ABD hangi ülkelere yaptırım uyguluyor, ekonomiler nasıl etkileniyor?

ABD hangi ülkelere yaptırım uyguluyor, ekonomiler nasıl etkileniyor?

Türkiye'de ev hapsinde bulunan ABD vatandaşı Papaz Andrew Brunson'ın serbest bırakılmaması gerekçesiyle Washington, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı aldı. ABD'nin yaptırımları sadece iki bakanı kapsıyor ve Türkiye'ye yönelik genel bir yaptırım özelliği taşımıyor. Bu nedenle bu yaptırımların ekonomiye etkisinin sınırlı kalacağı görüşü hakim.

TIKLAYIN - ABD Hazine Bakanlığı'nın Soylu ve Gül ile ilgili yaptırım kararını duyurduğu açıklamanın tam metni

ABD'de yaptırım programlarını uygulamaya koyan kuruluş Hazine Bakanlığı'na bağlı olan Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (OFAC). OFAC'ın uyguladığı yaptırımlar iki ana gruba ayrılıyor:

  1. Hükümetlere yönelik olan ve tüm ülkeyi kapsayan yaptırımlar
  2. Gerçek ya da tüzel kişilerin yurtdışı varlıklarına yönelik yaptırımlar

 

Türkiye'de iki bakana yönelik olarak açıklanan yaptırımlar ikinci grupta yer alıyor. İlk gruptaki yaptırımlar ise söz konusu ülkenin ekonomisini hedef alan ve daha gerniş kapsamlı sonuçları olan adımlar olarak kabul ediliyor.

Ülkelere yönelik yaptırımların etkileri neler?

ABD'nin tüm ülkeyi hedef alan yaptırımları toplamda beş ülke için uygulanıyor. Bu yaptırımların büyük kısmı on yıllardır yürürlükte.

İran örneği:

Uzun yıllardır devam eden yaptırımlar söz konusu ülkelerin tüm sektörlerinin uluslararası ekonomiye erişimini önemli ölçüde engellediği için reel ekonomide önemli sonuçlar doğuruyor.

2006'da İran'ın nükleer programı gerekçe gösterilerek Tahran'a yönelik ekonomik ambargo niteliğinde yaptırımlar ABD öncülüğünde devreye sokulmuştu. 2015'te ise bu yaptırımlar varılan nükleer anlaşma uyarınca kademeli olarak kaldırılmıştı.

Yaptırımların uygulandığı 2006 - 2015 döneminde İran ekonomisinde büyüme hız kesmiş, petrol üretimi yavaşlamış ve kişi başına düşen milli gelir 6.600 dolar seviyesinden 5.900 dolar seviyesine gerilemişti.

Yaptırımların kalkmasıyla birlikte ekonomide büyüme yeniden hızlandı ve kişi başına düşen milli gelir de 2017 sonu itibarıyla 6.900 dolara yükseldi. ABD'nin nükleer anlaşmadan çekilmesiyle birlikte yaptırımların bu ay içerisinde yeniden yürürlüğe girmesi gündemde.

Kuzey Kore örneği:

ABD'nin en uzun süredir yaptırım uyguladığı ülke konumunda bulunan Kuzey Kore, uluslararası ekonomiden neredeyse tamamen izole edilmiş durumda.

1970'lere kadar Kuzey ve Güney Kore ekonomileri büyüklük açısından birbirine yakın olsa da, Güney Kore'nin dış finansman, ihracat-ithalat ve yabancı yatırım çekme konularında herhangi bir zorlukla karşılaşmaması iki ülke ekonomisi arasında büyük bir uçurum oluşmasına neden oldu.

Kuzey Kore küresel ekonomik büyüklük sıralamasında 28,5 milyar dolarlık milli gelir büyüklüğüyle 125'incü sırada. Ülkede kişi başına düşen yıllık milli gelir ise 1300 dolar.

Literatür ne diyor?

ABD'nin uyguladığı kapsamlı yaptırımların sonuçlarını inceleyen ekonomistler, yaptırımların en çok yaptırımlara konu ülkedeki fakir kesimi etkilediğisonucuna varıyor.

