Abdi İpekçi, 44. ölüm yıl dönümünde mezarı başında anıldı; "Gazetecilere yönelik saldırı ve cinayetlerdeki cezasızlık uygulamasından vazgeçilsin"

Abdi İpekçi, 44'üncü ölüm yıl dönümünde mezarı başında anıldı

T24 Haber Merkezi

Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni iken 1 Şubat 1979’da uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Abdi İpekçi, bugün mezarı başında anıldı.

İpekçi'nin ölümünün 44. yıl dönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında anılan düzenlenen anma törenine; kızı Nükhet İpekçi İzet, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti(TGC) Genel Sekreteri Sibel Güneş ve eski İstanbul Baro Başkanı Turgut Kazan, Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Bertan Ağanoğlu, Haber Araştırma Müdürü Pınar Aktaş, Yazarı Tunca Bengin, fotoğraf editörü Ercan Arslan, TGC üyeleri Okşan Atasoy, Atilla Gökçe, Seracettin Zıddıoğlu, Rahmetullah Karakaya, Metin Özyıldırım, Garbis Özatay,  Karacan ailesi adına Ali Karacan ve CHP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Saniye Yurdakul katıldı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş ve İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, törende konuşma yaptı.

Sibel Güneş, “Abdi İpekçi, gazeteciliğini, halkın haber alma, bilgi edinme, gerçekleri öğrenme hakkına saygı göstererek yapmıştır. Doğruluğunu kontrol etmeden haber yayınlamamayı esas saymıştır” dedi. “Tetiği çektiren karanlık güçlerin hala ortaya çıkarılmamış olması günümüzde de gazetecilere yönelen tehditlerin sürmesinde önemli rol oynamaktadır” diyen Güneş, şöyle devam etti:

“Abdi İpekçi cinayeti gazetecilik tarihi açısından bir dönüm noktasıdır. İpekçi’yi öldürenler, demokrasiye ağır bir zarar vermiştir. İktidar ve muhalefet temsilcileri bunu hiç unutmamalıdır. Günümüzde de demokrasinin tüm kurallarıyla işletilenseler olması için biz gazetecilerin görevlerini yapabilmesi gereklidir. Halktan, emekten, adaletten, özgürlüklerden yana olan gazetecilerin haber yapması engellenmemeli, gazeteciler siyasetçiler tarafından hedef gösterilmemelidir. Tanışma şansını yakalayamadığımız ama gazeteciliğine duyduğumuz hayranlığın her yıl bir az daha arttığı Abdi İpekçi’yi bir kez daha sevgi ve saygıyla anarken, ‘tüm zorluklara rağmen gazetecileri gazetecilik yapmaktan vazgeçmemeye’ çağırıyoruz. İktidar ve muhalefete, ‘gazetecilere yönelik saldırı ve cinayetlerdeki cezasızlık uygulamasından vazgeçilsin’ çağrımızı tekrarlıyoruz.”

"Artık uğraşma, kimse hatırlamıyor o günleri"

Konuşmasına törene katılanlara teşekkür ederek başlayan Nükhet İpekçi İzet ise, şunları söyledi:

“Bu yıl içinde bir arkadaşımın, 'artık uğraşma, kimse hatırlamıyor o günleri' sözleri dikkat çekiciydi. Çok sevgili bir yakınım da, 'en iyisi bu yıl protesto et, oraya hiç gitme' demişti. Aslında bir zamanlar onu da yapmıştık. Annemle birlikte, 'konuşacak ne kaldı ki'  demiştik. Bütün suikast kurbanlarıyla alay edercesine, engellenen çabalarla dolu bir oyunun parçası olmayı, oradan oraya çekiştirilip kullanışlı mağdur haline getirilmeyi içimize sindirememiştik. O zaman da, 'Bu bir vazifedir, bir sorumluluktur.Susmak korkmaktır, suça yer açmaktır. Konuşmak, var olmak, olanları hatırlatmak, tanıklık etmek, unutturmamak zorundasınız' diyenler olmuştu."  

"Hâlâ 1979 yılındayım" diyen İpekçi, “O zamanki İçişleri Bakanı’nın kendi makam odasının ardında, gizli bir oda daha olduğunu dehşet içinde fark ettiği ve bir komploya uğratıldığı dönemdeyim. O andaki hakikatim, yani aslında hepimizi ilgilendiren bu dehşetli hakikat, incelenip irdelenmemiş, isimlendirilmemiş ve tarihteki verine resmen kaydedilmemiş haliyle olduğu gibi duruyor.Belirli dönemlerde aynı düğmeye basılırcasına üstümüze yağdırılan bombaların, kurşunların, yangınların biz kurban yakınlarına yaşattığı ruhsal şiddeti, her yeni suikastta, içimizde hissedip bütün kurbanların yakınlarıyla hemhal olmamak mümkün değil”  ifadesini kullandı. 

"Bizim dosyaların hali malum"

İzet, "Yerine getirilmemiş bir borcun ağırlığıyla çöken omuzlarımla buradayım”  dedi. İzet, şöyle konuştu:

"Şoförler, koruma görevlileri, polisler, savcılar, ihbarcılar, istihbaratçılar... Çok sayıdaki suikast sırasında bu görevlerdeki birçok kişinin de canları alındı. Cenaze törenlerinde öldürülenler oldu. Ayrıca birçok şaibeli ölüm de var. Onların tek tek sıralandığı bir çalışma var mı? Aynı hikâyenin, aynı döngünün içindeyiz. Ama bizler çiçekler, güzel avutucu sözler, heykellerle şereflendirilirken aynı anda canları alınanların adlarını bile bilmiyoruz. Oysa kayıtlara bu cinayet dosyaları içinde girmeliydiler. Ama bizim dosyaların hali malum... Çoğunun içi boş, her nedense kaybolanlar var, çoğu takipsizlik damgası yemiş, zamana yenilmiş. Kaçanlar, cezalar, beraatlar. Hiçbiri bizi asıl bildiğimiz hakikate götüremiyor. 'Bir varmış bir yokmuş'tan öteye gidemiyoruz. Bütün bunlar bir borç duygusu yaratıyor.

"Neye hizmet ettiğinin farkında olamayanlar"

Cinayet dosyalarının yeniden açılması, bir arkeolog titizliğiyle çalışılması, tuzaklar kuran, engel olan, taş koyan, duvar ören, üstüne toprak örten, şaşırtmaca ve kandırmaca yayanların ortaya çıkarılması ne kadar iyi olurdu. Hatta o zamanlar neye hizmet ettiğinin bile ayrımında olamayanların bazıları kendiliğinden de mertçe ortaya çıkabilir hakikate katkıda bulunabilirlerdi. Ne iyi olurdu.

Abdi İpekçi, henüz 30 yaşına varmadan yazdığı bir yazıda bu borçluluk duygusunu söyle dile getirmiş: "Vatana borç, yedek subaylık vazifesi ile ne başlar ne de biter. Borcumuz hayatımızla kaimdir. Doğduğumuz gün başlar, öleceğimiz güne kadar devam eder."  Gazetecilik vazifesi boyunca hep bu anlayış ve vicdanla yaşarken onun öleceği günü planlayıp canını almasalar ne iyi olurdu."

TIKLAYIN | 20 soruda Abdi İpekçi cinayeti: Türkiye’nin cezasızlık tarihinin özeti niteliğinde