ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2015 İnsan Hakları Raporu'nda Türkiye'ye ifade ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve Güneydoğu'daki operasyonlarla ilgili eleştiriler yöneltildi. Raporda, Güneydoğu'da yeniden başlayan çatışmalarda hükümetin sivilleri yeteri kadar korumadığı ve bunun sonucunda hem PKK'lılar, hem de güvenlik güçlerinin sivilleri öldürdüğü ve yaraladığına dair haberlerin geldiği ifade edildi. Raporda, yasaların tutarsız biçimde uygulanması ve terörle mücadele yasalarının fazlaca yoruma açık genişlikte tatbik edilmesinin sorun oluşturmaya devam ettiği, savcılara ve hakimlere tanınan esnekliklerin siyasi güdümlü soruşturmalar ve yasalarla ya da benzer davalardaki kararlarla tutarlı olmayan siyasi güdümlü mahkeme kararlarının alınmasına yol açtığı kaydedildi. Yetkililerin geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını, muhalif siyasi parti üyelerini ve PKK ya da Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlanan kişileri tutuklamak için çok az şeffaflıkla yaygın biçimde kullandığı belirtilen raporda, yetkililerin keyfi tutuklamalara, tutukluları uzun ve belirsiz sürelerle tutmaya, süresi uzatılmış davalar yürütmeye devam ettiği de belirtildi. Raporla ilgili konuşan Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski "Daha önce de endişelerimizi dile getirdik, bunu burada da çok defa duydunuz. Gazetecilerin ve akademisyenlerin yargılanmasıyla ilgili çok güçlü endişelerimiz var. İfade özgürlüğü alanının daraltılmasından endişeliyiz" dedi.
Amerika'nın Sesi'nden Mehmet Toroğlu'nun haberine göre, Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından kamuoyuna açıklanan raporun 74 sayfalık Türkiye kısmında, 2015 yılı içerisinde Türkiye'deki en önemli insan hakları sorunları, "hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesi”, "yargı sistemindeki zayıflıklar” ve "askeri operasyonlarda sivillerin can güvenliğinin yeterince sağlanamaması” başlıkları altında sıralandı.
Türkiye'nin "çok partili bir parlamenter sistem ve bir cumhurbaşkanıyla anayasal bir cumhuriyet olduğu” belirtilen raporda, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerine de değinilerek, resmi gözlemcilerce seçimlerin genel anlamda "özgür” geçtiğinin rapor edildiğine dikkat çekildi.
Bununla birlikte raporda, gözlemcilerin, sıkıntılı bir güvenlik ortamı ve zaman zaman parti yetkilileriyle seçim kampanyası çalışanlarına yönelik saldırıların, adayların özgürce kampanya yürütme kabiliyetini aksattığını not ettikleri ve kampanya dönemindeki medya kısıtlamalarının seçmenlerin farklı görüş ve bilgilere erişimini azalttığına dair kaygılar dile getirdikleri bildirildi.
Yılın ikinci yarısında iki yıllık aradan sonra PKK ile hükümete bağlı güvenlik güçleri arasındaki çatışmaların yeniden başladığına işaret edilen raporda, hükümetin çatışmaların yeniden başlamasını güvenlik güçlerine yönelik bir dizi PKK saldırısına bağladığı belirtiliyor. Buna karşılık PKK'nın da Suruç'taki intihar saldırısında devletin parmağı olduğuna inandığına işaret ediliyor.
Raporda hükümetin, yerleşim bölgelerindeki PKK militanlarını hedef alan operasyonlarını kolaylaştırmak için periyodik olarak bazıları haftalarca süren sokağa çıkma yasakları uyguladığı, çatışmalarda çok sayıda sivilin öldüğü ve yaralandığı kaydedildi.
Yasalardaki birden çok maddenin, hükümete ifade, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlamak için imkan sunduğuna işaret edilen raporda, hükümetin medya üzerindeki baskısının devam ettiği belirtildi. Raporda, Kasım ayı itibariyle yetkililerin tahmini 30 kadar gazeteciyi tutukladığı ve bu gazetecilerin birçoğunun terörle mücadele yasaları çerçevesinde ya da yasadışı bir örgütle bağlantılı oldukları iddiasıyla suçlandığı dile getirildi.
Raporda ayrıca hükümetin medya üzerinde baskı uyguladığı belirtildi. Bu baskı yöntemleri de "güvenlik güçlerince medya şirketlerine baskınlar yapılması, sakıncalı içeriğe sahip oldukları iddiasıyla yayınların toplatılması, terör bağlantıları olduğu iddiasıyla ya da cumhurbaşkanı ve diğer üst düzey hükümet yetkililerine hakaret ettikleri gerekçesiyle gazeteci ve editörler hakkında cezai soruşturmalar açılması, bazı medya holdingleri sahiplerinin iş çıkarlarına karşı misillemede bulunulması, medya kurumlarına ceza kesilmesi ve internet erişiminin engellenmesi olarak sıralandı.
"En az bir gazetecinin, hükümet yanlısı bir milletvekilinin tehditleri sonrası fiziksel olarak saldırıya uğradığı ve yaralandığının” hatırlatıldığı raporda, hükümeti eleştirmenin misillemelere yol açabileceği korkusuyla oto sansürün yaygın bir uygulama olduğu değerlendirmesine yer verildi.