Almanya'daki Trier ve Marburg üniversitelerinden ekonomistler Matthias Neuenkirch ile Florian Neumeier'in 2016'da kaleme aldığı makalede "Yaptırım uygulanan ülkelerde zengin kesim ve yoksulluk sınırı arasındaki fark yüzde 3,8 daha fazla oluyor" diyor.

Araştırmacılar sadece ABD tarafından uygulanan yaptırımların başka ülkelerin de katılımıyla uygulanan uluslararası ölçekteki yaptırımlardan daha az etkili olduğunu ifade ediyor.

Gerçek ve tüzel kişilere uygulanan yaptırımların etkisi ne?

ABD'nin gerçek ya da tüzel kişilere yönelik yaptırımları daha fazla ülkede uygulanıyor ancak kapsamları ülkelere yönelik yaptırımlardan daha dar.

Bu yaptırımlarla ABD Hazine Bakanlığı'na bağlı olan OFAC, şahısların ABD'deki mal varlıklarını dondurabiliyor, ülkeye girişlerine yasak getirebiliyor ve söz konusu kişilerle ABD'li şirketlerin veya şahısların iş yapmasını yasaklayabiliyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e de bu çerçevede yaptırım uygulandı.

Rusya örneği:

ABD'nin kişilere yönelik uyguladığı yaptırımların kökeni Rusya'ya dayanıyor. Rusya'da 230 milyon dolarlık bir yolsuzluk dosyasını inceleyen Rus vergi uzmanı Sergei Magnitsky'nin 2009'da hapisteyken ölmesi üzerine hazırlanan ve kısaca Küresel 'Magnitsky Yasası' olarak adlandırılan yasa uyarınca bugüne kadar Rusya'dan 100'ün üzerinde gerçek ya da tüzel kişi yaptırım listesine alındı. Özellikle Rusya'nın Kırım'ı ilhakı ve Ukrayna krizine müdahalesi nedeniyle çok sayıda isim ABD'nin 'kara listesine' girdi.

Yaptırımların etkisi özellikle Rus Rublesi cinsi finansal varlıklarda hissedilmiş, Rusya borsası ve Rus tahvilleri sert değer kayıpları yaşamıştı.

Dolar/Ruble paritesi, yaptırımlar öncesinde 30-35 bandında hareket ederken, yaptırımların devreye girmesinin ardından 70 seviyesinin üzerini görmüştü. Şu anda da Dolar/Ruble paritesi 60 seviyesinin üzerinde hareket ediyor.

Rusya borsası ise yaptırımlardan daha az etkilendi. 2014'te ABD öncülüğündeki yaptırımların yürürlüğe girmesinin ardından Rus borsasının gösterge endeksi olan MICEX'te yükseliş trendi devam etti.

Türkiye'de piyasanın ilk tepkisi

ABD ilk kez Türkiye'den gerçek ya da tüzel kişilere yaptırım uygulamıyor. OFAC yaptırım listesinde toplamda 7 Türk vatandaşı ile Türkiye'de kayıtlı 12 şirket yaptırım listesinde bulunuyor.

Son olarak bu yılın Mayıs ayında iş insanı Gülnihal Yegane ve dört Türk şirketi'İran'a yönelik yaptırımları deldikleri gerekçesiyle' yaptırım listesine alınmışlardı. Adalet Bakanı Gül ve İçişleri Bakanı Soylu'nun eklenmesiyle listedeki gerçek kişi sayısı 9'a yükselmiş durumda.

Ancak iki bakanın yaptırım listesine alınma gerekçesi listedeki diğer şahıslardan farklı olarak 'Pastör Andrew Brunson'ın tutuklanmasında ve hapiste tutulmasında oynadıkları rol' olarak gösteriliyor. Bloomberg verilerine göre ABD'nin iki bakana yaptırım kararı ardından dolar/TL kuru 5.01'e yükselerek tüm zamanların rekorunu kırdı.

Son yaptırımlar piyasa uzmanları tarafından doğrudan ekonomik sonuçlar doğuracak bir adımdansa, ABD ve Türkiye arasındaki gerilimin tırmandığına işaret eden bir siyasi risk faktörü olarak değerlendiriliyor.