T24- ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2009 yılı terör raporunun Türkiye bölümünde, terör örgütü PKK konusuna geniş yer verildi, "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" çerçevesinde atılan adımlardan örnekler sıralandı ve ''geçen yılın, terör örgütü PKK ile mücadelede Türkiye açısından dönük noktası niteliğinde bir yıl olmuş olabileceği'' ifade edildi. Raporda, yerel ve çok uluslu terör örgütlerinin, Türkiye'de 40 yılı aşkın süredir, zaman zaman Amerikan hükümeti personelini de dahil olmak üzere Türk vatandaşlarını ve yabancıları hedef aldığı belirtildi. Türkiye'de faaliyet gösteren terör örgütlerinin, Kürt gruplar, El Kaide, Marksist-Leninist ve Çeçen yanlısı grupları içerdiği kaydedilen raporda, geçen yılın Türkiye açısından terör örgütü PKK ile mücadelede "dönüm noktası" niteliğinde bir yıl olmuş olabileceği bildirildi. Raporda, Türkiye'deki terör yasalarının, terörizmi, Türk vatandaşlarına ve Türk devletine saldırılar olarak tanımladığına işaret edilirken, bu tanımın, Türkiye'nin, ülke dışında ya da Türkiye içindeki Türk olmayanlara karşı terör eylemleri planlayan ve bunlara yardımcı olanların engellenmesi, tutuklanması ya da soruşturulması yeteneğini aksatabileceği ifade edildi. "Yine de terör konusunda Türkiye'nin ABD ile işbirliği güçlü" ifadesinin kullanıldığı raporda, Türkiye'deki terör örgütleri içinde en fazla bilinen örgütün, PKK olduğuna değinildi. Raporda, öncelikli olarak milliyetçi bir gündeme sahip Kürtler'den oluşan PKK'nın, Irak'ın kuzeyindeki üslerden faaliyet gösterdiği ve bünyesindeki unsurları, en başta Türk güvenlik güçlerini hedef almak üzere yönlendirdiği belirtildi. Raporda, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında PKK şiddetinin yüzlerce Türk'ün hayatına mal olduğu, örgütün faaliyetinin 2009'da azaldığı, ancak yine de yıl boyunca süreklilik gösterdiği kaydedildi. Türk hükümeti ve Genelkurmay Başkanlığının 2009 yılında, PKK'ya karşı askeri operasyonların terör tehdidini yok etmede yeterli olmayacağını kabul ettiği belirtilen raporda, hükümetin, Türk toplumundaki sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri gidermek amacıyla "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" olarak bilinen girişimi başlattığı hatırlatıldı. Raporda, proje çerçevesinde atılan somut adımların açıkça PKK'ya desteği zayıflatmak için tasarlandığı ifade edilerek, bu adımların bazılarından örnekler verildi. ERGENEKON DAVASI Ergenekon Davası"na da değinilen raporda, konuyla ilgili şunlar kaydedildi: "Ergenekon olarak bilinen ve terör örgütü olduğu iddia edilen gruba yönelik dava, yıl boyunca devam etti. Eski askeri yetkililer, bürokratlar, siyasetçiler, gazeteciler ve yeraltı dünyasına mensup kişilerden oluştuğu ileri sürülen gruba yönelik soruşturmalar, 2007 yılında başladı ve 2008 yazından itibaren tutuklamalara uzandı. 2009 yılında, davanın odağı, giderek, yasa dışı olarak silah stoku yaptıklarından şüphelenilenlerin soruşturulması, dava açılması ve ünlü azınlık liderlerine suikastlar düzenlenmesi gibi terörizm veçhelerinden kayarak, üst düzey ordu personelinin darbe planı yaptığı iddialarına yöneldi. Sorumlu mahkeme, Ergenekon ve üyesi oldukları iddia edilen kişilerin terörle mücadele yasaları altında mı yargılanması gerektiği, yoksa Ergenekon'un, organize bir suç şebekesi olarak sınıflandırılarak, organize suçlara dair yasalar altında yargılanmasının daha mı iyi olduğu konusunda bir ara karar yayımlayabilir." Raporda, "El Kaide ile bağlantılı teröristlerin, İslami Cihad Birliği ve diğer aşırıcı Sünni grupların Türkiye'de lojistik ve operasyonel varlıklarını sürdürdüğü ve Türkiye'yi geçiş ülkesi olarak kullandığı, gazetelerde de El Kaide hücreleri olduğu iddia edilen yerlere çok sayıda baskınlar düzenlenmesiyle alakalı haberler çıktığı" belirtildi. Türkiye'deki diğer bilinen terör örgütleri arasında DHKP-C'den de bahsedilen raporda, örgüte karşı yıl içinde düzenlenen operasyonlara dair gazete haberlerine atıfta bulunuldu ve örgütün yıl içindeki eylemleri ve örgüte karşı düzenlenen operasyonlardan örnekler verildi. Raporda, "çoğunlukla pasif" olsa da terör örgütü TİKKO'nun da Türk hükümeti tarafından potansiyel tehdit olarak görüldüğüne işaret edildi. Terör örgütü PKK'ya, raporun "Avrupa genel görünümü" başlığında da yer verildi. Fransız yetkililerin, PKK'nın da aralarında bulunduğu bazı örgütlerle bağlantılı şüphelileri gözaltına aldığı ve soruşturduğundan bahsedildi. Ancak raporda, Avrupa'daki tehditle mücadele çabalarının, terör şüphelilerine karşı sert adli eylemlere başvurulmasını zorlaştıracak yasal korumalar, mülteci yasalarındaki boşluklar, terör şüphelilerini alıkoymada gizli bilgilerin kullanımını sınırlayan düzenlemeler gibi unsurlar yüzünden yavaşladığı ifade edildi. Dışişleri Bakanlığı raporunda, Avrupa ülkelerinin, çoğunlukla yasa dışı faaliyetler yoluyla Türkiye'deki şiddet eylemlerini finanse etmek için fon toplayan PKK'ya karşı baskısını sürdürdüğü de bildirildi. Raporun, terör örgütü PKK ile ilgili bölümünde de "PKK'nın Türkiye'nin güneydoğusunda bağımsız bir Kürt devleti kurmayı arzuladığı, ancak son yıllarda Kürt kültürel ve dilsel hakları teminat altına alınmış bir özerklikten daha sıklıkla bahsettiği" belirtildi. Hapisteki Abdullah Öcalan'ın hala örgütün "sembolik lideri" olmayı sürdürdüğü ifade edilen raporda, PKK'lıların toplam sayısının 4 bin ile 5 bin arasında olduğu, bunların 3 bin ila 3 bin 500'ünün kuzey Irak'ta bulunduğu kaydedildi. PKK'nın öncelikle Türkiye, Irak, Avrupa ve Orta Doğu'da faaliyet gösterdiğine işaret edilen raporda, PKK'nın Suriye, Irak ve İran'dan barınma olanakları ve yardım aldığı, ancak 1999'dan itibaren Suriye'nin ve sınırlı da olsa İran'ın, PKK'ya karşı Türkiye ile işbirliği yaptığına değinildi. Raporda, Türkiye ve Irak'ın da PKK ile mücadelede işbirliği yapmaya başladığı, PKK'nın, Avrupa'daki Kürt diasporasından önemli mali destek edinmeye devam ettiği ifade edildi. Raporda, DHKP-C'nin ise operasyonlar ve tutuklamalarla birlikte kapasitesinin azaldığı, 2008 yılı Ağustos ayında örgütün başı Dursun Karataş'ın Hollanda'da ölmesiyle örgütün büyük bir ideolojik darbe yediği bildirildi.