Associated Press'in ardından Huffington Post muhabiri Jessica Schulberg de, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'in bir grup ABD'li gazeteciyi Erdoğan ile söyleşi vaadiyle çağırdığını ancak toplantıda kendisinin konuştuğunu iddia etti. "Erdoğan'la görüşmek için Ankara'ya gittim, elde ettiğim tek şey bir komplo teorisyeni ile görüşmek oldu" ifadesini kullanan Schulberg, Gökçek'in "Google’da her şeyi bulabilirsiniz. Türkiye’de Google’ı en iyi kullanan kişi benim. Google’a teşekkür etmek istiyorum" dediğini ileri sürdü.
AP: Gökçek, ABD'li gazetecileri Erdoğan'la söyleşi vaadiyle Ankara'ya çağırdı ama kendisi konuştu!
Gazete Duvar'ın çevirisine göre, Schulberg'in Huffington Post'ta yayınlanan yazısı şöyle:
Ankara belediye başkanı geçen hafta beni ve yaklaşık bir düzine gazeteciyi, yeşil kadife kaplı koltukların bir televizyona bakarak dizildiği penceresiz bir odaya götürdü. Burada bize, IŞİD’le ilgili teorisini anlattı. New York Times, Washington Post, Wall Street Journal ve Associated Press dahil, önde gelen basın kuruluşlarından bir grup gazeteci, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve diğer üst düzey hükümet yetkilileriyle söyleşi yapmak üzere Ankara’ya gitmişti. Fakat Melih Gökçek isimli enerjik, bıyıklı adamın kafasında başka bir fikir vardı.
Gökçek bir tercüman aracılığıyla, 11 önde gelen Batılı basın kuruluşuna, IŞİD’in ‘tıpkı Başkan Trump’ın dediği gibi yapay bir örgüt olduğunu’ söylüyordu. IŞİD aslında El Kaide’nin Irak’taki halefi. Fakat Gökçek diyordu ki, “Trump bunu sadece bir değil, üç kere söyledi. Üç kere – ben de gerçeklik payı olduğuna inanıyorum.”
Erdoğan’la kesinlikle görüşmeyeceğimizi yaklaşık olarak bu noktada anladım.
Diğer muhabirler ve ben Ankara’ya, karmaşık bir hikâyenin Türkiye hükümeti tarafından nasıl görüldüğünü duymaya gitmiştik. Bir NATO müttefiki olan Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli Müslüman müttefiklerinden biri. Fakat ilişkiler son dönemde kötüleşti. Bunun nedeni kısmen, Türkiye hükümetinin yetkililerinin, temmuzdaki başarısız askeri darbe girişiminden sorumlu tuttukları din adamı Fethullah Gülen’in ABD tarafından iade edilmemesine öfkeli olması.
Türkiyeli yetkililer, darbeden Gülen’in sorumlu olduğu konusunda katı bir biçimde ısrarcı. Fakat somut kanıt sunmayı başaramadılar.
Erdoğan medyayla, özellikle de hükümetini eleştirmek konusunda Türkiyeli gazetecilerden daha özgür olan yabancı muhabirlerle birebir olarak nadiren biraraya geliyor. Dolayısıyla, Washington merkezli halkla ilişkiler uzmanı Adam Sharon’un ben ve bir dizi başka muhabirle geçen ay temas kurup Erdoğan ve diğer üst düzey Türkiyeli yetkililerle söyleşi teklifinde bulunması, Amerikalı gazetecilerin Türkiyeli yetkililerin elinde Gülen’e dair iddiaları için kanıt bulunup bulunmadığını yüz yüze değerlendirebilmesi için bir şans gibi görünmüştü.
Fakat eğer ziyaretin muhabirleri Türkiye hükümetinin Gülen’e dair iddialarının varsayımlar ve komplo teorilerinden ziyade gerçeklere dayandığını ikna etmek gibi bir amacı vardıysa, çarpıcı bir biçimde geri tepti.
Neredeyse 23 yıldır Ankara belediye başkanı olan Gökçek buluşmaları ayarlamayı önermişti ve ekibi de muhabirleri bu ziyarete ikna etmek için ellerinde geleni yaptı. Erdoğan, başbakan, dışişleri bakanı, genelkurmak başkanı ve istihbarat başkanıyla görüşmeler ayarlayacaklarını belirten bir davetiye gönderdiler. Ardından ayrıntılı bir program gönderdiler. Havayolu, oda ve yemek masraflarını karşılamayı teklif ettiler (Benim masraflarımı Huffington Post karşıladı).
Belediye başkanının başdanışmanı Onur Erim, İstanbul merkezli çalışan halkla ilişkiler uzmanı Arda Sayıner’in yardımını almış. Sayıner de devreye Sharon’u sokmuş. Sharon’a, ziyareti organize etmesi için 20 bin dolar ödenmiş. Sayıner’se ne kadar para aldığını söylemeyi reddederek, “Çok, çok, çok az” dedi.
Gökçek başkente iki günlük seyahatimizde bizi, misafirlerini ağırladığı binada karşıladı. Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, her bir kadın muhabir için bir kırmızı gül vardı elinde. Belediye başkanı bize, başarısız 15 Temmuz darbesi konusunda ‘daha önceden görülmemiş görüntüler’ göstereceği için heyecanlı olduğunu söyledi. Öğle yemeği sırasında başdanışmanı, videonun kadınların izleyemeyebileceği kadar kanlı olduğu konusunda uyarıda bulundu.
