ile anlattığınız vizyon ne kadar uyuyor?
Ortaklıklarımızın, farklı hareket ettiğimiz, farklı gördüğümüz şeylerden daha çok olduğunu düşünüyorum. Suriye’deki durum konusunda ortak bir perspektifi paylaşıyoruz. İki hükümet de sorunun çözümünün askeri yöntemlerle olmayacağına inanıyor. İki hükümet de Esad’sız bir Suriye öngören Cenevre Anlaşması’ndaki prensiplere dayanan siyasi bir sürece bağlı. İki hükümetin birlikte çalışması da vizyonumuzu realite yapıyor. Aynı zamanda, halihazırda korkunç aşırıcı örgüt IŞİD’e karşı bir mücadelemiz var. Bugün, IŞİD’in Suriye ve Irak’ta karşı karşıya olduğumuz en akut sorun olduğuna inanıyoruz, bu nedenle bu konudaki çabalarımıza yoğunlaşıyoruz. Aynı zamanda da ılımlı Suriye muhalefetini desteklemek, evlerini savunmaya devam etmelerini sağlamak için Türkiye ile birlikte çalışıyoruz.
‘Suriye muhalefetini destekliyoruz’ dediniz. Size göre Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü PYD Suriye muhalefetinin parçası mıdır?
Biz Suriye’de IŞID’den kaynaklanan acil ve akut soruna çok fazla yoğunlaştık. Bu çerçevede, Suriye’deki bir kısım gruplara yardım sağlıyoruz. Öncelikle Özgür Suriye Ordusu’na… Ama aynı zamanda birkaç özel örnekte IŞİD ile mücadele eden Kürt gruplara da. Suriye sınırında bir bölgede, akut bir askeri tehdide karşı sınırlı miktarda bir askeri yardımı olduğundan fazla göstermemek önemli. Bu yardımın PYD konusundaki genel perspektifimiz çerçevesinde olduğunu unutmamak lazım. İnanıyoruz ki Suriye’deki diğer örgütlerle işbirliği ve diğer örgütler gibi Suriye’nin uzun vadeli istikrarına yoğunlaşmak PYD için çok önemlidir.
IŞİD ile mücadele konusunda Türkiye’nin koşulları oldu. Bu konudaki son durum nedir? Örneğin Eğit-Donat konusunda bir anlaşmaya hazır mısınız?
Ilımlı Suriye muhalefetinden savaşçıların eğitim, donatım programının mekanikleri ve ölçeği konusunda, uzmanlarımız arasında çok verimli, yoğun ve detaylı görüşmeler sürüyor. Ortak amacımız, eğiteceğimiz güçlerin sahada etkili olması. Eğitim programının süresi, özel taktikler, birimlerin büyüklüğü gibi detaylar nedeniyle oldukça karmaşık bir süreç. Şu anda özel hedeflerimize ulaşabileceğimizden emin olmak için gereken bütün detayların üzerinde çalışıyoruz.
Washington Türkiye’den başka ne tür askeri ya da siyasi taleplerde bulunuyor?
İki hükümet, öncelikle Koalisyon’un IŞİD’in elindeki alanların azaltılması için yürüttüğü çabaların bütün unsurlarını konuşuyor. İkinci olarak Suriye’de ve Irak güvenlik güçlerindeki bazı kapasite sorunlarına yöneliyoruz. Üçüncü olarak Suriye’de yerlerinden edilen insanların neden olduğu devasa göçmen akımıyla uğraşıyoruz. Bunlara ek olarak IŞİD’in propagandalarıyla ilgileniyoruz. Yani bunları konuşuyoruz. Türkiye bu görüşmelerde ve bütün çalışmalarda çok destek oluyor.
Geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Obama’nın en yakın olduğu 5 liderden biriydi. Ancak son zamanlarda farklı bir resim var. Ne oldu? Obama geçmişteki gibi neden zaman zaman Sayın Erdoğan ile görüşmüyor?
Sanırım sorunuzdaki ‘çok üst düzeyde görüşmeler olmuyor’ şeklindeki önerme konusunda aynı fikirde değiliz. Başkan Obama, eylül başında NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. İki lider arasında bazı telefon görüşmeleri oldu. Sanırım daha geniş bir içeriğin dışına çıkıp 1 hafta, 2 hafta, 3 hafta, 4 haftayı alıp bunun sağlıklı bir ilişkinin barometresi olduğuna karar veremeyiz. Birlikte çok fazla şey yapıyoruz, çok işimiz var. Bazen liderlerin doğrudan konuşmasını gerektiriyor ve görüşmeler ihtiyaç duyulduğunda devam ediyor.
Fakat, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Başbakan iken Başkan Obama’nın kendisini aramamasından yakınmış ve dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den konuşmasını istemişti.
