YILDIZ YAZICIOĞLU, Washington
New York’taki Birleşmiş Milletler oturumunda, İran’a yönelik yaptırımları ağırlaştırma kararını Güvenlik Konseyi’nden 15 üye ülkenin oybirliğiyle yürürlüğe koymayı hedefleyen ABD, bunu Brezilya ile birlikte ret oyu gölgeleyen Türkiye’nin “stratejik ortak” veya “model ortaklık” yerine ilişkilerdeki yeni rotasını “yalnızlık” olarak öngörüyor.
Ankara, Washington’un dün gün boyunca sözlü açıklamalarındaki en ağırı “hayal kırıklığı” olan Türkiye’ye yönelik tepkisini “İran tutumumuz ABD ile ilişkilerimizde sorun yaratmayacak” diye algılamama hatasına düşmemeli görünüyor. ABD’nin ekrana yansıyan yüzleri, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde ret oyu kullanması konusunda tepkisel açıklamalar yapmaktan kaçındı ancak doğrudan Başkan Barack Obama’nın görüşünü yansıtan Beyaz Saray yetkilileri ise gerçek tepkiyi ortaya koydu. Beyaz Saray’ın mesajı, “Bugün (dün) Türkiye ve Brezilya, uluslar arası toplum (Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya kıtalarını temsil eden ülkeler) tarafından uzlaşma sağlanan İran’a yaptırım uygulanması kararı oylamasında yalnız kaldılar” oldu. Bu mesaj, Brezilya’dan öte, ABD’nin Avrupa Birliği’ne üyelik, Irak’ın toprak bütünlüğünü koruması gibi farklı başlıklarda gönlünü hoş tutmaya çalıştığı Türkiye ile “müttefiklik”, “ortaklık” ilişkilerini sürdüremeyeceğini kabullenmesi olarak görülüyor. Başka bir deyişle “ABD’nin artık Türkiye’yi yalnız bırakacağı” söylenebilir.
Açıklamalar trafiğini gözden geçirdiğimizde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, “İran ile diplomatik ilişkiler Türkiye ve Brezilya’nın rol oynamayı sürdüreceğini düşünüyorum” yönündeki sözleri, Ankara’nın ret oyuna rağmen Washington’da ilişkilerini gerilim noktasına taşımayacağı umudu yarattı. Başkan Obama’nın “İran ile diplomasi kapısını açık tutuyoruz” ifadeleri ise “diplomatik aracı” rolünü üstlenme gayretindeki Türkiye açısından pozitif olarak değerlendirildi. Dün ABD adına detaylı resmi değerlendirmeyi yapan isim olan Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı William Burns ise, Türkiye’nin Tahran Deglerasyonu’ndaki çabaları takdirle karşıladıklarını vurguladıktan sonra “Bugünkü oylamada hayal kırıklığına uğradığımızı gizlemiyoruz” dedi. Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımları uygulayacağını açıklamasını ise ABD olarak not ettiklerini sözlerine ekledi. Bu noktada ortada Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri etkileyecek “sert tepki” gözükmüyordu.
Ancak bu açıklamalarla aynı dakikalarda Washington’daki Türk gazetecilere Beyaz Saray’ın BM Güvenlik Konseyi oylamasına ilişkin yaklaşımı Başkan Obama’nın ekibindeki isimlerce aktarılıyordu. Tanıklık ettiğim diyaloglarda, Beyaz Saray yetkilileri, “Türk – Amerikan ilişkileri ne olacak?” ve “ABD’nin bundan sonraki adımı nedir?” sorularını ustalıkla ve diplomatik ifadelerle savuşturdu. Ancak Beyaz Saray yetkilileri, ABD’nin bütün diplomasi çevrelerince olduğu gibi Brezilya ve Türkiye’nin “ret” oyu vermesine karşılık ve ilk kez İran konusunda “ret” oyu almış bir tasarı olmasına rağmen ağırlaştırılmış yaptırımlar kararını “güçlü uzlaşma” olarak sunmakta ısrar etti. Bu ısrar sırasında, Beyaz Saray yetkilileri, İran’ın “farklı kişilere farklı şeyler söyleme” süreciyle nükleer silah edinme kapasitesini arttırdığı aylar kazandığını da vurguluyor. Bu noktada, “It’s not complicated” diyen Beyaz Saray yetkilileri, Türkçeleştirdiğimizde “Ortada karmaşık bir durum yok” ifadesiyle “Bölgesinde nükleer silahlanma karşıtı olduğunu her zaman vurgulayan Türkiye’nin, üstelik de komşusu olduğu için kendisi bakımından tehdit niteliği taşıyan İran’ın nükleer silahlanma gücüne sahip olduğu” gerçeğini anlaması gerektiği mesajını da verdi.
ABD’nin sağladığı “güçlü uzlaşma” tekrarlanırken; Brezilya ve Türkiye için yapılan “yalnızlık” yorumu dikkat çekici idi. Yetkililer, eğer Türkiye, İran’ın tutumunda gerçek değişiklik sağlayacaksa bunun hoş karşılanacağını ancak ABD’nin İran ile doğrudan görüşme kapısını aylar önce açtığını anımsatarak, üstü kapalı ifadelerle aslında ortada Türkiye’nin rol oynamasına gerek olmadığı vurguladı. Bu ifadelerden anlaşılıyordu ki ABD’nin, Türkiye’nin “ret” oyuna yaklaşımı sadece “hayal kırıklığı” ile geçiştirilemezdi. Öyle görülüyor ki ABD, Türkiye’nin tutumunu “ortak hareket edilen bir müttefik ülke” değil de “yalnız bir ülke” tavrı olarak değerlendiriyor.