Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton arasında gerçekleştirilen "Suriye zirvesi"nin ayrıntılarını yazdı. Aydıntaşbaş, "ABD ve Türkiye, 'Esad sonrası Suriye' için düğmeye bastı. Hillary Clinton’un kritik İstanbul gezisinde Suriye içinde uçuşa kapalı 'güvenli bölgeler' yaratılması da dâhil çeşitli önlemler masaya yatırıldı. Clinton’ın temaslarında Suriye’de Beşar Esad sonrası süreci şekillendirmek için ortak 'operasyonel planlama', 'askeri ve istihbarat çalışma grupları' ve 'muhaliflerin organize edilmesi'ne karar verildi" dedi.
Aslı Aydıntaşbaş'ın "'Esad sonrası' için adımlar" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Suriye’de 15 aydır süren iç savaşın her noktasında “Esad rejiminin sonu geldi” cümlesi telaffuz edildi. Ancak binlerce ölüm, onlarca zirve ve toplantıdan sonra belki de Hillary Clinton’un dünkü kritik İstanbul gezisiyle ilk kez ”Esad’ın sonu yaklaştı” cümlesinin bir anlamı var.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile 2,5 saatlik bir toplantı yapan Clinton’un sonrasında gazetecilere yaptığı açıklamada “Çatışmanın başından bu yana aramızda koordinasyon vardı. Ama artık operasyonel planlamanın detaylarına girmemiz lazım. İstihbarat servislerimiz ve ordularımızın büyük sorumluluğu var ve bunu başarmak için çalışma grubu başlattık” demesi boşuna değil.
Orta Doğu’da ‘operasyonel’, ‘istihbarat’ ve ‘ordu’ kelimeleri, tesadüfen yan yana gelmez. Gerçek şu ki, art arda Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile bir araya gelen ABD Dışişleri Bakanı ve Türkiye arasında varılan geniş mutabakatta, iki ülke hem ”Esad sonrası Suriye geçiş dönemini” hazırlamak, hem de Esad’ın gidişini hızlandırmak için kolları sıvama kararı aldı.
Halep’teki durumun detaylarından tutun da Suriye içinde uçuşa kapalı ‘güvenli bölgeler’ oluşturulmasına kadar birçok seçeneğin gündeme geldiği görüşmelerde, Clinton geçmişte olduğu gibi ABD tarafının muhaliflere silah yardımı yapmaya hazır olmadığını belirtti; ancak muhalif Özgür Suriye Ordusu’nun komuta-koordinasyon yapısının geliştirilmesi, muhaliflerle koordinasyon ve önümüzdeki aylarda ortaya çıkabilecek askeri ve insani senaryolara karşı hazırlıklı olunması için iki ülke arasında ortak çalışma başlatıldı.
Üst düzey bir ABD’li yetkili, “Bu toplantı gerçekten Esad rejimi için sonun başlangıcı” derken, toplantıları izleyen Türk yetkililer de Amerikan tarafının Suriye krizine bir son vermek amacıyla daha güçlü ”irade beyan ettiğini” ve elini taşın altına koymaya daha hazır olduğunu ekledi.
Gerçek şu ki, ABD Esad rejimine karşı sert ifadeler kullansa da, şu zamana kadar Suriye krizinde ciddi anlamda devreye girmemiş, Dışişleri Bakanı Davutoğlu şubattaki Washington gezisi ve daha sonra Clinton’la yaptığı 4 farklı görüşmede Washington cephesinden Esad’ın gitmesine yönelik somut adımlar için söz almamıştı. Obama yönetimi, yaklaşan Amerikan seçimleri öncesinde ‘askeri sorumluluk’ alma konusunda hâlâ isteksiz. Ancak dünkü toplantıyla Washington, ‘çalışma grupları’ adı altında önümüzdeki sonbahardan itibaren daha somut adımlar atabileceğinin sinyalini verdi.
ABD tarafı, ilk aşamada Türkiye’de bulunan mültecilere 5.5 milyon dolarlık yardım, Suriyeli muhaliflere ise kendi aralarında ve dünyayla iletişimi sağlayacak (silah içermeyen) bir dizi teçhizat vermeyi vaat ediyor. Clinton toplantılarda ABD’nin muhalif grupları tanımadan silah vermek istemediğini, ÖSO’nun yapısını daha iyi tanımak istediklerini söyledi. Ancak bundan sonraki aşamada ÖSO’nun komuta sisteminin geliştirilmesi ve hiyerarşik düzenli bir ordu yapısı kurulması için ortak görüş beyan edildi.
Görüşmelerde hem ABD hem de Türk tarafı, Suriye’de rejimin giderken ‘devlet mekanizmasının çökmesi’ konusunda hemfikir oldu. Önümüzdeki dönemde Beşar Esad sonrası Suriye’de sivil yönetim, kamu düzeni ve devlet hizmetlerinin ‘sorunsuz’ bir biçimde ilerleyebilmesi için bir dizi çalışma başlatılmasına karar verildi.
Davutoğlu bunu ‘daha pratik, doğrudan sonuç alıcı çalışmalar yapmak kararı aldık’ diye ifade etti.
ABD tarafı, Suriye’de muhaliflere verilen silahların PKK ya da El-Kaide gibi gruplara geçmesinden duyulan endişeyi dile getirerek, özellikle bölgede El-Kaide’nin varlığına dikkat çekti. Ankara ise, sayıları çok az olsa bile, Suriye’de iç savaşın sürüncemede kalmasının radikalizm ve radikal grupları güçlendireceğini vurguladı.
Görüşmelerde, ABD tarafı aynı basın toplantısında olduğu gibi PKK’nın Suriye’deki varlığına sert bir dille karşı çıktı.
Görüşmelerde Ankara cephesi, yoğun bir bombardıman altındaki Halep’teki insani dramı gündeme getirirken, Halep’te muhaliflerin edindiği kazanımların psikolojik olarak ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Libya’da aşiretlere dağıttığı silahları geri almakta zorluk çeken ABD tarafı, muhaliflerin Halep’te tutunmaları için gereken MANPAD isimli uçaksavar füzelerini vermekte isteksiz. ABD tarafı görüşmelerde ayrıca Suriye’yi ağır silahlara boğmanın ülke içindeki ölü sayısını artırabileceği korkusunu dile getirdi.
Ankara da, Halep’in Suriye’deki iç savaş için sembolik öneminin farkında olmakla birlikte, gerilla tipi bir örgütlenmesi olan ÖSO’nun Halep’e yoğunlaşmasının ağır kayıplara neden olduğunun bilincinde. İki ülke de bundan sonraki aşamada Halep konusunda hem kendi aralarında hem de muhaliflerle daha sıkı bir koordinasyona gidilmesine konusunda mutabık oldu.
Bundan sonraki aşamada muhaliflerin taktiksel olarak Halep’ten geri çekilmesi, daha sonra Halep’i ele geçirmeye çalışması gündeme gelebilir.
Halihazırda Suriye’den gelen 55 bin kişiyi barındıran Türkiye, Clinton’la görüşmelerde mülteci sayısının artması durumunda gelen Suriyelilerin Idlib’e kadar uzanan bölgede barındırılabilmesi için güvenli bölgeler oluşturulması ya da insani yardım sağlanması fikrini bir kez daha gündeme getirdi. Geçmişte bu seçeneklere soğuk bakan ABD, artık bu seçeneklerin askeri olarak araştırılması ve analiz edilmesi için kolları sıvama kararı aldı.