Muhabirler tedirgin olmaya başlamıştı. Ev sahiplerimiz istihbarat başkanıyla söyleşiyi programdan çıkarmış ve onun yerine adalet bakanıyla bir görüşme koymuştu. Adalet bakanıyla görüşmemiz de, Sayıner’in söylediğine göre, Gülen’e karşı daha iyi kanıtlar hazırlayabilmesi için ertelenip duruyordu. Bu, en iyi ihtimalle, şüpheli bir iddia gibi görünüyordu. Ve, cumhurbaşkanlığı ile başbakanlıktaki kaynakları, Türkiye’de görev yapan meslektaşlarımıza bu kurumların programlarında yer almadığımızı söylüyorlardı.
Gün bitmek üzereydi ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’le sabah yaptığımız söyleşi haricinde, günün büyük kısmını Mustafa Kemal Atatürk’ün mozolesini ve Ankara’nın yeniden canlandırılmış eski bir gecekondu mahallesini gezerek geçirmiştik. Darbe sırasında hasar gören parlamento binalarını da ziyaret ettik. Parlamento rehberimiz Sami Akgün, hasarın gelecek nesillerin de görebilmesi için bu şekilde muhafaza edildiğini anlattı. Bize, Meclis’in bombalanan kısmını ve önündeki çukuru gösterdi. Akgün, çukurun eskiden daha derin olduğunu ama son sekiz ayda yağmur ve kar nedeniyle kısmen dolduğunu anlattı.
Söyleşilerimiz hakkında bilgi talep ettiğimizde Sayıner bize görüşmelerin gerçekleşeceğine dair teminat verdi ama bunun ne zaman olacağını söylemedi.
Gökçek bizi, yeşil kadife kaplı koltukların ve televizyonun bulunduğu odaya götürdü. Her koltuğun yanında bir tatlı tabağı vardı. 24 dakikalık video, söz verdiği kadar kanlıydı. Ekranın yanında oturan belediye başkanı, gösterim sırasında yorumlar yaptı. Bir noktada, kendisinin darbe gecesi 18 defa televizyona çıktığını söyledi. Videonun ardından da, eski başkan Barack Obama ile 2016 başkanlık seçimlerinin Demokrat adayı Hillary Clinton’ın IŞİD’i yarattıklarına dair teorisini anlattı. İstanbul merkezli çalışan ve Gökçek’in stiline aşina olan Financial Times muhabiri Mehul Srivastava, diğer gazetecilerin neyle karşı karşıya olduklarını tam olarak anlamasını istiyordu.
Srivastava belediye başkanına, “Bize depremlerle ilgili teorinizi izah eder misiniz?” diye sordu. Gökçek, “Tabii memnuniyetle” deyip devam etti: “Türkiye’de iki tür deprem var. Kendi kendilerine meydana gelen doğal depremler ve tetiklenen depremler.” Gökçek’e göre, ABD’yle İsrail Körfez’de 7.4 büyüklüğündeki bir depremi ‘tetiklemek’ için, kıyıdaki fay hattına giderek ve enerji elde etmek amacıyla işbirliği yapmıştı. Gökçek, “Bunu yapamadılar; tıpkı atom bombası gibi, yerin altındaki enerji patladı ve depreme dönüştü” dedi. Böyle bir olaya dair bir kanıt yok… Belediye başkanı aynı zamanda, Gülen ve müritlerinin Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak amacıyla bir deprem yarattığını söyledi.
Gökçek aktardığı bilgileri internetten aldığını söyledi. “Ben, dünyanın en büyük istihbarat ağına sahibim: Google” dedi: “Google’da her şeyi bulabilirsiniz. Türkiye’de Google’ı en iyi kullanan kişi benim. Google’a teşekkür etmek istiyorum.”
Halkla ilişkilerin Washington ayağı olan Sharon bu sırada derin derin nefes almaya başladı.
Ertesi gün Başbakan Yıldırım’la bir söyleşi yaptık. New York Times’tan Gardiner Harris, bir saat süren görüşmenin sonunda bize vakit ayırdığı için Yıldırım’a teşekkür edip, bize Erdoğan ve diğer üst düzey hükümet yetkilileriyle söyleşi yapma sözü verildiğinden haberdar olup olmadığını sordu. Başbakan şaşırmış görünüyordu. Kendisinden bizimle görüşmesinin sadece iki gün önce istendiğini söyledi.
Nihayetinde, Şimşek, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ve Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın’la görüşmüş olduk. Sayıner’in bize söylediğine göre, adalet bakanıyla yapılan görüşme, Başbakan Yıldırım’ın ofisinin talebiyle alelacele organize edilmişti.
Türkiyeli yetkililer beklediğimiz şeyleri söyledi. Türkiye’nin darbe sonrası başlattığı baskıyı savundular, kendilerine haksızlık yapıldığını, demokratik yollarsan seçilen hükümetlerini devirmeye yönelik şiddetli bir girişimin ardından ABD tarafından terk edildiklerini söylediler.
Şikâyetlerinin birçoğu anlaşılırdı: ABD’nin IŞİD’e karşı savaşta silahlandırdığı ve eğittiği Suriyeli Kürtlerin PKK ile bağlatı var. Washington’ın, Gülen konusunda kendilerine inanmaları gerektiğini savunuyorlar. Şimşek, George W. Bush 11 Eylül 2001 saldırılarının arkasında Usame Bin Ladin’in olduğunu söylediğinde “Biz kanıt göstermelerini istemedik. Türk ordusunu savaşmak için Afganistan’a gönderdik” diyor.
Bütün bu tezler, muhabirlerin kendisine doğrudan soru sorabildiği bir ortamda Erdoğan tarafından dile getirilseydi daha inandırıcı olabilirdi. Bunun yerine onun yardımcılarını ve Obama’nın fiilen IŞİD’i yarattığını iddia eden bir komplo teorisyenini dinledik. Tıpkı evimizde gibi hissettik.”