Raporda, Güneydoğu'daki muhalif medya kurumları ve Kürtçe dili üzerindeki baskıların, halkın bir kesiminin PKK ile çatışmalar hakkında bilgiye erişimini kısıtladığı belirtildi. Ayrıca Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı bazı medya kurumlarının dijital medya platformlarından çıkarıldığı ve 5 medya kurumuna kayyum atandığı hatırlatılarak, "Gülenci ve bazı liberal medya kurumlarının temsilcilerinin resmi etkinliklere katılmaları ve bazı durumlarda basın akreditasyonları engellendi” ifadesi kullanıldı.
Raporda, yasaların tutarsız biçimde uygulanması ve terörle mücadele yasalarının fazlaca yoruma açık genişlikte tatbik edilmesinin sorun oluşturmaya devam ettiği, savcılara ve hakimlere tanınan esnekliklerin siyasi güdümlü soruşturmalar ve yasalarla ya da benzer davalardaki kararlarla tutarlı olmayan siyasi güdümlü mahkeme kararlarının alınmasına yol açtığı kaydedildi.
Yetkililerin geniş kapsamlı terörle mücadele yasalarını, muhalif siyasi parti üyelerini ve PKK ya da Fethullah Gülen hareketiyle bağlantılı olmakla suçlanan kişileri tutuklamak için çok az şeffaflıkla yaygın biçimde kullandığı belirtilen raporda, yetkililerin keyfi tutuklamalara, tutukluları uzun ve belirsiz sürelerle tutmaya, süresi uzatılmış davalar yürütmeye devam ettiği de belirtildi.
Raporda, hükümetin ayrıca, üst düzey hükümet yetkilileri hakkındaki yolsuzluk iddialarının soruşturulmasında rol alan 6 hakim ve savcı aleyhine dava açtığı anımsatılarak, bu adımın kimi çevrelerce yürütme organının yargı üyelerine gözdağı verme girişimi olarak yorumlandığına dikkat çekildi.
Raporda, yılın ikinci yarısında PKK ile yeniden başlayan çatışmalarda hükümetin korunmasız nüfusu yeteri kadar korumadığı ve bunun sonucunda hem PKK militanları hem de zaman zaman hükümete bağlı güvenlik güçlerinin sivilleri öldürdüğü ve yaraladığına dair haberlerin geldiği ifade edildi.
En az 20 çocuk dahil çok sayıda sivilin güvenlik güçleri ve PKK arasındaki çatışmalarda hayatlarını kaybettiğine dair haberlere de işaret edilen raporda, sağlık çalışanları, eğitmenler ve diğer yetkililerin, hem hükümet hem de PKK tarafından tehdit ve korkutmalara maruz kaldıklarını rapor ettikleri belirtildi.
Raporda, insanları günlerce evlerine kapatan kısıtlayıcı sokağa çıkma yasaklarının, insanlık dışı koşullara yol açtığı ve binlerce kişiyi bir haftayı geçen sürelerle gıda, barınma ve tıbbi bakım imkanlarından mahrum bıraktığına dair haberlere de dikkat çekildi.
Cezaevlerindeki "aşırı yoğunluk ve standartlar altı koşulların” da diğer bir insan hakları sorununu oluşturduğu kaydedilen raporda, Suriyeli sığınmacıların sınırlı ölçüde sosyal destek mekanizmalarına sahip oldukları ve hükümetin giderek artan seyahat kısıtlamalarına maruz kaldıkları belirtildi.
Namus cinayetleri dahil kadınlara karşı şiddetin de önemli bir sorun teşkil etmeye devam ettiği ve çocuk evliliklerinin de sürdüğü ifade edilen raporda, hükümetin kadınları, çocukları, etnik ve dini azınlıkların üyelerini ve LGBTI bireyleri suiistimal, ayrımcılık ve şiddetten yeteri kadar korumadığı kaydedildi.
Raporda, üst düzey hükümet yetkililerinin özellikle seçim kampanyası dönemlerinde LGBTI, Ermeni, Alevi ve Yahudi karşıtı söylemler kullandığına da dikkat çekildi.
İnsan hakları raporunda, hükümetin insan hakları ihlalleriyle suçlanan güvenlik güçleri üyeleri ve diğer yetkililerinin soruşturulması, haklarında dava açılması ve cezalandırılmaları noktasında sınırlı adımlar attığı, dokunulmazlığın ise sorun olduğu belirtildi.
Raporla ilgili gazetecilere brifing veren Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski, raporun Türkiye ile ilgili bölümünün geçen yıla göre niye daha uzun olduğu şeklindeki bir soruya esprili bir yanıt verdi ve "Umarım sayfaları saymak yerine kelimeleri okursunuz” dedi.
Malinowski, Türkiye'nin altından kalkması güç zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti ve bu zorlukların bir bölümümün Suriye'deki savaştan kaynaklandığını söyledi. Dışişleri Bakan yardımcısı, sadece mülteci alımı değil onların entegrasyonunu da sağladığı için Türkiye'yi övdü ancak Türk demokrasisinin kalitesinin Obama hükümeti adına önemli olduğunun altını çizdi.
Malinowski, "Daha önce de endişelerimizi dile getirdik, bunu burada da çok defa duydunuz. Gazetecilerin ve akademisyenlerin yargılanmasıyla ilgili çok güçlü endişelerimiz var. İfade özgürlüğü alanının daraltılmasından endişeliyiz. Zaman gibi gazetelere el konması mesela. Bu sorunları daha önce de hatta Erdoğan muhalefetteyken de dile getiriyorduk. Önceki dönemlerde Türk hükümeti Erdoğan'ı yargıladığında da dile getirmiştik hatta ABD Büyükelçiliği davanın takibi için mahkemeye katılmıştı,” diye konuştu.