"ABD, Türkiye'ye Musul için PKK güvencesi verdi"

"ABD, Türkiye'ye Musul için PKK güvencesi verdi"

Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, "ABD'nin Türkiye'ye Musul için PKK güvencesi verdiğini" yazdı. Üst düzey bir yetkilinin Hürriyet’e doğruladığı bilgiye göre, bu güvence 27 Eylül’de Ankara’da temaslarda bulunan üst düzey Amerikalı yetkililer tarafından verildi. Yetkin'in, üst düzey bir yetkiliye dayandırdığı bilgiye göre, bu güvence 27 Eylül’de Ankara’da temaslarda bulunan üst düzey Amerikalı yetkililer tarafından verildi. Buna göre, ABD'li yetkililer, Musul’un IŞİD’den alınması için hazırlıkları süren harekâta 'PKK veya PKK bağlantılı' hiçbir örgütün dâhil edilmeyeceği güvencesini Türk yetkililere ilettiler.

Yetkin'in Hürriyet'te "ABD'den Musul'da PKK güvencesi" başlığıyla yayımlanan (8 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Türkiye ile Irak arasında Musul harekâtı üzerine başlayan gerilim tırmanırken ABD'nin Türkiye'ye Musul için PKK güvencesi verdiği ortaya çıktı.

Üst düzey bir yetkilinin Hürriyet’e doğruladığı bilgiye göre, bu güvence 27 Eylül’de Ankara’da temaslarda bulunan üst düzey Amerikalı yetkililer tarafından verildi. Amerikalılar Musul’un IŞİD’den alınması için hazırlıkları süren harekâta “PKK veya PKK bağlantılı” hiçbir örgütün dâhil edilmeyeceği güvencesini Türk yetkililere ilettiler. İsminin açıklanmaması kaydıyla Hürriyet’e konuşan yetkili, “Bu güvenceyi ciddiye alıyoruz, ama ne kadar uygulandığını sahada göreceğiz” yorumunda bulundu.

Bu açıklamanın fiziki değeri kadar sembolik anlamı da var. Musul şehri olmasa da kuzeyi aslında PKK’nın etkili faaliyet alanları arasında. Kandil ile Rojava dedikleri Suriye’de YPG kontrolü altındaki bölge arasında geçiş sağlanan bölgelerden birisi. Nusaybin’in Suriye’deki ikizi Kamışlı PKK/YPG’nin harekât üslerinden birisi. Zaten Türkiye’nin daha önce Bağdat’ın bilgisi altında Başika’da eğitim üssü kurmasının bir nedeni IŞİD’e karşı milislere askeri eğitim vermek ise, diğer amacı da PKK’nın güneye, Musul ve Kerkük’e doğru iniş yollarını kesmekti. Öte yandan bu güvence, ABD’nin Suriye’de kendisinin de terörist saydığı PKK ile “bağlantılı” YPG ile çalışırken ne yaptığının gayet farkında olduğunu da zımnen kabulü anlamına geliyor.

Derledğimiz bilgilere göre, ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken’in de bulunduğu diplomat, asker ve istihbaratçılardan oluşan heyetin görüşmelerinde asıl ağırlıklı konu, kamuoyuna yansıdığı gibi Rakka değil, Musul oldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 23 Eylül’de ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile New York’ta yaptığı görüşmede, Türkiye’nin YPG’nin olması durumunda Rakka operasyonuna katılmayacağı resti çekmesi üzerine Amerikalı yetkililerin Musul için bu öneriyi geliştirdiği anlaşılıyor.

ABD heyeti bir de soru yöneltti. Acaba Türkiye Musul yakınlarında Başika kampında bir süredir eğitim verdiği Haşdi Vatani ve diğer Sunni ve Türkmen kökenli gruplar ABD Merkezi Komutanlık, CENTCOM bünyesinde “entegre olarak”, bütünleşerek, yani o komuta altında Musul operasyonuna katılabilir miydi?

Bu ve bağlantılı konular hem o gün, yani 27 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın katılımıyla Beştepe’de yapılan güvenlik toplantısında, hem de 28 Eylül’deki MGK toplantısında görüşüldü. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun MGK öncesinde İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile Ankara’da yaptığı görüşmede de Musul harekâtı ile Irak ve Suriye’deki gelişmeler ele alındı.

Musul harekâtı üzerine sorularımızı yanıtlayan üst düzey yetkili “Bizim eğitim verdiğimiz grupların ortak komuta altında yer almasına bir itirazımız yok” dedi dün itibarıyla Ankara’nın tutumunu açıklarken; “Bunu da bildirdik. Ancak sorun bununla bitmiyor.”

Sorun Ankara’nın Washington’a askeri eğitim verdiği Sünni ağırlıklı grupların CENTCOM komutasına girmesine itirazı olmadığını söylemesinden sonra Irak Başbakanı Haydar el-Abadi’nin Türkiye’den topraklarını terk etmesini istemesi. Oysa daha önceki Başika krizi ardından Türkiye bu eğitim kampının komutasında Iraklı subayların bulunmasını da kabul etmişti.

Üst düzey yetkili, “Abadi tribünlere oynuyor, söyledikleri sahadaki gerçeği yansıtmıyor” diyor; “Türkiye’nin fırsattan istifade Musul’u alacağı propagandası yapılıyor. Oysa bizim Başika’daki varlığımızın eğitim ve üssün korunmasıyla sınırlı olduğunu kendileri de, Amerikalılar da biliyor.”.

Tribünde ise İran var. Çünkü İran Irak’ta ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan Devrim Muhafızları ve Şii Haşdi Şaabi milislerinin de Musul harekâtına katılmasını istiyor. Oysa Amerikalılar, nüfusunun ezici çoğunluğu Sünni olan Musul’a Şii birliklerin girmesinin başka ciddi çatışmalara yol açacağının ve IŞİD’i yeniden güçlendirebileceğinin farkında.

Buradaki kritik soru şu: Peki, Zarif ile konuşmanın İran’ın tutumu üzerine hiç mi etkisi olmadı. Diplomatik çevrelerde bu soruya verilen cevap İran yönetimindeki ikilik oluyor. Irak ve Suriye’de savaşan Devrim Muhafızları ve Şii milisler Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Zarif’ten çok sertlik yanlısı dini lider Ali Hamaney’i dinliyor. Abadi hükümetini İran dini liderliğinden aldığı destekle ayakta tutacağını düşünüyor. 

Dolayısıyla bu konu ABD yönetiminin 8 Kasım’daki seçimi öncesi Musul’u IŞİD’ten alma planlarını da suya düşürecek gibi. Türkiye’nin Musul harekâtına katılıp katılmayacağı ise mevcut şartlarda belirsizliğini koruyor.