Birkaç hafta önce Başkan Obama ve Cumhurbaşkanı Erdoğan telefonla görüştüler. Bunu neden söylüyorum; biliyorsunuz ki zamandaki herhangi bir anda ilişkilere tek bir mercekten bakmamak önemlidir. Obama, uluslararası toplumda çok fazla karmaşık, sıkıntılı gündemlerle meşgul. Geçen birkaç haftada Suriye’deki IŞİD ile mücadele devam ederken bile Başkan, Asya’daki uluslararası güvenlik sorunlarıyla ilgileniyordu. Yani herhangi bir anda, Başkan Obama’nın sorunlar ve konulara harcaması gereken zaman, ulaşılabileceği zamanlardan fazla. Sanırım, herhangi bir ülke ya da lider ile iletişimi bu geniş çerçevede değerlendirmek gerek.
İlişkileri model ortaklık ya da stratejik ortaklık olarak görüyor musunuz?
Türkiye ile ilişkilerimizi stratejik ortaklık olarak görmeyi sürdürüyoruz. Havaalanına ilk geldiğimde söylediğim gibi (Türkçe olarak) Türkiye ve Amerika çok uzun yıllardır iyi dosttur ve stratejik ortaklar.
Sorun bu terimi kullanıp kullanmadığınız değil. Hissiyatınız da bu yönde midir?
Evet, siz ve okuyucularınız bir problem yaklaşırken görüşlerimizin hissedilebilir şekilde farklı olduğu bir konuya ya da bir güne yoğunlaşıyorsunuz. Suriye açık nedenlerle çok fazla zaman alan ve dikkat çeken bir örnek oluyor. Siz ona yoğunlaşırken, ben ve ABD yönetimindeki meslektaşlarım bütün ilişkileri görüyoruz.
Sayın Büyükelçi, Kobani’yi Suriye’nin diğer kentlerinden daha önemli mi görüyorsunuz? Neden bu kadar çok ilgilendiniz?
Bu bizi ‘Suriye’de şu anda temel önceliğimiz nedir’ kavramına getiriyor. Bizim için General Austin’in açıklamasında da gördüğünüz gibi, Kobani önemli hale geldi çünkü IŞİD o kasabayı almak için çok fazla yüklendi. Çabamızın ilk hedefi, IŞİD’in yayılmasını durdurmak ve büyüyüp yayıldıkları algısının önüne geçmek. Ayrıca Kobani’deki Suriye muhalefeti için desteğimizi görmek önemliydi.
Kobani IŞİD’in eline geçerse Türkiye’deki Çözüm Süreci olumsuz etkilenir görüşü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çözüm Süreci konusunda benden daha iyi analizcisiniz. Sanırım sorunuzun cevabı Türk-Kürt nüfusun algısına bağlı. Şunu söyleyebilirim, sürecin çok önemli olduğuna inanmayı sürdürüyoruz. Devam etmesini ve somut sonuçlar ortaya çıkmasını görmek istiyoruz. Aynı zamanda Türkiye’nin kendisini terörizme karşı koruma hakkını da destekliyoruz.
Çözüm Süreci’nde üçüncü göz olacağınıza dair yorumlar var. Ne düşünüyorsunuz?
Süreç Türkiye’nin iç işiyle ilgili bir süreç. Türklerin çözmesi gereken bir mesele.
PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılması kampanyası var. Son durum nedir?
ABD’nin mevcut pozisyonu şudur: PKK müktesebatımızda yabancı terör örgütü olarak tanımlanıyor. Değişmesi yönünde bir düşünce de yok..
'Biji Obama’ sloganını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Peşmergeye gösterilen o reaksiyon ve ABD’ye destek sloganları, IŞİD’in Musul’u işgalinden sonra ABD’nin hızlı hareket etmesiyle ilgiliydi. Aynı zamanda IŞİD’in harekât kabiliyetini azaltmak için çalışmalarımıza devam edeceğiz. Sanırım yaşanan sadece bu dışarıdan desteği gören insanların doğal tepkisiydi.
Türkiye’de yargının bağımsızlığı, güçler ayrılığı ve basın özgürlüğü önündeki engeller gibi konular Türk makamlarıyla yapacağınız mesaide ne kadar yer kaplayacak?
Demokratik değerlerin yüceltilmesi, evrensel değerlere bağlılık ve bu tür temel özgürlük ve haklara saygı duyulması ve uygulanmasına dönük görüşmeler her ABD Büyükelçisi’nin atandığı ülkelerdeki görev ve sorumluluklarından biridir. Yıllık İnsan Hakları Raporu’nu son derece titiz bir süreçte hazırlarız. Çünkü sadece tekil olayları değil, o olayların hangi kontekste yaşandığını anlamak ve böylece sağlam bir resim elde etmeye çalışırız. Buradaki görevim boyunca hükümet içinden ve dışından birçok kişiyle Türkiye’nin süregelen demokratik kalkınma süreci hakkındaki bakış açılarını konuşacağım ve aynı zamanda kendi toplumumuzun demokratik kültürünün daha da rafine haline getirilmesine dönük çabalar hakkındaki sorularını ve bakış açılarını dinleyeceğim. Ve bizi cidden kaygılandıran spesifik olaylar oluştukça, bunlar hakkında da hem hükümet içinden hem de dışından kişilerle bu konuları ele almaya odaklanacağım.
