Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, ABD'deki Reza Zarrab davasına "sanık" olarak dahil edilen eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın, ek iddianamede yer alan suçlamalara ilişkin olarak yakın çevresine "Ben hesabını verdim" dediğini iddia etti.
Çağlayan, 17-25 Aralık 'yolsuzluk' operasyonlarının ardından görevinden istifa etmişti.
Saygı Öztürk'ün "Çağlayan: Ben hesabını verdim" başlığıyla yayımlanan (10 Eylül 2017) yazısı şöyle:
2012/120663, kamuoyunun “17 Aralık” olarak bildiği rüşvet, yolsuzluk, karapara suçlamalarının yer aldığı, üç bakanın, çocuklarının içinde bulunduğu soruşturma dosyanın numarasıdır. Bu dosyada 53 sanık bulunuyordu. Soruşturmayı yürüten C. Savcısı Celal Kara'dan dosya alındıktan sonra, 2014/69582 sayıyla, sanıklar hakkında “kovuşturmaya yer olmadığı”na ilişkin karar verildi. Hakkında takipsizlik kararı verilenlerden bir numaralı şüpheli Rıza Sarraf, 25'inci şüphelisi Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'ydı. İkisi de ABD'ye gidince tutuklandı. ABD'nin İran'a uyguladığı ambargonun delinmesi, rüşvet, yolsuzluk olayına adı karışanlar haklarında kovuşturmaya gerek olmadığına ilişkin kararı alındı ama, ABD bunu hiç tanımıyor ve “yok” sayıyor. Sarraf, bankacı Atilla hakkında da takipsizlik kararı verilmişti.
ABD'de birileri görevden alınınca, ayrılınca yerine gelenler sistemi değiştirmiyor. Rıza Sarraf'ı tutuklatan Savcı Bharara görevden alındı ama aynı soruşturmada adı geçen Halkbank Genel Müdür Yardımcısı, ABD'ye gelince tutuklandı. Gelişmeleri yakından izleyen bir hukukçu, “17 Aralık dosyasıyla ilgili olarak Türkiye'de savcılığın verdiği takipsizlik kararını, ABD makamları ‘yok' sayıyor. Hazırlanan ilk fezleke ABD Savcılığı'nın elinde. Bu dosyada kim varsa, ABD'ye gelince tutuklanıyor, ya da tutuklanacak. Açıkçası, ABD makamları, Türk hukukçuların verdiği kararı tanımıyor” dedi. FBI ajanı Jennifer A., 17 Aralık dosyasında adı geçen kişilerle tek tek ilgileniyor. Öyle bir sistem kurulmuş ki, 17 Aralık dosyasının şüphelilerinden ABD'ye gitmek isteyen olursa vize işlemleri hemen yapılıyor. Yani, bu kişilere vize vermemek gibi bir uygulamaları olmuyor. Yeter ki onlar ABD'ye gelmek istesin. Kapıyı sonuna kadar açıyorlar. İşte, o dosyanın şüphelilerinin attığı her adımı ajan Jennifer izliyor.
Gelişmelerin böyle olacağını 31 Mart 2017 tarihinde bu köşenin okurlarına duyurmuştum. Bir zamanlar sanayicinin el üstünde tuttuğu Zafer Çağlayan'ın “rüşvet” olduğu öne sürülen 700 bin lira değerindeki saatle başlayan olayı yurtiçinde olmasa da, yurtdışında da nereden nereye geldi… Çağlayan'ın bakanlığı döneminde dünyanın etrafını kaç kez dolaştığına ilişkin haberler eksik olmazdı. Çünkü, her gittiği ülkeye mutlaka gazetecileri de götürürdü, onlar da yazacak bir şey bulamayınca bakanın gitmediği ülke kalmadığından söz ederdi. Bakanlık bitti, 17 Aralık dosyası açıldı ve Çağlayan, 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana bırakın ABD'yi, Avrupa ülkelerine bile gitmez oldu. Çağlayan'ın, uzun süredir bel fıtığı rahatsızlığı var. Ağrılarını rahatlatıyor diye günde iki saatini denizde geçiriyor. 17 Aralık dosyası tam unutuldu sanılırken, ABD mahkemesinin verdiği karar, Çağlayan'ı şoke etti. Kararla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, “Bu işin arkasından pis kokular geliyor” açıklaması, Çağlayan'ı rahatlattı. Çağlayan, 17 Aralık için ilk günden bu yana “ABD projesi” diyor. FETÖ'nün de bu işin organizasyonunu yaptığını belirtiyor. O nedenle, hakkında verilen tutuklama kararına üzülmediğini söylese de, bunun inandırıcı olmadığını Çağlayan da biliyor.
Rıza Sarraf'ın, Çağlayan'ın kardeşine gönderdiği paralar da ABD'deki dosyada yer alıyor. Anlaşılan, 17 Aralık soruşturmasını hazırlayan eski Savcı Celal Kara'nın hazırladığı iddianame, ABD'de yürütülen soruşturmanın omurgasını oluşturuyor. Bakanlar hakkında TBMM Soruşturma Önergesi'ni CHP adına hazırlayan dönemin CHP Milletvekili eski Savcı Ali Özgündüz, “Bunun böyle olacağını öngörmüştüm. Ucu başka siyasilere, bürokratlara, başka kuruluşlara da gidebilir. Kendi yargımıza havale etmemenin sıkıntısı yaşanıyor” diyor. Zafer Çağlayan, hakkındaki bütün iddialara TBMM Soruşturma Komisyonu'nda cevap verdiğini, kardeşine gönderilen paranın cevabının da TBMM soruşturma dosyasında bulunduğunu belirtiyor. 17 Aralık soruşturması, zamanında sağlıklı bir biçimde yürütülmüş olsaydı, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla, devletin diğer işleri birbirinden ayırt edilseydi bugün daha farklı bir durum olurdu. “Hesabını verdim” demekle hesap verilmiyor.