Türkiye’ye gelmeden önce Türkiye’nin otoriterleşme eğiliminde olduğuna dair bir yorumunuz oldu.
ABD hükümetinin Türkiye’deki demokratik gelişmeler ve durum ile ilgili gözlemlerini ve yorumlarını bizim demokratik kurumlar yaratma anlayışımızla değerlendirin. Demokratik kültürün inşası karmaşık bir konudur. Biz ABD olarak hâlâ bu konuda çalışıyoruz. Geçen yıl güvenlik-özgürlük dengesi konusunda en iyiyi yapmadığımız bazı örnekler yaşadık. Yani Türkiye’deki ya da başka bir ülkedeki bir durumla ilgili her ne söylüyorsak, hâlâ üzerinde çalıştığımızı, zor konular olduğunu bilerek söylüyoruz. Fakat aynı zamanda ortak çıkarlar perspektifinden; ‘Demokrasi daha iyi ortaklar yaratır’ anlayışıyla söylüyoruz. Kongre’de yaptığım yorum, ABD’nin yıllık İnsan Hakları, Dini Özgürlükler raporlarında gördüğünüz tespitlerle uyumluydu. Başka toplumlarda da görmek istediğimiz evrensel değerlerle ilgili açıklamalarla da uyumluydu. Bundan sonra da hükümetlerimiz arasındaki diyaloğun da bir parçası olmaya devam edecek.
İstanbul’daki 3 denizciye yönelik saldırı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Olaydan çok mutlu olmadım. ABD’nin Türkiye’nin güvenliğine katkısının genişliğini ve derinliğini takdir eden hiç kimse de görmekten mutlu olmadı. Çoğumuzun yaşadığı Türk misafirperverliği ve o kültürle bağdaşmıyor. Bu ülkeye ilk defa gelen 3 denizcinin bu ülkeden ‘Amerikalıların iyi karşılanmadığı bir yer’ hissiyle ayrılması nedeniyle üzgünüm. Fakat olayı konteksinden uzaklaştırmamak lazım. Bu izole bir olay. Çok sayıda gemimiz ziyaret ediyor. Türkiye’yi ziyaret eden çok sayıda Amerikalı var. 20 yıl once Türkiye’ye ilk geldiğimde İstanbul Amerikalılar için egzotik bir varış noktasıydı. Şimdi de İstanbul sokaklarında dolaşırken, ki geçen hafta dolaştım, çok fazla İngilizce, Amerikan İngilizcesi konuşan insan görüyorum. Amerikan toplumu Türkiye’yi deneyimlemek ve anlamak için geliyor.
Marjinal bir olaydı diyorsunuz.
Sanırım. Bakın, biz herkesin ortaklığımız, ilişkilerimiz ve ABD askeri varlığı ile ilgili görüşlerini dile getirmesini destekliyoruz. Biz bu ifade şiddete ve fiziksel çatışmaya dönüştüğünde endişeleniyoruz.
Beyaz Saray’dan bile büyük olan yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Beyaz Saray’ın, dünyadaki cumhurbaşkanlığı sarayları ya da benzer kompleksler düşünüldüğünde en küçüklerden biri olduğunu düşünüyorum. O yüzden doğru bir ölçek olabilir mi bilmiyorum.
Saray’a gittiniz mi?
Cumhuriyet Bayramı sırasında kısa süreliğine bulundum ve 1-2 odasını gördüm. Hayli büyük bir tesis.
Otoriter bir atmosferde hissettirdi mi sizi?
Öyle söylemezdim. O şekilde tarif etmem. Böyle bir konutun hem medyada hem de toplumun çeşitli kesimlerinde bir tartışma konusu olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ve kesinlikle, bu kompleksle ilgili olarak benim ne düşündüğümden çok Türklerin ne düşündüğünün önemli olduğunu, ayrıca böyle bir tesisin ölçü ve amacının da sizlerin toplu kararıyla verileceğini düşünüyorum.
Eğer sizin ülkenizde bir başkan Beyaz Saray dışında yeni bir saray yaptırmak istese ne olurdu?
Bu tür varsayımsal projelere dönük konuşmanın çok güç olduğunu düşünüyorum.
Büyükelçi John Bass, “2015’te Ermeni soykırımını tanıyacak mısınız?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Erdoğan’ın geçen yılki açıklamaları tarihi önemdeydi. 1915 olaylarının etrafında yer alan gerçeklerin tam ve samimi kabulüne ilişkin ilave çalışmalara gerek olduğuna inanıyoruz.”